بَابُ مَا جَاءَ فِي خَاتَمِ الْحَدِيدِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي خَاتَمِ الْحَدِيدِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3744 حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ أَبِي رِزْمَةَ الْمَعْنَى ، أَنَّ زَيْدَ بْنَ حُبَابٍ ، أَخْبَرَهُمْ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُسْلِمٍ السُّلَمِيِّ الْمَرْوَزِيِّ أَبِي طَيْبَةَ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّ رَجُلًا ، جَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَيْهِ خَاتَمٌ مِنْ شَبَهٍ ، فَقَالَ لَهُ : مَا لِي أَجِدُ مِنْكَ رِيحَ الْأَصْنَامِ فَطَرَحَهُ ، ثُمَّ جَاءَ وَعَلَيْهِ خَاتَمٌ مِنْ حَدِيدٍ ، فَقَالَ : مَا لِي أَرَى عَلَيْكَ حِلْيَةَ أَهْلِ النَّارِ فَطَرَحَهُ ، فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، مِنْ أَيِّ شَيْءٍ أَتَّخِذُهُ ؟ قَالَ : اتَّخِذْهُ مِنْ وَرِقٍ ، وَلَا تُتِمَّهُ مِثْقَالًا وَلَمْ يَقُلْ مُحَمَّدٌ : عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مُسْلِمٍ ، وَلَمْ يَقُلْ : الْحَسَنُ : السُّلَمِيَّ الْمَرْوَزِيَّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) held a wedding feast for Safiyyah with meal and dates.

(4223) Abdullah b. Burey'de, babası Büreyde (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir.
Rasûlullah'a parmağında pirinçten yüzük olan bir adam geldi. Rasûlullah (s. a) adama:
Sende niçin putların kokusunu buluyorum? dedi. Adam o yüzüğü attı, sonra da
demirden bir yüzükle geldi. Bu defa Efendimiz:

Sende niçin cehennemliklerin şeklini görüyorum? buyurdu. Adam onu da attı ve,
Yâ Rasûlullah öyleyse yüzüğü neden yaptırayım? dedi. Rasûlullah (s.a):

[261

Onu gümüşten edin ve bir miskale vardırma, buyurdu. Muhammed "Abdullah b.

[271

Müslim" demedi, Hasep de "Es-Sülemî El-Mefyezî" demedi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3745 حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُثَنَّى ، وَزِيَادُ بْنُ يَحْيَى ، وَالْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، قَالُوا : حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ حَمَّادٍ أَبُو عَتَّابٍ ، حَدَّثَنَا أَبُو مَكِينٍ نُوحُ بْنُ رَبِيعَةَ ، حَدَّثَنِي إِيَاسُ بْنُ الْحَارِثِ بْنِ الْمُعَيْقِيبِ ، وَجَدُّهُ مِنْ قِبَلِ أُمِّهِ أَبُو ذُبَابٍ ، عَنْ جَدِّهِ ، قَالَ : كَانَ خَاتَمُ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ حَدِيدٍ مَلْوِيٌّ عَلَيْهِ فِضَّةٌ ، قَالَ : فَرُبَّمَا كَانَ فِي يَدِهِ ، قَالَ : وَكَانَ الْمُعَيْقِيبُ عَلَى خَاتَمِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: The wedding feast on the first day is a duty, that on the second is a good practice, but that on the third day is to make men hear of it and show it to them. Qatadah said: A man told me that Sa'id ibn al-Musayyab was invited (to a wedding feast on the first day and he accepted it. He was again invited on the second day, and he accepted. When he was invited on the third day, he did not accept; he said: They are the people who make men hear of it and show it to them.

(4224) İyaz b. Haris b. Muaykıp - İyaz'm anne tarafından dedesi Ebû Zûbabtır -
Dedesi fmuaykıp (r.a) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasûlullah (s.a)'in yüzüğü, üzerine gümüş kaplanmış demirdendi. O yüzük bazen
benim elimde otururdu.

[281

(İyaz veya başka bir râvî) Muaykıp, Rasûlullah'm yüzüğünün emini idi. dedi.
Açıklama

Bu iki hadisten birincisi Hz. Peygamber (s.a)'in emir yüzük takmayı men ettiğine,
ikincisi ise Efendimiz'in yüzüğünün demirden olduğuna delâlet etmektedir.
Dolayısıyla bu şekliyle görünüşte aralarında bir çelişki olduğu izlenimi belirmektedir.
Onun için bu iki hadîsin açıklamasını birlikte yapmayı uygun bulduk.
Birinci hadisten anladığımıza göre, Rasûlullah (s.a)"e parmağında pirinç madeninden
yapılmış bir yüzük olan bir adam gelmiş. Efendimiz onu doğru bulmayarak, pirinç



yüzüğün caiz olmayışını putların kokusuna benzeterek ifade buyurmuştur. Buradaki
benzetmedeki ilgi Hattabî'nin dediğine göre putların pirinçten yapılmalarıdır. Gelen
zat Rasûlullah'm pirinç yüzüğü hoş görmediğini anlayınca hemen onu atmış daha
sonra da parmağında demirden yüzük olduğu halde gelmiştir. Fakat bu sefer de
Efendimiz, adamın halini, cehennemliklerin haline benzetmiştir. Bu benzetmedeki
alâka da, cehennemliklerin bağlı olduğu zincir ve bukağıların demirden olmasıdır.
Andan sâhâbi, Efendimizin bu tavrı karşısında demir yüzüğü de atarak hangi
madenden yüzük edinebileceğini sormuş, Efendimiz de, gümüşü tavsiye etmiş, ama
yüzüğün bir miskalden (takriben dört gr.) daha az olmasını tenbih etmiştir.
Bu hadisin zahiri, demir ve pirinçten imâl edilen yüzüklerin caiz olmadığına delalet
etmektedir. Ancak ikinci, yani 4224. hadis Hz. Peygamber (s.a)'in yüzüğünün
demirden olduğuna delâlet etmektedir. Ayrıca Buharı ve Müslim'de yer alan bir

[291

hadiste Hz. Peygamber (s. a) Vâhib'e, kısasında, "Demirden de olsa bir yüzük bul"
buyurmuştur. Bu, ikinci hadisi takviye etmektedir.

Bu farklı rivayetlerden dolayı ulemanın demir yüzük takınmanın hükmü konusundaki
görüşleri farklı olmuştur. Bu konuda bazı alimlerden nakledilen görüşler şu şekildedir:
Aliyü'l-Kârî" demir yüzüğün mekruh olduğunu alimlerimiz açıkça belirtmişlerdir."
der. Nevevî, Mühezzeb şerhi'nde İbâne müellifinden demir ve pirinçten yapılan
yüzüklerin mekruh olduğunu, Mütevelli'dert ise onun mekruh olmadığım nakletmiş ve
ikincisinin daha sahih olduğunu söylemiştir. Yine Nevevî, Müslim şerhi'nde "Bizim
ashabımızın demir yüzüğün mekruh olup olmadığı konusunda iki görüşü vardır,
Bunlardan mekruh olmadığı tarzındaki görüş daha sahihtir Çünkü demir yüzüğü nehy
eden hadîs zayıftır." demiştir. Askalanî ise, yukarda Buharı ve Müslîm-den
naklettiğimiz Vahibe hadisesindeki "Demirden de olsa bir yüzük al" hadisinin onun
cevazına delil olmayacağım, yüzük almanın yüzük

takmak manasına gelmediğini, çünkü Hz. Peygamber (s.a)'in kadının, yüzüğün
kıymeti ile menfaatlanmasım murat edmesinin muhtemel olduğunu söyler.
Askalâni'nin bu sözünden onun da demir yüzüğü meşru görmediği sonucu
çıkartılabilir.

Büceyramî'de, esah olan; bu görüşe göre kurşun, bakır ve demir yüzüğün mubah
olduğunu söyler.

Şamî ise Cevheriden naklen demir yüzük takınmanın mekruh olduğunu söylemektedir.
Maliki ve Hanefî mezhebine göre, hem erkeklerin hem de kadınların demir, bakır,
pirinç gibi madenlerden yapılan yüzük takınmaları mekruhtur. Delilleri, üzerinde
durduğumuz hadislerden birincisidir. Her ne kadar bu hadîs hakkında Nevevî zayıf
demiş, daha başka bazı alimler de bazı yönlerden tenkit etmişlerse de. Munavî, onun,
"hasen" derecesinden daha aşağı olmadığını söyler. Ayni'de, demir yüzük takmayı
men eden başka rivayetler zikreder.

İbnü'l Arabi'de. Tirmizî Şerhi'nde bu konudaki hadîslerin sahîh olduklarını, sahîh
olmasa bile demir yüzük takmanın fiilen terkedilişinin bu hadîsi kuvvetlendirdiğini
söyler.

Üzerinde durduğumuz hadislerden ikincisi hakkında ise, bu görüş sahipleri, onun
gümüşle kaplı olduğunu, yasak olanın, sırf demir veya benzeri bir maddeden
yapılanlar olduğunu söylerler.

Birinci hadiste bahsi edilen diğer bir konuda gümüş yüzük takmanın meşru olduğu ve
bu yüzüğün bir miskalden daha az olmasının gerekliliğidir. Gümüş yüzük takmanın



kadınlara da, erkeklere de, helâl olduğu; ancak zaruret yoksa, yüzük takınmanın pek
uygun olmadığı daha Önce geçmişti. Burada, yüzüğün bir miskalden daha az olması
konusuna temas etmek istiyoruz.

Kârî'nin Cemiu'l-Vesâü'deki nakline göre konu Şafıîler arasında ihtilaflıdır. Yani
bazılarına göre yüzüğün ağrlığı bir miskalden daha az olmalıdır, bazılarına göre ise
böyle bir ayırım yoktur.

Neylü'l Meârib'de bir miskalden fazla bile olsa erkeklerin de kadınların da gümüş
yüzük takabilecekleri zikredilmektedir. Kari bunu Tahâ-vî'nin şerhlerinden de
nakletmiştir.

Malikîlere göre, iki dirhemden daha ağır olan yüzüğü takmak haramdır. Hanefî fıkıh
kitaplarından îhtiyar'da "Sünnet olan, yüzüğün bir mıskal kadar veya daha aşağı
olmasıdır." denilmektedir.

4224, hadîsin isnadında ravîlerden birisi, İyas'm anne tarafından olan dedesinin Ebû
Zübab olduğunu söylemiştir.

Bunu söylemekten maksadı, hadisin işitenlerin, İyâs'in hadisi annesi tarafından olan
dedesinden mi, yoksa babası tarafından olan dedesinden mi rivayet ettiği tarzında bir
şüpheye kapılmamasıdır. Yani İyâs, hadîsi, babası tarafından olan dedesi Muykip'den
[301

rivayet etmiştir.
Bazı Hükümler

İki hadis birlikte mütalâa edildiğinde şu hükümler çıkartılabilir

1- Demirden veya pirinçten yapılmış olan yüzükleri takmak meşru değildir.

2- Caiz olmayan bir şeyi yapanın davranışlarını, gayri müslimlerin veya
cehennemliklerin davranışlarına benzetmek caizdir.

3- Gümüş yüzüğün bir miskalden daha az olması gerekir.

£311

4- Üzerine gümüş kaplanmış demir yüzük takmak caizdir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3746 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ الْمُفَضَّلِ ، حَدَّثَنَا عَاصِمُ بْنُ كُلَيْبٍ ، عَنْ أَبِي بُرْدَةَ ، عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : قُلْ : اللَّهُمَّ اهْدِنِي وَسَدِّدْنِي ، وَاذْكُرْ بِالْهِدَايَةِ هِدَايَةَ الطَّرِيقِ ، وَاذْكُرْ بِالسَّدَادِ تَسْدِيدَكَ السَّهْمَ ، قَالَ : وَنَهَانِي أَنْ أَضَعَ الْخَاتَمَ فِي هَذِهِ أَوْ فِي هَذِهِ - لِلسَّبَّابَةِ ، وَالْوُسْطَى ، شَكَّ عَاصِمٌ - ، وَنَهَانِي عَنِ القَسِّيَّةِ ، وَالْمِيثَرَةِ ، قَالَ أَبُو بُرْدَةَ : فَقُلْنَا لِعَلِيٍّ : مَا الْقَسِّيَّةُ ؟ قَالَ : ثِيَابٌ تَأْتِينَا مِنَ الشَّامِ ، أَوْ مِنْ مِصْرَ مُضَلَّعَةٌ ، فِيهَا أَمْثَالُ الْأُتْرُجِّ ، قَالَ : وَالْمِيثَرَةُ : شَيْءٌ كَانَتْ تَصْنَعُهُ النِّسَاءُ لِبُعُولَتِهِنَّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

When he was invited on the third day, he did not accept but threw pebbles on the messenger.

(4225) Ali (r.a) şöyle demiştir:

Rasûlullah s. a) bana: "Allah'ım! bana hidâyet ver, beni doğrult de.
(Ondan) hidâyeti (istediğinde) yolun doğrusunu zikret. (Ondan) doğruluk (istediğinde)
oku (hedefe nasıl) doğrulttuğunu hatırla", buyurdu.Hz. Ali devamla şöyle dedi:
Rasûlullah (s. a), beni yüzüğü şu veya şu, yani işaret veya orta parmağıma Asım hangi
parmak olduğunda şüphe etti - takmaktan, kassiye ve Mîsera'dan nehyetti"Ebû Bürde
dedi ki:

Hz. Ali'ye "Kassiye nedir?" diye sorduk "Şam'dan veya Mısır'dan gelen, üzerinde
kaburga kemiği gibi geniş turunca benzer şekiller bulunan bir kumaştır. Mîsera'da

[32J

kadınların kocaları için yaptıkları bir şeydir" dedi.
Açıklama

Hâdîs-i şerifin Buharî'deki rivayetinde sadece Ebû Bûrde'nin Kassi ve Misera
konusundaki Hz. Ali'ye sorduğu soru ve Ali (r.a)'in cevabı yer almıştır. Buharî'nin bu
rivayetinde Kıs-sî'nin kaburgaya benzeyen çizgilerinin ipekten olduğuna işaret edilmiş



ve Ebû davûd'daki: (ûtrüc) kelimesi orada (ûtrünc) şeklinde varid olmuştur. Ayrıca,
Misera'nm kadınların kocaları için yapıp sarıya boyadıkları kadifeye benzer bir kumaş
olduğu ifâde edilmektedir.

Müslim'in libas'taki bir rivayetinde Misera'nm kadınların kocalarının eğerleri üzerine
koymaları için ergovan kadifesinden yaptıkları bir kumaş olduğu söylenmektedir.
Bu hadîsin Sahîh-i Müslim'deki bir rivayetinde de sadece baş tarafındaki dua kısmı
vardır.

Hâdîs-i şerifte, Hz. Ali (r.a), Rasûlullah (s.a),'in kendisine bir dua öğrettiğini haber
vermektedir. Bu duayı, Hattabî'nin yaptığı bazı takdirleri de göz önüne alarak terceme
etmeye çalıştık. Ancak, duada kullanılan kelimelerdeki maksadın açılması için
Hattabî'nin bu konuda söylediklerinin tamamını aktarmak istiyoruz.
Hattabî duanın, "(Ondan) hidâyeti (istediğinde) yolun doğruluğuna" diye terceme
ettiğimiz cümlesi ile ilgili olarak şöyle demektedir:

"Bu sözün mânâsı şudur: Bir yola veya çöle giren kişi, geniş yolu takip eder; caddeden
ayrılmak istemez. Kaybolmaktan korktuğu için sağa sola sapmaz, bu şekilde, hidayete
erer ve selâmete çıkar. Rasûlullah (s. a), buyuruyor ki, "Allah'tan hidayet istediğin
zaman, aklına yolun doğrusunu getir; yola girdiğinde, doğru olanı araştırdığın gibi
allah'dan hidayeti ve istikameti iste."

Yine Hattabî "(Ondan) doğruluk (istediğinde) oku (hedefe nasıl) doğrulttuğunu
hatırla" diye terceme ettiğimiz " cümlesi hakkında da şunları söylemektedir:
"Bu cümlenin mânâsı şudur: Ok atan kişi, bir hedefe ok attığı zaman, oku tam hedefe
yöneltir. Okun hedeften sapmaması ve gayretinin boşa gitmemesi için sağa sola
dönmez. Rasûlullah buyuruyor ki: "Allah'tan doğruluk istediğin zaman, istediğinin ok
atarken yaptığın gibi olması için bu mânâyı hatırla"

Hattabî'nin bu söylediklerinden, Rasûlullah (s. a) dua konsunda Hz. Ali'ye bulunmuş
olduğu tavsiyelerinin daha iyi anlaşıldığını zannediyoruz.

Hadîs-i şerifin devamında Hz. Ali (r.a), Rasûlullah'm kendisini işaret veya orta
parmağından birisine yüzük takmaktan nehy ettiğini söylemiştir. Burada "veya"
edatiyla ifâde ettiğimiz mânâ "şek" içindir. Bu şek'de râvîlerden Asım'a aittir. Yani
Ebû Büreyde, Hz. Ali'den işaret veya orta parmaktan birisini aktarmış, fakat Asım
bunun hangi parmak olduğunu hatırlayarnamış, onun için "işaret veya orta parmak"
şeklinde rivayet edilmiştir.

Müslim'in bir rivayetinde ise, Hz. Ali'nin orta parmakla yanmdakine işaret ederek
"Rasûlullah beni bunlara yüzük takmaktan menetti" demiştir. Müslim'in bu rivayetine
göre bir şek söz konusu değildir.

Hâdîs-i şerif, işaret veya orta parmağa yüzük takmanın kerahatine delâlet etmektedir.
Nevevî, "Bu hadîsten dolayı yüzüğü orta parmağa veya onun yanıdakilerine takmak
mekruhtur. Müslümanlar yüzüğün küçük parmağa takılması gerektiğinde
müttefiktirler" demektedir. Kevkebu'd-dûrrî, Şerhu'l - İkna ve Neylü'l-Meârîb gibi
eserlerde, yüzüğün küçük parmağa takılmasının efdal, başka bir parmağa takmanın
mekruh olduğu ifâde edilmektedir. Neylü'l - Mearib'de bunun hikmetinin küçük
parmağın elin uç tarafında oluşu ve iş yaparken müdahalesinin bulunmayışı olduğu
söylenmiştir.

Aliyyü'l - Kârı de Mîrek'ten naklen şunları söylemektedir: "Baş parmak ve yüzük
parmağı konusunda Rasûlullah'tan herhangi bir haber vâ-rid değildir. Öyle olunca,
yüzüğü küçük parmağa takmanın mendup olduğu ortaya çıkmış demektir. Şafiî ve
Hanefîler de buna meyletmişlerdir."



Bu konuda söylenenlerin en güzeli, Aliyyü'l - Kârî'nin bu söyledikleri olsa gerektir.
Hadîsin sonunda Hz. Ali, Efendimizin kendisini kasiyye ve misara denilen kumaşları
giymekten de men ettiğini bildirmektedir. Bu kelimelerin ne mânâya geldiği bizzat
Hz. Ali tarafından açıklanmıştır. Biz, buna ilaveten, Buharî ve Müslim'in
rivâyetlerindeki bazı farklılıkları da izah bölümünün baş tarafında vermiştik. Sindi,
Buharî Hâşîyesinde, kaysî denilen kumaşa bu ismin veriliş sebebinin, bu kumaşın
Dimyat yakınlarında deniz sahilindeki Kays köyüne nisbetle olduğunu söyler.
Hz. Peygamber (s.a)'in bu kumaşları giymekten men edişine sebep, içerisinde ipek
[331

oluşudur.

Bazı Hükümler

1. Allah'a dua ederken, ondan bazı şeyler isterken temsil getirmek tevessül de bulun-
mak caizdir.

2. Yüzüğü orta veya işaret parmağına takmak mekruhtur. Konu yukarıda
açıklanmıştır.

3. İçerisinde ipek bulunan kumaştan yapılmış olan elbisenin erkekler tarafından

041

giyilmesi caiz değildir.

5. Yüzüğün Sağ Veya Sol Ele Takılması Konusu

Gerek Rasûlullah'iri, gerekse sahâbî ve tabiîlerin yüzüğü sağa da sola da taktıklarına
delâlet eden haberler vârid olmuştur. Musannif Ebû Davûd bu haberleri birbirlerine
tercih etmediği için bab başlığında meylini izhar etmemiştir.

Biz bu babdaki hadislerin hepsinin tercemelerini verip, daha sonra izahlarını birlikte
135]

yapacağız.