بَابٌ فِي أَخْذِ الْجِزْيَةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي أَخْذِ الْجِزْيَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2689 حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْعَظِيمِ ، حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ مُحَمَّدٍ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِي زَائِدَةَ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ ، عَنْ عَاصِمِ بْنِ عُمَرَ ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ، وَعَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي سُلَيْمَانَ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَ خَالِدَ بْنَ الْوَلِيدِ إِلَى أُكَيْدِرِ دُومَةَ فَأُخِذَ فَأَتَوْهُ بِهِ ، فَحَقَنَ لَهُ دَمَهُ وَصَالَحَهُ عَلَى الْجِزْيَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Jubair bin Mut’im reported the Prophet (ﷺ) as saying about the prisoners taken at Badr. If Mut’im bin ‘Adi had been alive and spoken to me about these filthy ones, I would have left them for him.

(3037) Osman b. Ebû Süleyman'dan (rivayet olunduğuna göre) Peygamber (s. a)
(Tebük savaşından sonra) Halid b. Velid'i Devmet (-ül-Cendel)de (bulunan) Ukeydir
üzerine göndermiş (Hz. Halid'le emrindeki müslümanlar tarafından) yakalanmış ve
(onu Hz. Peygamberin huzuruna) getirmişler, (Hz. Peygamberde) onun kanını

13481

bağışlamış ve cizye (vermesi) şartıyla onunla anlaşmış.
Açıklama

Cizye: Zimmilerden (müslüman olmayanlardan) can güven-İlklerinin sağlanması
karşılığında, İslam devleti tarafından alman baş vergisine denir.

Cizyenin toplanması şu âyet-i kerimeye dayanır. "O, kendilerine kitap verilenlerden,
Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve peygamberin haram ettiği şeyleri
haram tanımayan, hak dinini din olarak tanımayan kimselerle, küçülerek cizye

£3491

verecekleri zamana kadar savaşın." Topraktan alman bir vergiyi ifade eden
haraç, bazan cizyeyi de içine alacak şekilde geniş manada kullanılmıştır.
Cizye iki şekilde konur.

1. Karşılıklı anlaşma ile mikdarı tesbit edilir.

2. Savaşla ve düşmanı yenerek,

tslam devleti yerli halkı toprakları ve mülklerinde bırakarak onlara bu vergiyi takdir
eder. Cizye vergisi hür ve mümeyyiz erkeklerden alınır. Çocuklardan, kadınlardan,
rahip, âma, kötürüm ve çalışamayan fakirlerden alınmaz. Üzerinde cizye borcu varken
Islamı kabul edenlerden bu borcu düşer. Cizye mükellefi bu vergiyi ödemekle zimme
denilen bir himayeye hak kazanır. Onun can, mal ve din emniyeti sağlanır. Devlet bu
emniyet şartlarını temin edemezse cizyeyi hak edemez. Vergiyi tahsil devresi

D501

seneliktir. Kolaylık olmak üzere birkaç taksitte alınır.

İslâm hükümeti tarafından konulan cizyelerin mikdarı şahıslara göre üç derecede



bulunur. Zengin olanlara senelik kırksekiz (48), ortahallilere yir-midört (24),
çalışmaya gücü yeten fakirlere de oniki (12) dirhem cizye tarh edilir.
Nisab mikdarına, yani ikiyüz dirhem gümüşe malik olmayanlar fakir, ikiyüz dirhem
mikdarma malik olanlar orta halli dörtyüz ve daha ziyade dirhem mikdarına malik

[35ü

olanlar da zengin sayılırlar...

Cizyenin meşruluğuna delalet eden bu hadis-i şerifte anlatılan hadise, -hicretin
dokuzuncu senesinde (M. 630) vukubulan Tebük seferi esnasında olmuştur.
Siyer kitaplarında bu hadise şöyle anlatılıyor: "Peygamberimiz, Tebük'te bulunduğu
sırada Halid b. Velid'i çağırdı. Yanma dörtyüz süvari verip kendisini Dûmet-ül-
Cendel'de bulunan Ukeydir b. Abdülmalik'e gönderdi. Ukey-dir, Kindelerden olup,
onların kralı idi ve hristiyandı. Dûmetü'l-Cendel, akarsuyu, hurmalık ve ekinleri
bulunan bir yerdir. Şam yollarının ağzmda-dır. Dımışk'a beş, Medine'ye onbeş veya
onaltı geceliktir.

[352]

Şam'ın Medine'ye en yakın beldelerindendir. Tebük'ün yakınındadır.
Ukeydir'in Yakalanışı:

Halid b. Velid, Tebük'ten ayrılıp Dûmetü'l-Cendel'e doğru gitti.

Mehtaplı bir yaz gecesinde Ukeydir'in kalesine, gözle görülebilecek yere kadar
yaklaştı.

O sırada Ukeydir, kalesinin üzerinde ve karısı da yanında bulunuyordu.
Ukeydir, kalenin üzerine, havanın sıcaklığından ötürü çıkmıştı. Şarkıcı cariyesi,
kendisine şarkı söylüyordu, sonra şarap getirtip içti. Derken, yabani bir sığır gelip kale
kapısının önüne yattı. Kalenin kapısmı,-boynuzuyla kazımağa, başladı. Ukeydir'in
karısı Rebab bint-ineyf, İbn Amir'ûl-Rindiyye gidip kalenin üzerinden bakınca,
Yabani sığın gördü. Kendi kendine "Ben, doğrusu yabani sığırın bu geceki gibi semiz
ve etlisini görmedim!" dedi.

Ukeydir'e "seninde, bunun gibisini görmüşlüğün var mı hiç?" diye sordu.
Ukeydir "Hayır vallahi, görmemişimdir?" dedi.

Rebab "Bunu, görüp te kendi haline bırakabilecek bir kimse varmıdır?" diye sordu.
Ukeydirj "Hayır! Onu, hiç kimse bırakamaz?"

Vallahi, ben bu geceden başka hiç bir gecede bize yabani sığır geldiğini
görmemişimdir.

Ben, onları yakalamak istediğim zaman, bir ay veya daha çok zaman atlar besler,
sonra da, üzerine biner, adamlar ve aletlerle birlikte avlamaya çıkardım." dedi.
Kalenin üzerinden indi. Atım getirmelerini emretti.

Atı getirilip eğerlendi. Ukeydir, atma bindi. Kendisiyle birlikte ev halkından bazıları
da, atlandılar.

Ukeydir'in yanma katılanlar arasında kardeşi Hassan ile iki kölesi de, bulunuyordu.
Ellerinde kısa mızrakları olduğu halde, kaleden dışarı çıktılar.

Kaleden ayrıldıkları zaman, Hâlid b. Velid' in süvarileri atlarından hiç biri
kişnemekşizin ve kımıldamaksızm onları gözetlediler.

Kaleden bir müddet uzaklaşınca, Ukeydir'in üzerine saldırdılar. Ukey-dir'i yakalayıp
esir ettiler.

Hassan ise, teslim olmağa yanaşmayıp çarpışmağa kalkınca, kendisini vurup



öldürdüler.

T3531

Kölelerle ev halkından olanlar kaçıp kaleye girdiler.



Ukeydir'le Anlaşma Yapılışı

Halid b. Velid, Ukeydir'e

"Sen bana kaleyi açtırıp feth ettirmek şartıyle seni, Rasülullah (s. a) götürünceye kadar
öldürülmekten korumayı üzerime alsam olur mu?" diye sordu Ukeydir
"Olur!" dedi.

Hâlid b. Velid, Ukeydir'le böylece anlaştı.

Arap kabilelerinin birer birer müslüman olduklarını görünce, Dûmeli-ler,
Peygamberimizden korkmağa başlamışlardı.

Halid b. Velid, Ukeydir'i, bağlı olarak kalenin kapısına kadar götürüp yanaştırdı.
Ukeydir, ev halkına

"Kalenin kapısını açınız!" diye seslendi.

Ukeydir'i, bağlı görünce, Ukeydir'in kardeşi Mudad, kapıyı açmaktan kaçındı.
Bunun üzerine Ukeydir, Hâlid b. Velid'e

"Vallahi onlar, benim bağlı bulunduğumu gördükçe, bana, kalenin kapısını açmazlar.
Sana, Allah adına and veriyorum. İstersen, sana, kaleyi feth ettirmek üzere, bağımı
çöz! İstersen, kale halkı hakkında benimle anlaşma yap!" dedi. Halid b. Velid
"Seninle kale halkı hakkında anlaşma yapalım" dedi. Ukeydir:

"İstersen ben, seni hakem yapayım, istersen, sen beni, hakem yap! dedi. Halid b.
Velid:

"Olur. Biz senin verdiğin şeyi kabul ederiz" dedi. Bunun üzerine

1. İki bin deve,

2. Sekiz yüz at,

3. Dört yüz zırh gömlek,

4. Dört yüz mızrak vermek ve

5. Ukeydir'le kardeşi, Peygamberimize kadar götürülüp hakkında Peygamberimiz
tarafından hüküm verilmek üzere antlaştilar. Ukeydir'in bağı çözülüp kale kapısı
açıldı.

Halid b. Velid, kaleden içeri girdi. Ukeydir'in kardeşi Mudad'ı bağladı. Teslim

[3541

edilmesi kararlaştırılan ganimet malları teslim alındı.
Ganimetin Bölüştürülüşü

Peygamberimize, başkumandan hakkı olarak ganimet malları içinden bir şey
seçildikten ve beştebir hisse çıkarıldıktan sonra kalanların beştedör-dü mücahidler

r3551

arasında bölüştürüldü.

Ukeydir'in Cizye Vermek Üzere Sulh Oluşu Ve Kendisine Emân Fermanı
Verilişi:

Ukeydir'le kardeşi, Peygamberimizin yanma getirildiler.



Ukeydir'in boynunda altından Haç, sırtında da, atlastan elbise vardı. Musa b. Ukbe'ye
göre: Peygamberimiz, onları müslümanlığa davet etti. Fakat yanaşmadılar Cizye
ödemeğe razı oldular.

Peygamberimiz, Ukeydir'in ve kardeşi Mudad'm kanını bağışladı. Cizye vermek üzere
sulh oldu. Kendilerini serbest bıraktı. Ayrıca Peygamberimiz, onlara içinde emân ve
sulh maddeleri bulunan bir de yazı yazdırdı ve onu, baş parmağının tırnağıyla çizerek
mühürledi.

Peygamberimiz, yanında mühür bulunmazsa, mühür yerine, böyle elinin tırnağıyla
çizgi yapardı.

D561

Ukeydir, Tebük'ten memleketine dönüp gitti.
Bazı Hükümler

1. Cizye karşılığında düşmanla sulh yapmak caizdir.

2. Kitap ehlinden alındığı gibi, arap müşriklerinden de cizye almak caizdir.
Fıkıh âlimlerinin bu mevzudaki görüşleri şöyledir:

Hanefî âlimlerine göre: Cizye, ehli kitap denilen yahudiler ile hıristiyan-lardan ve
kendilerinde ehl-i kitap şaibesi bulunan mecûsilerden kabul edilir. Bunlar arap ırkına
gerek mensub olsunlar gerekse mensûb olmasınlar.

Arapdan olmayan putperestlerin cizyeleri de kabul edilebilir. Arap ırkına mensup
putperestlerin cizyeleri kabul edilmez. Bunlar ya İslam'ı seçerler ya da kılıçtan
13571

geçirilirler.

İmam Azam'a göre, sabitlerin cizyeleri de kabul edilebilir. Bunlar Arab ırkına mensub
olsunlar veya olmasınlar farketmez. Fakat İmameyne göre, Arab ırkına mensub olan
sabîîlerin cizyeleri kabul edilemez. Bu ihtilaf sabîi-liğin mahiyeti hakkındaki
telakkiden neşet etmektedir. Mebsut, Hindiyye, Bedayî.

İmam Malik'e göre, yalnız Kureyş kabilesinden olan müşriklerin cizyeleri kabul
edilmez, diğer gayri müslimlerin cizyeleri kabul edilebilir. Bunlar ister kitabî, ister
mecusî isterse putperest olsunlar.

Şafiî ve Hanbeli mezheblerindeki en zahir rivayete göre bilcümle gayri müslimlerin
cizyeleri kabul edilebilir; yalnız putperestler müstesna. Bunların cizyeleri kabul

r3581

edilmez, hangi ırka mensub olursa olsunlar.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2690 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِيُّ ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ ، عَنِ الْأَعْمَشِ ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ ، عَنْ مُعَاذٍ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَّا وَجَّهَهُ إِلَى الْيَمَنِ أَمَرَهُ أَنْ يَأْخُذَ مِنْ كُلِّ حَالِمٍ - يَعْنِي مُحْتَلِمًا - دِينَارًا ، أَوْ عَدْلَهُ مِنَ المُعَافِرِيِّ ثِيَابٌ تَكُونُ بِالْيَمَنِ ، حَدَّثَنَا النُّفَيْلِيُّ ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ ، حَدَّثَنَا الْأَعْمَشُ ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ ، عَنْ مَسْرُوقٍ ، عَنْ مُعَاذٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

‘Umar bin Al Khattab said “During the battle of Badr, the Prophet (ﷺ) took ransom”. Thereupon Allaah Most High sent down “It is not fitting for an Apostle that he should have prisoners of war until he hath thoroughly subdued the land. You look on the temporal goods of this world, but Allaah looketh to the Hereafter”. And Allaah is exalted in might and Wise. Had it not been for a previous ordainment from Allaah, a severe penalty would have reached you for the (ransom) that you took. Allaah then made the spoils of war lawful.

Abu Dawud said “I heard that Ahmad bin Hanbal was asked about the name of Abu Nuh”. He said “What will you do with his name? His name is a bad one.

Abu Dawud said “the name of Abu Nuh is Qurad. What is correct is that his name is ‘Abd Al Rahman bin Ghazwan.

(3038) Muaz (r.a) den (rivayet olunduğuna göre) Peygamber (s. a) kendisini Yemen'e
vali olarak gönderince, buluğ çağma gelmiş olan her erkekten (cizye olarak) bir dinar,
yahutta Yemen' deki meafır denilen kumaştan bir dinar değerinde -bir elbise- almasını
£3591

emretmiş.
Açıklama

Bu hadis-i şerif, cizyenin sadece erkeklerden alınacağına ve cizye miktarının bir dinar
oduğuna, bu hususta mükellefin zengin olmasıyla fakir olması arasında bir fark
bulunmadığına delalet etmektedir.



Bu mevzuda Hanefî âlimleri ile Şafii âlimleri ihtilafa düşmüşlerdir.
Hanefîlere göre cizye iki şekilde konur.

1. Kâfirlerin, müslümanlarlaaralarmda bir harp olmadığı halde müslü-manlara
müracaat ederek, müslümanlarm kendilerine sağlayacakları himaye ve güven
karşılığında cizye vermeyi teklif etmeleri ile ya da savaş başlamadan önce yapılan sulh
neticesinde konur. Asr-ı saadette Necran halkı ile senelik ikiyüz kat elbise üzerine
yapılan sulh gibi.

2. Müslümanların bir küfür diyarını harple ele geçirmeleriyle konur. Birinci kısma
giren cizye miktarı cizyeyi kabul eden kimselerle, müslümanla-rm anlaşmasına
bağlıdır. Bu cizyenin mikdarı asla artırılamaz. Anlaşma esnasında belirlenen mikdaf
değişmez.

İkinci kısma giren cizye ise 3037 numaralı hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız
gibi, zenginlerden kırksekiz dirhem, orta hallilerden yirmidört dirhem, çalışmaya gücü
yeten fakirlerden de oniki dirhem olarak alınır. Bu mik-dar devlet reisi tarafından
kabul ettirilir. Bu bakımdan hanefi âlimleri mev-zumuzu teşkil eden hadis-i şerifte
kadm, erkek, fakir, zengin ayırımı yapılmadan zikredilen bir dinarlık cizyenin birinci
kısma giren ve sulh yoluyla alman cizye nevinden olduğuna hükmetmişlerdir,
îmam Şafiî (r.a) İse,, mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerife dayanarak alınacak
cizye miktarının fakir veya zengin her erkekten bir dinar ya rak ya da bu değerde bir
Yemen kumaşı olduğunu söylemiştir.

Bezlü'l-Mechûd yazarının dediği gibi, Hanefî âlimlerinin görüşü Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali (r.a)'den rivayet edilmiştir. Hanefîlere göre, cizye konusundaki bu
ihtilafın sebebi bu husustaki haberlerin ihtilafından ve Asr-ı saadette Hulefa-i raşidin

r3601

devrinde cizyelerin değişik miktarlarda alınmış olmasıdır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2691 حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْعَظِيمِ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ هَانِئٍ أَبُو نُعَيمٍ النَّخَعِيُّ ، أَخْبَرَنَا شَرِيكٌ ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مُهَاجِرٍ ، عَنْ زِيَادِ بْنِ حُدَيْرٍ ، قَالَ : قَالَ عَلِيٌّ : لَئِنْ بَقِيتُ لِنَصَارَى بَنِي تَغْلِبَ ، لَأَقْتُلَنَّ الْمُقَاتِلَةَ وَلَأَسْبِيَنَّ الذُّرِّيَّةَ ، فَإِنِّي كَتَبْتُ الْكِتَابَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، عَلَى أَنْ لَا يُنَصِّرُوا أَبْنَاءَهُمْ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : هَذَا حَدِيثٌ مُنْكَرٌ بَلَغَنِي عَنْ أَحْمَدَ أَنَّه كَانَ يُنْكِرُ هَذَا الْحَدِيثَ إِنْكَارًا شَدِيدًا ، قَالَ أَبُو عَلِيٍّ : وَلَمْ يَقْرَأْهُ أَبُو دَاوُدَ فِي الْعَرْضَةِ الثَّانِيَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) fixed the ransom of the people of pre-Islamic Arabia at four hundred dirhams per head on the day of the battle of Badr.

(3040) Ziyâd b. Hudayr'dan (rivayet olunduğuna göre) Ali (r.a) (şöyle) demiştir.
Ömrüm olursa Tağlib oğulları (denilen) mristiyanlarla mutlaka savaşacağım ve çoluk
çocuklarını esir edeceğim çünkü ben Rasûlullah'la onlar arasında çocuklarını
hıristiyanlaştırmayacakları-na dair ahidname yazmıştım. (Onlar bu ahdi bozdular)
Ebû Dâvud der ki: Bu hadis münkerdir. Bana erişen habere göre Ahmed (b. Hanbel)de
bu hadisi münker sayarmış. Bazılarına göre bu hadis metruk hadise benzemektedir.
(Bu sebeple) bu hadisi Abdurrah-man b. Hani'nin rivayet etmesinin mümkün
olamayacağını söylediler.

(Ebû Dâyud'un talebesi) Ebû Ali der ki: Ebû Dâvud (bana bu Sünen'i) ikinci defa arz

T3631

edişinde bu hadisi okumadı.



Açıklama



İbn Ebî Şeybe'nin Kitab ez-Zekât'ırida, Ebû Ubeyd'in Kitabu'l-Emval'inde Hz. Ömer'in
Benî Tağlib hıristiyanla-nyla zekatın iki katı cizye ödeyeceklerine çocuklarını
hıristiyanlaştırmaya-caklarma ve hıristiyan olması için hiç kimseyi
zorlamayacaklarına dair bir anlaşma yaptığını, fakat onların bu şartı bozduğunu ifade
eden hadis-i şerifler bulunmaktadır.

Onlar bu şartı bozdukları için, Hz. Ali'nin onlar hakkında böyle bir tehdidde bulunmuş
olması mümkünse de, ulema Hz. Ali'nin böyle bir tehdidde bulunduğunu ifade eden

13641 ^

bu hadisin senedi itibariyle münker olduğuna hükmetmişlerdir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2692 حَدَّثَنَا مُصَرِّفُ بْنُ عَمْرٍو الْيَامِيُّ ، حَدَّثَنَا يُونُسُ يَعْنِي ابْنَ بُكَيْرٍ ، حَدَّثَنَا أَسْبَاطُ بْنُ نَصْرٍ الْهَمْدَانِيُّ ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْقُرَشِيِّ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : صَالَحَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَهْلَ نَجْرَانَ عَلَى أَلْفَيْ حُلَّةٍ ، النِّصْفُ فِي صَفَرٍ ، وَالْبَقِيَّةُ فِي رَجَبٍ ، يُؤَدُّونَهَا إِلَى الْمُسْلِمِينَ ، وَعَوَرِ ثَلَاثِينَ دِرْعًا ، وَثَلَاثِينَ فَرَسًا ، وَثَلَاثِينَ بَعِيرًا ، وَثَلَاثِينَ مِنْ كُلِّ صِنْفٍ مِنْ أَصْنَافِ السِّلَاحِ ، يَغْزُونَ بِهَا ، وَالْمُسْلِمُونَ ضَامِنُونَ لَهَا حَتَّى يَرُدُّوهَا عَلَيْهِمْ ، إِنْ كَانَ بِالْيَمَنِ كَيْدٌ أَوْ غَدْرَةٌ عَلَى أَنْ لَا تُهْدَمَ لَهُمْ بَيْعَةٌ ، وَلَا يُخْرَجَ لَهُمْ قَسٌّ ، وَلَا يُفْتَنُوا عَنْ دِينِهِمْ مَا لَمْ يُحْدِثُوا حَدَثًا ، أَوْ يَأْكُلُوا الرِّبَا ، قَالَ إِسْمَاعِيلُ : فَقَدْ أَكَلُوا الرِّبَا ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : إِذَا نَقَضُوا بَعْضَ مَا اشْتُرِطَ عَلَيْهِمْ فَقَدْ أَحْدَثُوا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

When the people of Mecca sent about ransoming their prisoners Zaynab sent some property to ransom Abul'As, sending among it a necklace of hers which Khadijah had had, and (which she) had given to her when she married Abul'As. When the Messenger of Allah (ﷺ) saw it, he felt great tenderness about it and said: If you consider that you should free her prisoner for her and return to her what belongs to her, (it will be well). They said: Yes. The Messenger of Allah (ﷺ) made an agreement with him that he should let Zaynab come to him, and the Messenger of Allah (ﷺ) sent Zayd ibn Harithah and a man of the Ansar (the Helpers) and said: Wait in the valley of Yajij till Zaynab passes you, then you should accompany her and bring her back.

(3041) İbn Ahbâs'dan demiştir ki: Rasûlullah (s. a) Necrân halkı ile (her sene)
müslümanlara (cizye olarak) yarısını Safer ayında kalanını da Recep ayında ikiyüz
(takım) elbise ödemeleri ve Yemen'de (müslümanlara) ihanet için düzenlenmiş bir
harbin çıkması halinde de emanet olarak, otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit
silahdan otuz silahı emanet olarak vermeleri ve müslümanlarm bu silahları onlara geri
verinceye kadar (bu silahların değerini) onlara borçlu olmaları (harp A ten sonra da)
Necrânlılar'a geri vermeleri, buna karşılıkta (Necrânlı-lar'm) bir hadise çıkarmadıkları
yahutta faiz yemedikleri müddetçe kiliselerinin yıkılmayacağı, din alimlerinin
(memleketlerinden) sürülüp çıkarılmayacağı şartıyla bir sulh (antlaşması) yaptı. (Râvi)
İsmail (İbn Abdurrahman-el-Kureşi şu sözleri de) rivayet etti. "Fakat (Necrân halkı)
faiz yediler.

Ebû Dâvud der ki (Necrân halkı) ileri sürülen şartların bazılarını bozunca bir hâdise

r3651

çıkarmış duruma düştüler.
Açıklama

Şevkani'nin dediği gibi Hz. Peygamber, hadiste zikri geçen malları Necrân halkından
cizye olarak almıştır. Bilindiği gibi cizyenin mutlaka bir harp sonucunda konulması
şart değildir. Bir barış antlaşması ile de cizye konulabilir.
Bu hadisin bab başlığı ile ilgili olan tarafı da burasıdır.

Necrân: Mekke ile Yemen arasındadır. Yemen'in Mekke tarafına düşen yerlerindendir.
Mekke'ye yedi merhalel'ktir. Yetmiş üç köyden oluşan bu belde Hicaz beldelerinin en
güzelidir.

Rivayete göre, ilk defa gelipte burayı imar eden kişi Necrân b. Zeydan olduğu için
buraya Necrân ismi verilmiştir.

Necrânhlar, yurtlarında bulunan bir hurma ağacına taparlar ve onu takdis ederlerken,
Feymiyûn adında ve Hz. isa'nın dininde duası makbul ibadete düşkün iyi halli bir zatın
"siz sapıklık içindesiniz taptığınız şu hurma ağacı ne yarar, ne de zarar verebilir. Ben
ibadet ettiğim ilahıma dua etsem onu yok ediverir." demiş ve edince de çıkan bir
kasırganın ağacı kökünden söküp atması üzerine Necrân halkı hıristiyanlığı kabul
f3661

etmiştir.

Hicretin 10. yılında Hz. Peygamber onları İslama davet edince Hz. Peygamberle
görüşmek üzere Medine'ye bir heyet gönderdiler. Bu heyetin Hz. Peygamberle



tartışmağa kalkmaları üzerine Ali İmrân sûresinin baş tarafında bulunan altmış dört
âyet onlar hakkında indi. Bir ara Hz. Peygamberle lanetleşmeye girmeyi düşündülerse
de bunun kendilerinin helakine sebep olacağından korktukları için vazgeçtiler ve Hz.

13671

Peygamberle bir sulh antlaşması imzalayarak geri döndüler. sonra da müslüman
oldular.

Hz. Peygamberin kaleme aldırdığı sulh metni şudur: ' 'Bismillahirrahmanirrahim"
Bu, Allah'ın Rasûlü Muhammed'in, Necrân halkı için yazısıdır:

Necrânlılarm, beyaz, kırmızı, sarı her çeşid nakidleriyle meyva ve mahsulleri ve
köleleri hakkında Rasûlullah'm hükmü:
Bunların hepsini, kendilerine bırakırsın.

Buna karşı, onlar, her yıl Safer ayında bin aded elbise ve her Recep ayında bin adet
elbise olmak üzere iki bin aded elbise ve her elbise ile birlikte birer ukıye gümüş de
ödeyeceklerdir.

Her elbise bir ukiye yani kırk dirhem değerinde olacaktır.

Elbiselerin haraç vergisine nazaran fazlalığı veya ukiye kıymetinden eksikliği
hesaplanacaktır.

Onların, haraç olarak ödemeleri gereken binek hayvanları veya atlar veya zırh
gömlekler veya diğer mallar, kendilerinden hesapla alınacaktır.

Elçilerimizin yirmi gün veya daha az veya otuz gün veya daha az müddetle
konuklanmaları ve ağırlanmalarıyle Necrânhlar mükelleftirler. Elçilerim, bir aydan
fazla tutulamaz, bektetimezler.

Yemen' de bir savaş, bir yaramazlık baş gösterdiği zaman, Necranlılar, emânet olarak

otuz aded zırh gömlek, otuz at ve otuz deve vermekle mükelleftirler.

Elçilerime emânet olarak verilen zırh, at, deve mallar, bunlardan telef olanları da

tazmin edilmek suretiyle, Necrânhlara iade edinceye kadar elçilerimin kefaleti

altındadır.

Necrân ve Necrân'a bağlı yerlerdekilerin malları, canlan, yurdları, dinleri, hazır
bulunanları, bulunmayanları, kiliseleri, ruhbanlıkları, piskoposlukları, az veya çok
ellerinin altındaki her şeyleri, Allah'ın himayesinde ve Allah'ın Rasûlü Muhammed
Peygamberin himayesindedir.

Piskopos, piskoposluğundan, papaz, papazlığından, kilise bakıcısı, bakıcılığından,
kâhin, kâhinliğinden, değiştirilmeyecek, döndürülmeyecek, bulundukları hal ve
durumları, hakkından herhangi bir hak da değiştirilmeye-cektir.
Artık, faiz alma, verme yoktur. Necrânhlara zulüm ve kötülük yapılmayacaktır.
Cahiliye devrinden kalma kan davası da, güdülmeyecektir.

Onların ne mahsullerinden ondabir vergi alınacak, ne asker gelip yurdlarinı
çiğneyecek, ne de, kendileri, savaş için toplanacaktır.

Necrânda, kim, bir hak talebinde bulunacak olursa, aralarında insaf ve adalet üzere
davranacaklar, ne zulüm yapacaklar, ne de zulme uğrayacaklardır.
Gelecekte faiz yiyen kişi, himayemden uzak kalır.

Onlardan hiç kimse, başkasının yaptığı bir haksızlık ve kötülükten sorumlu
tutulmayacaktır.

Necranlılar, bu sahifede yazılı olan vecîbeleri yüksünmeyip gereğini yerine
getirdikleri, hayırhahlık gösterdikleri ve iyi davrandıkları takdirde, Al-lah'm emri
gelinceye kadar, Allah'ın ve peygamberin temelli himayesi altında bulunacaklardır.
Ebû Süfyan b. Harp, Gaylan b. Amr, Benî Nasrlardan Mâlik b. Avf, Akra b. Hâbis'ül-



Hanzalî, Mugîre b. Şube, Beni Beliylerin kardeşi Müstev-rid b. Amr ve Ebû Bekr'in
âzadlısı Amir Şâhid oldu.

D681

Bu yazıyı, Abdullah b. Ebû Bekr, onlar için yazdı.
Bazı Hükümler

1. Cizye karşılığında sulh yapmak caizdir.

2. Sulh karşılığında konulan cizyenin miktarını tarafların anlaşması tayin eder.

3. Bir malı emanet olarak almak meşrudur.

[3691

4. Emaneti zayi eden onun değerini ödemekle mükelleftir.
31. Mecusilerden Cizye Almak Meşrudur