بَابُ مَا جَاءَ فِي الدُّخُولِ فِي أَرْضِ الْخَرَاجِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي الدُّخُولِ فِي أَرْضِ الْخَرَاجِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2725 حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ بَكَّارِ بْنِ بِلَالٍ ، أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ ابْنُ عِيسَى يَعْنِي ابْنَ سُمَيْعٍ ، حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ وَاقِدٍ ، حَدَّثَنِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ ، عَنْ مُعَاذٍ ، أَنَّهُ قَالَ : مَنْ عَقَدَ الْجِزْيَةَ فِي عُنُقِهِ ، فَقَدْ بَرِئَ مِمَّا عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abu Nusa said “We arrived just at the moment when the Apostle of Allaah(ﷺ) conquered Khaibar and he allotted us a portion (or he said he gave us some of it). He allotted nothing to anyone who was not present at the conquest of Khaybar, giving shares only to those who were present with him except for those who were in our ship, Ja’far and his companions to whom he gave (a portion) something along with them.

(3081) Muaz (b. Cebel) (r.a)'den demiştir ki:

Kim (sahip olduğu bir haraç arazisinin vergisini vermemek suretiyle) haraç (vergisinin
günahm)i boynuna geçirirse o kimse Rasûlul-lah (s.a)'in üzerinde bulunduğu yoldan
r4781

uzaklaşmış olur.



Açıklama



Cizye: Gayr-i müslimlerin, mükellef olan erkeklerinden se-nede bir defa alman şahsi

r4791

bir vergidir ki buna "haracurruus" da denir.

Metinde geçen cizye kelimesi cizyenin kısımlarından olan "haraç" manasında
kullanılmıştır. Bu bakımdan biz bu kelimeyi "haraç" diye tercüme ettik.
Bilindiği gibi: "haraç": lugatta, kira manasına gelir. İstılahta: "Araziy-i haraciyyeden
ve ihya edilen bir kısım araziyi mevattan muayen dönümlere göre alman vergidir ki iki
kısma ayrılır.

1. Harac-ı mukaseme: Arazinin hasılatından (ürününden) yerin tahammülüne göre
alınacak vergidir. Bir sene içinde hasılat tekerrür ederse vergi de tekerrür eder.

2. Harac-ı muvazzaf: Arazi üzerine her dönüm başına he'f sene, hasılata
bakılmaksızın, alman muayyen vergidir. Böyle bir araziyi sahibi kasden boş bırakacak

r4801

olsa haracını yine ödemekle yükümlü olur."

Cizye ile haraç arasındaki en önemli fark; cizye, şahıs başına, haraç ise araziden alman
vergidir. Bu iki vergi arasındaki farklardan biri de cizye ödemekle mükellef olan bir
şahıs, müslümanlığa girmekle bu vergiden kurtulduğu halde haraç arazinin el
değiştirmesiyle haraç arazisi olmaktan çıkmamasıdır. Diğer önemli bir fark da

[48i]

cizyenin Kur'ân'la haracın ise ictihadla sabit olmasıdır.

Haraç arazisi ise, müslümanlar tarafından savaş zoruyla fethedildiği halde eski
sahiplerinin halkı elinde bırakılan arazidir. Ayrıca, haricden getirilen gayr-i müslim
ahaliye verilen arazilerle sulh yoluyla fethedilip bir vergi karşılığında oranın gayri
müslim halkı elinde bırakılan arazilere de haraç arazisi denir.

Haraç arazisi el değiştirmekle "haraç arazisi" olmaktan çıkmayacağı için bir haraç
arazisini eski sahibinden satın alan veya meşru bir yoldan ona sahip olan bir kimse,
haracını vermekle mükellef olur. Vermediği takdirde Hz. Peygamberin haraç arazileri
hakkında koymuş olduğu hükümlere aykırı hareket etmiş olur.

Metinde geçen "O kimse Rasûlullah (s.a)'in üzerinde bulunduğu yoldan uzaklaşmış
olur" sözü, bir kâfirden aldığı haraç arazisinin haracını vermeyen müslümanlar için
büyük bir tehdittir.

Bu hadis, bir haraç arazisini kâfirden satın alan müslümanm, o arazinin haracını
vermekle mükellef olduğuna ve el değiştirmekle haraç arazisi olmakdan
çıkmayacağına delalet etmektedir.

Rey taraftarlarının görüşü de budur. Ancak Rey taraftarlarına göre, böyle araziye sahip
olan bir müslüman, buranın haracını vermekle mükellef olursa da, buradan çıkan
mahsûlün öşrünü vermekle mükellef olmaz. Çünkü öşürle haraç birleşemez. Cumhuru
ulemaya göre, böyle bir araziden çıkan mahsûl beş vesaka (bir tona) eriştiği zaman
haracıyla birlikte öşrünün de verilmesi gerekir. Bunlara göre, "haraçla öşür
birleşemez" mealindeki hadis zayıftır.

r4821

Çünkü bu hadisi rivayet eden Yahya b. Anbese güvenilir bir ravi değildir. Ancak
Bezi yazarının açıklamasına göre, Zeylâî, Nasbür-Raye'de bu hadisin aslında Abdullah
b. Mes'ud, Habbab b. Eret, Huseyn b. Ali ve Sürey-he ait bir söz olduğunu, asılsız bir
söz olmadığını söylemiştir.

Hattâbî (r.a) Şafiilerin haraç vergisi hakkındaki görüşlerini açıklarken (şöyle) diyor:



Şafıilere göre hafaçda iki manada kullanılır.

1. Cizye manasına gelen haraç

2. Kira manasına gelen haraç

Birinci kısım haraç, kâfirlerden sulh yoluyla alınıp ta ellerinde bırakılan arazilerden
alman haraçtır ki, bu haraç sahibinin müslüman olmasıyla düştüğünden ve bu arazide
haraç öşürle birleştiğinden cizyeye benzer.

İkinci kısım haraç, yine arazinin eski sahiplerinden alınır. Şöyle ki, bu araziler
fethedilince mülkiyeti müslümanlarm olmak üzere belli bir vergi karşılığında, eski
sahiplerinin ellerinde bırakılır. Onlarda her sene bu vergiyi öderler. Bu kısım arazinin
vergisi aynen müslümaniardan alman kira ve ücretler hükmündedir. Bu araziler kiralık
arazi hükmünde olduklarından onları ellerinde bulunduran kimseler müslümanlığı

1483]

kabul etseler bile yine ellerindeki bu araziyi satamazlar.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2726 حَدَّثَنَا حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ الْحَضْرَمِيُّ ، حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ ، حَدَّثَنَا عُمَارَةُ ابْنُ أَبِي الشَّعْثَاءِ ، حَدَّثَنِي سِنَانُ بْنُ قَيْسٍ ، حَدَّثَنِي شَبِيبُ بْنُ نُعَيْمٍ ، حَدَّثَنِي يَزِيدُ بْنُ خُمَيْرٍ ، حَدَّثَنِي أَبُو الدَّرْدَاءِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ أَخَذَ أَرْضًا بِجِزْيَتِهَا ، فَقَدْ اسْتَقَالَ هِجْرَتَهُ ، وَمَنْ نَزَعَ صَغَارَ كَافِرٍ مِنْ عُنُقِهِ فَجَعَلَهُ فِي عُنُقِهِ فَقَدْ وَلَّى الْإِسْلَامَ ظَهْرَهُ قَالَ : فَسَمِعَ مِنِّي خَالِدُ بْنُ مَعْدَانَ هَذَا الْحَدِيثَ فَقَالَ لِي : أَشُبَيْبٌ حَدَّثَكَ ؟ قُلْتُ : نَعَمْ ، قَالَ : فَإِذَا قَدِمْتَ فَسَلْهُ فَلْيَكْتُبْ إِلَيَّ بِالْحَدِيثِ ، قَالَ : فَكَتَبَهُ لَهُ ، فَلَمَّا قَدِمْتُ سَأَلَنِي خَالِدُ بْنُ مَعْدَانَ الْقِرْطَاسَ ، فَأَعْطَيْتُهُ ، فَلَمَّا قَرَأَهُ تَرَكَ مَا فِي يَدِهِ مِنَ الْأَرْضِينَ حِينَ سَمِعَ ذَلِكَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : هَذَا يَزِيدُ بْنُ خُمَيْرٍ الْيَزَنِيُّ ، لَيْسَ هُوَ صَاحِبَ شُعْبَةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) stood up, i.e. on the day of Badr, and said: Uthman has gone off on the business of Allah and His Apostle, and I shall take the oath of allegiance on his behalf. The Messenger of Allah (ﷺ) then allotted him a share, but did not do so for anyone else who was absent.

(3082) Ebû Derda (r.a) dedi ki: Rasûlullah (s. a) (şöyle) buyurdu.
"Kim bir toprağı haracıyla birlik satın alırsa, hicretini bozmuş olur. Kim de bir kâfirin
(haraç ödeme zilletini onun) boynundan çıkarıp kendi boynuna geçirecek olursa sırtım
İslama dönmüş olur." (Ravi Sinan b. Kays) dedi ki; Halid İbn Ma' dan bu hadisi
benden işitince bana: (Bunu) "Sana Şebij? mi haber verdi?" diye sordu. Ben de "Evet"
cevabını verdim. (Bunun üzerine) (sen onun yanma) "Vardığın zaman (bu hadisi)
ondan iste bana yazı versin" dedi. (Ravi Sinan sözlerine devam ederek şöyle) dedi.
(Nihayet bir gün Şebib'in yanma varmıştım. Kendisinden bu hadisi Halid b. Ma'dan'a
yazıvermesini rica ettim de, hadisi) O'na yazıverdi. (Halid'in yanma) döndüğüm
zaman Halid b. Ma'dafti benden (getireceğini va'dettiğim, hadisin yazılı plduğu) kâ-
ğıdı istedi. Ben de onu (kendisine) verdim. Hadisi okuyunca içindeki-ni işitir işitmez.
Elinde bulunan (haraç) toprağı(nı) bıraktı.

Ebû Dâvud dedi ki: (Senette geçen) bu (Yezid b. Humeyr isimli ravi) Yezid b.

r4841

Humeyr-el-Yezeni'dir. Şu'be'nin arkadaşı olan (Yezid el-Hemdânî) değildir.
Açıklama

Bu hadis-i şerifte, bir gayr-i müslimin elinde bulunan haraç arazisini ondan satın alan
bir müslümanm, bu haracı kendisinin Ödemesi gerektiği ve bu müslümanm aslında
gayr-i müslimlerden müslümanlar karşısında hakir düşmeleri için alınan bu haraç
vergisini yüklenmekle de kendisini zilletin kucağına atmış olacağı, böyle bir hareketin
Allah yolunda kendi yurdunu terkedip müslüman diyarına göç etmek demek olan
hicretin manasına ters düşeceği ve kendini zelil etmenin bir müslümana ya-
kışmayacağı ifade edilmektedir.
Avnu'l-Ma'bud yazarı, bu mevzuda şöyle diyor:

el-Erdebîlî: Elezhâr şerhu'l-mesahib isimli eserinde diyor ki: Alimlere göre, haraç
arazisi üç kısımdır:

1. Müslümanlar tarafından harple fethedilip, gazilere dağıtıldıktan sonra, devlet
başkanının gazilerden, değerini ödeyerek geri alıp bir vergi karşılığında müslümanlara
verdiği arazi, Hz. Ömer (r.a) Irak Sevadı denilen araziyi

böyle dağıtmıştır.

2. Müslümanların sulh yoluyla fethedip devlet reisinin mülkiyeti bize ait olmak



şartıyla, bir vergi karşılığında eski sahiplerinin elinde bıraktığı arazi. Bu arazi aslında
Fey hükmündedir. Onu işleten eski sahiplerinin ödediği vergi de kira mesabesindedir.
Bu bakımdan onların müslüman olmasıyla bu kira yürürlükten kalkmaz onlardan yine
alınır.

3. Sulh yoluyla alman, vergi ödemeleri şartıyla mülkiyeti yine eski sahiplerine
bırakılan arazidir. Bu vergi, cizye mesabesinde olduğundan sahiplerinin müslüman
olmasıyla yürürlükten kalkar.

İlim adamları bu hadis-i şerifte geçen cizye kelimesinin haracın bu kısmına girdiğini
söylemişlerdir.

Fakat bu hadisin haracın sadece bu kısmına ait olduğu söylenemez. Aslında bu hadis
haracın ikinci kısmına da şamildir.

Görüldüğü gibi bu hadis-i şerifte, haraç arazisinin satın alınması yasaklanmaktadır.
Mûnzırî'nin "senedinde, çeşitli tenkidlere uğrayan Bakıyye b. Velid vardır." diyerek
zayıflığına işaret ettiği bu hadisi şerifte, haraç arazisinin satın alınması tenkid
edilmekle beraber, Hanefi âlimlerinden Bürha-neddin el-Merginânî, bunun caiz
olduğunu söylemiştir. İmam Malik, Şafii ve Ahmed b. Hanbel'in de içinde bulunduğu
âlimlerin çoğunluğuna göre, haraç arazisi vakıf mahiyyetindedir. Alınıp satılması caiz
değildir. Haracı da devamlıdır.

Nazari planda devam eden bu münakaşa, fiil ve tatbikat sahasında haraç arazisini
çeşitli yollarla müslümanlarm hususi mülkü haline gelmiştir.

Ancak haraç arazisi satış veya tevarüs gibi yollarla müslümanlarm mülkiyetine geçse
dahi haracı düşmez; bu toprakların yeni malikleri olan müs-lümanlar da haracı öderler.
[485]

Haraç arazisin alınıp satılması söz konusu olunca, karşımıza ikinci bir mesele çıkmış
oluyor: Müslümanların mülkü haline gelen haraç arazisinden haraç mı, öşür mü, yoksa
hem haraç hem de öşür mü alınacaktır.

Hanefilere göre haraç ile öşür birleşemez. Bir araziden durumuna göre ya haraç alınır,
yahutta öşür. Haraç arazisi kimin mülkiyetine geçerce geçsin haraç ile beraber geçer.
Çünkü "müslumanm arazisinde öşür ile haraç birleşemez*' mealinde hadisler vardır.
Ve Hz. Ömer devrinden beri birçok haraç arazisi mülk haline geldiği halde bunlardan
öşür alınmamıştır,

Ayrıca haraç aslında toprak sahibinin müslüman olmamasına öşür ise müslüman
olmasına dayanır.

İmam Malik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'in de içlerinde bulunduğu müctehidlerin
ekserisine göre, öşürle haraç birleşir. Yani haraca tabi bir arazi müslumanm
mülkiyetine geçerse yeni sahibi hem haracı ham de çıkan mahsulün zekatım (öşrü)
öder.

Çünkü öşür kitap ve sünnetin apaçık manâları ile sabittir. "Öşür ile haraç arazisi

r4861

birleşemez" hadisi ise uydurmadır.

37-39. Devlet Başkanının Yahut Da Halkın "Koru İlân Ettiği Arazinin Hükmü