بَابٌ فِي إِحْيَاءِ الْمَوَاتِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي إِحْيَاءِ الْمَوَاتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2719 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ ، حَدَّثَنَا أَيُّوبُ ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ ، وَلَيْسَ لِعِرْقٍ ظَالِمٍ حَقٌّ ، حَدَّثَنَا هَنَّادُ بْنُ السَّرِيِّ ، حَدَّثَنَا عَبْدَةُ ، عَنْ مُحَمَّدٍ يَعْنِي ابْنَ إِسْحَاقَ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ وَذَكَرَ مِثْلَهُ ، قَالَ : فَلَقَدْ خَبَّرَنِي الَّذِي حَدَّثَنِي هَذَا الْحَدِيثَ أَنَّ رَجُلَيْنِ اخْتَصَمَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، غَرَسَ أَحَدُهُمَا نَخْلًا فِي أَرْضِ الْآخَرِ ، فَقَضَى لِصَاحِبِ الْأَرْضِ بِأَرْضِهِ ، وَأَمَرَ صَاحِبَ النَّخْلِ أَنْ يُخْرِجَ نَخْلَهُ مِنْهَا ، قَالَ : فَلَقَدْ رَأَيْتُهَا وَإِنَّهَا لَتُضْرَبُ أُصُولُهَا بِالْفُؤُوسِ ، وَإِنَّهَا لَنَخْلٌ عُمٌّ ، حَتَّى أُخْرِجَتْ مِنْهَا ، حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ سَعِيدٍ الدَّارِمِيُّ ، حَدَّثَنَا وَهْبٌ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ ، بِإِسْنَادِهِ وَمَعْنَاهُ ، إِلَّا أَنَّهُ قَالَ : عِنْدَ قَوْلِهِ مَكَانَ الَّذِي حَدَّثَنِي هَذَا ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : وَأَكْثَرُ ظَنِّي أَنَّهُ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِيُّ فَأَنَا رَأَيْتُ الرَّجُلَ يَضْرِبُ فِي أُصُولِ النَّخْلِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

‘Awf bin malik Al Ashja’I said “I went out with Zaid bin Harith in the battle of Mutah. For the reinforcement of the Muslim army a man from the people of Yemen accompanied me. He had only his sword with him. A man from the Muslims slaughtered a Camel. The man for the reinforcement asked him for a part of its skin which he gave him. He made it like the shape of a shield. We went on and met the Byzantine armies. There was a man among them on a reddish horse with a golden saddle and golden weapons. This Byzantinian soldiers began to attack the Muslims desperately. The man for reinforcement sat behind a rock for (attacking) him. He hamstrung his horse and overpowered him and then killed him. He took his horse and weapons. When Allah, Most High, bestowed victory on the Muslims. Khalid bin Al Walid sent for him and took his spoils. ‘Awf said “I came to him and said “Khalid, do you know that the Apostle of Allaah(ﷺ) had decided to give spoils to the killer? He said “Yes, I thought it abundant. I said “You should return it to him, or I shall tell you about it before the Apostle of Allaah(ﷺ). But he refused to return it. ‘Awf said “We then assembled with the Apostle of Allaah(ﷺ). I told him the story of the man of reinforcement and what Khalid had done. The Apostle of Allaah(ﷺ) said “Khalid, what made you do the work you have done?” He said “Apostle of Allaah(ﷺ), I considered it to be abundant. The Apostle of Allaah(ﷺ) said “Khalid, return it to him what you have taken from him.” ‘Awf said “I said to him “here you are, Khalid. Did I not keep my word? The Apostle of Allaah(ﷺ) said “What is that? I then informed him.” He said “The Apostle of Allaah(ﷺ) became angry and said “Khalid, do not return it to him. Are you going to leave my commanders? You may take from them what is best for you and eave to them what is worst.

(3073) Said b. Zeyd'den (rivayet olunduğuna göre), Peygamber (s. a) (şöyle)
buyurmuştur:

"Kim ölü bir toprağı canlandırırca o toprak onundur. Zalim damar (sahibin)e hakk
[455]

yoktur."
Açıklama

Bir önceki hadisin şerhinde ölü arazinin ne demek olduğunu ve kısımlarım
açıklamıştık. Burada da ölü bir arazi ihya edilmiş sayılabilmesi hususunda âlimlerin



görüşlerini açıklayacağız.

Kendisinden faydalanılamayan araziler, hirbir işe yaramadıkları için ölüye
benzetilerek ölü arazi diye isimlendirildiği gibi, onları faydalı bir hale getirmekte,
onları tekrar hayata kavuşturmaya benzetilerek bu işe ihya (diriltme) ismi verilmiştir.
Ölü bir arazinin ihya edilmiş sayılması için nasıl bir muameleye tabi tutulmuş olması
gerektiği meselesi âlimler arasında ihtilaflıdır.

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, ölü bir araziyi ihya eden kimsenin o araziye
sahip olacağı ifade edilmektedir.

Hattâbî (r.a) bu, hadis-i şerifi açıklarken şöyle diyor: "Bir araziyi sürmekle veya
etrafını çevirmekle ya da sulamakla orası ihya edilmiş olur. Bu hususta devlet
reisinden izin almaya da ihtiyaç yoktur. Çünkü bu cümle kayıtsız olarak gelmiş bir şart
cümlesidir. Binaenaleyh hangi şekilde, hangi zaman ve mekanda olursa olsun ihya
işini gerçekleştiren bir kimsenin, o araziye sahip olacağını ifade etmektedir. İlim
ehlinin ekserisinin görüşü de budur.

İmam Ebû Hanife'ye gçre, "bir araziyi ihya eden kimsenin oraya sahip olabilmesi için
devlet reisinden izin alması şarttır."

İmam Malik de bir yerin ihya edilmiş olması için imamın iznine ihtiyaç olmadığını
söylüyor. Fakat Maliki âlimleri, bu hususta İmam Ebû Hanife(r.a) gibi düşünmektedir.

[4561

Malikilerce benimsenen görüş te budur.

Ölü bir arazi içerisine, bir bina inşa etmekle veya ağaç dikmek, sulamak, sürmek gibi
onu faydalı bir hale getirmekle ihya edilmiş olur. Fakat etrafına taşlar veya toprak
koymakla ya da etrafım küçük bir duvarla çevirmekle ihya edilmiş olmaz. Çünkü
bunlar araziyi ihya etmek değildir. Arazinin sınırlarını belirlemekten ibarettir. Ancak
bunu yapan kimse bu hareketiyle bu araziye sahip olmaya daha müstehak bir hale
gelmiş olur. Çünkü Rasû-lullah (s. a) kim, bir müslümanm, kendisinden önce
erişemediği şeye herkesten önce erişecek olursa bu kimse o şeye sahip olmaya

£4571

herkesten daha müstehaklır." buyurmuştur.

1458]

Diğer bir hadis-i şerifte de "Mina, önce varan kimsenin konaklama yeridir."
buyurmuştur.

Ancak, Hanbelilere göre, bir arazinin etrafım duvarla çevirmek, onun ihya edilmiş
sayılması için yeterlidir.

Malikilerle Safilere göre, bu hususta önemli olan örftür. Binaenaleyh hangi beldenin
örfünde bir arazinin etrafını duvarla çevirmek, orayı ihya etmek anlamına gelirse,
orada bu arazi ihya edilmiş arazilerden sayılır. Bu örfün geçerli olmadığı yerler de ise

[4591

ihya edilmiş sayılmaz. Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu da bu görüştedirler.
Mecellemde hangi muamelelerin ihya için yeterli sayımladığı açıklanırken şöyle
deniyor. ".... Tohum ekmek, fidan dikmek, nadas yapmak, sulamak, sulamak için ark
ve kanallar açmak, suların basmaması için yeterli yükseklikte duvar yapmak ve

r4601

benzeri işler ihyadan sayılır. Ancak Hanbelilere göre, bir arazinin etrafını duvarla
çevirmek onun ihya edilmesi anlamına gelir.

Metinde geçen terkibindeki kelimesi tenvinli ve tenvinsiz olmak üzere iki şekilde
rivayet edilmiştir. Hafız tbn Hacer'in dediği gibi, bu kelime tenvinli okunduğu zaman



kendisinden sonraki zalim kelimesi ya bu ırk kelimesinin sıfatı yahutta ırk kelimesinin
başında bulunduğu kabul edilen Zû (= sahip) kelimesinin sıfatı olur. Birinci ihtimale
göre söz konusu kelimenin bulunduğu cümle "zalim damar için hak yoktur" anlamına
gelir.

Damardan maksat ağaç damarı olduğuna göre, "Bu cümle ile kasdedilen başkasının
toprağına haksızlıkla dikilen bir ağacın bir damarının bile onu diken kimse için helal
olamayacağıdır."

İkinci ihtimale göre ise bu cümle "bir damarın zalim olan sahibi için hakkı yoktur"
anlamına gelir- Netice itibariyle bu takdire göre de cümlenin manası yine birinci
ihtimale göre verdiğimiz mana gibidir. İbn Esir'in en-Nihaye'de açıkladığı üzere,
hadisi şu şekilde açıklayabiliriz. "Bir kimse gelir, kendisinden önce başkası tarafından
ihya edilen bir araziye sahip olabilmek için oraya ağaç dikerse, bu ağaçların bir
damarında bile onu diken bu zalim kimsenin hakkı olmaz".

"Irk" kelimesinin zâlim kelimesine izafe edilerek tenvinsiz olarak okunması halinde de
çıkan mana böyledir.

İmam Tirmizî, bu cümlenin manasını açıklarken şöyle eliyor. "Ebu Musa Muhammed
b. el-Müsenna bize nakletti ve dedi ki:"Ebû'I- Velid el-Tayâlisî'ye, zalim bir damar
için hak yoktur!" sözünün manasını sordum. Bunun üzerine "zalim damar kendisinin
olmayan şeyi alan gasıb (zorba)dır!" dedi. Ben de "başkasının toprağına ağaç diken

L*6U

mi?" "İşte o!" dedi." Nitekim aşağıdaki hadislerde de bu husus açıklanmaktadır.
[462]

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2720 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ الْآمُلِيُّ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُثْمَانَ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ ، أَخْبَرَنَا نَافِعُ بْنُ عُمَرَ ، عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ ، عَنْ عُرْوَةَ ، قَالَ : أَشْهَدُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَضَى أَنَّ الْأَرْضَ أَرْضُ اللَّهِ ، وَالْعِبَادَ عِبَادُ اللَّهِ ، وَمَنْ أَحْيَا مَوَاتًا فَهُوَ أَحَقُّ بِهِ ، جَاءَنَا بِهَذَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الَّذِينَ جَاءُوا بِالصَّلَوَاتِ عَنْهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The tradition mentioned above has also been transmitted by ‘Awf bin Malik Al Ashja’I through a different chain of narrators.

(3076) Urve' (r.a)'den demiştir ki:

"Ben, Rasûlullah (s.a)'in -toprağın, Allah'ın toprağı, kulların da Allah'ın kulu
olduğuna" ve "ölü bir toprağı imâreden bir kimsenin ona (sahip olmaya herkesten)
daha fazla müstehak olduğuna (dair) hükmettiğine şahitlik ederim. (Çünkü) bu hükmü
bize Peygamber (s.a)'den (uygulamalarıyla, bilfiil) getiren(ler bize) ondan namazları

f4661

getiren kimselerdir.
Açıklama

Tabiîn'in başta gelenlerinden biri olan Hz. Urve b. Zübeyr b. Avvam (r.a) yukarıda
mealim sunduğumuz sözleriyle Hz. Peygamberin: "Kulların hepsi Allah'ın kuludur.
Ve hukuki yönden aralarında hiç bir fark yoktur. Toprakta Allah'ın mülküdür.
Kimsenin onun üzerine hakkı yoktur. Binaenaleyh ölü bir araziyi ihya eden, o araziye
herkesten daha fazla müstehaktır. Bir başkası onun üzerinde hak iddia edemez" mea-
lindeki sözlerini ifade etmek istiyor.

Hz. Peygamberin bu sözünü pekçok sahabiden duyduğunu onların ismini saymanın
uzun süreceğini ve esasen sahabilerin güvenilir, kişiler olduğu için isimlerini saymaya
gerek olmadığını anlatabilmek için de şöyle diyor. "Hz. Peygamberin bu hükümlerini
bize nakledenler (öyle sıradan kişiler değillerdir. Onlar) Hz. Peygamberden bize
namazları nakleden kimselerdir" diyor.

Bu hadis-i şerifte ölü bir toprağı ihya eden bir kimsenin o toprağa sahip olacağı değil

de sahip olmaya herkesten daha fazla müstehak olduğu ifade ediliyor.

Bu bakımdan mezheb imamları buradaki ihya kelimesinin toprağı tam

manasıyla ihya etmek anlamında değil de, etrafını taş, toprak, sel baskınına

dayanamayacak kadar basit ve küçük bir duvarla çevirmek anlamında kullanıldığı

görüşündedirler.

Bir toprağın etrafım bu şekilde çeviren kimse oraya tam manasıyla sahip olamaz.
Fakat oraya sahip olmak hususunda kendinin öncelik hakkı olur. Dolayısıyla bir anda
onunla birlikte bazı kimseler orayı ihya etmeye teşebbüs etseler, ihya hakkı ona

14671

tanınır. Nitekim 3073 numaralı hadisin şerhinde de açıklamıştık.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2721 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ ، حَدَّثَنَا سَعِيدٌ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ ، عَنْ سَمُرَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ أَحَاطَ حَائِطًا عَلَى أَرْضٍ فَهِيَ لَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) gave judgement that the killer should have what was taken from the man he killed, and did not make this subject to division into fifths.

(3077). Semure (r.a)'den (rivayet olunduğuna göre), Peygamber (s.a):

r4681

"Kim bir toprağın etrafım duvarla çevirirse o toprak onundur." buyurmuştur.
Açıklama

Bu hadis-i şerif bir toprağın etrafını duvarla çevirmenin, onu ihya etmek için yeterli
sayıldığına ve bir toprağın etrafını taşla çeviren kimsenin oraya sahip olacağına delalet
etmektedir.



İmam Ahmed'in meşhur olan görüşü de budur. Ancak İmam Ahmed (r.a)'e göre bu
duvarın orada görülmesi mümkün olan zararlardan orayı koruyacak nitelikte
bulunması gerekir.

Aliyyu'l-Kâri (r.a)'in açıklamasına göre, İmamı Nevevî bu mevzuda şöyle demiştir...
Bir kimsenin herhangi bir toprağı hayvanlara ağıl yapmak ya da meyva veya sebze
kurutmak için kullanmak istediğinde, buranın kendisine tahsis edebilmesi için oranın
etrafını duvarla çevirmiş olması gerekir. Onun etrafına taşları veya ağaç dallarını
koymuş olması yeterli değildir.

İmam Kâsâni'nin dediği gibi, bir toprağın etrafına taşlar koyarak orayı çeviren
kimsenin, o toprağa sahip olamayacağına dair icma vardır. Çünkü bu kimsenin yaptığı
iş, bu taşları oraya sadece koymaktan ibarettir. Bu kimse bu işiyle oraya malik olmasa
da oraya sahip olma hususunda bir öncelik hakkına sahip olur.

3073 numaralı hadisin şerhinde de açıkladığımız gibi, hanefi âlimlerine göre, "toprak
etrafına çevrilen bir duvarın, ihya için yeterli sayılabilmesi için orayı sel baskınından

f4691

koruyacak kadar yüksek olması gerekir.

Şâfıilerle Malikilere göre, bu duvarın yeterli olup olmadığını orada geçerli olan örf
[4701

tayin eder.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2722 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ السَّرْحِ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، أَخْبَرَنِي مَالِكٌ ، قَالَ هِشَامٌ : الْعِرْقُ الظَّالِمُ : أَنْ يَغْرِسَ الرَّجُلُ فِي أَرْضِ غَيْرِهِ ، فَيَسْتَحِقَّهَا بِذَلِكَ قَالَ مَالِكٌ : وَالْعِرْقُ الظَّالِمُ كُلُّ مَا أُخِذَ وَاحْتُفِرَ وَغُرِسَ بِغَيْرِ حَقٍّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

At the battle of Badr the Messenger of Allah gave me AbuJahl's sword, as I had killed him.

(3078) Hişam (b. Urve) dedi ki: "Haksız damar(dan maksat) Bir kimsenin, bir
başkasının toprağına ağaç dikip ona sahip olmaya kalkmasıdır." îmam Malik de
"Haksız damar(dan maksat) haksız olarak kazılan her kuyu ve (haksız olarak) dikilen

1471]

her ağaçtır" dedi.
Açıklama

Bu hadis-i şerif 3073 numarada geçen "zalim damar" tabiri üzerinde Hz. Hişam b.
Urve ile İmam Malik (r.a)'in yaptıkları açıklamaları ifade etmektedir.
Biz, âlimlerin bu tabir üzerindeki açıklamalarını sözü geçen hadisin şerhinde

[472]

zikrettiğimizden burada tekrara lüzum görmüyoruz.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2723 حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ بَكَّارٍ ، حَدَّثَنَا وُهَيْبُ بْنُ خَالِدٍ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ يَحْيَى ، عَنِ الْعَبَّاسِ السَّاعِدِيِّ يَعْنِي ابْنَ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ ، عَنْ أَبِي حُمَيْدٍ السَّاعِدِيِّ ، قَالَ : غَزَوْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَبُوكَ فَلَمَّا أَتَى وَادِي الْقُرَى إِذَا امْرَأَةٌ فِي حَدِيقَةٍ لَهَا ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِأَصْحَابِهِ : اخْرُصُوا فَ خَرَصَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَشْرَةَ أَوْسُقٍ ، فَقَالَ لِلْمَرْأَةِ : أَحْصِي مَا يَخْرُجُ مِنْهَا فَأَتَيْنَا تَبُوكَ فَأَهْدَى مَلِكُ أَيْلَةَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَغْلَةً بَيْضَاءَ ، وَكَسَاهُ بُرْدَةً وَكَتَبَ لَهُ - يَعْنِي - بِبَحْرِهِ ، قَالَ : فَلَمَّا أَتَيْنَا وَادِي الْقُرَى ، قَالَ لِلْمَرْأَةِ : كَمْ كَانَ فِي حَدِيقَتِكِ ؟ قَالَتْ : عَشْرَةَ أَوْسُقٍ خَرْصَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنِّي مُتَعَجِّلٌ إِلَى الْمَدِينَةِ ، فَمَنْ أَرَادَ مِنْكُمْ أَنْ يَتَعَجَّلَ مَعِي فَلْيَتَعَجَّلْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) sent AbuSa'id ibn al-'As with an expedition from Medina towards Najd. Aban ibn Sa'id and his companions came to the Messenger of Allah (ﷺ) at Khaybar after it had been captured. The girths of their horses were made of palm fibres. Aban said: Give us a share (from the booty), Messenger of Allah. AbuHurayrah said: I said: Do not give them a share, Messenger of Allah. Aban said: Why are you talking so, Wabr. You have come to us from the peak of Dal. The Prophet (ﷺ) said: Sit down, Aban. The Messenger of Allah (ﷺ) did not give any share to them (from the booty).

(3079) Ebû Hamayd-es-Saîdî'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a)'le birlikte Tebük
savaşma çıkmıştım. (Hz. Peygamber) Vadilkura'ya geldiği zaman bahçesinde (duran)
bir kadınla karşılaştı.

Bunun üzerine sahabilerine (Bu kadının bahçesinden kalkacak olan hurmanm
miktarını) "tahmin edin" (bakalım) buyurdu ve kendisi (onu) on kile (olarak) tahmin
etti, kadına da: "Buradan çıkacak olan (hurma mikdarm)i iyi belle ! " dedi. Sonra (yola
koyulduk ve) Tebük'e geldik. (Orada) Eyle hükümdarı Rasûlullah (s.a)'e beyaz bir
katır hediye etti. Rasûlullah (s. a) de o hükümdara bir cübbe giydirdi. Ve O'na yani
memleketi (halkı)'na (cizye karşılığında eski topraklarında kalacaklarına dair bir
eman) yaz(dır)dı. (Bu seferden dönüşümüz esnasında) Vadilkura'ya geldiğimizde (Hz.
Peygamber daha önce bahçesinde rastlamış olduğumuz) kadına
"Bahçende ne kadar (hurma) oldu?" diye sordu. (Kadın) da:

"On kile" dedi (yani) Rasûlullah (s.a)'in tahmini(ni söyledi). Bunun üzerine Rasûlullah



(s.a)

"Ben Medine'ye (gitmekte) acele ediyorum. Benimle beraber acele (Medineye gitmek)

14731

isteyen acele etsin" buyurdu.
Açıklama

Vadilkura: Hicaz'ın Şam tarafına düşen eski bir şehirdir. Ey-le'de; Mısır'la Mekke
arasında bir sahil şehridir. Buranın hükümdarı Yuhanna b. Ru'bedir.
Hadisin zahirine bakılırsa, Hz. Peygambere Düldül, hicretin dokuzuncu senesinde
vukubulan bu gazada hediye edilmiştir. Oysa Hz. Peygamberin, hicretin sekizinci
yılında vukubulan Huneyn savaşında bu katırın üzerinde bulunduğu sahih hadislerle
rivayet edilmiş ve şöhret bulmuştur.

Kadı Iyâz bu zahiri çelişkiyi gidermek için şöyle demiştir: "O halde hayvanın hediye

edilmesi Tebük gazasından önceye hamledilir. Zaten hediye meselesi, elçinin gelmesi

üzerine (vav) ile atfedilmiştir. Bu edat tertib iktiza etmez.

Vesk: Altmış sa' demektir. Bu mikdar tahminen onbeş teneke eder.

Avnü'l-Ma'bûd yazarına göre, mevzumuzu teşkil eden bu hadisin, bab başlığıyla ilgisi,

Hz. Peygamberin Vadilkura' da bir bahçede rastladığı kadının bahçesini yine o kadına

bırakmasıdır. Çünkü bu bahçeyi o kadın ihya ettiğinden bahçe onun mülkü olmuştur.

Rasûl-ü Zişan Efendimiz bu sebeble sözü geçen bahçeyi eski sahibesinin elinde

bırakmıştır.

Bezlü'l-Mechûd yazarına göre, bu hadisin bab başlığıyla ilgisi Hz. Peygamberin Eyle
arazisini cizye karşılığında Eyle halkına bırakmasıdır. Çünkü o araziyi Eyle halkı ihya
etmiştir. Bu sebeple Hz. Peygamber bu araziyi cizye karşılığında yine eski sahiplerinin
elinde bırakmıştır.

Siyer kitaplarında bu hadise şöyle anlatılır.

Eyle halkı, Arap kabilelerinin birer birer müslüman olduklarını görünce,
Peygamberimizden korkmağa başlamışlardır.

Fakat Peygamberimizin Ukeydir, b. Abdülmelik'e asker gönderip onlara şefkatli
davrandıklarını gördükleri zaman, Eyle kralı Yuhanne b. Ru'-be yanma Cerba' ve
Ezrûh halkı temsilcilerini alarak, Tebuk'e Peygamberimizle görüşmeye geldi.
Yuhanne'nin göğsünde altın bir haç, alnının saçı da, toplanmış ve bağlanmış
bulunuyordu.

Yuhanne Peygamberimizi görünce, ellerini, göğsüne koyup başını eğerek
Peygamberimize saygı işareti yaptı.

Peygamberimiz de, ona "kaldır başını!" diye işaret buyurdu.
Yuhanne, hıristiyandı. Aynı zamanda Uskuftu.
Uskuf, Hıristiyan din bilgini, din başkanı demektir.

Peygamberimiz, Yuhanne'ye, yemen kumaşından yapılmış bir elbise giydirdi.
Kendisinin, Bilâl-i Habeşî'nin yanında konuklanmasını ve ağırlanmasını emr buyurdu.
Yuhanne, getirdiği ak katırı Peygamberimize hediye etti. Musa b. Uk-be'ye göre:
Peygamberimiz-Yuhanne'yi Müslümanlığa davet, etti.
Yuhanne, yanaşmadı ve cizye vermeğe razı oldu.
Yuhanne'nin Peygamberimizle Yaptığı Anlaşma:

Yuhanne b. Ru'be, yurdundaki erginlik çağma basıp ustura tutmağa başlayan her erkek
başına yılda bir dinar (altın) cizye vermek üzere Peygamberimizle sulh yaptı.



Eyle'de üç yüz erkek bulunuyordu. Buna göre: Yıllık cizye, üçyüz dinar tutuyordu.
Eyle"halkı, müslümanlardan, yanlarına uğrayacak olanları konuklamak ve ağırlamakla
da, mükellef idiler.

Peygamberimizin Yuhanne ve Eyle Halkı İçin Yazdırdığı Yazı:
Peygamberimiz, Yuhanne ve Eyle halkı için yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
B ismillahirrahmanirrahim

Bu, Allah ve Allah'ın Rasûlii Peygamber Muhammed tarafından Yuhanne b. Ru'be ile
Eyle* halkından denizdeki gemilerde bulunanları ve karadaki gezen, dolaşanları için
eman yazısıdır:

Gerek bunlar ve gerek Şam, Yemen ve deniz sahili halkından Eylelilerle birlikte
bulunanlar, Allah'ın ve Muhammed Peygamberin himayesi ildedirler.
Onlardan bir kötülük işleyeni, yanındaki malı koruyamayacak, onun malı, insanlardan,
alan kimse içinde, helâl olacaktır.

Gerek su almak isteyenin, gerek denizde veya karada dilediği yola gitmek isteyenin
engellenmesi helal olmayacaktır.

Bunu, Rasûlullah (s.a)'m izniyle Cuheym b. Salt ve Şurahbil b. Ha sene, yazdı".
Peygamberimiz Eyle halkına e mân alameti olmak üzere verdiği Bürde:
Peygamberimiz, Eyle halkına, yazı ile birlikte kendileri için eman alameti olmak üzere
bir de Bürde (elbise) vermişti.

Abül Abbas Abdullah b. Muhammed, bu.Bürde'yi üçyüz dinara satın almıştır.
Abbas oğullan, bu hırkaya, seleften halefe tevarüs ettiler. Halifeler, bayram günlerinde
onu, üzerlerine giyinip peygamberimize aid Asa'yı ellerine alarak sekînet ve vakarla

[474]

dışarı çıktıkları zaman, ondan kalbler ürperir, gözler kararırdı.
Bazı Hükümler

1. Kâfirlerin verdiği bir hediyyeyi kabul etmek caizdir.

[475]

2. Olu bir araziyi ihya eden kimse o araziye sahip olur.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2724 حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ غِيَاثٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ زِيَادٍ ، حَدَّثَنَا الْأَعْمَشُ ، عَنْ جَامِعِ بْنِ شَدَّادٍ ، عَنْ كُلْثُومٍ ، عَنْ زَيْنَبَ ، أَنَّهَا كَانَتْ تَفْلِي رَأْسَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، وَعِنْدَهُ امْرَأَةُ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ وَنِسَاءٌ مِنَ الْمُهَاجِرَاتِ وَهُنَّ يَشْتَكِينَ مَنَازِلَهُنَّ أَنَّهَا تَضِيقُ عَلَيْهِنَّ ، وَيُخْرَجْنَ مِنْهَا فَأَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تُوَرَّثَ دُورَ الْمُهَاجِرِينَ النِّسَاءُ ، فَمَاتَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْعُودٍ فَوُرِّثَتْهُ امْرَأَتُهُ دَارًا بِالْمَدِينَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abu Hurairah said “I came to Madeenah when the Abu Apostle of Allaah(ﷺ) was in Khaibar, after it was captured. I asked him to give me a share from the booty. A son of Sa’id bin Al ‘As spoke and said “Do not give him any share, Apostle of Allaah(ﷺ). I said “This is the killer of Ibn Qauqal.” (The son of) Sa’id bin Al ‘As said “Oh, how wonderful! A Wabr who came down to us from the peak of Dal blames me of having killed a Muslim whom Allaah honored at my hands and did not disgrace me at his hands.

Abu Dawud said “They were about ten persons. Six of them were killed and the remaining returned.

(3080) Hz. Peygamberin hanımı Zeyneb'den (rivayet olunduğuna göre) kendisi (bir
gün) Rasûlullah (s.a)'in başını tararken (Hz. Peygamberin) yanında Osman b. Affan'm
hanımı ile muhacirlerden bazı kadınlarda varmış. Bunlar, (Hz. Peygambere, varislerin
çokluğundan dolayı) evlerinin kendilerine dar gelmeye başladığından ve (yakında)
oradan çıkarılacaklarından şikayet etmişler.

Bunun üzerine Rasûlullah (s. a) muhacirlerin evlerine (onların) hanımlarının) mirasçı
kılınmasını emretmiş (derken) Abdullah b. Mesud vefat etmiş karısı da Medine'de

[476]

(ona ait olan) bir eve mirasçı olmuş.
Açıklama

Bu hadis-i şerifi açıklarken Hattâbî (r.a) şu görüşlere yer vermektedir: "Bazı
hadislerde Peygamber (s.a)'in, Medine'ye göç eden muhacirlere, Medine'deki bazı
evleri bağışladığı rivayet edilmektedir.

Hz. Peygamberin bu evleri muhacirlere bağışlaması iki şekilde te'vil edilmiştir.



1. Aslında Hz. Peygamber'in muhacirlere bağışladığı ev değil arsadır. Bu arsaları
onlara ev yapıp oturmaları için vermiştir. Bu şekilde onlar önce arsaya sonra da arsa
içerisine yaptıkları eve sahip olmuşlardır. Dolayısıyla onlar vefat ettikten sonra da bu
evler hanımlarına kalmıştır.

2. Hz. Peygamberin onlara verdiği evdir. Fakat bu evleri onlara mülk olarak değil,
ödünç olarak vermiştir. Ebu İshak el-Mervezî'nin görüşü budur.

Meseleye bu açıdan bakınca Hz. Peygamberin Medine'deki muhacirlere verdiği
evlerin, onların mülkü olmaması ve dolayısıyla miras olarak hanımlarına kalmaması
gerekir. Bu durumda hadiste geçen bu evlere muhacirlerin hanımlarının mirasçı
olmaları izaha muhtaçtır.

Ebû'Dâvud, Hz. Peygamberin, muhacirlere bağışlamış olduğu bu yerlerle ilgili
hadisleri *'ihyâ-ül-mevat = ölü arazilerin ihya edilmesi" başlıklı baba koyarken
buraların daha önce kimsenin mülkiyetinde olmayan ölü arazi olduğunu, muhacirler,
Hz. Peygamberin izniyle içerisine ev yapmak suretiyle buraları ihya ederek
mülkiyetlerine sahip olduklarını ifade etmek istemiştir.

Meseleye musannif Ebû Davud'un açısından bakınca, muhacirlerin bu evlerinin
hanımlarına miras olarak kalmasında kapalı bir taraf görülmez.

Bu evlerin muhacirlerin diğer varislerine verilmeyip te sadece hanımlarına
verilmesinin sebebini açıklarken de Hattâbî şöyle diyor. "Medine'de bulunan
muhacirlerin hanımları, kocalarının vefatından sonra evsiz barksız kalınca çok perişan
duruma düşecekleri bilindiği için Hz. Peygamber, varisler arasında paylaştırılacak
olan mallardan eylerin hanımlara evin dışındaki malların da diğer mirasçılara
verilmesini uygun görmüş ve miras esasları çerçevesinde evler kadınlara diğer
mallarda öteki varislere verilmiştir.

Bir başka izah şekline göre de, Hz. Peygamber muhacirlerin hanımları na bu evlerin
mülkiyetini değil ölünceye kadar bu evlerden oturarak faydalanma hakkını vermiştir.
Hz. Peygamberin de muhacirlerden olduğu düşünülürse Hz. Peygamberin evlerinin de
hanımlarına kalacağı tabiidir.

Bu mevzuda Süfyân b. Uyeyne, Hz. Peygamberin hanımları hakkında diğer
muhacirlerin hanımlarından, farklı bir izah şekli getirmektedir. O'na göre, Hz.
Peygamberin vefatından sonra, O'nun hanımlarının başka biriyle evlenmesi haram
olduğundan, bu hanımlar hayatlarının sonuna kadar iddet bekleyen kadınlar
durumundadırlar. İddet bekleyen bir kadmmsa kocasının evinde mülkiyetine sahip
olmadan oturması hakkıdır.

Bu bakımdan Hz. Peygamberin hanımları hayatlarının sonuna kadar Hz. Peygamberin

r4771

evlerinde mülkiyetlerine sahip olmadan oturmuşlardır.

36-38. Haraç Arazisi(Ni Eski Sahibinden Alarak lçerisi)Ne Girmek