بَابٌ فِي اجْتِنَابِ الشُّبُهَاتِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي اجْتِنَابِ الشُّبُهَاتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2944 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ ، قَالَ : حَدَّثَنَا أَبُو شِهَابٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ عَوْنٍ ، عَنِ الشَّعْبِيِّ ، قَالَ : سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ ، وَلَا أَسْمَعُ أَحَدًا بَعْدَهُ ، يَقُولُ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : إِنَّ الْحَلَالَ بَيِّنٌ ، وَإِنَّ الْحَرَامَ بَيِّنٌ ، وَبَيْنَهُمَا أُمُورٌ مُشْتَبِهَاتٌ ، وَأَحْيَانًا يَقُولُ : مُشْتَبِهَةٌ وَسَأَضْرِبُ لَكُمْ فِي ذَلِكَ مَثَلًا ، إِنَّ اللَّهَ حَمَى حِمًى ، وَإِنَّ حِمَى اللَّهِ مَا حَرَّمَ ، وَإِنَّهُ مَنْ يَرْعَى حَوْلَ الْحِمَى يُوشِكُ أَنْ يُخَالِطَهُ ، وَإِنَّهُ مَنْ يُخَالِطُ الرِّيبَةَ يُوشِكُ أَنْ يَجْسُرَ ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى الرَّازِيُّ ، أَخْبَرَنَا عِيسَى ، حَدَّثَنَا زَكَرِيَّا ، عَنْ عَامِرٍ الشَّعْبِيِّ ، قَالَ : سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ ، قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : بِهَذَا الْحَدِيثِ قَالَ : وَبَيْنَهُمَا مُشَبَّهَاتٌ لَا يَعْلَمُهَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ ، فَمَنِ اتَّقَى الشُّبُهَاتِ اسْتَبْرَأَ عِرْضَهُ وَدِينَهُ ، وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهَاتِ وَقَعَ فِي الْحَرَامِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

'Umar reported me to collect the sadaqah (i.e. zakat). When I became free, he ordered to give me payment for it. I said: I have worked for the sake of Allah. He said: Take what you have been given, for I held an administrative post in the time of the Messenger of Allah (ﷺ), and he gave me payment for it.

(3329) Nu'man b. Beşîr (r.anhuma)'dan rivayet edilmiştir; der ki:
Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken duydum:

"Şüphesiz helâl da bellidir, haram da bellidir. (Fakat)bunlar aramda (helâl mi, haram

£181

mı olduğu belli olmayan birtakım) şüpheli eyler vardır; ben bu konuda size bir
misâl vereceğim(bu konuyu size lir misâlle anlatacağım): Şüphesiz Allah (c.c)
(girilmesi yasak olan) ıir koru kurmuştur. Biliniz ki, Allah'ın korusu haram kıldığı
şeyler-lir. Şüphesiz hayvanlarını korunun etrafında otlatan kişi, her an ora-a dalabilir

[191

ve şüphesiz şüpheli şeylere dalan kişi de (harama)her an esaret edebilir."
Açıklama

Hayli meşhur olan bu hadis, Kutubu Sıtte denilen altı kıta binin tamamında yer
almıştır. Bu rivayetler arasında da azı farkır vardır. Bunların her birine ayrı ayrı işaret
uzun süreceği için, biz sadece Buharî ve Müslim'in rivayetlerine, tercemelerini buraya
aktararak işaret etmek istiyoruz.

Buharî'nin, Kitabu'I-İman'daki rivayetinin tercemesi şöyledir:

"Helâl da bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasmdada (birtakım)şüpheli şeyler
vardır ki çok kimseler onları bilmezler. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa ırzını da,
dinini de kurtarmış olur. Her kim de şüpheli şeylere dalarsa, koru etrafında
(hayvanlarını) otlatan bir çoban gibi, çok geçmeden içeriye dalabilir. Haberiniz olsun
ki, her kralın bir korusu olur. Bilmiş olun ki, Allah'ın yeryüzündeki korusu, haram
kıldığı şeylerdir. Yine haberiniz olusn ki, bedenin içinde bir lokmacık et (parçası)
vardır. O iyi olduğu zaman bütün beden iyi olur, bozuk olduğu zaman da bütün beden
bozuk olur. İşte o (et parçası) kalptir."
Buharî'nin Kitabu'l-Büyû'daki rivayeti de şöyledir:

"Helâl da bellidir, haram da bellidir. Fakat bunlar arasında (birtakım) şüpheli şeyler
vardır. Her kim kendisince günah olma şüphesi olan bir şeyi terkederse, günah olduğu
açık olanı çoktan bırakmış demektir. Kim de günah olması şüpheli olan şeye cür'et
ederse, o da haram olduğu açık olan şeylere dalmağa yaklaşmıştır. Günahlar, Allah'ın
komşudur. Korunun etrafında hayvanlarını otlatan kişi her an oraya dalabilir."
Müslim'in rivayeti de, Buharî'nin önceki rivayeti ile aşağı yukarı aynıdır.
Hadisin izahına ve âlimlerin hadisle ilgili olarak söyledikeleri şeylere geçmeden önce



iki kelime üzerinde durmak istiyoruz.

Müştebihât: Şüpheli şeyler demektir. Bu kelime altı ayrı şekilde rivayet edilmiştir.
Dipnotta da işaret edildiği gibi bunlar; "müştebihât, müştebihet, müşebbehât,
müteşebbihât, müşebbihât ve müşbihât" dır.

Hımâ: Koru demektir. İçerisine hayvan sokulması ya da ağacının kesilmesi, otunun
yolunması yasaklanan yani korunan yerlerdir.

Hz. Peygamber (s. a); haramlığı apaçık beli olan şeyleri koruya, haram mı yoksa helâl
mi olduğu şüpheli olan şeyleri de korunun etrafına benzetmiştir. Yine Rasûlullah (s. a),
günah olup olmadığı şüpheli olan şeyleri yapan kişiyi, korunun etrafında hayvan
otlatan çobana benzetmiş ve bu çobanın hayvanlarının her an koruya girmesi
muhtemel olduğu gibi, şüpheli şeyleri yapanların da her an günaha dalabileceklerini
bildirmiştir.

Alimler bu hadisin, islâm dininde pek büyük yeri olan dört temel hadisten birisi
olduğunu söylerler.Bu dört hadis şunlardır:

1- Üzerinde durduğumuz bu hadis.

[201

2- "Ameller niyetlere göredir..." diye başlayan hadis.

3- "Kişinin, kendisini ilgilendirmeyen leyleri terketmesi, iyi bir müslüman



olmasındandır." hadisi.

4- "Sizden birisi, kendisi için arzu ettiğini müslüman kardeşi için de istemedikçe,
hakkıyla iman etmiş sayıl-

[221

naz. "hadisi.

İbnü'I-Arabî; bütün bu hükümlerin sadece (üzerinde durduğumuz) bu hadisten
çıkartılmasının mümkün olduğunu söyler. Kurtubî de bu sözü izah sadedinde şöyle
der:

"Çünkü bu hadis; helâl, haram ve diğer hükümlere, bütün amellerin kalbe bağlı
olduğuna işaret etmektedir. Onun için bütün hükümlerin bu hadise döndürülmesi
mümkündür."

Hadis-i şerif, önemine ve ihtiva ettiği manaya uygun olarak âlimlercele alınmış ve
enine boyuna işlenmiştir. Askalânî, Nevevî, Aynî, Hattâbî ve Kadı Iyaz gibi sarihler,
hadisle ilgili olarak çok faydalı şeyler söylemişlerdir. Şimdi bunlardan istifade ile,
hadisi anlamaya çalışalım:

İbn Hacer el- Askalânî ve Nevevî'nin belirttiklerine göre; hadis-i şerif, ahkâmın üç
kısma ayrıldığına işaret etmektedir:

1- Helâl olduğu açıkça belli olan hükümler. Bunlar, beyana ihtiyaç duymayacak kadar
açık ve herkes tarafından bilinebilen şeylerdir. Ekmek yemek, yürümek, su içmek gibi.

2- Haram olduğu açık olan ve haramlığı herkes tarafından bilinen şeyler. İçki içmek,
zina etmek gibi.

3- Haram veya helâl olduğu açık olmayan şüpheli şeyler:

Haram veya helâl olduğu şüpheli olan şeylerin nelerden ibaret olduğunda âlimler
ihtilâf etmişlerdir. Askalânî'nin belirttiğine göre, bu ihtilâfların hülasası şöyledir:

a) Şüpheli şeyler, helâl veya haram oluşunda, ulemanın ihtilâf ettikleri; yani, kiminin
helâl kiminin ise haram dedikleridir. At etinin hükmündeki ihtilâf buna misâl
gösterilmektedir.

b) Helâl veya haram olduğunda ihtilâf edilen şüpheli şeyler, mekruh olanlardır. Bu



görüş, Maverdî'den nakledilmektedir.

c) Haram ve helâl malı karışık olan bir kimseyle muamele yapılmasıdır. Bu görüş de
Hattâbî'ye aittir.

Bir de çarşıdan yiyecek cinsinden bir şey almak isteyen kişiye, satıcının "tadına bak"
diyerek verdiği az bir şeyin helâl mi yoksa haram mı olduğu da şüpheli sayılmaktadır.
Çünkü, sahibinin izninin olması, o şeyin helâl olmasını gerektirir. Sahibinin alışveriş
yapılmak üzere buna müsaade etmiş olması yönü ise haram olmasını gerektirir. O
yüzden bu tür şeyler de şüphelilerden sayılmıştır.

Aynî, bunlardan farklı olarak, şüpheli şeylerin mubahlar olduğuna dair görüşler de
bulunduğunu ilâve eder. Ancak Kurtubî, bu görüşün isabetsiz olduğunu söyleyerek
reddeder.

Hattâbî, "Onlar arasında şüpheli şeyler vardır" cümlesini izah ederken şu sözleri söyler
ki, gerçekten kayda değer:

"Yani bunlar, bazı insanlar için karışıktır. Yoksa onlar haddizatında karışık ve şüpheli,
şeriatın aslında beyanı olmayan şeyler değildirler. Çünkü Cenab-ı Allah, hakkında
hüküm bulunması gereken hiçbir şeyi delilsiz ve beyansız bırakmamıştır. Şu var ki,
beyan; herkesin bilebileceği açık beyan ve usûl ilmine önem veren, naslarm
manalarını iyice anlayan, kıyas ve istin-bât yollarını bilen ilim adamlarının dışında
kimsenin anlayamayacağı gizli beyan olmak üzere iki çeşittir. Hadis-i şerifteki,
"Onları insanların çoğu bilmezler" ifadesi, sözümüzün sıhhatine delildir."
Hattâbî daha sonra, bir şeyin hükmünde şüphe eden kişinin durması ve şüpheden
korunması gerektiğini, aksi takdirde harama düşebileceğini ifade eder.
İşte tesbiti zor olan ve hükmü ancak âlimler tarafından çıkartılabilenler bunlardır.
Alimler ya nasla, ya da başka bir delille bu tür şeylerin hükümlerini istinbât ederler.
Onu ya haram ya da helâl sınıfına ilhak ederler. Fakat bazan olur ki, müctehidin, bir
şeyin hükmünü delillerden ictihad ederek ortaya çıkarması da mümkün olmaz ve o şey
şüpheli olarak kalır. Peki bu durumda olan şeylere ne hüküm verilecektir?
Kadı Iyaz bu konuda;

1- Bu tip şeyler helâldir,

2- Bunlar haramdır,

3- Bunlarla ilgili hiçbir hüküm verilemez, şeklinde üç görüşün olduğunu bildirir.
Aynîde, bu ihtilâfın sebebinin, hakkında şeriat gelmeden önce eşyanın hükmü
konusundaki ihtilâftan kaynaklandığını söyler.

Mâzirî; "Şüpheli olan şeylerin haram veya helâl olduklarına dair bir görüş beyan
edilemez" der.

Şüpheli şeylere tam olarak haram veya helâl denilmemekle birlikte, bunlardan
kaçınmanın takvaya uygun olduğunda şüphe yoktur. Nitekim Hz. Peygamber (s. a) bir

[231

hadisinde; "Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap." buyurmaktadır.
İmam A'zam Ebû Hanîfe ve Süfyân-ı Sevrî'nin: "Gökten yere düşmem, benim için
nebiz haramdır diye fetva vermemden daha basittir; ama kendim onu asla içmedim ve
içmem de." dedikleri riva-vet edilir. Yine Hayâtü'l-Hayvân'da anlatıldığına göre; bir
zamanlar Irak'ta bdiye koyunları ile, Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun
sahiplerinin hakları ayırdedilemeyecek derecede birbirine girmişti. İmam Ebû Hanîfe
hazretleri, koyun cinsinin ortalama yedi sene yaşadığını öğrenmiş o ka-nşık
koyunlardan olacağı korkusuyla yedi sene et yemeyi terketmişti.
Demek oluyor ki, haram ya da helâlliği konusunda kesin hüküm bulunmayan şeylerin



haram olduğuna fetva verilmese de onları işlemekten kanıma k takva gereğidir.
Ancak, takva ile amel edeceğim diye vesveseye düşlemek, vesvese ile takvayı
birbirine karıştırmamak gerekir. Meselâ, içine pislik karışmış olabilir diye
akarsulardan abdest almamak, iyice mutmain olmak için abdest azalarım defalarca
yıkamak, saatlerce tuvaletten çıkmamak takva değil, vesvesedir.
Hadisin bu rivayetinde olmamakla, birlikte, bundan sonraki rivayette bulunan; Buhari
ve Müslim'in rivayetlerinde de yer alan bir cümlenin izahını da burada vermek
istiyoruz. O da Hz. Peygamber'in şu sözüdür:

"Şüpheli şeylerden sakınan, ırzını ve dinini kurtarmış olur. Şüphelere dalan da harama
dalmış olur."

Hattâbî, bu cümleleri izah ederken söyler der:

"Bu, cerh ve ta'dil konusunda önemli bir asıldır. Şüphelerden sakınmayan kişinin,
ırzını ve dinini ayıplanmaya ve dedikodulara hedef olmaya arzettiğine delildir."
Buna göre; şüpheli şeylerden sakınan kişi; dini açısından noksanlıktan, rzı açısından
da ayıplanma ve dedikodudan korunmuş olur. Buradaki din iözü, Allah'a; ırz sözü de
insanlara taalluk eden şeylerle ilgilidir.

"Şüpheli şeylere dalan, harama da dalmış olur." sözünün manası, zaidinden anlaşıldığı
gibi değildir. Çünkü öyle olsaydı, şüpheli şeyle haram arasında fark olmaması
gerekirdi. Alimlerin açıklamasına göre, bu sözün iki nanaya ihtimali vardır:

1- Şüpheli şeyleri âdet haline getirip onları devamlı yapan kişi nihayet ıaramları
işlemeye cesaret eder ve haram işler.

2- Böyle bir kimse dikkatsizliği âdet edinir ve yavaş yavaş haramlara Jalar.
Alimler, mekruhu çok işleyenin harama düşeceğini söylerler. Bu hadisin sonundaki,
"Şüpheli şeylere dalan kişi, harama da cesaret eder." sözü de, yukarıda söylenenlere

[241

delildir.

Bazı Hükümler

1. İnsan hayatındaki bazı davranışların, helâllik veya haramlık konusundaki hükümleri
apaçık olduğu halde, bazılarının hükmü açık değildir, şüphelidir.

2. Dinî hükümleri, misallerle izah etmek caîzcHr.

[25]

3. Şüpheli şeylerden kaçınmak gerekir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2945 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى ، حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ ، أَخْبَرَنَا عَبَّادُ بْنُ رَاشِدٍ ، قَالَ : سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ أَبِي خَيْرَةَ ، يَقُولُ : حَدَّثَنَا الْحَسَنُ ، مُنْذُ أَرْبَعِينَ سَنَةً ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ح وحَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ بَقِيَّةَ ، أَخْبَرَنَا خَالِدٌ ، عَنْ دَاوُدَ يَعْنِي ابْنَ أَبِي هِنْدٍ ، وَهَذَا لَفْظُهُ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي خَيْرَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَا يَبْقَى أَحَدٌ إِلَّا أَكَلَ الرِّبَا ، فَإِنْ لَمْ يَأْكُلْهُ أَصَابَهُ مِنْ بُخَارِهِ قَالَ ابْنُ عِيسَى : أَصَابَهُ مِنْ غُبَارِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al-Mustawrid heard the Prophet (ﷺ) say: He who acts as an employee for us must get a wife; if he has not a servant, he must get one, and if he has not a dwelling, he must get one. He said that AbuBakr reported: I was told that the Prophet (ﷺ) said: He who takes anything else he is unfaithful or thief.

He said that Abu Bakr reported: I was told that the Prophet (ﷺ) said: He who takes anything else he is unfaithful or thief.

(3331) Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s. a) şöyle
buyurmuştur:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen hiçbir kimse kalmayacaktır.
Kişi, faiz yemese bile, kendisine onun buharından bulaşacaktır."

128]

îbn isa; "Onun tozundan ona bulaşacaktır" dedi.
Açıklama

Bu hadis Musannif Ebû Davud'a iki ayrı hocadan intikal etmiştir. Bunlardan birisi
Muhammed b. İsa, diğeri de Vehb b. Bakiyye'dir. Metin, Vehb b. Bakiyye'nin
rivayetidir. Onun; "Kendisine onun buharından bir şey bulaşacaktır*' şeklinde rivayet
ettiği cümle, Muhammed b. İsa' mn rivayetinde, ' 'Kendisine, onun tozundan bir şey
bulaşacaktır" şeklinde varid olmuştur. Musannif bu farka, hadisin sonunda işaret
etmiştir.

îbn Mâce'nin rivayeti de, İbn İsa'nın rivayeti gibidir.

Senedden, Hasen'in hadisi Ebû Hureyre'den işittiği izlenimi ortaya çıkar. Fakat
Münziri, Hasen'in Ebû Hureyre'yi görmediğini, onun için hadisin munkatı olduğunu
söyler.

Metinde geçen; "faizin buharı" veya "tozu"ndan maksat, onun eseridir.
Rasûluîlah (s. a), bu hadisi ile ta asırlar öncesinden bugünü görmüş, insanlığın düştüğü
bu ekonomik batağı mucizevî bir tarzda haber vermiştir. Gerçekten de Hz.
Peygamber'in bildirdiği tahakkuk etmiş, faize doğrudan ya da dolaylı olarak dalmayan
hemen hemen kalmamıştır. Dinine bağlı olarak bilinen, faizin haram olduğuna inanan
birçok insan bile maalesef ya bile bile ya da bilmeden faize bulanmıştır. Çünkü gayri
islâmî bir sisteme dayanan ve bu sistemin piyasasında gelişen ekonomi insanlığı
kıskacına almış, bütün çıkış kapılarına faizi yerleştirmiştir. Öyle ki, piyasada iş
yapmak isteyen tüccar, yatırım yapmak isteyen sanayici, ister istemez faiz
müesseselerinin kapılarına gitmek zorunda kalmıştır. Kredi ve banka ile hiçbir ilgi
kurmayan esnaf da faizden uzak kalamamaktadır. Çünkü, İslâm'ın koyduğu şartlara
uyulmadan yapılan ve yaygınlaşan fasid akidler de faiz hükmündedir. Bu akitlerden
uzak kalmak zamanımız tüccarı için imkânsız hale gelmiştir.

Ticaret, sanayi ve banka ile hiçbir ilgisi olmayan çiftçi, işçi, memur da yakasını bu
iletten kurtaramamaktadır. Ürününe karşılık aldığı bedel, çalışmasına karşılık aldığı
ücret faiz kurumlarından geçmekte, faize bulanmaktadır. Dostunda yediği yemekte,
arkadaşından aldığı hediyede faiz bulaşığının olmadığı, hiç kimse tarafından garanti
edilemez durumdadır, işte Hz. Peygamber (s.a)'in, insanların faiz alıp yemese bile
onun tozuna dumanına bulaşacağı yolundaki haberi budur.

Avnü'l-Ma'bûd sahibinin ifadesine göre, AIiyyü'1-Kârî; kişinin, faizin tozuna
bulaşmasını şöyle açıklar:

"Yani kişiye faizin eseri ulaşır. Bu; faiz muamelesine şahit olmakla, o muameleyi
yazmakla, faiz yiyenin ziyafetine iştirak etmekle veya hediyesini kabul etmekle olur.
Kişi faizden korunsa bile, onun izlerinden kendisini kurtaramaz."



Ebû Davud'un bu hadisi, "şüphelerden kaçınmak" babına alması, hadisin bu tarafı ile
ilgili olsa gerektir. Çünkü faiz olan, faiz olduğu bilinen şey kesinlikle haramdır. Şüphe
ile hiçbir ilgisi yoktur. Şüpheli olan, akitler içerisine gizlenen, herkesin ayırd
edemeyeceği ya da başkalarının kazançları vasıtasıyla gelen faizdir. Müslüman yaptığı
muameleye çok dikkat etmelidir. Davetine gittiği, sofrasına oturduğu kişileri iyi
seçmelidir. Hatta alışveriş ettiği bakkalın ticarî muamelelerini bilmeli ve bakkalını ona

129]

göre tesbit etmelidir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2946 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ إِدْرِيسَ ، أَخْبَرَنَا عَاصِمُ بْنُ كُلَيْبٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ رَجُلٍ ، مِنَ الْأَنْصَارِ ، قَالَ : خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي جَنَازَةٍ ، فَرَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ عَلَى الْقَبْرِ يُوصِي الْحَافِرَ : أَوْسِعْ مِنْ قِبَلِ رِجْلَيْهِ ، أَوْسِعْ مِنْ قِبَلِ رَأْسِهِ ، فَلَمَّا رَجَعَ اسْتَقْبَلَهُ دَاعِي امْرَأَةٍ فَجَاءَ وَجِيءَ بِالطَّعَامِ فَوَضَعَ يَدَهُ ، ثُمَّ وَضَعَ الْقَوْمُ ، فَأَكَلُوا ، فَنَظَرَ آبَاؤُنَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَلُوكُ لُقْمَةً فِي فَمِهِ ، ثُمَّ قَالَ : أَجِدُ لَحْمَ شَاةٍ أُخِذَتْ بِغَيْرِ إِذْنِ أَهْلِهَا ، فَأَرْسَلَتِ الْمَرْأَةُ ، قَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنِّي أَرْسَلْتُ إِلَى الْبَقِيعِ يَشْتَرِي لِي شَاةً ، فَلَمْ أَجِدْ فَأَرْسَلْتُ إِلَى جَارٍ لِي قَدِ اشْتَرَى شَاةً ، أَنْ أَرْسِلْ إِلَيَّ بِهَا بِثَمَنِهَا ، فَلَمْ يُوجَدْ ، فَأَرْسَلْتُ إِلَى امْرَأَتِهِ فَأَرْسَلَتْ إِلَيَّ بِهَا ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَطْعِمِيهِ الْأُسَارَى

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) appointed a man of Azd called Ibn al-Lutbiyayah (to collect sadaqah). The narrator Ibn al-Sarh said: (He appointed) Ibn al-Utbiyyah to collect the sadaqah. When he returned he said: This is for you and this was given to me as present. So the Prophet (ﷺ) stood on the pulpit, and after praising and extolling Allah he said: What is the matter with a collector of sadaqah. We send him (to collect sadaqah), and when he return he says: This is for you and this is a present which was given to me. Why did he not sit in his father's or mother's house and see whether it would be given to him or not ? Whoever takes any of it will inevitably bring it on the Day of Resurrection, be it a camel which rumbles, an ox which bellows, or sheep which-bleats. Then raising his arms so that we could see where the hair grow under his armpits, he said: O Allah, have I given full information ? O Allah, have I given full information ?

(3332) Asim b. Küleyb babası vasıtasıyla Ensar'dan bir adamın şöyle dediğini rivayet
etti:

Rasûlullah (s. a) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Onu, kabrin üzerinde, kabir kazan
kişiye;

"Ayaklarından tarafını genişlet, başının geleceği tarafı genişlet" diye emrederken
gördüm. Hz. Peygamber (s. a), (kabirden) dönünce, kendisini bir kadının davetçisi
karşıladı. Efendimiz de (davete) geldi. Yemek getirildi, Rasûlullah elini yemeğe uzattı
sofradakiler de uzattılar ve yediler.

Babalarımız Hz. Peygamber'e baktılar. O, lokmayı ağızinda dolandırıyor (yutmuyor)
du.

"Sahibinin izni olmadan alınmış bir koyun eti buluyorum" buyurdu.
Bunun üzerine kadına haber gönderildi. Kadın (gelip) şöyle dedi:

[301

Ya Rasûlaüah! Pen, Baki'a (benim için) bir koyun satın almak üzere (adam)
gönderdim ama bulamadım. Bir koyun satın alan komşuma, koyunu parasıyla bana
göndermesi için haber gönderdim, fakat adam (evde) bulunmadı. Bunun üzerine, onun
hanımına (haber) gönderdim, o da koyunu bana gönderdi".
Hz. Peygamber (s. a):

[311

"Onu, esirlere ye'dir" buyurdu.
Açıklama

Hadisin sahâbî ravisinin ismini tesbit edemedik.Ancak gerek bu rivayetten, gerekse
Ahmed b. Hanbel'in Müsned' indeki rivayetten, ravinin hâdiseye şahit olduğunda
çocuk olduğu anlaşılmaktadır. Yine Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde, hadiste zikri
geçen kadının, koyununu aldığı komşusunun Amir b. Ebî Vakkâs olduğu
belirtilmektedir.

Hadiste; Hz. Peygamber (s.a) kabristandan dönerken, birisinin karşıladığı ve kendisini
bir kadın adına yemeğe davet ettiği bildirilmektedir. Ebû Davud'un rivayetinde, bu
kadının kim olduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Mişkât adındaki kitapta ise Hz.
Peygamber'i davet eden kadının, defnedilen şahsın hanımı olduğu ifade edilmektedir.
Mişkât'm şerhi olan Mîrkât'ta da AIiyyü'1-Kârî hadisi aynen Mişkât'taki gibi vermiştir.
BezlüM-Mechûd' da, Mişkât ve Mirkât'daki bu rivayet yadırganmakta ve şöyle
denilmektedir:

"Mişkât nüshaları ve şerhindeki rivayette bir müşkül var. Çünkü fakih-lerimiz, cenaze
evinden ziyafet verilmesinin helâl olmadığını açıkça belirtmişlerdir. Çünkü ziyafet,
hüzün günlerinde değil, sevinç günlerinde meşru kılınmıştır. Hz. Peygamber (s.a)'in



daveti kabul etmesi, o ziyafetin meşru bir ziyafet olduğunu gösterir."
Bezlü'I-Mechûd sahibi, daha sora Mişkât'daki rivayetle, fukahanm beyan ettiği hükmü
şöyle te'lif eder:

"Eğer Mişkât nüshalarmdaki rivayet doğru ise, bu hadisenin; cenaze evinde ziyafet
çekilmesi yasaklanmadan Önce vuku bulduğuna hamledilir."

Hadisten anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber (s. a) ağzına aldığı lokmayı ağzının içinde
dolandırmış durmuş, fakat yutmamıştır. Ravinin babası ve diğerleri, Efendimiz'in
yaptığına bakmışlar, Rasûlullah da; yedikleri etin, sahibinin izni olmadan alman bir
koyunun eti olduğunu söyleyerek yemeği bırakmıştır.

Ravinin; "Biz Hz. Peygamber'e baktık" demeyip de, "babalarımız baktı" demesi ya
kendisinin dışarıda olmasından ya da Hz. Peygamber'i göremeyeceği bir yere oturmuş
olmasından dolayıdır. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde ravinin, "Biz
çocukların oturdukları yere oturduk, "dediği ifade edilmektedir.

Hz. Peygamber'in eti yememesine sebep, koyunun fuzuli olarak satın alınıp, sahibinin
tasdiki olmadan kesilmiş olmasından dolayıdır. Çünkü bu durumda satın alman mal,
müşterinin mülkiyetine girmiş olmaz.

Bey'ul-fuzûlî: Bir kimsenin, sahibinin haberi olmadan bir malı başka birine satmasıdır.
Bu durumdaki bir satışın kesinleşmesi, alım satıma konu olan malın sahibinin, bu
satıştan haberdar olup icazet vermesine bağlıdır. Sahibinin haberi olur da icazet
vermezse, yapılan akit geçersizdir.

Üzerinde durduğumuz hâdisede geçen akid de bu cinstendir. Çünkü davet sahibi
kadın, koyunu, kocasının izni ve haberi olmadığı halde komşu kadından satın almış ve
kesmiştir. Koyun sahibinin bu satışı kabul ettiğine dair bir işaret de mevcut değildir.
İşte bu yüzden Hz. Peygamber, yemeği bırakmış, yanındakiler de kendisine
uymuşlardır.

Hz. Peygamber'in, kadına hitaben,"Bunu esirlere yedir" buyurması, âlimler tarafından
farklı değerlendirilmiştir.

Tıybî; esirlerin kâfir olduklarına işaret ederek şöyle der:

"Onlar kâfirdirler. Koyunun sahibi bulunmadığı için kendisinden helâllik alınamadı.
Dolayısıyla müslümanlarm onu yemeleri mümkün olmadı. Onun için Hz. Peygamber,
esirlere yedirmesini emretti. Kadın koyunu telef ettiği için, kendisine koyunun
kıymetini ödemek borç, etin esirlere yedirilmesi de kendisinden sadaka oldu."
Zekeriyya el-Kandehlevî, Bezlü'l-Mechûd'un tâlikmda; "Hafız (İbn Ha-cer) bu hadisi,
sahibinin izni olmadan kesilen hayvanın etini yemenin caiz olduğuna delil saydı" der.
132]

Bazı Hükümler

1. Çocuklann cenaze defni esnasında kabristana gitmeleri caizdir.

2. Davete icabet gerekir.

[331

3. Sahibinin izni olmadan kesilen hayvanın etini yememek icabeder.

4. Faiz Yiyen Ve Yedirenin Durumu