بَابٌ فِي إِخْرَاجِ الْيَهُودِ مِنْ جَزِيرَةِ الْعَرَبِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي إِخْرَاجِ الْيَهُودِ مِنْ جَزِيرَةِ الْعَرَبِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2682 حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ ، عَنْ سُلَيْمَانَ الْأَحْوَلِ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَوْصَى بِثَلَاثَةٍ ، فَقَالَ : أَخْرِجُوا الْمُشْرِكِينَ مِنْ جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ، وَأَجِيزُوا الْوَفْدَ بِنَحْوٍ مِمَّا كُنْتُ أُجِيزُهُمْ ، قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : وَسَكَتَ عَنِ الثَّالِثَةِ ، أَوْ قَالَ : فَأُنْسِيتُهَا ، وَقَالَ الْحُمَيْدِيُّ : عَنْ سُفْيَانَ ، قَالَ سُلَيْمَانُ : لَا أَدْرِي أَذَكَرَ سَعِيدٌ الثَّالِثَةَ فَنَسِيتُهَا أَوْ سَكَتَ عَنْهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

When the children of a woman (in pre-Islamic days) did not survive, she took a vow on herself that if her child survives, she would convert it a Jew. When Banu an-Nadir were expelled (from Arabia), there were some children of the Ansar (Helpers) among them. They said: We shall not leave our children. So Allah the Exalted revealed; Let there be no compulsion in religion. Truth stands out clear from error.

Abu Dawud said: Muqlat means a woman whose children do not survive.

(3029) İbn Abbâs'dan (rivayet olunduğuna göre) Peygamber (s. a) (vefatı esnasında) üç
şeyi vasiyet ederek "Müşrikleri arap (yarım) adasından çıkarınız, gelen heyetlere
benim yaptığım gibi ikramda bulununuz../' dedi. İbn-i Abbas dedi ki: "üçüncüyü
söylemedi -yahutta-onu (söyledi de) ben unuttum" (Humçydi (nin) Süfyan'dan
naklettiğine göre Süleyman "said üçüncüyü de söyledi mi, söylemedimi (pek iyi)

r3281

hatırlayamıyorum" demiştir.)
Açıklama

Hadisin zahirinden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber vefatı esnasında ümmetine uç
vasiyette bulunmuş. Bunlardan biri Hz. İsa'yı ilahlaştıran hıristiyan müşrikleriyle Hz.
Üze-yir'in Allah'ın oğlu olduğunu söyleyen yahudilerin ve tüm müşriklerin arap yarım
adasından çıkarılması.

İkincisi gelen heyetlerin yine eskisi gibi güzelce ağırlanması ile ilgilidir.
Üçüncü vasiyete gelince onu Hz. İbn Abbâs pek iyi hatırlayamamakta-dır. Hz. îbn-i
Abbâs'm rivayetine göre, onu ya Hz. Peygamber söylemekten vazgeçmiştir. Yahutta
Hz. Peygamber söylemiştir de ibn Abbâs kendisi unutmuştur. Hadisin zahirinden
anlaşılan budur. Avnü'l-Mabûd yazarının açıklaması da böyledir. Ancak Bezlü'l-
Mechiîd yazarı bu görüşte değildir. O'na göre, metinde geçen "üçüncüyü söylemedi
yahutta (söyledi ama) ben unuttum" anlamındaki sözü söyleyen Hz. Abdullah b.
Abbâs değil, bu hadisi ondan nakleden Said b. Abbâs adıyla da anılan Said b.
Cübeyr'dir. Yine Bezi yazarının açıklamasına göre, Hafız İbn Hacer (r.a) bu meseleyi



açıklarken "bu sözün ravi Süleyman el-Ahvel"e ait olduğunu ve ravi Süleyman bu
sözüyle hadisi kendisine rivayet eden Said b. Cübeyr'in bu üçüncü vasiy-yeti
kendisine nakledip etmediğini iyice hatırlayamadığını söylemek istemektedir" diyor.
Metnin sonuna ilave ettiği talikten musannif Ebû Davûdun da bu görüşte olduğu
anlaşılıyor. Her ne sebeple olursa olsun, bize intikal etmemiş olan bu üçüncü
vasiyyetin ne olabileceği konusunda da ulema çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu
görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Bu üçüncü vasiyyet Kur'an'a sarılmaktır. Davûd ile İbn Tîn bu görüştedirler.

2- Bunun Usame b. Zeyd kumandasında düşman üzerine gönderilmesi planlandığı
halde henüz gönderilmemiş olan ordunun hazırlanarak gönderilmesiyle ilgilidir. İbn
Battal, ashabın bu ordunun düşman üzerine gönderilip gönderilmemesi hususunda
ihtilafa düştüğü sırada Hz. Ebû Bekir'in "Hz. Peygamber vefatı esnasında bu ordunun
gönderilmesi için bizden söz aldı." dediğini söyleyerek el-Mühelleb'in bu görüşünü
desteklemiştir.

3- Kadı Iyâz'a göre ise bu üçüncü vasiyyet Hz. Peygamberin "Ey Allah'ım kabrimi
ibadetgâh yaptırma! Peygamberlerinin kabrini mescid haline getiren ümmete Allah'ın

D291

gazabı şiddetli olur." sözüyle ilgili olabileceği gibi, namaz ve kölelere iyi

moı

muamele ile ilgili de olabilir.
Bazı Hükümler

1. İmam Malik, İmam Şafiî ve diğer bazı âlimler, bu hadisi delil getirerek, kafirlerin
Arap yarımadasından çıkarılmasının vacib olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre,
kâfirlerin Arabistan'da yerleşip yaşamalarına müsaade edilemez. Yalnız İmam Şafiî bu
hükmü Hicaz'a tahsis etmiştir. Onun anlayışmca, Hicaz, Mekke, Medine ve Ye-mâme
havalisidir. Yemen ve diğer yerler Hicaz'dan sayılmazlar.

Kâfirler, misafir olarak Hicaz'a girmekten men edilmezler; ancak orada üç günden
fazla kalamazlar. İmam Şafiî ile onu muvafakat edenler, kâfirlerin katiyyen Mekke'ye
giremeyeceklerine kaildirler. Şayet gizlice girerlerse çıkarılmaları vacib olur. Hatta
orada ölürlerse, cesedleri çürümedikçe oradan çıkarılırlar. Nevevî'nin beyamna göre,
Cumhur fukaha bu meselede îmam Şafiî ile beraberdir. Delilleri:
"Müşrikler ancak ve ancak pis şeylerdir. Binaenaleyh bu yıldan sonra Mescid-i

[331]

Harâm'a yaklaşmasınlar" âyeti kerimesidir.

İmam Azam'a göre, zimmi (olan gayri müslim)lerin Mescid-i Haram'a girmelerinde
bir beis yoktur. Çünkü Peygamber (s. a) Sakif heyetini kendi mescidinde misafir
etmişti; halbuki bunlar kâfir idiler. Ayet-i kerime müşriklerin, müslümanlan kendi
hükümleri altına alarak istilâ suretiyle Mescid-i Haram'a giremeyeceklerine hami
olunmuştur. Zira evvelce Mescid-i Harama onlar bakarlardı. Mekke'nin fethinden
sonra böyle bir şey kalmadı. Yahut âyet müşriklerin cahiliyyet devrinde olduğu gibi
Kabe'yi çırıl çıplak tavaf etmelerine müsaade edilmemesi manâsına hamlolunur.

r3321

2. Hastalık Peygamberliğe münafî değildir. Kötü hâle de delâlet etmez.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2683 حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا أَبُو عَاصِمٍ ، وَعَبْدُ الرَّزَّاقِ ، قَالَا : أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ ، أَخْبَرَنِي أَبُو الزُّبَيْرِ ، أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ ، يَقُولُ : أَخْبَرَنِي عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : لَأُخْرِجَنَّ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى مِنْ جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ، فَلَا أَتْرُكُ فِيهَا إِلَّا مُسْلِمًا ، حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ ، عَنْ جَابِرٍ ، عَنْ عُمَرَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمَعْنَاهُ ، وَالْأَوَّلُ أَتَمُّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

On the day when Mecca was conquered, the Messenger of Allah (ﷺ) gave protection to the People except four men and two women and he named them. Ibn AbuSarh was one of them.

He then narrated the tradition. He said: Ibn AbuSarh hid himself with Uthman ibn Affan. When the Messenger of Allah (ﷺ) called the people to take the oath of allegiance, he brought him and made him stand before the Messenger of Allah (ﷺ). He said: Messenger of Allah, receive the oath of allegiance from him. He raised his head and looked at him thrice, denying him every time. After the third time he received his oath. He then turned to his Companions and said: Is not there any intelligent man among you who would stand to this (man) when he saw me desisting from receiving the oath of allegiance, and kill him? They replied: We do not know, Messenger of Allah, what lies in your heart; did you not give us an hint with your eye? He said: It is not proper for a Prophet to have a treacherous eye.

Abu Dawud said: 'Abd Allah (b. Abi Sarh) was the foster brother of 'Uthman, and Walid b. 'Uqbah was his brother by mother, and 'Uthman inflicted on him hadd punishment when he drank wine.

(3030) Ömer b. el-Hattab (r.a), Rasûlüllah (s.a)'ı şöyle buyururken işittiğini



söylemiştir.

"Yahudileri ve Hıristiyanları Arap (yarım) adasından mutlaka çıkaracağım. Orada

D331

müslümandan başka birisini bırakmayacağım."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2684 حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْعَتَكِيُّ ، حَدَّثَنَا جَرِيرٌ ، عَنْ قَابُوسَ بْنِ أَبِي ظَبْيَانَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا تَكُونُ قِبْلَتَانِ فِي بَلَدٍ وَاحِدٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: on the day of the conquest of Mecca: There are four persons whom I shall not give protection in the sacred and non-sacred territory. He then named them. There were two singing girls of al-Maqis; one of them was killed and the other escaped and embraced Islam.

Abu Dawud said: I could not understand its chain of narrators from Ibn al-'Ala' as I liked.

(3032) İbn Abbâs'dan demiştir ki: Rasûlüllah (s. a) " Bir ülkede iki kıble olamaz"
r3351

buyurdu.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2685 حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا عُمَرُ يَعْنِي ابْنَ عَبْدِ الْوَاحِدِ ، قَالَ : قَالَ سَعِيدٌ يَعْنِي ابْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ : جَزِيرَةُ الْعَرَبِ مَا بَيْنَ الْوَادِي إِلَى أَقْصَى الْيَمَنِ إِلَى تُخُومِ الْعِرَاقِ ، إِلَى الْبَحْرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Anas bin Malik said “The Apostle of Allaah(ﷺ) entered Makkah in the year of the conquest (of Makkah) wearing a helmet on his head. When he took off it a man came to him and said “Ibn Akhtal is hanging with the curtains of the Ka’bah.” He said “Kill him”.

Abu Dawud said “The name of Ibn Akhtal is ‘Abd Allaah and Abu Barzat Al Aslami killed him.

(3033) Said b. Abdulaziz dedi ki:

"Arap (yarım) adası (bir taraftan) vadi (el-kura ile) Yemenin sonuna (diğer taraftan da)
Irak sınırından denize (kadar uzanan yerlerin) arasıdır.

Ebû Dâvûdder ki: Malik (şöyle) dedi: Ömer (r.a) Necran halkım (Necran'dan) sürgün
etti. (Teyma halkı ise) Teyma'dar? sürgün edilmediler. Çünkü Teyma Arap
ülkelerinden değildir. Vad-i el-Kura (ya gelince Hz. Ömer) orada bulunan yahudileri

P361

sürgün etmedi. Zira (ashab-ı kiram) orayı Arap topraklarından saymıyorlardı.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2686 قَالَ أَبُو دَاوُدَ : قُرِئَ عَلَى الْحَارِثِ بْنِ مِسْكِينٍ ، وَأَنَا شَاهِدٌ ، أَخْبَرَكَ أَشْهَبُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ ، قَالَ : قَالَ مَالِكٌ : عُمَرُ أَجْلَى أَهْلَ نَجْرَانَ ، وَلَمْ يُجْلَوْا مِنْ تَيْمَاءَ ، لِأَنَّهَا لَيْسَتْ مِنْ بِلَادِ الْعَرَبِ ، فَأَمَّا الْوَادِي فَإِنِّي أَرَى أَنَّمَا لَمْ يُجْلَ مَنْ فِيهَا مِنَ الْيَهُودِ ، أَنَّهُمْ لَمْ يَرَوْهَا مِنْ أَرْضِ الْعَرَبِ حَدَّثَنَا ابْنُ السَّرْحِ ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، قَالَ : قَالَ مَالِكٌ : وَقَدْ أَجْلَى عُمَرُ رَحِمَهُ اللَّهُ يَهُودَ نَجْرَانَ ، وَفَدَكَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Ibrahim said: Ad-Dahhak ibn Qays intended to appoint Masruq as governor. Thereupon Umarah ibn Uqbah said to him: Are you appointing a man from the remnants of the murderers of Uthman? Masruq said to him: Ibn Mas'ud narrated to us, and he was trustworthy in respect of traditions, that when the Prophet (ﷺ) intended to kill your father, he said: Who will look after my children? He replied: Fire. I also like for you what the Messenger of Allah (ﷺ) liked for you.

(3034) (yine İmam) Malik, dedi ki: Hz. Ömer gerçekten Necran ve Fedek yahudilerini

D371

(Necran ve Fedekten) sürüp çıkardı.
Açıklama

Daha önce 3000-3003 numaralı hadis-i şeriflerde yahudilerin Medine'den sürgün
edilişleri ve bunun sebepleri açıklanmıştı. Mevzumuzu teşkil eden bu babdaki hadis-i
şeriflerde ise, yahudilerin, hıristiyanlarm ve diğer müşriklerin Arabistan
yarımadasından çıkarılmaları, orada müslümanlardan başka kimsenin bırakılmaması,
kısaca Arabistan yarımadasının müşriklerden temizlenmesi açıklanmaktadır. 3029
numaralı hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, Rasûlüllah (s. a) vefatları esna-
sında, bütün müşriklerin Arap yarım adasından çıkarılmasını vasiyet edince, bu
vasiyetin yerine getirilmesi icabettiğinden Arap yarım adasında bulunan müşrikler
oradan çıkarılmışlardır.

Hıristiyanlar, Hz. İsâ Allah'ın oğludur dedikleri için, Yahudiler de Uzeyr, Allah'ın
dğludur, dedikleri için müşrik sayıldıklarından, yahudilerle hıristiyanlar oradan sürgün
edilmişlerdir.

Tarih kitaplarından açıklandığı üzere bu sürgün, Hz. Ömer devrinde ger-
çekleştirilebilmiştir.

Rasûlü Ekrem'in vasiyyeti gereği, müşriklerin elçi olarak Arab yarım adasına
girmelerine izin verilmiş ve Hz. Peygamber devrindeki gibi onlara devlet bütçesinden
masraf edilerek ikramda bulunulmuştur. Ancak onların hac mevsiminde, haram
sınırlarına girmeleri caiz görülmemiştir. Arabistan sınırları içerisine yerleşmelerine ise



asla izin verilmemiştir.

Hadis sarihlerinin açıklamasına göre, 3032 numaralı hadis-i şerifte müslümanlarm
küfür diyarına yerleşmeleri ve kâfirlerin küfür alameti olan bir takım sembolleri îslâm
diyarında izhar etmelerine izin verilmesi yasaklanmaktadır. Binaenaleyh bir
müslümanm, keyfi olarak bir küfür diyarına yerleşmesi caiz olmadığı gibi, kâfirlerin
İslam diyarında küfür alameti olan bir takım sembolleri taşımalarına ya da reklam
etmelerine izin verilmesi de caiz değildir.

Arap yarımadasının sınırları hakkında çeşitli görüşler vardır. Hanefi âlimlerine göre,
bu sınırlar şöyledir: "Arap yarımadası Tihame, Necid, Hicaz, Uruz ve Yemen olmak
üzere beş bölgeye ayrılır. Tihame; Hicaz'ın güney bölgesidir. Necid: Hicaz ile Irak
arasında bulunan bölgedir. Hicaz: Yemen dağlarından başlayıp Şam'a kadar devam
eden bölgedir. Bu bölgede Medine ve Amman şehirleri vardır. Uruz: Yemame dahil
olmak üzere Bahreyn'e kadar uzanan bölgedir. Hicaz'a: Necid ile Yamame arasını

r3381

ayırdığı için "Hicaz" adı verilmiştir.

Buralarda bir kilise yada bir sinogog'un bulundurulmasına izin verilmediği gibi, bu
sınırlar içerisinde köylerde ve şehirlerde şarap ve domuz satılamaz. Müşriklerin

[3391

burada mesken sahibi olup yerleşmelerine izin verilemez.

Esmai'ye göre, Arap yarımadası uzunluğuna Yemen'in öteki ucundan Irak'ın Rif ine
kadar, genişliğine de Cidde'den Şam'ın etrafına kadar olan yerlerdir. Buna Cezire yani
ada denilmesi etrafı üç taraftan denizlerle geri kalan yerleri de nehirlerle çevrili olduğu
içindir. Araplara nisbet edilmesi ise Islamiyetten önceki devirlerde de araplarm yurdu
I34PJ

olduğundandır.

28-29. Sev Ad (Verimli Irak) Toprağı İle Harp Zoruyla Fethedilen Bazı
Toprakların (Dağıtılmavıp) Bırakılması