بَابٌ فِي الرُّجْحَانِ فِي الْوَزْنِ وَالْوَزْنِ بِالْأَجْرِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الرُّجْحَانِ فِي الْوَزْنِ وَالْوَزْنِ بِالْأَجْرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2950 حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ ، حَدَّثَنَا أَبِي ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ سِمَاكِ بْنِ حَرْبٍ ، حَدَّثَنِي سُوَيْدُ بْنُ قَيْسٍ ، قَالَ : جَلَبْتُ أَنَا وَمَخْرَفَةُ الْعَبْدِيُّ ، بَزًّا مِنْ هَجَرَ فَأَتَيْنَا بِهِ مَكَّةَ فَجَاءَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْشِي فَسَاوَمَنَا بِسَرَاوِيلَ ، فَبِعْنَاهُ ، وَثَمَّ رَجُلٌ يَزِنُ بِالْأَجْرِ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : زِنْ وَأَرْجِحْ ، حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ ، وَمُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْمَعْنَى قَرِيبٌ ، قَالَا : حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، عَنْ سِمَاكِ بْنِ حَرْبٍ ، عَنْ أَبِي صَفْوَانَ بْنِ عُمَيْرَةَ ، قَالَ : أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمَكَّةَ قَبْلَ أَنْ يُهَاجِرَ ، بِهَذَا الْحَدِيثِ ، وَلَمْ يَذْكُرْ يَزِنُ بِأَجْرٍ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ قَيْسٌ كَمَا قَالَ سُفْيَانُ ، وَالْقَوْلُ قَوْلُ : سُفْيَانَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي رِزْمَةَ ، سَمِعْتُ أَبِي ، يَقُولُ : قَالَ : رَجُلٌ لِشُعْبَةَ ، خَالَفَكَ سُفْيَانَ ، قَالَ : دَمَغْتَنِي وَبَلَغَنِي عَنْ يَحْيَى بْنِ مَعِينٍ ، قَالَ : كُلُّ مَنْ خَالَفَ سُفْيَانَ ، فَالْقَوْلُ : قَوْلُ سُفْيَانَ حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ ، عَنْ شُعْبَةَ ، قَالَ : كَانَ سُفْيَانُ أَحْفَظَ مِنِّي

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Malik ibn Aws ibn al-Hadthan said: One day Umar ibn al-Khattab mentioned the spoils of war and said: I am not more entitled to this spoil of war than you; and none of us is more entitled to it than another, except that we occupy our positions fixed by the Book of Allah, Who is Great and Glorious, and the division made by the Messenger of Allah (ﷺ), people being arranged according to their precedence in accepting Islam, the hardship they have endured their having children and their need.

(3336) Süveyd b. Kays (r.a)'in şöyle dediği rivayet edilir: Mahrafe el-Abdî ile
birlikte Hecer'den bez alıp, Mekke'ye getirdik. Rasûlullah (s. a), yürüyerek yanımıza
geldi ve bizimle bir iç don pazarlığı yaptı. Orada ücretle tartan bir adam vardı.
Rasûlullah (s. a) bu adama:

[55J

"Tart ve (biraz)ağir tut" buyurdu.
Açıklama

Tirmizî hadis için "Hasen-sahih" demiştir.

Hadisin izahına girişmeden önce, metindeki birkaç kelime üzerinde durmak istiyoruz:
Bez: Asim Efendim'nin Kamus tercemesinde bildirdiğine göre, mutlak olarak "elbise"
manasına gelir. Yani insanın üzerine giydiği tüm giysiler genelde "bez" kelimesinin
şumülü içindedir. Ayrıca kumaştan olan ev eşyasına da bez denilir. Bu kelime dilimize
de geçmiştir. Fakat bizde daha çok, dikilmemiş, kaput, humaym gibi düz kumaşlara
denilmektedir.

Hadiste, Hz. Peygamber'in satın aldığı iç donunun, getirilen bezlerin arasında

sayılması, bez tabirinin dikili giysiler için de kullanıldığını gösterir.

Serâvîl: Farsçadan Arapçaya geçmiş bir kelimedir. Farsça aslı "şalvar'-'dır. İç donu

manasına gelir. Türkçemize ise, geniş pantolon karşılığı olarak geçmiştir.

Hecer: Bahreyn'deki bir şehrin adıdır. Medine'nin köyleri arasında da Hecer adında bir

köy vardı.

Bu hadiste, iki sahâbînin Hz. Peygamber (s.a)'e bir iç donu sattıkları ve pazarlığın



sonunda alacakları bedelin ücretle tartildiğı ve Hz. Peygamber'in satıcıya, kendi
vereceğini biraz ağır tartmasını emrettiği belirtilmektedir. Hadisin Nesâî'deki
rivayetinde bu alım satımın Mina'da gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre,
hâdisenin hicretten evvel vuku bulmuş olması gerekir.

Bundan sonra gelecek olan rivayette, Ebû Safvân b. Umeyra, Hz. Peygamber'e
hicretten önce Mekke'de bir iç don sattığını söylemektedir. Avnu'l-Ma'bûd sahibinin
nakline göre, Hakim, Ebü Safvân ile önceki rivayetin ra-visi Süveyd b. Kays'm aynı
şahıs olduklarını, isimlerinden birinin adı diğerinin de künyesi olduğunu söyler. Buna
göre Hz. Peygamber'in iç don alması hâdisesinin hicretten önce olduğu muhakkaktır.
Rivayetlerde, Hz. Peygamber'in satın aldığı iç dona mukabil verdiği şeye dair bir kayıt
mevcut değildir. Ancak bunun, tartılır cinsten bir şey olduğu anlaşılmaktadır. O
zaman, kullanılan paralar altın, ve gümüş olduğu ve bunların tartı ile el değiştirdiği
gözününe alınırsa, Hz. Peygamber'in dona bedel verdiği şeyin gümüş para ya da başka
bir mal olmasının mümkün olduğu söylenebilir.
Hattâbî, hadisin bazı şeylerin caiz olduğuna delil teşkil ettiğini söyler:

a) Bölüşülmemiş ortak maldaki hissenin hibe edilmesi caizdir. Çünkü, Hz.
Peygamber'in kendi malından fazla olarak tartılmasını istediği bölüm, satıcıya hibedir
ve verilen paradan ayrılmış değildir.

b) Ölçme ve tartma mukabilinde ücret almak caizdir. Mal taksim edici ve hesap yapıcı
için de hüküm aynıdır.

Saîd b. Müseyyeb, mal taksimi mukabilinde ücret almayı men eder, Ahmed b. Hanbel
de bunu mekruh sayardı.
Hattâbî daha sonra şöyle der:

[561

"Hz. Peygamber'in, tartıcı ile konuşması ve ona semeni tartmasını emretmesi,
semen tartıcısının ücretinin alıcıya ait olduğuna delil gibidir. Semeni ödemek onun
vazifesi olduğu için, tartmak müşteriye ait olunca, tartma ücretinin de kendisine ait
olması gerekir. Buna kıyasla satılan mal (mebî) in tartılma ücreti de satıcıya ait olur."
Hanefî fıkıh kitaplarında da, semen tartıcısının ücretinin müşteriye; mebîi tartan, ölçen
veya sayanın ücretinin ise satıcıya ait olduğu belirtilmektedir.

Sarihler, Hz. Peygamber'in iç don satın aldığının kesin olmakla birlikte, giyip
giymediğinde ihtilâf olduğunu söylerler.

Aliyyü'l-Kârî, Şemail Şerhi'nde bu ihtilâfları zikreder. Bezlü'l-Mechûd'un ta'likmda,
Beycûrî'nin Hz. Peygamber'in iç don giymediği görüşünü tercih ettiğini, Cem'ul-
Fevâid'de ise giydiği açıkça belli imiş gibi takdim edildiği söylenir. Cevâhiru'l-
Muzıyye'de de, Ebû Hanîfe'-den; "Bence Hz. Peygamber'in iç don giydiği sahih
değildir." dediği nakledilmiştir.

Konu ile ilgili olarak, Avnu'l-Ma'bûd'da da şu malumata rastlanmaktadır:

Süyutî; bazılarının Hz. Peygamber'in iç don aldığını belirttiklerini fakat giymediğini,

söylemektedir.

İbnü'l-Kayyim el-Cevziye ise, Zadii'l-Meâd fı Hedyi Hayri'l-İbâd'da;

"giymiştir" der. Zâdü'I-Meâd'daki bu ifadenin bir kalem hatası olduğu söylenir.

Ancak, Ebû Ya'lâ'nm Müsned'inde ve Taberânî'nin Mu'cemu'l-Vasît'inde Ebû

Hureyre'den, zayıf bir isnadla şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün Hz.

Peygamberle birlikte çarşıya girdik, manifaturacıların yanma otundu ve dört dirheme

bir (şalvar) iç don satın aldı.

Ya Rasûlallah, sen iç don giyiyor musun? dedim.



Evet, seferde de, hazarda da, gece de gündüz de giyiyorum. Şüphesiz ben örtünme ile

[57]

emrolımdum ve bundan daha iyi örten bir şey de bulamadım, buyurdu."
Günümüzün insanı belki bu münakaşayı yadırgar. Çünkü bugün herkes iç don
giymekte ve bu bir mesele olmamaktadır, Fakat Hz. Peygamber zamanında
erkeklerden kimi bir entari, kimi bir cübbe giyebiliyor, kimi de sadece bir peştemal
sarabiliyordu. Belli ki iç don giyme âdeti pek yoktu. Ebû Hureyre'nin sorusu da bunu
göstermektedir. İşte âlimler bunun için Hz. Peygamber'in iç don giyip giymediğini tam

[58]

olarak tesbit edememişlerdir.
Bazı Hükümler

1. Ücretle başkasının malını tartmak caizdir.

2. Tartılan malın biraz ağır tutulması mustehaptir.

[59]

3. Semeni tartmanın ücreti müşteriye, mebîi tartmanın ücreti de satıcıya aittir.