هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2902 حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ ، حَدَّثَنَا غَيْلَانُ بْنُ جَرِيرٍ ، عَنْ أَبِي بُرْدَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : إِنِّي وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ ، لَا أَحْلِفُ عَلَى يَمِينٍ فَأَرَى غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا ، إِلَّا كَفَّرْتُ عَنْ يَمِينِي ، وَأَتَيْتُ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ ، أَوْ قَالَ : إِلَّا أَتَيْتُ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ ، وَكَفَّرْتُ يَمِينِي
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2902 حدثنا سليمان بن حرب ، حدثنا حماد ، حدثنا غيلان بن جرير ، عن أبي بردة ، عن أبيه ، أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : إني والله إن شاء الله ، لا أحلف على يمين فأرى غيرها خيرا منها ، إلا كفرت عن يميني ، وأتيت الذي هو خير ، أو قال : إلا أتيت الذي هو خير ، وكفرت يميني
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Abu Burdah: On the authority of his father that the Prophet (ﷺ) said: I swear by Allah that if Allah wills I shall swear on an oath and then consider something else to be better than it without making atonement for my oath and doing the thing that is better. Or he said (according to another version): But doing the thing that is better and making atonement for my oath.

(3276) Ebû Büreyde, babasından (Ebu Musa el-Eş'arî); Rasûlullah (s.a)'m şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Vallahi şüphesiz ben, inşaallah bir şey üzerine yemin edip de, o şeyden başkasını
daha hayırlı zannedersem; mutlaka yeminimden dolayı keffaret öder ve o hayırlı olanı
yaparım."

Yahut da Hz. Peygamber (s.a),t "Mutlaka daha hayırlı olanı yapar, yeminime de

£125]

keffaret öderim" buyurdu.
Açıklama

Hz.Peygamber (s.a)'in sözündeki "inşaallah" sözcüğü yeminin Allah'ın dilemesine
bağlanması değildir, teberrüken söylenmiştir. Bu ve bundan sonra gelecek olan
hadisler iki hükmü ihtiva etmektedirler:

a) Bir şeye yemin eden kişi, yemin ettiği şeyden başkasını daha hayırlı zanneder veya
bilirse yeminini bozar.

b) Yemin edip de yeminini bozan (yemininden dönen) kişi daha yemini bozmadan
önce keffaretini ödeyebilir. Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Birinci madde izah
edildikten sonra bu konuya tekrar dönülecektir.

Şimdi tekrar bu şıkları ele alalım:

a) Her hangi bir konuda yemin eden kişinin sözünde durup yemine devam etmesi mi,
yoksa yemini bozup keffaret ödemesi mi daha iyidir? Bu meseli yemine konu olan
şeye göre değişir:

1- Farz veya vacip bir şeyi yapmak ya da bir haramı yapmamak için edilen yemin,
tâattır. Dolayısıyla yemine sadakat gerekir. Yeminin bozulması günahtır. Ramazan
orucunu tutmak veya içki içmemek için edilen yemin bu kabildendir.

2- Yukarıdaki maddenin aksi; yani, farz veya vacib bir ibadeti yapmamak ya da haram
bir şeyi yapmak için edilen yemin. Bu şekildeki bir yemin bozulur, yani sözde
durulmaz, keffaret ödenir. Çünkü yemine sadakatin icabı ya bir borcu terketmek ya da
bir haramı işlemektir.

3- Müstehap olan bir işi yapmak için edilen yemin bir tâattır. Bu yemine devam yani
sözünde durmak müstehap, yemini bozmak ise mekruhtur.

4- Müstehap bir ameli (meselâ bir hastayı ziyareti) yapmamak için edilen yemini
bozup keffaretini ödemek müstehap, yemine sadakat ile mekruhtur. Üzerinde
durduğumuz hadis bu şıkla ilgili olsa gerektir.



5- Mubah bir işi yapmak ya da yapmamak; meselâ, bir elbiseyi giymemek için yemin
edilirse, yemin sahibi yeminine sadakat gösterip göstermemekte muhayyer olmakla
beraber sözde durup yemine sadakat göstermek daha evlâdır.

b) Yemin edip de yeminini bozmayı daha hayırlı gören kişi; keffareti, yemini
bozmadan mı yoksa bozduktan sonra mı öder?
Keffaretin üç hali vardır:

1- Yemin etmeden önce keffaret ödemek. Bu, hiçbir âlim tarafından caiz
görülmemiştir. Yani önce yemin keffareti ödemek, sonra yemin edip daha sonra da
yemini bozmak meşru değildir.

2- Yemin edip bozduktan sonra keffareti ödemek. Bu da bütün âlimlerin ittifakı ile
caizdir. Yani kişi bir şey için yemin eder, yemininin gereğini yerine getirmemeyi
uygun bulur ve yeminini bozar daha sonra da keffaretini öderse, bu keffaret ihtilafsız
geçerlidir.

3- Yemin edip yemini bozmadan önce keffareti ödeyip daha sonra yemini bozmak.
İşte bu konu ihtilaflıdır. Alimler bu konuda üç ayrı görüşe sahiptirler:

a) Yemini bozmadan önce, ne şekilde olursa olsun (köle azadı, fakir doyurma, oruç
tutma) keffaret ödemek caizdir. Bu keffareti bilâhare tahakkuk edecek olan hms
(yemine riayet etmemek) için yeterlidir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; Rabîa, Evzaî,
Mâlik, Leys ve Hanefîlerin dışındaki şehirler uleması bu görüştedir. Bunlar, üzerinde
durduğumuz babdaki hadislere dayanırlar. Çünkü Hz.Peygamber bu hadislerin
çoğunda önce keffareti bilâhare hmsı (yemini bozma) anmiştır. Hatta, bazılarında,
"Keffareti öde sonra yemini boz" ifadesini kullanmıştır.

Kadı Iyaz bu görüşün ondört tane sahâbîden nakledildiğini söyler. Hat-tâbî de; İbn
Ömer, İbn Abbas, Aişe (r.anhüm), Hasen el-Basrî, İbn Şîrîn, Mâlik, Evzaî, Şafiî,
Ahmed b. Hanbel ve İshak'm bu görüşte olduklarını; ancak Şafiî'nin, keffaretin oruçla
ödenmesi halini istisna ettiğini kaydeder.

b) Keffaret malî bir yolla, yani köle azad etmek, fakir doyurmak veya fakir giydirmek
şeklinde ödenecekse, yemini bozmadan önce keffaret ödenebilir. Ama, oruç tutmak
suretiyle ödenecek e, yemin bozulmadan keffaret ödenmez.

Bu görüş Şâfıîlere aittir. Hattâbî'nin ifadesine göre Şâfiîler, keffareti mal ve oruçla
ödeme arasındaki bu ayrımı şöyle izah ederler: Keffarette oruca, yemek yedirmenin
mümkün olmaması halinde gidilir. Bu su bulunmadığı takdirde teyemmümün caiz
oluşuna benzer. O halde keffaret olarak orucun kâfi olması için fakir doyurma
imkânının mevcut olmaması gerekir. Bu da ancak yeminin bozulmasından sonra sabit
olur. Keffareti fakir doyurma ile ödemek, vakti gelmeden önce zekât vermeye; oruç ile
ödemek ise Ramazan gelmeden Ramazân orucu tutmaya benzer. Bunlardan birincisi
caiz, ikinicisi değildir.

c) Yemin bozulmadan Önce keffaret ödenemez. Ödenirse bu yeterli değildir. Yemin
bozulduktan sonra tekrarlanması gerekir.

Bu görüş Hanefîlere aittir. İbnü'l-Münzir'in ifadesine göre; İmam Mâlik'den bir rivayet
ile Mâlikîlerden Eşheb ve Dâvûd-u Zâhirî'nin görüşü de bu istikamettedir.
Hanefîlerden Tahavî bu görüşe, "Bu, yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizin

um ' ^

keffaretidir" mealindeki âyeti delil gösterir. Ayetteki, "Yemin ettiğiniz zaman"
ifadesinden maksadın, "yemin edip de yemininizi bozduğunuz zaman" olduğunu
söyler. Karşı görüşte olanlar ise âyetteki "yemin ettiğiniz zaman" ifadesinin; "yemin
edip de yemini bozmayı dilediğiniz zaman" takdirinde olduğunu söylerler.



Askalânî; takdirin bundan daha genel olduğunu ve âyetin izahında öne sürülen
görüşlerden birisinin ötekinden daha üstün olmadığını söyler.
Hanefîlerin, görüşlerini destekledikleri diğer delilleri de şunlardır:

1. Keffaret, günah olan bir işin telafisi için meşru kılınmıştır. Yemin konusunda günah
olan bizatihi yemin değil, yemini bozmaktır. Çünkü yemin etmek meşrudur. Bu
konuda hiçbir tereddüd ve ihtilâf yoktur. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde birçok
yemin mevcuttur. O halde yemin meşrudur, mübahdır. Öyleyse, yemin bozulmadan
keffaret olmaz,

2. Bozulan yeminin keffareti farzdır. Yemin bozulmadan öncie ödenen keffaret ise
nafiledir. Nafilenin ise farzın yerini tutması mümkün değildir.

3. Hadislerin bazılarında, önce keffaretin sonra hinsin (yemini bozmanın) anılması da
delil olamaz. Çünkü Ebû Davud'un da işaret ettiği gibi bazı rivayetlerde durum tam
tersinedir; yani keffaret, yemini bozmadan sonra zikredilmiştir.

Bedâiu's-Sanâi'de her iki görüşün delilleri ve münakaşası ayrıntılı olarak
incelenmektedir. Bedâi' bir Hanefi fıkıh kitabı olduğu için tabiatıyla Hanefîlerin
görüşü ve delilleri üstün gösterilmektedir.

Kadı Iyaz; keffaretin ancak yeminin bozulması ile vacip olduğunda ve yeminin
bozulmasından sonra keffaret, ödemenin cevazında âlimlerin müttefik olduklarını
söyler. Kadı lyaz'm bildirdiğine göre; İmam Mâlik, Şafiî, Evzaî ve Sevrî'nin
mezheplerinde de keffaretin, yeminin bozulmasından sonra ödenmesi müstehaptır.

[1211

Bazı Hükümler

1. Bir kimse bir konuda yemin eder de başkasını daha hayırlı görürse yeminini bozup
keffaret öder. Mesela, babası ile konuşmamak için yemin eden kişinin babası ile
konuşup yeminine keffaret ödemesi (Aliyyü'l-Kârî'nin ifadesine göre) menduptur.

2. Yeminini bozacak olan kişi, önce keffaret Ödeyip sonra yeminini bozabilir. Bu
konu ihtilaflıdır. Hanefîler aksi görüştedir. İhtilâf, şerhte ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

£1281

3. Yemin ederken istisna kasdı olmadan, "inşaallah" demek caizdir.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3276] ( غَيْلَانُ) بِفَتْحِ الْغَيْنِ الْمُعْجَمَةِ وَسُكُونِ الْيَاءِ ( عَنْ أَبِي بُرْدَةَ) هُوَ بِضَمِّ الْبَاءِ الْمُوَحَّدَةِ وَسُكُونِ الرَّاءِ قِيلَ اسْمُهُ الْحَارِثُ وَقِيلَ عَامِرٌ ( عَنْ أَبِيهِ) هُوَ أَبُو مُوسَى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ قَيْسٍ الْأَشْعَرِيُّ ( إِنِّي وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَا أَحْلِفُ) اسْمُ إِنَّ يَاءُ الْإِضَافَةِ وَخَبَرُهَا قَوْلُهُ لَا أَحْلِفُ إِلَى آخِرِهِ وَالْجُمْلَتَانِ مُعْتَرِضَتَانِ بَيْنَ اسْمِ إِنَّ وَخَبَرِهَا
كَذَا فِي شَرْحِ الْبُخَارِيِّ لِلْعَيْنِيِّ ( فَأُرَى) بِضَمِّ الْهَمْزَةِ وَفَتْحِ الرَّاءِ أَيْ فَأَظُنُّ أَوْ بِفَتْحِ أَوَّلِهِ أَيْ فَأَعْلَمُ ( غَيْرَهَا) الضَّمِيرُ يَرْجِعُ إِلَى الْيَمِينِ بِاعْتِبَارِ أَنَّ الْمَقْصُودَ مِنْهَا الْمَحْلُوفُ عَلَيْهِ مِثْلَ الْخَصْلَةِ الْمَفْعُولَةِ أَوِ الْمَتْرُوكَةِ إِذْ لَا مَعْنَى لِقَوْلِهِ لَا أَحْلِفُ عَلَى الْحَلِفِ ( أَوْ قَالَ إِلَّا أَتَيْتُ الذي) إما شك من الراوي في تقديم أتيت على تقديم كَفَّرْتُ وَالْعَكْسُ وَإِمَّا تَنْوِيعٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِشَارَةٌ إِلَى جَوَازِ تَقْدِيمِ الْكَفَّارَةِ عَلَى الْحِنْثِ وَتَأْخِيرِهَا
وَهَذَا الْحَدِيثُ لَمْ يَذْكُرْهُ الْمُنْذِرِيُّ فِي مُخْتَصَرِهِ
وَقَالَ الْمِزِّيُّ فِي الْأَطْرَافِ غَيْلَانُ بْنُ جَرِيرٍ الْأَزْدِيُّ الْبَصْرِيُّ عَنْ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِي مُوسَى أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي نَفَرٍ مِنَ الْأَشْعَرِيِّينَ نَسْتَحْمِلُهُ فَقَالَ وَاللَّهِ لَا أَحْمِلُكُمْ الْحَدِيثُ وَحَدِيثُ سُلَيْمَانَ بْنِ حَرْبٍ مُخْتَصَرًا إِنِّي وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَا أَحْلِفُ عَلَى يَمِينٍ الْحَدِيثُ أَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ فِي النُّذُورِ وَفِي كَفَّارَةِ الْأَيْمَانِ وَمُسْلِمٌ فِي الْأَيْمَانِ وَالنُّذُورِ وَأَبُو دَاوُدَ فِي الْأَيْمَانِ وَالنَّسَائِيُّ فِي الأيمان والنذور وبن مَاجَهْ فِي الْكَفَّارَاتِ انْتَهَى
وَصَنِيعُهُ يَدُلُّ أَنَّ الحديث من رواية اللؤلؤي وَلِذَا لَمْ يَنْسُبُهُ لِأَحَدٍ مِنْ رُوَاةِ أَبِي دَاوُدَ كَمَا هُوَ دَأْبُهُ وَاللَّهُ أَعْلَمُ