بَابٌ فِي خَبَرِ النَّضِيرِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي خَبَرِ النَّضِيرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2658 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ دَاوُدَ بْنِ سُفْيَانَ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ ، عَنْ رَجُلٍ ، مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَنَّ كُفَّارَ قُرَيْشٍ كَتَبُوا إِلَى ابْنِ أُبَيٍّ ، وَمَنْ كَانَ يَعْبُدُ مَعَهُ الْأَوْثَانَ مِنَ الْأَوْسِ وَالْخَزْرَجِ ، وَرَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَئِذٍ بِالْمَدِينَةِ قَبْلَ وَقْعَةِ بَدْرٍ : إِنَّكُمْ آوَيْتُمْ صَاحِبَنَا ، وَإِنَّا نُقْسِمُ بِاللَّهِ لَتُقَاتِلُنَّهُ ، أَوْ لَتُخْرِجُنَّهُ أَوْ لَنَسِيرَنَّ إِلَيْكُمْ بِأَجْمَعِنَا حَتَّى نَقْتُلَ مُقَاتِلَتَكُمْ ، وَنَسْتَبِيحَ نِسَاءَكُمْ ، فَلَمَّا بَلَغَ ذَلِكَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَيٍّ وَمَنْ كَانَ مَعَهُ مِنْ عَبَدَةِ الْأَوْثَانِ ، اجْتَمَعُوا لِقِتَالِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَلَمَّا بَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَقِيَهُمْ ، فَقَالَ : لَقَدْ بَلَغَ وَعِيدُ قُرَيْشٍ مِنْكُمُ الْمَبَالِغَ ، مَا كَانَتْ تَكِيدُكُمْ بِأَكْثَرَ مِمَّا تُرِيدُونَ أَنْ تَكِيدُوا بِهِ أَنْفُسَكُمْ ، تُرِيدُونَ أَنْ تُقَاتِلُوا أَبْنَاءَكُمْ ، وَإِخْوَانَكُمْ فَلَمَّا سَمِعُوا ذَلِكَ مِنَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَفَرَّقُوا ، فَبَلَغَ ذَلِكَ كُفَّارَ قُرَيْشٍ ، فَكَتَبَتْ كُفَّارُ قُرَيْشٍ بَعْدَ وَقْعَةِ بَدْرٍ إِلَى الْيَهُودِ : إِنَّكُمْ أَهْلُ الْحَلْقَةِ وَالْحُصُونِ ، وَإِنَّكُمْ لَتُقَاتِلُنَّ صَاحِبَنَا ، أَوْ لَنَفْعَلَنَّ كَذَا وَكَذَا ، وَلَا يَحُولُ بَيْنَنَا وَبَيْنَ خَدَمِ نِسَائِكُمْ شَيْءٌ ، وَهِيَ الْخَلَاخِيلُ ، فَلَمَّا بَلَغَ كِتَابُهُمُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، أَجْمَعَتْ بَنُو النَّضِيرِ بِالْغَدْرِ ، فَأَرْسَلُوا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اخْرُجْ إِلَيْنَا فِي ثَلَاثِينَ رَجُلًا مِنْ أَصْحَابِكَ ، وَلْيَخْرُجْ مِنَّا ثَلَاثُونَ حَبْرًا ، حَتَّى نَلْتَقِيَ بِمَكَانِ الْمَنْصَفِ فَيَسْمَعُوا مِنْكَ ، فَإِنْ صَدَّقُوكَ وَآمَنُوا بِكَ آمَنَّا بِكَ ، فَقَصَّ خَبَرَهُمْ ، فَلَمَّا كَانَ الْغَدُ ، غَدَا عَلَيْهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالْكَتَائِبِ فَحَصَرَهُمْ ، فَقَالَ لَهُمْ : إِنَّكُمْ وَاللَّهِ لَا تَأْمَنُونَ عِنْدِي إِلَّا بِعَهْدٍ تُعَاهِدُونِي عَلَيْهِ ، فَأَبَوْا أَنْ يُعْطُوهُ عَهْدًا ، فَقَاتَلَهُمْ يَوْمَهُمْ ذَلِكَ ، ثُمَّ غَدَا الْغَدُ عَلَى بَنِي قُرَيْظَةَ بِالْكَتَائِبِ ، وَتَرَكَ بَنِي النَّضِيرِ وَدَعَاهُمْ إِلَى أَنْ يُعَاهِدُوهُ ، فَعَاهَدُوهُ ، فَانْصَرَفَ عَنْهُمْ ، وَغَدَا عَلَى بَنِي النَّضِيرِ بِالْكَتَائِبِ ، فَقَاتَلَهُمْ حَتَّى نَزَلُوا عَلَى الْجَلَاءِ ، فَجَلَتْ بَنُو النَّضِيرِ ، وَاحْتَمَلُوا مَا أَقَلَّتِ الْإِبِلُ مِنْ أَمْتِعَتِهِمْ ، وَأَبْوَابِ بُيُوتِهِمْ ، وَخَشَبِهَا ، فَكَانَ نَخْلُ بَنِي النَّضِيرِ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَاصَّةً ، أَعْطَاهُ اللَّهُ إِيَّاهَا وَخَصَّهُ بِهَا ، فَقَالَ : { وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ ، وَلَا رِكَابٍ } يَقُولُ : بِغَيْرِ قِتَالٍ ، فَأَعْطَى النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَكْثَرَهَا لِلْمُهَاجِرِينَ ، وَقَسَمَهَا بَيْنَهُمْ وَقَسَمَ مِنْهَا لِرَجُلَيْنِ مِنَ الْأَنْصَارِ ، وَكَانَا ذَوِي حَاجَةٍ لَمْ يَقْسِمْ لِأَحَدٍ مِنَ الْأَنْصَارِ غَيْرِهِمَا ، وَبَقِيَ مِنْهَا صَدَقَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الَّتِي فِي أَيْدِي بَنِي فَاطِمَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al Bara’ said “When the Prophet (ﷺ) fought the polytheists in the battle of Hunain, they (the Muslims) retreated, he (the Prophet) came down from his mule and walked on foot.

(3004) Peygamber (s.a)'in sahabilerinin birinden (rivayet olunduğuna göre), Bedir
savaşından önce ve Rasûlullah (s.a)'in Medine'de bulunduğu bir günde, Kureyş
kâfirleri (Medine'deki münafıkların reisi Abdullah) b. Übeyy (b. Selûl) ile
beraberindeki Evs ve Hazrec'-den olan putperestlere "Şurası muhakkak ki: Siz bizim-
bir vatandaşımıza kendinize sığınma hakkı tanıdınız. Allah'a yemin ediyoruz ki: Onu
ya öldürürsünüz, ya da (memleketinizden) çıkarırsınız. Aksi takdirde hepimiz birden
sizin üzerinize yürür, nihayet sizi ölüm yerlerinizde öldürür kadınlarınızı (kendimize)
helâl kılarız." mealinde bir mektup yazmışlardır.

Bu (mektup) Abdullah b. Übeyy ile yanındaki putperestlere ulaşınca Peygamber
(s.a)'le savaşmak üzere bir araya geldiler. JCupeyş'in Abdullah'a mektup göndermesi
haberi peygamber (s.a)'e erinince, (gidip) Abdullah ile onun etrafında bulunan
putperestlerin yanma vardı ve:

"Kureyş'in tehdidi size son derece tesir etti. (Kureyş'in bu tehdidiyle) size yereceği
zarar (sizin bizimle harbe kalkışmak suretiyle) kendinize vermek istediğiniz zarardan
daha fazla değildir. (Çünkü siz kendi öz) oğullarınız ve kardeşlerinizle savaşmak
istiyorsunuz." dedi. Peygamber (s.a)'den bunu duyunca, dağıldılar. Kendilerine bu
haber ulaşan Kureyş kâfirleri Bedir savaşından sonra yahudilere, "siz silah ve kale
sahibi (olan bir cemaatisiniz. (Binaenaleyh) siz ya bizim vatandaşımız (olan
Muhammed)le savaşırsınız ya da biz size şöyle şöyle yaparız. Ve (o zaman) bizimle
sizin kadınlarınızın halhalları arasına hiçbir engel giremez." diye bir mektup yazdı.
Kureyş kâfirlerinin (yahudilere bu ikinci) mektubunu (göndermeleri haberi)
Peygamber (s.a)'e erişince, Nâdir oğullan (Hz. Peygambere) sû-i kast yapmaya karar
verdiler. Rasûlullah (s.a)'e "sahabilerinden otuz kişiyle birlikte (karşımıza) çık, bizden
de otuz din adamı çıksın orta yerde karşılaşalım. (Sen konuş alimlerimiz de) seni
dinlesinler. Eğer seni tasdik edip inanacak olurlarsa, sana biz de inanacağız" diye bir
haber gönderdiler. (Râvi ez-Zührî, Kureyzâ oğullarının Hz. Peygamberle geçen bu)
hadiselerini bütün ayrıntılarıyla) anlattı. (Hz. Peygamberin sahabisi sözlerine devamla



şunîarı söyledi:) Ertesi gün sabahleyin Rasûlullah (s. a) (askeri) bir kuvvetle Nâdir
oğullarının üzerine yürüdü ve onları kuşatıp

"Vallahi siz benimle bir antlaşma yapmadıkça ben size güvenenem!" dedi. Onlar da
Hz. Peygamberle antlaşmaya yanaşmadılar. Bunun üzerine o gün onlarla savaşa
başladı. Sonra ertesi gün sabahleyin Nâdir oğullarını (yerlerinde) bırakıp (askeri) bir
kuvvetle Kureyza oğullarının üzerine yürüdü ve onları sulha davet etti. Kureyza
oğulları sulhu kabul edince onlar (la savaşmak)dan vazgeçti ve askeri bir kuvvetle
(tekrar) Nâdir oğulları üzerine yürüdü. Nihayet onlar (kuşatmaya dayanamayıp)
vatanlarını terketmek şartıyla (kalelerinden) indiler. Develerinin) taşıyabileceği
mallarından ve evlerinin kapı ve tahtalarından (ne varsa hepsini) alarak vatanlarından
çıkıp gittiler. (Bunun üzerine) Nâdir oğullarının hurmalığı Rasûlullah (s.a)'in özel
mülkü oldu. Allah bunu ona verdi. Bunu ona tahsis etti. (Kur'ân-ı Keriminde de şöyle)
buyurdu: "Allah'ın onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince, siz (onu elde

1258]

etmek için) onun üzerine ne at, ne de deve koşturdunuz..." (yüce Allah bu
sözüyle) harpsiz olarak (ele geçirdiniz) demek istiyor. Peygamber (s. a) ise (bu malı)
muhacirlere verdi.

Onlara bölüştürüverdi. Birazını da ensardan ihtiyaç sahibi olan iki kişiye verdi. Bu
ikisinden başka ensardan kimseye bir pay vermedi. Bunlardan, Hz. Fatıma (r.a)'nm

izm

oğullarının elinde bulunan Rasûlullah'm mallan ise baki kaldı.
Açıklama

Nâdir oğullarının Hz. Peygamberi "sen yanma sahabilerinden otuz kişi al bizim din
alimlerimizden otuz kişiyle bir araya gelin. Onlar seni dinlesinler. Müslüman olurlarsa
biz de müslüman oluruz." diyerek Hz. Peygambere haber göndermeleri, görünüşte ilmi
bir münazaraya davet gibiyse de aslında onu pusuya düşürerek hayatına kasdetmek ve
bu suretle Kureyşin tehdidinden kurtulmaktı.

İmam SuyutTnin "ed-Dürrü'l-Mensûr" unda açıkladığına göre, Hz. Peygamber
yahudilerin bu davetini kabul etmişse de yahudilerden bir kadın Hz. Peygamberle
karşılaşacak olan yahudi alimlerinin, onun hayatına kasdetmek için yanlarına bıçaklar
ve hançerler aldıklarını müslüman olan kardeşine.haber vermiş. Bunun üzerine o
gençte koşarak tehlikeyi Hz. Peygambere haber vermiş. Hz. Peygamber de onlarla
karşılaşmaktan vazgeçmiştir.

Hadis-i şerifin zahirinden yahudilerin Medine'den sürülüp çıkarılmalarının Bedir
savaşının hemen akabinde gerçekleştiği anlaşıhyorsa da aslında bu, Bedir savaşının
hemen akabinde değil Bedir savaşından sonra değişik tarihlerde yapılan savaşlar
sonunda gerçekleşebilmiştir.

Siyer kitaplarında açıklandığı üzere, Yahudilerin Medine'den sürülüp çıkarılmaları

kısaca şöyle olmuştur.

Kaynuka Oğullarının Medine'derr çıkarılışı:

Benû Kaynuka îslâmiyetin doğuşu sırasında Medine'de bulunan üç Yahudi
kabilesinden biridir. Kuyumculukla meşgul olurlardı. Hicretin ikinci yılında (Miladi
624) Bedir zaferinden sonra Hz. Peygamber bir gün onları İslama davet etti. Onlar bu
daveti reddetmekle kalmadılar, üstelik Hz. Peygamberi tehdit ettiler. Dokuz ay kadar
sonra bir Yahudi kuyumcu dükkanında bir müslüman kadına saldırıda bulunuldu.



Bunun üzerine yahudi mahallesi kuşatıldı. Onbeş gün süren kuşatmadan sonra Hicrî
31 miladi 625 te teslim oldular. Silahları alınarak Filistin tarafına sürüldüler.
Kendilerinden alman ganimet mallarının beşte biri (1/5) ilk defa olarak Beytülmâl

r2601

(hazine) tarafından alınıp geri kalanı gaziler arasında bölüştürüldü.
Kureyza Oğullarının Medine'den Çıkarılması:

Benû Kureyza, Medine'deki yahudi kabilelerindendi. Medine İslâm devletine tabi
idiler. Fakat hicretin beşinci (Miladi 627) senesinde Hendek gazvesinde düşman ile
birleşerek İslâm devletine ihanet etmişler, müslümanlan çok müşkül duruma
düşürmüşlerdi. Hz. Peygamber, Hendek gazasından döner dönmez, ordusuyla Benû
Kureyza mahallesini kuşattı. Bir kaç günlük mukavemetten sonra teslim olan y ah
udilere, hakemliğini istedikleri Sa'd b. Muaz, Tevrat'ın hükmünün tatbik edilmesine
karar verdi. Bunun üzerine eli silah tutan erkekleri idam edildi. Toprakları ensarm

1261]

rızasıyla muhacirlere verildi. Bütün mallarına da el konuldu.
Nâdir Oğullarının Medine'den Çıkarılışı

Medine'de bulunan üç yahudi kabilesinden biri olan Benû Nâdir, İslâm devleti ile
anlaşma halindeydi. Fakat özellikle Uhud gazvesinden sonra açıktan açığa muhalefete
geçerek ahitlerini bozdular. Üstelik Hz. Peygambere suikast teşebbüsünde bile
bulundular. Hicri 4. yılın (Miladî 625) Rebiulevvelin-de beş gün süreyle kuşatıldılar.
Teslim olunca İslama davet olundular. Müslüman olanları af edildi. Olmayanlar da
Medine'yi terkettiler. Kimi Filistin'e kimi de Hayber yahudilerinin yanma yerleştiler.
f2621

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, sadece Nâdir oğullarının Medine'den çıkarılışı
ile Kurayza oğullarının müslümanlarm sulh davetini kabul etmeleri anlatılmaktadır.
Yukarıdaki yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Nâdir oğullarıyla yapılan
savaş esnasında müslü inanlarla sulh antlaşması yapan Kureyza oğulları, Hendek
savaşında Kureyş Kâfîrleriyle müslümanlar aleyhine faaliyet gösterdikleri için hicretin
beşinci yılında onlar da Medine'den çıkarılmışlardır.

Medine'de bulunan diğer bir yahudi cemaati de Kâynuka oğullarıdır. Biz onlarm
Medine'den çıkarılmalarını 3001 numaralı hadisin şerhinde açıklamıştık.
Bezlü'l-Mechûd yazarının açıklamasına göre, metinde geçen "Kureyş kâfirlerinin
(yahudilere bu ikinci) mektubu (göndermeleri haberi) Peygamber (s.a)'e erişince,
Nâdir oğulları (Hz. Peygambere sûikasde karar verdiler" anlamındaki cümle,
Suyutî'nin "ed-Dürr'ül-Mansur" isimli eserinde Haşr sûresinin tefsirinde, Sünen-i Ebû
Dâvud kaynak gösterilerek "Kureyş kâfirlerinin (bu ikinci mektubu) yahudilere
erişince Nâdir oğulları Hz. Peygambere sûikasde karar verdiler." anlamına gelen
lafızlarla nakledilmiştir. Bu ibare daha açık ve daha doğrudur.

Hadis-i şerifte açıklandığı üzere Nâdir oğullarının yurdu Medine'ye çok yakın olduğu
için müslümanlar, orayı kuşatmaya giderken yaya olarak gitmişlerdir. Bu mevzuda
siyer kitaplarında verilen malumat şöyledir: "Müslümanlar, Medine'ye iki mil
mesafede bulunan Nadir oğulları yurduna yürüyerek gittiler. Peygamberimiz ise bir



1263].

merkep üzerinde idi. İşte metinde geçen "Allah'ın onlardan peygamberine verdiği
ganimetlere gelince siz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at, ne de deve
12641

koşturdunuz..." âyet-i ke-rimesiyle, müslümanlarm yaya olarak gidip Nâdir
oğullarından kolayca ele geçirdikleri mallara işaret Duyurulmaktadır.
Yine metinde açıklandığı üzere, Allah'ın, kendi Peygamberine tahsis ettiği bu mallan,
Hz. Peygamber olduğu gibi muhacirlere dağıtmıştır. Ensardan da iki kişiye bir miktar
pay vermiştir. Fahreddin Razî'nin Tefsîr-i Kebîr'in-de açıkladığı üzere, Hz.
Peygamberin bu mallardan kendilerine bir miktar pay verdiği ensarm sayısı üçtür.
Bunlar Ebû Ducâne ile Sehl b. Hanif ve el-Haris b. Es-sıme'dir. Fahreddin Razi (r.a)
sözü geçen âyet-i kerimeyi açıklarken sözü Nâdir oğullarından ele geçen malların
durumuna getirerek şu görüşlere yer veriyor:

"Bu mallar günlerce süren bir kuşatmadan ve Nâdir oğullarının bazılarının ölümü ve
kalanların da sürgün edilmeleri sonunda ele geçtiklerine göre, fey değil ganimet
olmaları icabeder. Bu mevzuda müfessirler iki görüş ileri sürmüşlerdir.

1. Bu âyet Nâdir oğullarından alman mallar hakkında değil, Fedek halkının malları
hakkında inmiştir. Çünkü Nâdir oğullarının yurdu ve mallar savaşla ele geçmiştir.
Fedek arazisi ise savaşsız olarak ele geçmiştir ve fey olarak Hz. Peygambere kalmıştır.
Hz. Peygamber de oranın gelirinin bir kısmım bakmakla mükellef olduğu kimselerin
geçimine sarfetmiş, kalanmı da harp için lüzumlu olan silah ve at temininde
harcamıştır.

2. Bu âyet, gerçekten Nâdir oğullarından alman mallar hakkında inmiştir. Ancak o gün
müslümanlarm elinde fazla bir at ve deve bulunmadığı gibi, Nâdir oğullarının yurdu
ile Medine arasında da fazla bir mesafe bulunmadığından müslümanlar orayı
kuşatmaya giderlerken yaya olarak gitmişler, ayrıca harp te küçük bir çarpışmadan
ileri gitmemiştir. Bu sebeple Cenab-ı hak onlardan ele geçen malları fey olarak
Rasûlüne tahsis etti.

Hanefî ulemasından Ebû Bekir el-Cessâs ise, bu mevzuda şöyle diyor:
"Müslümanların Nâdir oğullarıyla esir etmemek, zimmet altına sokmamak, cizyeye
bağlamamak ancak vatanlarından sürgün etmek, şartıyla yaptıkları barış neticesinde,
bu mallar ele geçmiş olabilir ki bizim mezhebimize göre böyle bir barış şekli geçerli
değildir, nesh edilmiştir. Çünkü müslümanlarm kitap ehlini cizye verme ya da İslama
girme şartlarından birine zorlamaya güçleri yeterken onları bu şartlardan birini tercihe
zorlamayı terkedip te vatanlarını terketmeleri şartıyla sulh yapmaları caiz olmadığı
gibi, arap putperestlerini savaşla, Islâmı kabul etme şıklarından birine zorlamaya güç
varken onlarla barış yapmak da caiz değildir. Nitekim yüce Allah şu âyeti kerimelerde
bunu açıklamıştır.

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan Allah'ın ve
Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle

1265]

küçül(üp boyun eğ) erek elleriyle, cizye verecekleri zamana kadar savaşın"
"Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah'ın katında ayların sayısı on
ikidir. Bunlardan dördü haram (ay)landır. İşte doğru din budur. O aylar içinde
(konulmuş yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve (Allah'a) ortak koşanlar nasıl
sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın ve bilin ki Allah,



T2661

(Günâhlardan) korunanlarla beraberdir."

Ancak müslümanlarda onları bu iki şıktan birini tercihe zorlayacak güç yoksa o zaman
onlarla vatanlarını terk etmeleri şartıyla sulh yapması caizdir.

Ayrıca müslümanlarm savaşmakta oldukları kimselerle miktarı belli olmayan bir mal
karşılığında sulh yapmaları da caizdir. Çünkü Hz. Peygamberin Nâdir oğullarıyla
yaptığı sulh böyledir. Onlar işlerine yarayacak olan malları develerine yükleterek
götürmüşlerdir. Kalan da müslümanlarm olmuştur.

Ebü Bekir Cassâs bu sözleriyle Hz. Peygamberin müslümanlarm kuvvetinin çetin bir
muhasaraya kâfi gelmeyeceğini bildiği için Nâdir oğullarıyla istedikleri mallarını
hayvanlarına yükleterek Medine'yi terketmeleri şartıyla sulh yaptığını bu sebeple de

12671

onlardan kalan malların Fey olduğunu söylemek istiyor.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2659 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَارِسٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ ، عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، أَنَّ يَهُودَ النَّضِيرِ ، وَقُرَيْظَةَ ، حَارَبُوا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَجْلَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَنِي النَّضِيرِ ، وَأَقَرَّ قُرَيْظَةَ وَمَنَّ عَلَيْهِمْ ، حَتَّى حَارَبَتْ قُرَيْظَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ، فَقَتَلَ رِجَالَهُمْ ، وَقَسَمَ نِسَاءَهُمْ ، وَأَوْلَادَهُمْ ، وَأَمْوَالَهُمْ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ ، إِلَّا بَعْضَهُمْ لَحِقُوا بِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَمَّنَهُمْ وَأَسْلَمُوا ، وَأَجْلَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَهُودَ الْمَدِينَةِ كُلَّهُمْ ، بَنِي قَيْنُقَاعَ ، وَهُمْ قَوْمُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَلَامٍ وَيَهُودَ بَنِي حَارِثَةَ ، وَكُلَّ يَهُودِيٍّ كَانَ بِالْمَدِينَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: There is jealousy which Allah loves and jealousy which Allah hates. That which Allah loves is jealousy regarding a matter of doubt, and that which Allah hates is jealousy regarding something which is not doubtful. There is pride which Allah hates and pride which Allah loves. That which Allah loves is a man's pride when fighting and when giving sadaqah and that which Allah hates is pride shown by oppression. The narrator Musa said: by boasting.

(3005) İbn Ömer'den demiştir ki:

Nâdir oğullan yahudileriyle Kureyza oğullan Rasûlullah (s.a)'le savaşa girmişlerdi.
Rasûlullah (s. a) Nâdir oğullarını (Medine'den) sürüp çıkarmış, Kureyzayı ise
yerlerinde bırakmış ve onlardan herhangi bir vergi de almamıştı. Nihayet zamanla
Kureyza (müslümanlarla) savaşa başlayınca (Hz. Peygamber onların) erkeklerini
öldürmüş, kadınlarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırmış. Ancak (onlardan)
bazıları Rasûlullah (s.a)'e sığınmışlar. (Hz. Peygamber de) onlara emân vermiş
(Böylece) Rasûlullah (s. a) (pek azı müstesna olmak üzere) Medine yahudilerinin
hepsini sürgün etmiş, Abdullah b. Selam'm kavmi olan Kaynuka oğullarını, Harise

r2681

oğullan yahudilerini ve Medine'deki her yahudiyi (Medine'den çıkarmış)
Açıklama

Hadis-i şerifte zikri geçen yahudi kabilelerinin hepsi Medinelidir. Rasûlullah (s.a)'ın
Kureyza'yı yerinde bırakıp ona emân vermesi, Benî Nâdirle birlikte müslümanlarla
harb etmeyip bitaraf kaldıkları içindir. Sonra Müslümanlarla onlar da harb edince,
onları da Medine'den sürmüştür. Kureyza, bu harbte muhasara edilmiş ve yirmi beş
gün sonra dayanamayarak Rasûlullah (s.a)'m hükmüne râm olmuşlardı. Yahudilerin
bıraktığı malların beşte biri Peygamber (s.a)'e ayrıldıktan sonra, kalanı gaziler
arasında süvariye üç, piyadeye bir hisse verilmek suretiyle taksim olunmuştur. Bu

1269]

muhasaraya otuzaltı süvari iştirak etmiştir.
Bazı Hükümler

1. Müslümanlarla muahede halinde bulunan kâfirler ve zımmıler, ahıdlerım bozarlarsa,
kendilerine harbî muamelesi yapılır ve harbedilir. Ordu kumandanı bundan dilediğini
esir alır, dilediğini serbest bırakabilir.

2. Kendisine emniyet bahşedilen kâfir, müslümanlarla harbe kalkışırsa, kendisine

r2701

verilen ahid bozulur. Emniyet ahdi geçmişe aittir, geleceğe şümulü yoktur.



23-24. Hayber Topraklarının Hükmü İle İlgili Hadisler