بَابُ مَنْ رَأَى عَلَيْهِ كَفَّارَةً إِذَا كَانَ فِي مَعْصِيَةٍ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَنْ رَأَى عَلَيْهِ كَفَّارَةً إِذَا كَانَ فِي مَعْصِيَةٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2914 حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَبُو مَعْمَرٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ ، عَنْ يُونُسَ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : لَا نَذْرَ فِي مَعْصِيَةٍ وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ يَمِينٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ السَّرْحِ ، قَالَ : حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، عَنْ يُونُسَ ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ ، بِمَعْنَاهُ وَإِسْنَادِهِ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : سَمِعْت أَحْمَدَ ، يَقُولُ : قَالَ ابْنُ الْمُبَارَكِ ، يَعْنِي فِي هَذَا الْحَدِيثِ حَدَّثَ أَبُو سَلَمَةَ ، فَدَلَّ ذَلِكَ عَلَى أَنَّ الزُّهْرِيَّ ، لَمْ يَسْمَعْهُ مِنْ أَبِي سَلَمَةَ وَقَالَ أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ : وَتَصْدِيقُ ذَلِك مَا حَدَّثَنَا أَيُّوبُ يَعْنِي ابْنَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : سَمِعْت أَحْمَدَ بْنَ حَنْبَلٍ ، يَقُولُ : أَفْسَدُوا عَلَيْنَا هَذَا الْحَدِيثَ ، قِيلَ لَهُ وَصَحَّ إِفْسَادُهُ عِنْدَكَ وَهَلْ رَوَاهُ غَيْرُ ابْنِ أَبِي أُوَيْسٍ ، قَالَ أَيُّوبُ : كَانَ أَمْثَلَ مِنْهُ يَعْنِي أَيُّوبَ بْنَ سُلَيْمَانَ بْنِ بِلَالٍ ، وَقَدْ رَوَاهُ أَيُّوبُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: An estate which was divided in pre-Islamic period may follow the division in force then, but any estate in Islamic times must follow the division laid down by Islam.

(3290) Âişe (r.anha)'dan, Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Allah'a isyan konusunda adak olmaz. (Eğer adanmışsa) onun keffareti yemin
Lİ681

keffaretidir."
Açıklama

Tirmizî, Zührî'nin bu hadisi Ebû Seleme'den işitmediğine işaretle, hadisin sahih
olmadığını söyler. Münzirî de; "Tirmizî'den başkaları, Zührî'nin bu hadisi Süleyman b.



Erkâm'dan işittiğini söylemişlerdir. Süleyman b. Erkâm ise metruktür" der.
Şevkânî'nin nakline göre; Ahmed b. Hanbel, "Bu hadisin hiçbir değeri yoktur. Bir kalp
para bile etmez" demiştir. Buharî de; "Alimler bu hadisi terk ettiler. İçlerinde Amr b.
Ali, Ebû Dâvûd, Ebû Zür'a, Nesâî, İbn Hib-bân ve Dârekutnî'nin de bulunduğu bir
grup da tenkid etmişlerdir" demektedir.
Bununla ilgili olarak, Hattâbî de şöyle der:

"Eğer bu hadis sahih olsaydı onunla hükmetmek vacib, onun hükmüne dönmek lâzım
olurdu. Ancak hadisi bilen âlimler onun maklûb bir hadis olduğunu söylemişlerdir."
Hattâbî bu hükmü verdikten sonra hadisin maklûb oluşu yönünü izah eder. Ancak bu
teknik bir konu olduğu için buraya almaya gerek görmedik. İlgi duyanlar aslından
bakabilirler.

Bu hadis Sahih-i Müslim'de, İmrân'dan rivayetle şu manaya gelecek şer kilde yer
almıştır: "Allah'a isyan konusundaki bir adağa vefa yoktur (edilmez)"; Müslim'deki
başka bir rivayet ise, "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz" şeklindedir.
İmam Nevevî, hadisin şerhinde şöyle demektedir:

"Bu hadis, içki içmek gibi günah olan bir şeyi adayanın adağının bâtıl olduğuna
delildir. Bu, adak olmaz ve ne yemin keffareti ne de başka bir kef-faret gerekmez.

£1691

Mâlik, Şafiî, Ebû Hanîfe, Dâvûd ve cumhur bu görüştedirler. Ahmed b. Hanbel
ise İmrân b. el-Husayn. ve Hz.Aişe vasıtasıyla Ra-sûlullah'tan rivayet edilen; "Allah'a
isyan konusunda nezir olmaz. Onun kef-faretı, yemin keffaretidir" hadisi ile
hükmederek, bu adak ile yemin keffareti gerektiğini söylemiştir. Cumhur ise
Müslim'deki, İmrân b. Husayn hadisini delil almışlardır. "Onun keffareti yemin
keffaretidir" hadisi ise ha-disçilerin ittifakı ile zayıftır...".

Avnü'l-Ma'bûd sahibi; İbn Hacer'in, Nevevfnin bu sözüne karşılık, "Ta-havî ve Ebû
Ali b. es-Seken bu (Allah'a isyan konusundaki nezrin keffareti, yemin keffaretidir
mealindeki) hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. O halde bunun zayıflığına ittifak
nerede?" dediğini nakletmektedir.

Sindî de şöyle der: "Hadisteki; "Allah'a isyan konusunda nezir yoktur" sözünün
manası, o asla tahakkuk etmez demek değildir. Çünkü bu; "o nezrin keffareti yemin
keffaretidir" sözü ile uyuşmaz. Aksine mana; o nezre vefa gösterilmez, demektir.
Nitekim bu, bazı sahih rivayetlerde açıkça görülmektedir."
Bu sözleriyle Sindî de hadisin sahih olduğuna işaret etmektedir.

Üzerinde durduğumuz bu hadisi Aliyyü'l-Kârî, Mirkât'da, hiç bîr tenkide tabi
tutmadan izah etmiş, hatta bunun sıhhatine delâlet eden şu sözleri söylemiştir: "Bu
hadisi, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmişlerdir. Hadis (Misbâh'm) bazı
nüshalar(in) da mevcut değildir. Ama sahih olanı mevcut olmasıdır. Çünkü bu hadisi
Suyutî, Câmiu's-Sağîr'in de aynı lafızla zikretmiştir."

Yine Aliyyü'l-Kârî; "Masiyetle ilgili olan nezrin keffaretinin yemin keffareti olduğu"
hükmüne Ebû Hanîfe'nin iştirak ettiğini söyleyip, bunun Şâ-fiîler aleyhine delil
olduğunu belirttir^

Buraya kadar yazılanlardan Çıkan sonuca göre; âlimlerin bir kısmı, üzerinde
durduğumuz hadisin zayıf olduğunu söylerken, bir kısmı sahih olduğunu iddia
etmişlerdir. Hadisin sahih olduğu kabul edildiğinde, günah bir şeyi yapmak üzere
adakta bulunana yemin keffaretini gerekli görenler için delildir.

im

Bu konu bir önceki hadisin izahında açıklanmıştır.



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2915 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمَرْوَزِيُّ ، حَدَّثَنَا أَيُّوبُ بْنُ سُلَيْمَانَ ، عَنْ أَبِي بَكْرِ بْنِ أَبِي أُوَيْسٍ ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ بِلَالٍ ، عَنِ ابْنِ أَبِي عَتيِقٍ ، وَمُوسَى بْنِ عُقْبَةَ ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ أَرْقَمَ ، أَنَّ يَحْيَى بْنَ أَبِي كَثِيرٍ ، أَخْبَرَهُ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا ، قَالَتْ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا نَذْرَ فِي مَعْصِيَةٍ ، وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ يَمِينٍ ، قَالَ أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمَرْوَزِيُّ ، إِنَّمَا الْحَدِيثُ حَدِيثُ عَلِيِّ بْنِ الْمُبَارَكِ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الزُّبَيْرِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرَادَ أَنَّ سُلَيْمَانَ بْنَ أَرْقَمَ وَهِمَ فِيهِ وَحَمَلَهُ عَنْهُ الزُّهْرِيُّ ، وَأَرْسَلَهُ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ رَحِمَهَا اللَّهُ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَى بَقِيَّةُ ، عَنِ الْأَوْزَاعِيِّ ، عَنْ يَحْيَى ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الزُّبَيْرِ ، بِإِسْنَادِ عَلِيِّ بْنِ الْمُبَارَكِ ، مِثْلَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

'Aishah, mother of believers (ra), intended to buy a slave-girl to set her free. Her people said: We shall sell her to you on one condition that we shall inherit from her. 'Aishah mentioned it to the Messenger of Allah (ﷺ). He said: That should not prevent you, for the right of inheritance belongs to the one who has set a person free.

(3292) Bize Ahmed b. Muhammedel-Mervezî haber verdi. Bize, Eyyûb b. Süleyman,
Ebû Bekir b. Üveys'den, o Süleyman b. Bilâl'-den, Süleyman, İbn Ebî Atık ve Musa b.
Ukbe'den, onlar İbn Şihâb'-dan, îbn Şihâb da Süleyman b. Erkâm'dan haber verdi.
Süleyman'a Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme vasıtasıyla Hz. Aişe (r.anha)'dan Ra-
sûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu bildirmiş:

"(Allah'a) isyan konusunda adak olmaz. (Adanmişsa) onun keffareti, yemin
keffarelidir."

Ahmed b. Muhammed el-Mervezî şöyle dedi:

Gerçekte hadis; Ali b. el-Mübârek'in Yahya.b. Ebî Kesîr'den, onun Muhammed b.
Zübeyr'den, onun babasından, onun da İmrân b. Hu-sayn vasıtasıyla Hz. Peygamber
(s.a)'den rivayet ettiği hadistir.

Mervezîfbu sözüyle), Süleyman b. Erkâm'm bu hadiste vehme düştüğünü ve onu
kendisinden Zührî'nin alıp (Süleyman'ı anmadan) mürsel olarak Ebû Seleme'den, onun
da Hz. Aişe'den rivayet ettiğini kasdetmiştir.

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin bir benzerini Bakiyye, EvzaVden; Evzaî, Yahya'dan;

[173]

Yahya, Muhammed' b. Zübeyr'den, Ali b. Mübarek'in isnadı ite rivayet etmiştir.
Açıklama

Bu rivayet, babın ilk hadisinin değişik bir isnadla gelen başka bir rivayetidir.
Rivayetin, Sünen'e alınmasından maksat, isnaddaki bir zaafa işaret olduğu için,
âdetimizin aksine senedi de terceme ettik.

Rivayeti Ebû Davud'a nakleden Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, hadisin kendisine
kadar gelen senedini verdikten sonra, hadisi tenkid eder ve gerçek rivayetin Ali b. el-
Mübârek'in senedde işaret edilen rivayeti olduğunu söyler.



Ebû Davud'un izahına göre el-Mervezî'nin bu sözdeki maksadı, babın ilk hadisinin
senedindeki bir tedlise işarettir. Buna göre; Süleman b. Erkâm hadiste vehme düşmüş
ve kendisinden de Zührî rivayet etmiştir. Fakat Züh-rî, Süleyman b. Erkâm'm zayıf
olması sebebiyle, onu atlamış ve doğrudan doğruya Ebû Seleme'den duymuş gibi
nakletmiştir. Bu hareketi ile hadisi kuvvetli göstermek istemiştir.
Sindî, Nesâî haşiyesinde; el-Mervezî'nin bu iddiasına şu şekilde bir itirazda
bulunmaktadır: "Hz. Aişe'nin hadisi; bazı isnadlarda 'Zührî'den, Ebû Seleme'den'
bazılarında ise, "bize Ebû Seleme haber verdi' şeklinde varid olmaktadır. Bu, Zührî'nin
hadisi Ebû Seleme'den işittiğini gösterir. Bazı isnadlarda ise; 'Süleyman b. Erkâm'dan,
Yahya b. Ebî Kesir ona haber verdi ki o Ebû Seleme'den işitti' şeklindedir. Bu
çelişkinin; Zührî'nin bir defa Süleyman'dan, bir defa da Ebû Seleme'den dinlemiş
olabileceğini söyleyerek giderilmesi mümkündür. Bu takdirde hadisin zayıf olduğunu
kesin olarak söyleyemeyiz. Özellikle, Ukbe ve İmrân'm hadisleri bu hadisin sabit
olduğunu gösterir."

Sindî bu sözleri ile, Zührî'yi tedliste bulunma töhmetinden korumakta ve zayıf olduğu
iddia edilen bu hadisin sabit olduğunu belirtmektedir.

Hadisin ifade ettiği fıkhı hüküm ve bu hükümle ilgili görüşler babın ilk hadisinde
£1741

geçmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2916 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ الْقَطَّانُ ، قَالَ : أَخْبَرَنِي يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ الْأَنْصَارِيُّ ، أَخْبَرَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ زَحْرٍ ، أَنَّ أَبَا سَعِيدٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مَالِكٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّ عُقْبَةَ بْنَ عَامِرٍ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ ، سَأَلَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ أُخْتٍ لَهُ نَذَرَتْ أَنْ تَحُجَّ حَافِيَةً غَيْرَ مُخْتَمِرَةٍ ، فَقَالَ : مُرُوهَا فَلْتَخْتَمِرْ ، وَلْتَرْكَبْ ، وَلْتَصُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ، حَدَّثَنَا مَخْلَدُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، حَدَّثَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ ، قَالَ : كَتَبَ إِلَيَّ يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ ، أَخْبَرَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ زَحْرٍ ، مَوْلًى لِبَنِي ضَمْرَةَ وَكَانَ أَيَّمَا رَجُلٍ أَنَّ أَبَا سَعِيدٍ الرُّعَيْنِيَّ ، أَخْبَرَهُ بِإِسْنَادِ يَحْيَى وَمَعْنَاهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) as saying: The right of inheritance belongs to only to the one who paid the price (of the slave) and patronised him by doing an act of gratitude.

(3293) Ukbe b. Amir (r.a) haber verdi ki:

O, Hz. Peygamber (s.a)'e, yalınayak yürüyerek başı örtüsüz (başı açık) hacca gitmeyi
adayan kız kardeşinin durumunu sordu.Hz. Peygamber (s. a) şöyle buyurdu:

[1751

"Ona emrediniz, başım örtsün, (bir şeye) binsin ve üç gün oruç tutsun."
Açıklama

Beyhakî, bu hadisin isnadında ihtilâf olduğunu ve Ebû Dâ-vûd'un İbn Abbas'tan gelen
rivayetinde, "(Bir şeye) binsin" sözünden sonra; "Kurban olarak bir deve götürsün"
sözünün bulunduğunu söyler.

Avnu'l-Ma'bûd sahibi; Sübülü's-Selâm'dan naklen, söyleyenlerin ismini belirtmeden,
bu hadisin, Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun olduğunun söylendiğini nakleder.
Yine orada belirıildiğine göre Buharı; "Ukbe b. Amir'in hadisinde, kurban olarak bir
deve götürme emri yoktur. Şayet bu sahihse sanki o, nedb için bir emirdir. Onun
vechinde de gizlilik vardır" demiştir.

Hattâbî; Hz. Peygamber (s.a)'in, başı açık olarak hacca gitmeyi adayan kadına başını
örtmesini emretmesini, günah olan bir şeyi yapmak için bulunulan adağın geçersiz
olduğuna delâlet sayar. Hattâbî'nin anlayışına göre; yalın ayak hacca gitme
konusundaki adak geçerlidir. Böyle bir adakta bulunan gücü yettiği nisbette o şekilde
yürür. Yürüyemez hale gelince, bir şeye biner ve Mekke'de bir kurban keser. Avnu'l-
Ma'bûd' da ise, yalınayak hacca gitmeyi adamanın muteber olmadığı belirtilmektedir.
Yine Hattâbî, 3303 numarada gelecek olan hadisin şerhinde Hz. Peygamber (s.a)'in
oruçla ilgili emrini şöyle açıklar:

"Hz. Peygamber (s.a)'in, "üç gün oruç tutsun" sözü, orucun hedy (kurban edilmek
üzere Mekke'ye götürülen hayvaniden bedel olmasından dola-' yıdır. Kadın oruçla
hedy arasında muhayyer bırakılmıştır. Bu, av öldüren ihramımın; bu avın varsa



benzeri veya kıymetini fakirlere vermek ya da her müd buğdaya mukabil bir gün oruç
tutmak arasında muhayyer olmasına benzer..."

Hattâbî bu sözleri ile, günah olan bir şeyi yapmayı adayan kişinin adağının
geçersizliği ve kendisine yemin keffareti gerekmediğini belirtiyor. Hadisi de bu
anlayış istikametinde izah ediyor.

Sübülü's- Selâm' da ise, üç gün orucun, günah olan başı açık hacca gitmekle ilgili nezre
riayet edilmeyeceği için keffaret olarak emredildiği kaydedilir. Sübülü's-Selâm'ın
ifadesi şu şekildedir: "Her halde üç gün oruç tutmakla ilgili emir, başı örtmemekle
ilgili adak sebebiyledir. Çünkü bu, günah işlemek konusunda bir adaktır. O halde bir
yemin keffareti gerekmiştir. Bu. hadis, Allah'a isyanı adayana yemin keffareti
gerektiğini söyleyenlerin delillerindendir."

Aliyyü'l-Kârî de, buradaki orucun keffaret için olduğuna işaret ediyor ve şöyle diyor:
"Önceden geçtiği gibi günah işleme konusundaki adak gerçekleşir fakat ona vefa
gerekmez. Aksine o adak yerine getirilmez ve bir yemin keffareti ödenir. Bizim
görüşümüz ve hadislerden anlaşılan budur..."

Demek ki, âlimler hadisi kendi görüşlerine göre yorumluyorlar. Masi-yetle ilgili
nezirden dolayı keffareti gerekli görmeyenler, Hattâbî'nin dediği gibi; karşı tarafta
olanlar da Aliyyü'l-Kârî'nin dediği gibi izahda bulunuyorlar. Sübülü's- Selâm sahibi,
her iki görüşü benimseyen mezheplerden birinden olmamakla beraber, Hanefîlerin
görüşü istikametinde fikir beyan etmektedir.

Hadiste mevzubahs edilen diğer bir konu da; Kabe'ye yaya olarak gitmeyi adama
meselesidir. Genel olarak âlimlerin bu konudaki fikirleri şöyledir: Yaya olarak hacca
gitmeyi adamak caizdir. îbn Kudâme; bu konuda ihtilâf bilmiyorum, der. Böyle bir
adakta bulunan kişinin gücünün yettiği . ölçüde yürümesi gerekir. Yürümekten aciz
duruma düşerse kendisine bir kurban gerekir. Şafiî'nin bir görüşüne göre bu kurban
müstehaptır. Ebû Hanî-fe'den gelen bir rivayette, böyle bir adakta bulunan kişi ihrama
girdiği yerden itibaren yürümeye başlar. İmam Şafiî'nin meşhur görüşü de bu istika-
mettedir. Hanbelîlere göre; yürüyemediği için bineğe binen kişiye bir yemin keffareti
lâzımdır.

Kadı İyaz'm şöyle dediği nakledilir: "Hacca yürüyerek gitmek bir tâat-tir. O halde
bunu adayan kişi, diğer tâatleri adadığında olduğu gibi bunda da adağına riayet
etmelidir. Ancak yürüyemez hale gelince bir bineğe biner ve bunun fidyesini verir."
Yürüyerek gitmeye gücü yettiği halde bineğe binerse, Şâfıîlerden meşhur olan görüşe
göre; günahkâr olmakla birlikte hacc veya umresi sahihtir. Kendisine bir kurban
gerekir. Bu konuda kurbandan maksat bir koyun kesmektir.

UM

3296 numarada gelecek olan hadis de bu görüşü te'yid etmektedir.
Bazı Hükümler

1. Günah olan bir şey yapmayı adayan kişi adağını yerine getirmez, uç gün oruç tutar.

2. Yalınayak hacca gitmeyi adayanın adağına riayet etmesine gerek yoktur.

3. Yaya olarak hacca gitmeyi adayan, gücü yeterse adağını yerine getirir. Gücü

um

yetmezse bir bineğe biner ve ceza olarak kurban keser.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2917 حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ أَبِي يَعْقُوبَ ، حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ ، حَدَّثَنَا شَرِيكٌ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، مَوْلَى آلِ طَلْحَةَ ، عَنْ كُرَيْبٍ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنَّ أُخْتِي نَذَرَتْ يَعْنِي أَنْ تَحُجَّ مَاشِيَةً ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ اللَّهَ لَا يَصْنَعُ بِشَقَاءِ أُخْتِكَ شَيْئًا ، فَلْتَحُجَّ رَاكِبَةً ، وَلْتُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

On his father's authority, said that his grandfather reported: Rabab ibn Hudhayfah married a woman and three sons were born to him from her. Their mother then died. They inherited her houses and had the right of inheritance of her freed slaves.

Amr ibn al-'As was the agnate of her sons. He sent them to Syria where they died. Amr ibn al-'As then came. A freed slave of hers died and left some property. Her brothers disputed with him and brought the case to Umar ibn al-Khattab.

Umar reported the Messenger of Allah (ﷺ) as saying: Whatever property a son or a father receives as an heir will go to his agnates, whoever they may be. He then wrote a document for him, witnessed by AbdurRahman ibn Awf, Zayd ibn Thabit and one other person. When AbdulMalik became caliph, they presented the case to Hisham ibn Isma'il or Isma'il ibn Hisham (the narrator is doubtful).

He sent them to 'Abd al-Malik who said: This is the decision which I have already seen.

The narrator said: So he ('Abd al-Malik) made the decision on the basis of the document of Umar ibn al-Khattab, and that is still with us till this moment.

(3295) İbn Abbas (r.anhüma)'m şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Bir adam Hz. Peygamber (s.a)'e gelip:

Ya Rasûlallah! Kız kardeşim -yürüyerek hacca gitmeyi- adadı. Rasûlullah (s. a) şöyle
buyurdu:

"Şüphesiz Allah (c.c) kız kardeşinin meşakkat çekmesi ile bir şey yapacak değil,
(onun yorulmasına muhtaç değildir). (Bir bineğe) binerek hacca gitsin ve yemininden

LLM

dolayı keffaret ödesin."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2918 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى ، حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، أَنَّ أُخْتَ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ ، نَذَرَتْ أَنْ تَمْشِيَ ، إِلَى الْبَيْتِ فَأَمَرَهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَنْ تَرْكَبَ وَتُهْدِيَ هَدْيًا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Tamim asked: Messenger of Allah), what is the sunnah about a man who accepts Islam by advice and persuasion of a Muslim? He replied: He is the nearest to him in life and in death.

(3296) İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre;

Ukbe b. Amir'in kız kardeşi Kabe'ye yürüyerek gitmeyi adadı. Bunun üzerine Hz.

£181]

Peygamber (s. a) kendisine, bir bineğe binmesini ve bir hedy götürmesini emretti.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2919 حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، حَدَّثَنَا هِشَامٌ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، لَمَّا بَلَغَهُ أَنَّ أُخْتَ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ ، نَذَرَتْ أَنْ تَحُجَّ مَاشِيَةً ، قَالَ : إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنْ نَذْرِهَا مُرْهَا فَلْتَرْكَبْ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ سَعِيدُ بْنُ أَبِي عَرُوبَةَ ، نَحْوَهُ وَخَالِدٌ ، عَنْ عِكْرِمَةَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَحْوَهُ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي عَدِيٍّ ، عَنْ سَعِيدٍ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، أَنَّ أُخْتَ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ بِمَعْنَى هِشَامٍ وَلَمْ يَذْكُرِ الْهَدْيَ وَقَالَ : فِيهِ مُرْ أُخْتَكَ فَلْتَرْكَبْ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ خَالِدٌ ، عَنْ عِكْرِمَةَ بِمَعْنَى هِشَامٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) forbade selling or giving away the right to inheritance by a manumitted slave.

(3297) îbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre; Ukbe b. Amir'in kız
kardeşinin yaya olarak hacca gitmeyi adadığı haberi Rasûlullah (s.a)'a ulaşınca
Efendimiz:

"Şüphesiz Allah onun adağına muhtaç değildir. Ona emret, bir şeye binsin"
buyurdu.Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisin benzerini Saîd b. EbîArûbe rivayet etmiştir. Halid de İkrime vasıtasıyla Hz.

£182]

Peygamberden hadisin benzerini rivayet etmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2920 حَدَّثَنَا مَخْلَدُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ ، أَخْبَرَنِي سَعِيدُ بْنُ أَبِي أَيُّوبَ ، أَنَّ يَزِيدَ بْنَ أَبِي حَبِيبٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَا الْخَيْرِ ، حَدَّثَهُ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ الْجُهَنِيِّ ، قَالَ : نَذَرَتْ أُخْتِي أَنْ تَمْشِيَ إِلَى بَيْتِ اللَّهِ ، فَأَمَرَتْنِي أَنْ أَسْتَفْتِيَ لَهَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَاسْتَفْتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ : لِتَمْشِ وَلْتَرْكَبْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: When an infant has raised its voice (and then dies), it will be treated as an heir.

(3299) Ukbe b. Amir el-Cühenî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Kız kardeşim, Beytullah'a kadar yürümeyi adayıp, benden kendisi adına Hz.

Peygamber'e danışmamı istedi. Ben de Hz. Peygamber'e danıştım. Rasûlullah (s. a):

£1841

"Hem yürüsün, hem de (bir bineğe) binsin" buyurdu.



Açıklama



3293 numaradaki hadisten itibaren yedi. hadiste bahsedilen olay ve olayın
kahramanları aynıdır. Yalnız isnadiarda ve metinlerdeki bazı farklardan dolayı
musanif hadisi tekrarlamıştır. Rivayetlerin bir kısmının ilk ravisi Ukbe b. Amir, bir
kısmmmki de İbn Abbas'tır.

Metinler arasındaki en önemli farklar da; ilk (3293 numaralı) hadiste Ukbe b.Amir'in
kız kardeşinin yalınayak, başı açık haccetmeyi adadığı bildirilmektedir. Bu hadiste,
kadının başını açmasının da bulunması, adağı, günah olan bir şeyi adama bölümüne
sokmuştur. Onun için Hz. Peygamber kendisine yemin keffareti emretmiştir.
Diğerlerinde ise, anılan kadının sadece yürüyerek haca gitmeyi adadığı söz konusu
ediliyor. Ayrıca, ilk hadiste Hz. Peygamber'in kadına oruç tutmasını emrettiği ifade
edildiği halde, diğerlerinde bu mevcut değildir. Ancak sonraki bazı hadislerde bir hedy
emri yer almaktadır. Bu rivayetlerde, yemin keffareti değil de hedyin emredüme-si,
adağın sadece insanın gücünün yetmediği bir şey olmasından dolayıdır.
Hadislerde geçen, Ukbe b. Amir' in kız kardeşi; Âmir' in kızı Ümmü Hibbân'dır. Hz.
Peygamber'e biat etmiştir.

Bir rivayette; kadının şişman olduğu, bu yüzden yürümekte zorluk çektiği de
bildirilmektedir.

3293 numararl iki hadis izah edilirken, yaya olarak hacca gitmenin adanabileceği,
fakat bu adağın bir özre binaen yerine getirilmemesi halinde kef-faret olarak bir
hayvan kurban edileceği belirtilmişti.

Hac ve umre kasdı olmadan, yaya olarak Kabe'ye gitmeyi adamanın geçerli olup
olmadığında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe'den; umre veya hacc niyeti
olmadan yapılan adakların muteber olmadığı rivayet edilmiştir. Şafiî de aynı
görüştedir.

Mâlikîlerden bir rivayete ve İbn Ömer ile İbn Zübeyr'e göre; yaya olarak hacca
gitmeyi adayan kişi, bir müddet yürümekten aciz kalır ve binerse, ertesi sene o binekli
geçtiği mesafeyi yürüyerek yeniden haccetmesi gerekir. Aczi devamlı olduğu takdirde
bir hedy gerekir.

Bu son hadiste Hz. Peygamber'in, Ukbe'nin kız kardeşi için; "Hem yürüsün, hem
binsin." şeklinde emir buyurduklarını görmekteyiz. Bundan; gücü yettiği nisbette
yürüsün, takatsiz kaldığında da binsin manası anlaşılmaktadır, îbn Hacer ve
Nevevî'nin izahları da bu istikamettedir. Bu anlayış; yaya olarak hacca gitmeyi
adayana, aciz değilse adağına uyması gerekir tarzındaki görüşe uygundur. 3301
numarada gelecek olan Eneş hadisinde, yürüme sözkonusu edilmeden, adakta bulunan
zatın bir bineğe binmesinin emredil-diği belirtilmektedir. Çünkü o zat yaşlı idi. Aczi

£1851

belli idi. Onun için Hz. Peygamber (s. a), kendisinden yürümesini istememişti.
Bazı Hükümler

1. Yaya olarak Kabe'ye gitmek üzere yapılan nezirler sahihtir. Ancak Ebu Hanife ye
göre; gidiş maksadının hac veya umre olması gerekir.

2. Böyle bir adakta bulunan kişi, gücünün yettiği ölçüde, adağına riayet eder.
Yürümekten aciz kaldığı takdirde bir bineğe biner ve bir kurban keser. Bu vaciptir.



£1861

İmam Şafiî'nin bir görüşüne göre ise müstehaptır.



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2921 حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ ، حَدَّثَنَا أَيُّوبُ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : بَيْنَمَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَخْطُبُ ، إِذَا هُوَ بِرَجُلٍ قَائِمٍ فِي الشَّمْسِ فَسَأَلَ عَنْهُ ؟ قَالُوا : هَذَا أَبُو إِسْرَائِيلَ نَذَرَ أَنْ يَقُومَ ، وَلَا يَقْعُدَ ، وَلَا يَسْتَظِلَّ ، وَلَا يَتَكَلَّمَ ، وَيَصُومَ ، قَالَ : مُرُوهُ فَلْيَتَكَلَّمْ ، وَلْيَسْتَظِلَّ ، وَلْيَقْعُدْ ، وَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

To those also, to whom your right hand was pledged, give their due portion. A man made an agreement with another man (in early days of Islam), and there was no relationship between the ; one of them inherited from the other. The following verse of Surat Al-Anfal abrogated it: But kindred by blood have prior right against each other.

(3300) İbn Abbas (r.anhüma) şöyle anlatmıştır:

Rasûlullah (s. a) (insanlara) hitab ederken, güneşin altında ayakta duran bir adam
görüp durumunu sordu.

Bu, Ebû İsrail'dir. Ayakta durmayı, oturmamayı, gölgelen-memeyi, konuşmamayı ve
oruç tutmayı adadı, dediler.
Peygamber (s.a):

[1871

"Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın" buyurdu.
Açıklama

Münzirî, bazı âlimlerin; hadiste anılan Ebû İsrail'in, Kayser el-Âmirî olduğunu çünkü
sahabeler arasında Ebû israil künyesinin sadece bu zâta ait bulunduğunu söylediklerini
nakleder. Münzirî'nin bildirdiğine göre, Ebû İsrail'in adı bu hadisten başka hiçbir
hadiste geçmemiştir. Ebû Kasım el-Beğavî; Ebû İsrail'in adının Kuşeyr olduğunu
söylemiştir.

Bezlü'l-Mechûd'da ise, Ebû Amr'm; "Onun adının Cuseyr olduğu söylenildi" dediği
kaydedilmektedir. Ebû İsrail'in, Ensar'dan mı yoksa Kureyş'ten mi olduğunda da
ihtilâf vardır.

Hz. Peygamber (s.a), cemaate karşı konuşma yaparken güneşte ayakta duran birisini
görünce adamı merak edip sormuş. Kadı Iyaz; "Hz. Peygamber'in sorusu, adamın
adını öğrenmeye yöneliktir. Kendisine cevap olarak isminin söylenmesi de bunu
gösterir" der. Ancak başkaları, sorunun hem adamın adını hem de durumunu
öğrenmeye yönelik olduğunu söylerler.

Hadis-i şerifte iki yönlü bir adak söz konusudur. Bunlardan birisi masiyet (günah)
yönü, diğeri de tâat yönüdür. Adağın güneşin altında hiç oturmadan ayakta durma ve
konuşmama şeklinde olan kısmı masiyet, oruç tutma kısmı da tâattır. Hz. Peygamber
(s.a); adağın masiyet olan kısmını reddetmiş, ibadete ait kısmının ise devamını
istemiştir.

Hadisten anlıyoruz ki, Kur'an'da ve sünnette meşru oldukları belirtilmeyen ve insana
eziyet veren şeyler ibadet değildir. Yalınayak yürümek, güneşin altında kalmak bu
kabildendir.

Avnü'l-Ma'bûd sahibi; Hz. Peygamber'in Ebu İsrail'i ayakta durmaktan ve güneşin
altında kalmaktan men etmesini gözönüne alarak, hadisin, günah işleme konusundaki
adakların geçerli olmayacağına hamledildiğini söyler. Bundan Önceki babın ilk
hadislerim izah ederken bu konuda âlimlerin farklı görüşte oldukları belirtilmiş ve bu
görüşlere işaret edilmişti.

Kurtubî de; Ebû İsrail kıssasının, günah olan veya gücünün yetmeyeceği bir şeyi
yapmayı adayana keffaretin gerekli olmadığını söyleyenler için büyük bir delil
olduğunu söyler. Bu meselenin de münakaşası daha önce geçti. Burada tekrarına gerek
duymuyoruz.

Hattâbî; hadisteki, adağa konu olan şeylerden orucun dışındakilerin bedene eziyet
verdikleri ve birer ibadet olmadıkları için, günaha dönüştüklerini; dolayısıyla bu
adaklara vefanın gerekmediği gibi, keffaretin de lâzım olmadığını savunur.



Bu konuda Aynî'nin söyledikleri de şöyledir: "Oruç bir ibadet olduğu için, Hz.
Peygamber (s.a)Ebû İsrail'e orucunu tamamlamasını emretmişti. Ama diğerleri böyle
değildir. Bu hadis, mubah olan şeyleri konuşmama ve Allah'ı anmayı terketmenin tâat
olmadığına delildir. İçerisinde tâat olmayan, kitap ve sünnetle ibadet oldukları
bildirilmeyen; güneşin altında durmak gibi bedene eziyet olan şeyler de böyledir. Tâat,
Allah ve Rasûlü'nün emrettikleridir."

Avnü'I-Ma'bûd sahibi; hadisi, bazı mutasavvıfların nefis tezkiyesi adı altında nefse
zulüm ederek kendilerine eza ve cefa etmelerinin caiz olmadığına da delil olduğunu
£1881

kaydeder.
Bazı Hükümler

1. İbadet cinsinden bir şeyi yapmayı adayan kişi adağına riayet etmelidir.

2. Günah olan bir şeyi yapmayı adayan kimse, adağının gereğini yerine getirmez. Bazı
âlimlere göre bunun yerine bir yemin keffareti öder. Bazılarına göre bir şey gerekmez.

3. Aynı anda içerisinde hem tâat hem de günah bulunan şeyi veya şeyleri adayan kişi,
tâat cinsinden olanları yapar, günah olanları yapmaz.

4. Kitap ve sünnette emredilmeyen ve bedene eziyet kabilinden olan şeyler tâat değil

UM

aksine isyandır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2922 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، عَنْ حُمَيْدٍ الطَّوِيلِ ، عَنْ ثَابِتٍ الْبُنَانِيِّ ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، رَأَى رَجُلًا يُهَادَى بَيْنَ ابْنَيْهِ ، فَسَأَلَ عَنْهُ ، فَقَالُوا : نَذَرَ أَنْ يَمْشِيَ ، فَقَالَ : إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنْ تَعْذِيبِ هَذَا نَفْسَهُ ، وَأَمَرَهُ أَنْ يَرْكَبَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ عَمْرُو بْنُ أَبِي عَمْرٍو ، عَنِ الْأَعْرَجِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَحْوَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

To those also, to whom your right hand was pledged, give your portion. When the Emigrants came to Medina. they inherited from the Helpers without any blood-relationship with them for the brotherhood which the Messenger of Allah (ﷺ) established between them. When the following verse was revealed: To (benefit) everyone we have appointed shares and heirs to property left by parent and relatives. it abrogated the verse: To those also, to whom your right hand was pledged, give their due portion. This alliance was made for help, well wishing and cooperation. Now a legacy can be made for him. (The right to)inheritance was abolished.

(3301) Enes b. Mâlik (r.a)'den rivayet edildiğine göre;

Rasûlullah (s. a), iki oğlunun arasında götürülen bir adam görüp durumunu sordu.
Yürümeyi adadı, dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:

"Şüphesiz Allah bunun nefsine azab etmesine muhtaç değildir/' rmyurdu ve (bir şeye)
binmesini emretti.

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin benzerini Amr b. Ebî Amr, A'rac'dan, o da Ebû

£1901

Hureyre vasıtasıyla Hz. Peygamber' den rivayet etmiştir.
Açıklama

Buhar'î hadisi hem Kitabü's-Sayd'de hem de Kitabü'l-Eymân'da rivayet etmiştir.
Kitabü'l-Eymân'daki rivayet ek ;iktir. Tamamı Kitabü's-Sayd'dadır. Orada Hz.
Peygamber'in, oğulları aramda yürümeye çalışan ihtiyarı görünce durumunu sorması,
( İJU jıu )"Bu-ıun hali ne?! "şeklinde ifade edilmiştir.

Müslim'in Ebû Hureyre'den yaptığı bir rivayette de, Hz. Peygamber'in htiyara: "Ey
ihtiyar! Bin, şüphesiz Allah sana da, senin adağına da muhtaç leğildir." buyurduğu
belirtilmektedir.

Bazı kaynaklarda, oğulları arasında güçlükle yürüyebilen bu ihtiyarın ıbû İsrail olduğu
kaydedilir.

Bu hadis, yaya olarak hacca gitmeyi adayıp da yürümekten aciz olan .işinin bir bineğe
binebileceğine delâlet etmektedir. Gerçi burada bu durumda olan kişiye herhangi bir
keffaret söz konusu edilmemiştir; ancak, bu babın daha önce geçen hadislerinden bu
durumda olanların bir kurban keseceği anlaşılmaktadır. Konunun detaylı incelemesi,



imi

önceki hadislerde geçmiştir.