بَابٌ فِي زِيَارَةِ الْقُبُورِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي زِيَارَةِ الْقُبُورِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2866 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْأَنْبَارِيُّ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ كَيَسَانَ ، عَنْ أَبِي حَازِمٍ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : أَتَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَبْرَ أُمِّهِ فَبَكَى ، وَأَبْكَى مَنْ حَوْلَهُ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اسْتَأْذَنْتُ رَبِّي تَعَالَى عَلَى أَنْ أَسْتَغْفِرَ لَهَا فَلَمْ يُؤْذَنْ لِي ، فَاسْتَأْذَنْتُ أَنْ أَزُورَ قَبْرَهَا فَأَذِنَ لِي ، فَزُورُوا الْقُبُورَ فَإِنَّهَا تُذَكِّرُ بِالْمَوْتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: A man giving a dirham as sadaqah (charity) during his life is better than giving one hundred dirhams as sadaqah (charity) at the moment of his death.

(3234) Ebû Hüreyre'den demiştir ki:

Rasûlullah (s. a) (ziyaret için) annesinin mezarına geldi de ağladı ve etrafmdakileri de
ağlattı. Sonra (şöyle) buyurdu:

"Onun için af dilemek üzere yüce Rabbimden izin istedim de bana izin vermedi.
Bunun üzerine kabrini ziyaret etmem için izin istedim. (Bu sefer) bana izin verdi.

[6271

Kabirleri (siz de) ziyaret ediniz. Çünkü bu (ziyaret) ölümü hatırlatır."
Açıklama

Hz. Peygamberin annesi, Amine binti Vehb b. Abdi Menaf b. Zühre, Peygamber (s. a)
altıyaşmda iken Mekke ile Medine arasındaki Ebva denilen yerde vefat etmiştir. Oğlu
Muhammed (s.a)'i dayıları olan Adiy b. en-Neccar oğullarını ziyaret için Mekke'den
Medine'ye getirmişti. Dönüşte sözü geçen yerde vefat etti.

Kadı lyaz'm açıkladığı gibi, Rasûl-ü Zişan Efendimiz annesinin kabrini ziyareti
sırasında onun azapta olduğunu gördüğünden dolayı ağlamış değildir. Sadece,
annesinin kendi peygamberlik günlerine yetişemediği ve peygamberliğini göremediği
için ağlamıştır.

Hz. Peygamber Efendimiz, annesHçin istiğfarda bulunmak üzere Cenab-i Hak'tan izin
istediği halde kendisine bu iznin verilmemiş olması annesinin küfür üzere öldüğü
anlamına gelmez. Belki de Hz. Amine fetret devrinde, bir başka ifadeyle insanları
hakka çağıran bir peygamber sesinin duyulmadığı bir devirde, yaşamış olması
sebebiyle, işlemiş olduğu günahlardan dolayı sorumlu tutulamayacağı için, onun
hakkında istiğfara lüzum olmadığından buna izin vermemiştir. Nitekim Cenabı Hak
İslam'ın ilk yıllarında Hz. Peygamberi, borçlu olarak ölen müslümanlann cenaze
namazını kılmaktan ve onlar için istiğfar etmekten de men etmişti. Fakat bu nehyin
sebebi borçlu olarak ölen kişilerin küfür üzere ölmeleri değildi. Gerçek şudur ki Hz.
Peygamberin duası makbul olduğundan borçlu olarak ölen bir kimse hakkında yapmış
olduğu bir dua hemen anında kabul edilip, hakkında dua ettiği kişinin de derhal bu
duadan faydalanması gerekirdi. Diğer taraftan borçlunun sevapları borcunu
ödeyinceye kadar kendisine fayda vermeyip belli bir yerde bekletilmesi de Anan'm



kanunudur. Böyle bir izin kendi kanununa aykırı düşeceği için Cenabı Hak Rasûlünün
borçlu olarak ölen kimselerin cenaze namazını kılmasına ve onlar için istiğfarda
bulunmasına izin vermemiştir. Binaenaleyh "Hz. Amine kâfir olarak öldüğü için
Cenabı Hak Rasûlünün onun hakkında istiğfarda bulunmasına izin vermemiştir" diyen
kimselerin sözlerinin asılsızlığı son derece açıktır.

Fahr-i Kâinat Efendimizin anne ve babasının cehennemlik olmayıp, cennetlik
olduklarına dair pek çok ilim adamı kıymetli eserler vücuda getirmişlerdir. Bunlar
arasında uslub itibariyle en güzeli Hafız Suyutî (r.a)'in Meslekü'I-Hunefa fı valideyi'l-
Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem isimli eserdir.

Bu eserde Peygamber Efendimizin anne ve babasının küfür üzere ölmediklerine ve
cennetlik olduklarına dair pek çok hadis-i şerif zikredilmiştir. Bunlardan bazıları şu
mealdedir:

1. "Ben kendi sulbünden geldiğim şu sülaleye kadar Adem oğullarının en hayırlı

f6281

sülalesinden nesilden nesile intikal ederek gönderildim." Her ne kadar Hz.
Peygamberin dedeleri arasında Hz. İbrahim'in babası Azer gibi bir putperest varsa da
onun putperestliği Hz. Peygamberdin nuru Hz. İbrahim'in annesine intikal ettikten
sonra başlamıştır.

2. "Allah, İbrahim oğullarından İsmail'i seçti; İsmail oğullarından, Ki-nane oğullarını
seçti, Kinane oğullarından Kureyş'i seçti. Kureyş'ten Haşini oğullarını seçti. Haşim

[6291 '

oğullarından da beni seçti."

r6301

3. Müslim'in rivayet ettiği "... Benim babam da senin baban da cehennemdedir."
mealindeki hadis-i şerife gelince, bu hadisi Hammad b. Seleme, Sabit'ten rivayet
etmiştir. Ancak bunu Ma'mer b. Raşid de Sabit'ten rivayet etmiştir. Ma'mer'in
rivayetinde "Benim babam da şenin baban da cehennemdedir." cümlesi yoktur. Bu
cümlenin yerinde "Eğer bir kâfirin mezarına uğrayacak olursan onu cehennemle
müjdele" ibaresi bulunmaktadır. Hadis âlimlerince Hammad, zabt yönünden pek çok
tenkid edilmiş olmasına rağmen, Ma'mer hiç bir tenkide uğramamış ve rivayet ettiği
hadisler Bu-hârî ve Müslim tarafından tasvib edilmiştir. Binaenaleyh Hammad'm riva-
yetinin Ma'mer'in rivayeti karşısında hiçbir önemi yoktur. Nitekim bu hadisi Bezzar
ile Taberanî ve Beyhakî de Ma'mer'den rivayet etmişlerdir. Ayrıca İbn Mace de bu
hadisi Ma'mer'in lafızlarının aynı olan şu manâdaki lafızlarla rivayet etmiştir: "Bir
a'rabi Peygamber (s.a)'e gelerek:

Ya Rasûlullah, babam gerçekten yakınlarıyla gerektiği gibi ilgilenirdi. Şöyle idi, böyle
idi (diyerek babasını övdü ve:) babam nerededir? diye sordu, Efendimiz:
"Ateştedir" buyurdu. Abdullah (r.a) demiştir ki: Bana öyle geliyor ki; adam bu
cevaptan dolayı içlenerek:

Ya Rasûlullah, senin baban nerdedir? diye sordu. Rasûlullah (s. a): "Sen nerede bir
müşrikin kabrine uğrarsan onu ateşle müjdele" buyurdu. Abdullah (r.a) demiştir ki: Bu
a'rabi, bilahare müslüman oldu ve dedi ki: Rasûlullah (s.a) bana cidden yorucu bir
görev yükledi. Ben yanından geçip de onu cehennemle müjdelemediğim hiç bir kâfirin
[631]

kabri yoktur."

Bu da gösteriyor ki, Hammad'm rivâyetindeki "Benim babam da senin baban da
cehennemdedir" cümlesi hadisin aslında yoktur. Bu cümleyi Hammad b. Seleme,



Sabit'ten o da Enes b. Malik'ten rivayet etmiştir. Bu rivayeti de Müslim Sahih'ine
almıştır. Halbuki hadisi Ma'mer b. Reşid de Sabit'ten rivayet etmiştir ve Hammad b.
Seleme'ye muhalefet ederek bu cümleyi zikretmemiştir. Neticede kesinlikle şunu
öğrenmiş oluyoruz ki "Hammad rivayetinde, ravi kendi fehm ve idrakine göre hadisi

£6321

manâ cihetiyle naklederken hadiste tasarruf etmiştir,"

Kıymetli ilim adamlarımızdan merhum Kâmil Miras Efendi Tecrid-i Sarih isimli
eserinde bu mevzuyu incelerken Hz. Peygamberin anne ve babasının müşrik olmayıp
ehli necattan olduklarını isbat sadedinde şu delilleri zikrediyor:

r6331

1. "Biz elçi göndermedikçe (hiçbir kavme) azab edecek değiliz."

2. "Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emir ederiz, orada
fısk yaparlar. Böylece o ülkeye söz(ümüz) hak olur. Biz de orayı darmadağın

£6341

ederiz,"

3. "Bu böyledir. Çünkü Rabbin halkı habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici

r6351

değildir."

4. "Kendi elleriyle yaptıkları (günahlar) yüzünden başlarına bir felaket geldiği zaman
"Ey Rabbimiz, bize bir elçi göndersen de âyetlerine uyup müzminlerden olsaydık"
diyecek olmasalardı (seni göndermezdik. Bu bahanelerine fırsat vermemek için seni

f6361

gönderdik)."

5. "Şayet onları ondan önce bir azab ile helak etseydik Rabbimiz, bize bir elçi
gönderseydin de böyle alçak ve rezil olmadan önce senin âyetlerine uysaydik,

[6371

derlerdi."

6. "Rabbin, şehirlerin anası (olan Mekke) de onlara âyetlerinizi okuyan bir elçi

f6381

göndermedikçe ülkeleri helak edici değildir..."

7. "İşte bu (Kur'ân) da mübarek kitaptır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve (Allah'dan)
korkun ki size rahmet edilsin. (Onu size indirdik ki) -Kitap yalnız bizden önceki
topluluğa (yahudilerle hristiyanlara) indirildi. Biz ise onların okunmasından

[6391

habersizdik demeyesiniz."

8. "Bizim helak ettiğimiz her memleket halkının mutlaka uyarıcıları vardı. (Onlara)
ihtar (ederler, gidişlerinin nereye varacağını hatırlatırlardı). Biz zulmetmiş

r6401

değiliz."

9. "Onlar orada Rabbimiz bizi çıkar, (önce) yaptığımızdan başkasını yapalım? dîye
feryad ederler. (Biz de onlara) (Biz sizi) öğüt alacak olanın, öğüt alacağı kadar
yaşatmadık mı? Size uyarıcı da geldi (fakat inanmadınız). Öyle ise tadın (azabı).

[64İI

Zalimlerin yardımcısı yoktur, (cevabını veririz)."

Bütün bu âyeti kerimelerin fetret devrinde yaşayıp ölen bir kimsenin cehennemlik
olmayacağına Hz. Peygamberin anne ve babasının da fetret devrinde yaşayıp fetret
devrinde öldükleri için, cehennemlik olmamaları gerektiğine delalet ettiklerini



söyleyen merhum Kâmil Miras Efendi fetret devri hakkında da şu bilgileri veriyor:
"Zaman-ı fetret" nedir? Fukaha fetret deyince İsa aleyhisselam ile Rasül-ü Ekrem
arasındaki zamanı kasdederler. Bu altı yüz küsur sene zarfında gelip geçenlere ehl-i
fetret denilir. Ehl-i fetret üç kısımdır:

1. Cenabı Hakkın birliğini zekası ile düşünüp bulan ve bilen kimselerdir.Bunlardan bir
kısmı hiç. bir şeriate dahil olmamıştır. Kus İbn Saide, Zeyd İbn Amr İbn Nüfeyl gibi.
Bir kısmı bir şeriate dahil olmuştur. Tübba ve kavmi gibi.

2. Tevhidi, tebdil ve tağyir edip şirki kabul eden ve kendisi için bir şeriat uydurup
tahlil ve tahrimedenlerdir.Amr İbn Luhay gibi ki araplar arasında putperestliğin
vazııdir. Yukarıda izah olunduğu üzere bahire, şaibe, vasile, hâm gibi putları teşri
etmiştir. Arablardan cinlere, meleklere ibadet edenler vardı. Kız çocuklarını yüz karası
addedenler, diri diri toprağa gömenler bulunuyordu.

3. Ne müşrik ne de müvahhid olup bir peygamberin şeriatine dahil olmayan ve kendisi
için ne bir şeriat ne bir din icad ve ihtiyar etmeyip bütün ömrünü gafletle geçiren ve
zihni böyle metafizik düşüncelerden tamamiyle hali bulunan kimselerdir. Cahiliyyet
devrinde böyle üçüncü bir sınıf halk da vardı.

Ehl-i Fetret'in bu üç sınıf, halktan ikinci sınıfın ta'zib olunacakları küfürleri muktezası
muhakkaktır. Üçüncü sınıf, hakiki ehli fetrettir. Bunların da muazzeb olmadıkları
yukarıda asıllarını ve tercemelerini zikrettiğimiz nas-larm şehadetleri ile sabit bir
hakikattir.

Birinci kısımda zikrettiğim Kus îbn Saide ile Zeyd, ümmeti vahide olarak ba's
olunacaklardır. Tübba ve emsali hakkında ilmin vereceği hüküm de bunlardan devri
İslâmı idrak edip de müslüman olanlardan başka idrak edememiş bulunanların ehli din

16421

ve sahibi iman olduklarıdır.

Şu hadis-i şerif de, fetret devrinde yaşayan dört sınıf insanın ahirette imtihana tabi
tutulacaklarım, imtihanı kazananın cennete kazanamayanın da cehenneme gideceğini
ifade etmektedir:

"Dört sınıf insan vardır ki bunlar kıyamet gününde kendilerinin cehenneme gitmeye
müstehak olmadıklarını iddia ederler.

1. Hiçbir şey işitmeyen sağır,

2. Ahmak ve aklı kıt olan kimse,

3. Bunak,

4. Fetret devrinde ölenler. Sağır: Ya Rabbi gerçi ben devri İslâmı idrak ettim, fakat
müslümanlık nedir, ne gibi ahkâmı ihtiva eder? Benim için işitip öğrenmek mümkün
olmamıştır, der. Ahmak ve bön kimse de: Ya Rabbi, müslümanlık geldiğinde aklım kıt
idi. Çocuklar beni deve kığına tutarlardı, der. Bunak ihtiyar da: Ya Rabbi, gerçi ben
müslümanlık devrini idrak ettim. Fakat benim için onun ahkânlı aliyesini idrak ve
ihata etmek mümkün değil idi. Fetret zamanında vefat eden kimse de: Ya Rabbi benim
yaşadığım sırada müslümanlığı bana talim edecek bir peygamber gelmemiştir ki onun
ahkâmını öğrenip ona muti ve münkad olayım, der.

Sonra bu dört sınıf insanlar imtihan için cehenneme şevk olunur ve bunlara;
cehenneme giriniz! denilir. Bunlardan itaap edip girenlere cehennem bir berdü selam

[643]

olur. Cehenneme girmeyenler de cehenneme çekilirler."

Görülüyor ki, fetret devrinde yaşayıp ölen kimseler yukarıda da açıkladığımız gibi
akıllarıyla Allah'ın varlığını ve birliğini, gücünü, kudretini idrak etmeyip şirk



içerisinde ölüp gitmişlerse, ahiretteki itirazları kendilerini kurtaramayacaktır.
İçlerinde Fahreddin Razi gibi büyük İslâm mütefekkirlerinin de bulunduğu bazı ilim
adamları da Hz. Peygamber'in anne ve babasının cennetlik olduklarını, kâfir
ölmediklerini isbat hususunda ikinci bir yol takib etmişlerdir.

Bunlara göre, ne Hz. Muhammed'in ne de diğer peygamberlerin anne ve babaları
içerisinde bir kâfir vardır. Bu iddialarını çeşitli yönlerden isbat etmişlerdir.
Delillerinden birisi de, "O ki (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor secde

f6441

edenler arasında dolaşmanı da (görüyor)." âyet-i kerimesidir. Bazı müfessirler;
bu âyet-i kerimeleri ta Hz. Adem ve Havva'dan Abdullah ve Amine (r.a)'ye gelinceye
kadar Hz. Muhammed'in nuru dedelerinden ninelerine intikal ede ede nihayet
Abdullah'dan Amine'ye gelmiş ve ondan da asıl sahibi olan fahr-i âlem Muhammed
Mustafa (s.a)'ya intikal etmiştir şeklinde anlamışlardır.

Bu tefsire göre, âyet-i kerimenin manası, "Habibim, Allah senin namaz kıldığını ve
bundan evvel de senin nurunun bir sacidden öbür sacide intikal ettiğini görür"
demektir. Bu tefsire göre Hz. Adem'den Abdullah'a gelinceye kadar babaları ve
dedeleri arasında Allah'a secde etmeyen, kimse yoktu. Her ne kadar H"z.
Peygamber'in dedelerinden Hz. İbrahim'in babası Azer'in putperest olduğu kesin ise
de, onun putperestliği alnındaki Hz. Mu-hammed'e ait olan nübüvvet nurunun Hz.
İbrahim'in annesine intikal ettikten sonraki zamana tesadüf ettiğinden bu gerçeği
değiştiremez ve Azer'in Hz. İbrahim'in babası olmayıp amcası olduğunu isbat için bir
te'vile de ihtiyaç bırakmaz.

Alimlerden bazıları da Hz. Peygamber'in anne ve babasının müşrik olmadığını isbat
için üçüncü bir yol takib etmiş ve Cenab-ı Hakk'm Hz. Peygamber'in anne ve babasını
vefatlarından sonra diriltip, iman etmelerini nasib ettiğine dair bazı zayıf haberleri
rivayet etmişlerdir. Hz. Amine'nin hayatta iken söylediği iddia edilen iman dolu
"şiirleri de bu iddialarına delil olarak göstermişlerse de bu rivayetlerde zayıflık
bulunduğundan nakletmeye lüzum görmüyoruz.
Bu mevzuda Hulvânî'nin Mevâkıb isimli eserinde şöyle deniyor:
"Rasûlullah (s.a)'in ebeveyninin (neûzü billah) küfürlerine hükmetmek, akıllı
kimseden olabilecek ağır bir zelledir. Böyle bir hükmün ağızdan kaçırılması küfre
kadar varır. Çünkü böyle bir söz sarfetmek Rasûl-i Ekrem'e eza vermektir.
Taberanî'nin rivayetine göre Ebû Cehl'in oğlu, İslâm bahadırlarından İkrime (r.a) bir
kere Nebi (s.a)'e gelip babasına sebbedildiğin-den bahisle şikâyet ettiğinde, Rasûl
(a.s): "Ölülere sebbii şetm ederek dirilere eza vermeyiniz" buyurmuştu. Hiç şüphesiz
ki Rasûlullah kabri şeriflerinde diridir, ümmetinin amelleri kendilerine arzolunur.
Nasıl ki İkrime (r.a), babası Tfakkmda cehennemlik denilmesinden sıkıntıya uğruyor
ve bu yasaklanıyorsa, Rasûl-i Ekrem Efendimizin yüksek hatırına riayet etmek daha
evlâdır ve vacibdir.

Bir keresinde de Ebû Leheb'in kızı Dürre denilmekle maruf olan Sebia (r.a) Rasûl-i
Ekrem'e gelmiş ve: Ya Rasûlallah, halk bana, "Ey cehennem odununun kızı" diye
çağırıyorlar, şeklinde şikâyet etmişti. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem büyük bir
kızgınlıkla kalkıp: "Bazı kimselerin benim nesebimle uğraşmaya ne hakkı vardır?"
buyurmuş ve: "Kim ki benim nesebimle uğraşırsa emin olunuz ki o kimse bana eza

[6451

verir. Kim ki bana eza eder, o kimse Allah TeâJâ'ya eza verir." buyurmuştur.
Bu mevzuya Fahreddin Razi'nin şu sözleriyle son veriyoruz:



"Fahr-i Kâinat Efendimiz'in ana ve babalarının müşrik olmadıklarının bir delili de
Rasûl-i Ekrem'in; "Ben devamlı surette, temiz babaların sulbünden, temiz anaların
rahmine nakl oluna geldim" buyurmuş olmasıdır.

Yüce Allah Kur'ân-i Kerim'inde, "Ey inananlar, (Allah'a) ortak koşanlar
f6461

pisliktir." buyurarak müşriklerin pis olduğunu bildirdiğine ve Rasûl-i Zişan
Efendimiz'in sulbünden ve rahminden geldiği kimselerin de temiz kişiler olduğuna
göre, anneleri ve babalan arasında hiçbir müşriğin bulunmadığını kabul etmek icab
[6421

eder."

Bazı Hükümler

1. Kabir ziyareti meşrudur. İsterse mezarlık fetret devrinde ölen kişilere ait olsun.

2. Mezarlıkta ağlamak caizdir.

r6481

3. Hz. Peygamber, anne ve babasına son derece şefkatli idi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2867 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ ، حَدَّثَنَا مُعَرِّفُ بْنُ وَاصِلٍ ، عَنْ مُحَارِبِ بْنِ دِثَارٍ ، عَنِ ابْنِ بُرَيْدَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ، فَزُورُوهَا ، فَإِنَّ فِي زِيَارَتِهَا تَذْكِرَةً

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: A man or a woman acts in obedience to Allah for sixty years, then when they are about to die they cause injury by their will, so they must go to Hell. Then AbuHurayrah recited: After a legacy which you bequeath or a debt, causing no injury...that will be the mighty success.

Abu Dawud said: Al-Ash'ath b. Jabir is the grandfather of Nasr b. 'Ali.

(3235) (İbn Büreyde'nin) babasından, demiştir ki: Rasûlullah (s. a): "Ben sizi kabir
ziyaretinden men etmiştim, artık onları ziyaret ediniz. Çünkü kabirleri ziyarette tezkire

f6491

(öğüt, ölümü hatırlatma ve ibret) vardır" buyurmuştur.
Açıklama

İslâm'ın ilk yılları, müslümanlarm cahiliye âdetlerinden yeni kurtulmaya çalıştıkları
bir dönem olduğu için Rasûl-i Zi-şan Efendimiz müslümanları kabir ziyareti
esnasındaki İslâm dışı davranışlardan korumak amacıyla, İslâm'ın onların kalplerine
ve içtimai hayatlarına yerleşip onlara tam manasıyla hâkim olmasına kadar kabir
ziyaretini yasaklamıştı. İslâmî hükümler onların hayatına iyice hâkim olduktan sonra,
kabir ziyareti için gereken âdab ve erkâna riayet etmek şartıyla, "İsteyen (kabirleri)

r6501

ziyaret etsin (fakat ziyaret esnasında sakın) kötü söz söylemeyiniz." buyurarak
bu yasağı kaldırmıştır.

Her ne kadar Zahiriyye imamlarından İbn Hazm, metinde geçen "... kabirleri ziyaret
ediniz..." emrinin farziyyet için olduğunu, binaenaleyh kabirleri ziyaret etmenin farz
olduğunu söylemişse de, cumhur bu emrin men-dupluk için olduğunu ve dolayısıyla
kabirleri ziyaret etmenin mendub olduğunu söylemiştir.

Bu hadis-i şerif İbn Mâce'nin Sünen' inde: "Ben sizi kabirleri ziyaretten menetmiştim.
Artık siz onları ziyaret ediniz. Çünkü şüphesiz kabir ziyareti insanı (kendisini)
dünyaya kaptırmaktan kurtarır ve âhireti hatırlatır." mealindeki lafızlarla; Hâkim'in
Enes'ten naklettiği hadiste de: "Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü bu ziyaret kalpleri
inceltir, gözleri yaşartır ve âhireti hatırlatır. (Fakat ziyaretiniz esnasında) uygunsuz söz
söylemeyiniz." anlamına gelen lafızlarla rivayet edilmiştir.

Bütün bu hadis-i şerifler, kabir ziyaretinin meşruluğuna ve bunun Hz. Peygamber
tarafından teşvik edilmiş olduğuna delâlet etmektedir. İslâm âlimleri erkeklerin
kabirleri ziyaret etmesinin sünnet olduğunda ittifak etmişlerse de kadınların kabirleri



ziyaret etmelerinin hükmü üzerinde ihtilâfa düşmüşlerdir. İnşaallah bir sonraki hadis-i

[6512

şerifin şerhinde bu mevzuyu ele alacağız.
76-78. Kadınların Kabir Ziyareti