بَابُ الصَّبْرِ عِنْدَ الصَّدْمَةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ الصَّبْرِ عِنْدَ الصَّدْمَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2766 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، عَنْ ثَابِتٍ ، عَنْ أَنَسٍ ، قَالَ : أَتَى نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى امْرَأَةٍ تَبْكِي عَلَى صَبِيٍّ لَهَا ، فَقَالَ لَهَا : اتَّقِي اللَّهَ ، وَاصْبِرِي ، فَقَالَتْ : وَمَا تُبَالِي أَنْتَ بِمُصِيبَتِي ، فَقِيلَ لَهَا : هَذَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَتَتْهُ ، فَلَمْ تَجِدْ عَلَى بَابِهِ بَوَّابِينَ ، فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، لَمْ أَعْرِفْكَ ، فَقَالَ : إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الْأُولَى - أَوْ : عِنْدَ أَوَّلِ صَدْمَةٍ -

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al Miswar bin Makhramah and Marwan bin Al Hakam said “They agreed to abandon war for ten years during which the people which have security on the basis that there should be sincerity between them and that there should be not theft or treachery.

(3124) Enes'den demiştir ki:

Peygamber (s. a) çocuğu (nun ölümü) üzerine ağlamakta olan bir kadına rastladı (ve
ona):

"Allah'tan kork, sabret" buyurdu. Bunun Üzerine kadın: (Elbette):
"Sen benim felaketime önem vermezsin" karşılığını verince kendisine "Bu peygamber
(s.a) denildi (kadın) hemen (yola düşüp) peygamber (s.a)'e vardı.Kapısmda (birtakım)
kapıcılar (aradı fakat) bulamadı (Çünkü Rasûl-ü ekrem kapısında kapıcı
bulundurmuyordu. Rasûl-ü Ekrem dışarı çıkınca (kadın)

"Ey Allah'ın Rasûlü ben seni tanı(ya)mamıştım" dedi. (Rasûl-ü Zişan Efendimiz de)
"Kâmil sabır (felaketin) ilk darbe (sin) de -Yahut da darbenin başında- olur" buyurdu.
1215]

Açıklama

Sabr: Sözlükte, sıkıntılara tahammül etmek, sızlanmamak, dayanmak, kendini tutmak
anlamlarına gelir. Tasavvuf erbabına göre, sabır: Nefsi, iyi olmayan işlerden alakoyan,
nefsin salahı ve kıvamı kendisiyle mümkün olan bir huydur. Said b. Cübeyr (r.a) sabrı
"kulun kendisine gelen musibetlerin Allah'dan geldiğini itiraf edip, ecir ve sevabını
Allah' dan beklemesidir" diye tarif etmiştir. Sabır

1. Musibetlere karşı sabır,

2. Taatm yüklediği zorluklara karşı sabır,



3. Günah işleme arzusuna karşı gösterilecek sabır olmak üzere üç kısma ayrılır.
Rasûl-ü Zişan Efendimizin sözü geçen kadına, Allah' dan korkup sabretmesini tavsiye
etme lüzumunu hissetmesi, kadının yüksek sesle feryadü figan ederek ağlamasından
ileri gelmiş olabilir. Aslında, bu kadına sabır tavsiye etmek istediği halde, birdenbire
sabırdan söz etmemiş önce "Allah'dan kork" diyerek onu sabra hazırlamış, ondan
sonra "sabret" diyerek sabır tavsiyesinde bulunmuştur. Yahya İbn Kesir' in mürsel
olarak rivayet ettiği "Rasû-lullah (s. a) hoşuna gitmeyen bir ağıt işitti ve "ey kadın,
Allah'ın gazabından kork. Feryad ü figanı bırak, sabırsızlık yapma ki ecre nail olasın."
buyurdu. Mealindeki hadis-i şerifte Hz. Peygamberin kadını yüksek sesle ağlarken
gördüğünden dolayı, bu tavsiyede bulunmuş olabileceği ihtimalini
kuvvetlendirmektedir. Sözü geçen kadın Hz. Peygamberin bu tavsiyesine "Sen benim
felaketime önem vermezsin" dedikten sonra, kendisine bu tavsiyeyi yapan kimsenin
Rasûlullah (s. a) olduğunu öğrenince "içine ölüm sancısı gibi bir şey çökmüş bunun

[216}

üzerine Rasûlullah (s.a)'in kapısına gelmişse de orada kapıcı falan bulamamış.
Çünkü fahr-i kâinat Efendimiz maddi imkanı müsaid olduğu halde kapısında kapıcı
bulundurmazdı.

Kadın, kendisini tanıyamadığını söyleyerek Hz. Peygambere sarfettiği sözden dolayı
Özür dilemek isteyince Hz. Peygamber kadına öfkelenmediğini, Allah rızası
sözkonusu olmadan hiç bir şeye kızmadığını bildirmek ve kâmil manada ecir ve sevabı
olan sabrın felaketin ilk başa geldiği anda gösterilecek sabır olduğunu, felaketin
üzerinden bir süre geçtikten sonra, insan biraz teselli bulacağı için bundan gösterilecek
sabrın, ecir ve sevabının az olduğunu açıklamak için üslubu hakim tarzıyla "Sabır

[2171

musibetin ilk başa geldiği andadır" buyurmuştur.
Bazı Hükümler

1. Rasulü Zişan Efendimiz, son derece mütevazi, ca-nülere karşı son derece
merhametli, felaketzedelere fevkalade hoşgörü sahibi idi.

2. Allah Rasûlü, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırmak hususunda son derece
titizdi. Bu görevi yapmaktan hiç bir zaman geri durmazdı.

3. Devlet başkanlarının kapılarında muhafız bulundurmaları uygun değildir. Nitekim
İmam Şafiî ve başkaları bu görüştedirler. Bazı ilim adamlarına göre, lüzum hasıl
olduğu zaman, kapıda muhafız bulundurmak caizdir. Fakat kapıda lüzumlu lüzumsuz,
devamlı olarak, muhafız bulundurmanın mekruh olduğunda âlimler ittifak etmişlerdir.
Fakat bazı hallerde kapıda muhafız bulundurmak haram olur. Nitekim "Allah her kime
insanların işlerini görmek üzere idarecilik verir de o kimse insanlarla kendisi arasına
bir perde koyacak olursa Allahu Teâlâ da kıyamet günü o kimse ile kendi arasına bir

[218]

perde koyar." anlamındaki hadisi şerifte bunu açıkça ifade etmektedir.

4. Allah'dan gelen bir musibet karşısında sabretmeyip feryadü figan etmek
yasaklanmıştır.

5. Verilen nasihati sabırla ve can kulağıyla dinlemek gerekir.

6. Bir kimsenin tanımadığı bir şahsa hitab ederek ve şahsını kasdetmeyerek yaptığı
konuşmadan dolayı suçlanamaz. Bu bakımdan bazı ilim adamları, bir kimsenin karısı
Hind'i zannederek bir kadına "Ey Hind sen benden boşsun" dese de sonra bu kadının



[2191

Amre isimli karısı olduğunu anlasa Amre boş olmaz, demişlerdir.



23-24. Ölüye Ağlamak