بَابٌ فِي صَاحِبِ الْحَدِّ يَجِيءُ فَيُقِرُّ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي صَاحِبِ الْحَدِّ يَجِيءُ فَيُقِرُّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3867 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ ، حَدَّثَنَا الْفِّرْيَابِيُّ ، حَدَّثَنَا إِسْرَائِيلُ ، حَدَّثَنَا سِمَاكُ بْنُ حَرْبٍ ، عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ وَائِلٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّ امْرَأَةً خَرَجَتْ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تُرِيدُ الصَّلَاةَ ، فَتَلَقَّاهَا رَجُلٌ ، فَتَجَلَّلَهَا ، فَقَضَى حَاجَتَهُ مِنْهَا ، فَصَاحَتْ ، وَانْطَلَقَ ، فَمَرَّ عَلَيْهَا رَجُلٌ ، فَقَالَتْ : إِنَّ ذَاكَ فَعَلَ بِي كَذَا وَكَذَا ، وَمَرَّتْ عِصَابَةٌ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ ، فَقَالَتْ : إِنَّ ذَلِكَ الرَّجُلَ فَعَلَ بِي كَذَا وَكَذَا ، فَانْطَلَقُوا ، فَأَخَذُوا الرَّجُلَ الَّذِي ظَنَّتْ أَنَّهُ وَقَعَ عَلَيْهَا ، فَأَتَوْهَا بِهِ ، فَقَالَتْ : نَعَمْ هُوَ هَذَا ، فَأَتَوْا بِهِ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَلَمَّا أَمَرَ بِهِ قَامَ صَاحِبُهَا الَّذِي وَقَعَ عَلَيْهَا ، فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، أَنَا صَاحِبُهَا ، فَقَالَ لَهَا اذْهَبِي فَقَدْ غَفَرَ اللَّهُ لَكِ وَقَالَ لِلرَّجُلِ قَوْلًا حَسَنًا ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : يَعْنِي الرَّجُلَ الْمَأْخُوذَ ، وَقَالَ لِلرَّجُلِ الَّذِي وَقَعَ عَلَيْهَا : ارْجُمُوهُ ، فَقَالَ : لَقَدْ تَابَ تَوْبَةً لَوْ تَابَهَا أَهْلُ الْمَدِينَةِ لَقُبِلَ مِنْهُمْ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ أَسْبَاطُ بْنُ نَصْرٍ ، أَيْضًا عَنْ سِمَاكٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) snuffed medicine.

(4379) Alkame b. Vail babasından, şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a) devrinde bir
kadın namaza gitmek üzere çıkmıştı. Karşısına bir adam çıkıp kadının elbisesini
başına örttü ve tecavüz etti. Kadın bağırdı ve adam da gitti. O anda yanından geçen
başka birisine ; Kadın:

"İşte şu adam bana şöyle şöyle yaptı" dedi. Muhacirlerden bir gruba uğrayıp yine, "Şu
adam bana şöyle şöyle yaptı" dedi. O grup gidip kadının kendisine tecavüz ettiğini
zannettiği adamı yakaladılar, kadına getirdiler. Kadın: "Evet bu, o" dedi. Bunun
üzerine adamı alıp Rasûlullah (s.a)'a götürdüler. Rasûlullah (s.a) adamın
(recmedilmesini) emredince, kadına tecavüz eden adam ayağa kalktı ve:
"Ya Rasûlullah, ona tecavüz eden benim" dedi. Rasûlullah kadına döndü ve;
"Git seni Allah bağışladı" buyurdu. (Getirilen) adama iyi sözler söyledi.
Ebû Dâvûd dedi ki; Yani (iyi sözler tik) tutuklanan adam içindi. Kadına tecavüz eden
adam için de:



"Onu recmediniz. Şüphesiz o öyle bir tevbe etti ki eğer tüm Medine halkı o tevbeyi

162]

etseydi hepsinden kabul olunurdu. buyurdu.

[63J

Ebû Davûd: "Sw hadisi Esbal b. Nasr da Sımak' dan rivayet etti." dedi.
Açıklama

Hadisin ihtiva ettiği hükme geçmeden önce metin deki bazı noktalara temas etmek
istiyoruz:

"Kadının elbisesini başına örttü" diye terceme ettiğimiz, "tetecellele-hâ" kelimesi,
Suyûtî tarafından "onunla cinsî temas kurdu" şeklinde izah edilmiştir. Bizim
tercememiz Aliyyü'l-Kari'nin izahına uygundur.

"Ona tecavüz etti" diye terceme ettiğimiz" "tekadâ hâcetehû minhâ" cümlesinin zahir
manası "ihtiyacını giderdi" demektir. Burada "cinsi temasta bulundu" manasına kinaye
olarak kullanılmıştır.

Hadis metninde Peygamber efendimiz kadına; "Allah seni bağışladı" buyurmuştur.
Bunun iki manaya gelme ihtimali vardır:

1- Sen suçsuz birisine iftira ettin. Bilmeden onun sana tecavüz ettiğini iddia edip
lekeledin. Ama bunu bilmeden yaptığın için Allah seni affetti.

2- Seninle kurulan cinsel ilişkiden dolayı Allah seni affetti. Çünkü sen kendini
isteyerek teslim etmedin. Zorla tecavüz edildin.

Sarihler daha çok ikinci mana üzerinde durmaktadırlar. Efendimiz, kadının iddia ettiği
adamın suçsuz olduğu meydana çıkınca onu teselli edici gönül alıcı güzel sözler
söylemiş, kadının yaptığı hatayı tamir cihetine gitmiştir. Sonra da kadına tecavüz
ettiğini ikrar eden gerçek mütecavizin recmedilmesini istemiştir. Burada karşımıza iki
mesele çıkmaktadır:

a) Gerçek mütecaviz çıkmadan önce, efendimiz maznunun recmedilmesini emretmişti.
Adamın ikrarı olmadan ve kadın şahit göstermeden efendimiz bu suçu nasıl sabit
gördü de ceza vermek istedi?

b) Gerçek, mütecaviz, kadına tecavüz ettiğini bir defa ikrar etmiş görünüyor. Bir defa
ikrar ile suç sabit olur mu? Bu konuda ulemanın görüşü ne?

Şimdi bu sorulara sırasıyla cevap bulmaya çalışalım:

a) Gerçekten metni zahirine göre anlarsak ortaya bir müşkil çıkmaktadır. İslam
hukuku prensiplerine göre metindeki vakıaya uygun düşen adamın recmedilmesi değil,
kadına kazf haddinin uygulanmasıdır. Çünkü kadın, adamı lekeleyici bir iddiada
bulunmuş ve bu iddiasını isbat edememiştir.

Avnü'l-Ma'bud müellifinin, Kari ve Fethu'l - Vedud'den naklettiğine göre maksat,
Rasûlullah'in recmi emretmek üzere oluşudur. Çünkü huzuruna bir dava gelmiştir,
meseleyi tetkik etmektedir. Mümkündür ki gidişat, hakkında iddiada bulunulan zatın
aleyhine bir seyr takib etmektedir.

b) Üzerinde durduğumuz hadiste mütecavizin ikrarını tekrarladığına dair bir kayıt
mevcut değildir. Hz. Peygamber'in ikrarı tekrarlatmadan recmettirdiğini bildiren başka
rivayetler de vardır. Mesela, Asîf hadisi diye bilinen bir rivayette Üneys (r.a)'e "Ya
Üneys, o kadına git, itiraf ederse recmet" buyurmuştur. 37 yine Müslim, Tirmizi, Ebu
Davud, ne-sai ve İbn Mace'nin Ubâde b. es-Samit'ten rivayet ettikleri bir hadiste be-
lirtildiğine göre efendimiz Cüheyne'den bir kadını, ikrarı tekrarlatmadan recmetmiştir.



[641



Yine Büreyde (r.anha)'dan rivayet edilen bir haberde bildirildiğine göre, efendimiz bir
kadını dört defa ikrar etmeden recmetmiştir.

Bütün bu hadislere dayanarak, İmam Malik, İmam Şafiî, Hammad ve Ebû Sevr, zina
suçunun sübûtu için bir defa yapılan ikrarın kafi olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş,
sahabelerden Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den, Tabiundan da Hasenu'l-Basri (Allah
hepsinden razı olsun)den rivayet edilmiştir. Bu grupta olanlar Hz. Peygamber (s.a)'in
dört defa ikrar ettirdiğini bildiren hadislerin muzdarib olduklarını söylemişlerdir.
Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre, zina suçunun sübutu için dört şahit yok ise,
suçu işleyen kişinin dört defa ikrarda bulunması gerekir. Her ikrar ayrı ayrı
meclislerde olmalı ve hakim ilk üç seferinde bu ikrarı reddetmelidir. Bu gruptaki
ulemanın delilleri, Maiz'in ikrarı konusundaki çeşitli rivayetlerdir. Bu rivayetlerden bir
kısmında, Mâiz'in dört kez ikrarda bulunduğu belirtilirken, bir kısmında Mâiz'in
dördüncü ikrarı olmasaydı recmedilmeyeceğine işaret edilmekte, bazılarında da
Rasûlullah'm birinci, ikinci ve üçüncü ikrarlarında Mâiz'i kovduğu bildirilmektedir.
Mesela bir rivayette Büreyde, "Biz Rasûlullah'm ashabı, aramızda Mâiz'i konuşur ve
eğer üçüncü itirafından sonra evinde otursaydı Rasûlullah onu recmetmezdi. Onu

[651

ancak dördüncü ikrarından sonra recmetti" derdik, demektedir.

îbn Ebi Leyla, İshak b. Rahûye ve Hasen b. Salih de bu görüştedirler.

Bu görüş sahipleri öncekilerin delillerini şu şekilde cevaplamaktadırlar: "O hadisler

mutlaktırlar. Bizim dayandığımız; ikrarın dört defa olduğunu bildiren hadisler onları

kayıtlamıştır. Karşı görüşte olanlar ise takyidin söz ile olacağını, bu mes'elelerde ise

fiil olduğunu söyleyerek itiraz etmişlerdir.

Hanefî ulemasından Mergmanî, zina suçunun şehadetle sübutunda bir farklılık
bulunduğuna, diğer suçlar iki şahitle sabit olduğu halde zinanın sübûtu için dört şahit
gerektiğine dikkat çekerek, bunun ikrarının da dört defa tekrarlanması gerektiğine

[661

mantıki bir delil olduğunu söyler.
9. Hadde Telkin