بَابٌ فِي قَضَاءِ النَّذْرِ عَنِ الْمَيِّتِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي قَضَاءِ النَّذْرِ عَنِ الْمَيِّتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2927 حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِيُّ ، قَالَ : قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ ، أَنَّ سَعْدَ بْنَ عُبَادَةَ ، اسْتَفْتَى رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ : إِنَّ أُمِّي مَاتَتْ وَعَلَيْهَا نَذْرٌ لَمْ تَقْضِهِ ؟ فَقَالَ : رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اقْضِهِ عَنْهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Sa'id said: Umar ibn al-Khattab said: Blood-money is meant for the clan of the slain, and she will not inherit from the blood-money of her husband. Ad-Dahhak ibn Sufyan said: The Messenger of Allah (ﷺ) wrote to me that I should give a share to the wife of Ashyam ad-Dubabi from the blood-money of her husband. So Umar withdrew his opinion.

Ahmad ibn Salih said: AbdurRazzaq transmitted this tradition to us from Ma'mar, from az-Zuhri on the authority of Sa'id. In this version he said: The Prophet (ﷺ) made him governor over the bedouins.

(3307) tmrân b. Husayn (r.a)'dan rivayet edildi. Dedi ki: Adbâ, Benî Akıl kabilesinden
bir adamındı ve hacıları (n develerini) geçenlerdendi. Adam (devesiyle birlikte) esir
edilip bağlı olarak Hz. Peygamber'e getirildi. Hz. Peygamber (s. a); üstünde kadife olan
bir eşeğin sırtında idi. Adam:

Ya Muhammedi Beni ve hacıları geçen (bu devey)i niçin tutuyorsun? dedi.
Hz. Peygamber:

"Seni, müttefiklerin olan Sakif in suçundan dolayı tutuyorum" buyurdu.
Sakîfliler, Hz. Peygamberdin ashabından iki kişiyi esir etmişlerdi.
Akıl kabilesinden olan adam, söylediği sözler içerisinde "Ben de müslümanım -veya

r2021

ben de müslüman oldum" dedi.

Hz. Peygamber (s. a) geçip gidince -Ebû Dâvûd, "Bu sözü Mu-hammed b. İsa'dan
öğrendim" dedi-; Adam:

Ya Muhammedi Ya Muhammedi diye bağırdı. Rasûlullâh (s. a), merhametli (nazik)
idi. Adama dönüp;
"Ne istiyorsun?" dedi.
Ben müslümanım.

"Eğer sen bunu kendi işine malikken (esir edilmeden önce) söyleseydin tam manasıyla
kurtulurdun."

Ebû Dâvûd; "Sonra Süleyman'ın hadisine döndüm." dedi-: Adam:
Ya Muhammedi Ben açım, beni doyur. Ben susuzum, beni sula. Rasûlullâh:

[2031

"Senin ihtiyacın bu -veya bu onun ihtiyacıdır- (isteğini yapın)" buyurdu.

Sonra adam (Sakîflilerdeki) iki kişiye mukabil fidye olarak verildi. Adbâ'yı ise, Hz.

Peygamber binmek için alıkoydu.

Müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da
götürdüler. Onu götürdüklerinde müslümanlardan bir kadını da esir etmişlerdi. Onlar
geceleyin develerini avlularında çök-türürlerdi. Bir gece hepsi uyudular, kattın kalktı.
Elini hangi deveye dokundursa, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ'mn yanma geldi. O
itaatkâr, binilmeye alışık bir devenin yanma gelmişti. Hemen ona bindi, sonra; eğer
Allah kendisini kurtarırsa onu mutlaka boğazlamayı adadı.

Kadın Medine'ye gelince, devenin Hz. Peygamber'in devesi olduğu anlaşıldı ve



Rasûlullâh bundan haberdar edildi. Bunun üzerine Rasûlullâh haber saldı, kadın

getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi.

Efendimiz:

"Ona ne de kötü ceza vermişsin -veya ona ne de kötü ceza vermiş-; eğer Allah onu
bunun üzerinde kurtarırsa onu mutlaka boğazlayacakmış! Allah'a isyan konusundaki
ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeydeki nezre vefa olmaz" buyurdu.

f2041

Ebû Dâvûd: "Esir edilen bu kadın, Ebû Zerr'in karışıdır" dedi.
Açıklama

Adbâ; Hz. Peygamber'in devesinin adıdır. Son derece cins, süratli bir deve idi. Hadis
metnindeki; "hacıları (n develerini) geçen" sözünden maksat da budur.
Metinden anlaşıldığı gibi, bu deve önceleri Benî Akıl kabilesinden birisine aitti. Sonra
Hz. Peygamber ona ganimet olarak sahip oldu.

Oldukça uzun olan bu hadisin içerisinde, zihne takılan, açı klan il m ası gereken bazı
konular var. Önce bunları gözden geçirip bilâhere ihtiva ettiği ahkâma geçelim.

1- Hz. Peygamber (s. a) Benî Akıl kabilesine mensup olan adamı yakalayınca, adam
yakalanış sebebini sormuş; Efendimiz de, "Senin müttefiklerin olan Sakîfin suçu
sebebiyle" karşılığını vermiştir. Çünkü hadiste de belirtildiği gibi Sakîfliler,
müslümanlardan iki kişiyi esir etmişlerdi. Şerhlerde bu müslümanlarm isimlerine ait
bir kayda rastlanılmamaktadir.

Burada insanın aklına, birisinin suçu yüzünden Hz. Peygamber başka birisini niçin
yakalamıştır? şeklinde bir soru gelebilir. Bu mukadder soruya üç türlü cevap
verilmiştir:

a) Sakîfliler; Benî Akîl kabilesi ile, müslümanlara ve müttefiklerinden birine
saldırmayacaklarına dair anlaşma yapmışlardı. Fakat Benî AkîFin müttefiki olan
Sakîf, müslümanları esir etti ve Benî Akîl buna ses çıkarmadı. Sakîflilerin suçları
yüzünden muaheze edildiler.

b) Yakalanan adam kâfirdi ve kendisine emân da verilmiş değildi. Bu durumda olan
birisinin yakalanması, esir edilmesi, hatta öldürülmesi caizdir. Böyle birinin kendi
suçundan dolayı muahezesi caiz olunca, kendisi gibi olan başka birinin suçundan
dolayı muaheze edilmesi de caizdir.

Hattâbî, bu izahın îmam Şafii'den nakledildiğini söyler.

c) Hz. Peygamber'in sözünde gizli bir mana vardır. Rasûlullâh (s.a); "Seni müttefikiniz
olan Sakîflilerin esir ettikleri müslümanlara mukabil fidye olarak vermek üzere
yakaladık." demek istemiştir.

2- Esir edilen adamın, müslüman olduğunu söylemesinden sonra Hz. Peygamber;
"Eğer bunu yetki elinde iken söyleseydin şimdi tam manasıyla kurtulurdun" karşılığını
vermiştir.

Fethu'l-Vedûd'da söz, "Eğer o şahıs esir edilmeden önce müslümanlığmı haber
verseydi hür bir müslüman olurdu. Ama yakalandıktan sonra müslüman olduğunu
söyleyince köle bir müslüman oldu" şeklinde açıklanmıştır. Nevevî de bu konuyu
şöyle izah eder:

"Eğer sen müslüman olduğunu, esir edilmeden önce söyleseydin, tam olarak
kurtulurdun. Çünkü o zaman senin esir edilmen caiz olmazdı. Sen de İslâm ile
esaretten selâmetle ve malından faydalanmak suretiyle feyz bulurdun. Ama esir



edildikten sonra müslüman olunca öldürülmen konusundaki muhayyerlik düşer fakat
köleleştirilmen, fidye olarak verilmen ve karşılıksız salıverilmen konusundaki
muhayyerlik devam eder."

Hattâbî ise, adamın müslüman olduğunu söylemesine rağmen serbest bırakmayıp,
fidye olarak kâfirlerin arasına geri gönderilmesini şu şekilde açıklar:
"Mümkündür ki adam müslüman olduğunu samimiyetten uzak bir hile olarak
söylemiş, Cenab-ı Allah da Rasûlullah'ı adamın bu yalanma muttali kılmıştır. Adamın;
ben açım, doyur, susuzum sula, sözlerine karşılık Rasûlullah'm; "Senin ihtiyacın işte
bu" buyurması da bunu gösterir. Ancak Ra-sûlullah'm vefatından sonra, ben
müslüman oldum diyen hiç kimseye böyle muamele edilemez. Müslümanlığı kabul
edilir. İşi Allah'a havale edilir. Çünkü vahiy kesilmiştir."

Nevevî; adamın müslümanlığmm samimi olması ihtimali gözönüne alındığında Hz.
Peygamber'in onu kâfirlerin yanma göndermesini şöyle izah etmektedir:
"Bir defa hadiste, adam müslüman olduktan ve fidye ile salıverildikten sonra dâr-i
küfre döndüğüne dair bir açıklık yok. Döndüğü farzedilse o zaman, adamm gerek
kendi gücü gerek akrabaları sayesinde dinini açığa vura çak kudrette olduğunu

[2051

söyleriz. Bu durumda olanın küfür diyarına dönmesi de caizdir."
Bazı Hükümler

1. İslâmda fidye caizdir. Müslümanların esir aldığı bir kimse sonradan müslüman
olursa, bu, ganimet sahip lerinin ondaki hakkını düşürmez. Ama, esir alınmadan önce
müslüman olmuşsa malı ganimet olmaz.

2. Kâfirler müslümanlara hücum ederler ve mallarını alırlarsa, bu mala sahip
olamazlar. Dolayısıyla, müslümanlar sonra kâfirlere galip gelip o malları geri alsalar,
bu mallar ilk sahiplerine ait olur.

Bu görüş İmam Şafiî'ye aittir. Nevevî; hadisin, İmam Şafiî ve onun gibi düşünenler
için delil olduğunu söyler.

Hanefîlere göre ise; kâfirler müslümanlarm mallarım ganimet olarak alır ve
memleketlerine götürürlerse ona sahip olurlar. Dolayısıyla tekrar müslümanlarm eline
geçse eski sahipleri hak iddia edemezler. Almak isterlerse bedelini vererek alabilirler.
Hanefîler; Ebû Zerr'in hanımının Advâ'yı Medine'ye getirdikten sonra Rasûlullah
devenin kendisine ait olduğunu ihsas ettirerek, "Kişinin sahibi olmadığı şeydeki
nezrine vefa yoktur." buyurmasını şöyle izah ederler:

"Kâfirler müslümanlara hücum edip mallarını almış fakat henüz kendi memleketlerine
götürmemişlerse, onlara sahip olamazlar. Dolayısıyla müslümanlar kâfirlere galebe
çalıp malları geri alırlarsa bu mallar ilk sahipleri-nindir.

Bu hadiste de Medine'nin hayvanlarını yağma edip götürenlerin bu malları kendi
memleketlerine soktuklarına dair bir kayıt yoktur. Hatta onların develeri,
müslümanlardan korktukları için çadırlarının hemen önüne çökertmeleri, daha yolda
olduklarını gösterir."

3. Bir kadının, mahremi olmadan yolculuğa çıkmasının yasak oluşu, zorunlu olmayan
yolculuklar içindir. Dinî bir vecibeden dolayı olan yolculuklar için değildir.

Bu izah Hattâbî'ye aittir. Hanefîler bu görüşte değildirler.

4. Bir kimse, günah olan bir şeyi yapmak için adakta bulunursa adağının gereğini
yerine getirmez.



5. Sahibi olmadığı bir şeyi sadaka olarak vermeyi veya böyle bir hayvanı kurban

f2061

etmeyi adayan kişi bu adağını yerine getirmez.
22.Vefa Gösterilmesi Emredilen Adak

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2928 حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ ، أَخْبَرَنَا هُشَيْمٌ ، عَنْ أَبِي بِشْرٍ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، أَنَّ امْرَأَةً رَكِبَتِ الْبَحْرَ فَنَذَرَتْ إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ أَنْ تَصُومَ شَهْرًا ، فَنَجَّاهَا اللَّهُ ، فَلَمْ تَصُمْ حَتَّى مَاتَتْ فَجَاءَتْ ، ابْنَتُهَا أَوْ أُخْتُهَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : فَأَمَرَهَا أَنْ تَصُومَ عَنْهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) as saying: Each of you is a shepherd and each of you is responsible for his flock. The amir (ruler) who is over the people is a shepherd and is responsible for hs flock ; a man is a shepherd in charge of the inhabitants of his household and he is responsible for his flock ; a woman is a shepherdess in charge of her husband's house and children and she is responsible for them; and a man's slave is a shepherd in charge of his master's property and he is responsible for it. So each of you is a shepherd and each of you is responsible for his flock.

(3308) Amr b. Şu'ayb'm, babası vasıtasıyla dedesinden rivayet ettiğine göre:

Bir kadın Hz. Peygamber (s.a)'e gelip;"Ya Rasûlallah, ben senin huzurunda def

çalmayı adadım" dedi. Hz. Peygamber(s.a): "- Nezrini yerine getir" buyurdu. Kadın:

Ben, -cahiliye ehlinin kurban kestikleri yeri işaret ederek- şöyle şöyle bir yerde kurban

kesmeyi adadım, dedi.

Rasûlullah:

"Resim şeklindeki bir put için mi?"
Hayır.

"Heykelden bir put için mi?"
Hayır.

r2071

"Nezrini yerine getir"
Açıklama

"Resim şeklindeki bir put" diye terceme ettiğimiz "Sanem", İbnü'l-Esîr'in en-Nihâye
adındaki eserinde belirtiği ne göre; cüssesi olmayan resimden puttur. "Heykelden bir
put" diye terceme ettiğimiz "Vesen" de; herhangi bir maden, taş veya tahtadan
yapılmış, cüssesi olan insan heykeli veya benzeri putlardır. Vesen ve sanem kelimeleri
arasında bir fark olmayıp, birinin diğeri yerinde kullanıldığını söyleyenler de vardır.
Adağın tâat cinsinden olması icabettiği ve bu tip adaklara riayetin gerekli olduğu, daha
önce geçen bahislerde belirtilmişti. Yine oralarda, günah olan bir şeyi yapmak üzere
edilen nezirlere itaat edilmeyeceği ve bazı mezheplere göre bunun yerine bir yemin
keffaretinin ödenmesi gerektiği söylenmişti.

Üzerinde durduğumuz hadiste anılan kadının iki ayrı adağının olduğu görülmektedir.
Şimdi bunları teker teker ele alıp inceleyelim:

1- Hz. Peygamber (s.a)'in huzurunda def çalma tarzında olan adak:

Tirmizî'nin Menâkıb'da rivayet ettiği bir hadisten anladığımıza göre,

bu adak Hz. Peygamber'in bir savaştan dönmesi ile alâkalıdır. Orada belirtildiğine

göre, Peygamber (s. a) bir savaştan döndüğünde siyah bir cariye karşısına çıkıp; "Ya

Rasûlallah, Allah seni sağ salim getirirse senin huzurunda def çalmayı adadım"

demiştir.

İbn Hibbân'm Sahih' indeki bir rivayetinde de Hz. Peygamber'in kadına, "Eğer
adadmsa yap, ama adamadmsa yapma*' buyurduğu; kadının da "adadım" dediği ilâve
edilmektedir. Yine bu rivayette belirtildiğine göre, Hz. Peygamber oturmuş, cariye de
kalkıp def çalmıştır.

Yukarıda da ifade edildiği üzere, bu def çalmayı adama konusu Hz. Peygamber'in bir
savaştan dönmesi ile alâkalıdır. Yani Rasûlullah'm dönmesine, buna karşılık kâfirlerin
rezil olmasına sevinmenin bir nişanesidir. Bu hal def çalmayı adamaya bir tâat havası
vermektedir. Hattâbî, buna işaretle şöyle der:

"Def çalmak, adakların bağlanabileceği tâatlerden değildir. En iyi hali olsa olsa mubah



olur. Ancak Hz. Peygamber'in bir savaşından Medine'ye dönmesi, kâfirlerin
perişanlığı ve münafıkların burnunun sürtülmesi bu sevinci doğurduğu için bir çeşit
nafile ibadet olmuştur. İşte bundan olayı def çalmak mubah olmuştur."
2- Kâfirlerin kurban kestikleri bir yerde kurban kesmek ile ilgili adak:

Hz. Peygamber, bu adağın bir put için olup olmadığını sormuş; "hayır" cevabını
alınca, nezrin yerine getirilmesini emretmiştir. Bu gösteriyor ki, eğer adak meşru ise
adandığı yerin gayri meşru olması adağa mani olmaz. Ancak, bizim Bezlü'l-
Mechûd'un izahına bakarak, "Bir put için mi adadın" diye terceme ettiğimiz cümle,
Avnü'l-Ma'bûd'da; "Cahiliye insanları orada bir put için mi kurban keserlerdi?"
şeklinde izah edilmiştir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a)„ kadının kurban kesmek
üzere adakta bulunduğu yerin kâfirlerin putları için kurban kestikleri bir yer olup
olmadığını sormuş, "hayır" mcevabmı alınca, nezrine vefa göstermesini emretmiştir.
Avnü'I-Ma'bûd'un bu izahı kâfirlerin tapındıkları, bayram yaptıkları ve putları için
kurban kestikleri yerlerle kayıtlı olan adaklara itibar edilmemesi gerektiğini gösterir.
Daha önce belirtildiği üzere, herhangi bir yerde ifa edilmek üzere yapılan nezirlerin,
denilen yerlerde yapılması âlimlerin çoğuna göre lâzım değildir. Bir kimse kâfirlerle
hiçbir alâkası olmasa bile, falan yerde kurban kesmeyi adaşa, başka bir yerde adağını
ifa edebilir. Buna göre, hadiste bahsi geçen kadının adağı haddizatında bir tâattir. Yani
nezre konu olması caizdir. Bu adağını orada yerine getirmesi için de hadiste herhangi

r2081

bir kayıt mevcut değildir.
Bazı Hükümler

1. Bir ibadete vesile olan hareketler, birer nafile ibadet hükmündedir.

2. Allah'a isyan olmayan konulardaki adaklar yerine getirilmelidir.

3. Bir adağın, kâfirlere mahsus bir yerle kayıtlanması, o adağı meşru olmaktan
çıkarmaz. Ancak bu yer kâfirlerin putları için tapındıkları bir yerse durum farklıdır.
f2091

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2929 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ ، حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَطَاءٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ ، عَنْ أَبِيهِ بُرَيْدَةَ ، أَنَّ امْرَأَةً أَتَتْ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ : كُنْتُ تَصَدَّقْتُ عَلَى أُمِّي بِوَلِيدَةٍ ، وَإِنَّهَا مَاتَتْ وَتَرَكَتْ تِلْكَ الْوَلِيدَةَ ؟ قَالَ : قَدْ وَجَبَ أَجْرُكِ ، وَرَجَعَتْ إِلَيْكِ فِي الْمِيرَاثِ ، قَالَتْ : وَإِنَّهَا مَاتَتْ وَعَلَيْهَا صَوْمُ شَهْرٍ - فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ عَمْرٍو

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) said to me: 'Abdul al-Rahman b. Samurah, do not ask for the position of commander, for if you are given it after asking you will be left to discharge it yourself, but if you are given it without asking you will be helped to discharge it.

(3309) Sabit b. Dahhâk (r.a)'den rivayet edilmiştir. Der ki: Rasûlullah (s. a) zamanında
bir adam, Büvâne'de bir deve kesmeyi adadı. Hz. Peygamber'e gelip:
Ben Büvâne'de bir deve kurban etmeyi adadım, dedi.Hz. Peygamber:
"Orada cahiliye putlarından tapınılan bir put var mı?" dedi.
Sahâbîler: Hayır, dediler. Hz. Peygamber:

"Orada onların bayramlarından bir bayram var mı?" Sahâbîler: Hayır, dediler. Hz.
Peygamber, adama:

"Adağını yerine getir. Şüphesiz Allah'a isyan konusundaki ve insanoğlunun malik

mm

olmadığı şeydeki adağa vefa yoktur, "buyurdu.
Açıklama

Hz. Peygamber'e soru soran zâtın, Kerûm b. Süfyân b. Ebân veya Kerûm b. Kays b.

mn

Ebî Sâib olduğu şeklinde görüşler vardır.



Büvâne, İbnü'l-Esir'in ifadesine göre; Arap denizi taraflarında bu güne kadar Nahle
diye meşhur olmuş olan Yenbu kasabasının arka tarafında bir tepedir
Telhîs'de, Ebû Ubeyde'ye atfen; Büvâne'nin, Şam ile Diyarbakır arasında bir yer adı
olduğu söylenir. Beğavî ise , Mekke'nin aşağısında Yelem-lem yakınlarında bir yer
olduğunu söyler.

Büvâne yerine Bevâne denildiği de vakidir.

Hz. Peygamber (s. a) bu hadiste Allah'a isyanı konu edinen ve insanın sahib olmadığı
şeylerden olan adakların meşru olmadığına işaret etmiştir. Bazı âlimler bu ifadelerden,
ibadet cinsinden olmamakla beraber yapılması yasak olmayan mubah şeyleri
adamanın caiz olduğu sonucuna varmaktadırlar. Ancak bu mefhumu muhalefetle
hüküm çıkarmadır. Mefhumu muhalefet de bazı âlinilerce delil sayılmaz.
Daha önce geçen ve; "Adak ancak, kendisi ile A Han'ın rızası istenilen şeyde olur"
manasına gelen hadis, nezre konu olan şeyin ibadet cinsinden olmasını gerekli kılar.
O zaman hadisler arasında bir çelişki sözkonusu olmaktadır. Zahirde görülen bu
çelişki iki yolla giderilebilir:

1- Üzerinde durduğumuz hadiste Hz. Peygamber'in yapılması mubah olan şeylerde
nezrin caiz olduğunu bildiren sarih bir ifadesi yoktur. Aksine, Allah'a isyan konusunda
ve kişinin sahip olmadığı şeyde nezrin olmayacağını söylemiştir. Öbür hadis ise,
ibadet cinsinden olmayan şeylerde nezrin olmadığında açıktır.

2- Bu hadisin mubah şeylerde nezrin cevazına işaret olduğu kabul edilirse, bu mubaha
mutlak manada bakılmaz. Bazı mubahlar niyetle ibadet haline gelir. Meselâ gece
ibadete kalkabilmek maksadıyla gündüz uyumak, sonucu tâat olan bir mubahtır. Yine
gündüz oruca dayanabilmek için sahur yemeği yemek, niyette tâat olan
mubahlardandır. O halde burada kastedilen mubah; ibadet kastı olan veya ibadete

12121

yardımcı olması maksadı güdülen mubahtır.