بَابٌ فِي الْقَاضِي يُخْطِئُ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الْقَاضِي يُخْطِئُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3155 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حَسَّانَ السَّمْتِيُّ ، حَدَّثَنَا خَلَفُ بْنُ خَلِيفَةَ ، عَنْ أَبِي هَاشِمٍ ، عَنِ ابْنِ بُرَيْدَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ : وَاحِدٌ فِي الْجَنَّةِ ، وَاثْنَانِ فِي النَّارِ ، فَأَمَّا الَّذِي فِي الْجَنَّةِ فَرَجُلٌ عَرَفَ الْحَقَّ فَقَضَى بِهِ ، وَرَجُلٌ عَرَفَ الْحَقَّ فَجَارَ فِي الْحُكْمِ ، فَهُوَ فِي النَّارِ ، وَرَجُلٌ قَضَى لِلنَّاسِ عَلَى جَهْلٍ فَهُوَ فِي النَّارِ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهَذَا أَصَحُّ شَيْءٍ فِيهِ يَعْنِي حَدِيثَ ابْنِ بُرَيْدَةَ الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Mus'ab b. 'Umari was killed on the day of Uhud. He had only a striped cloak. When we covered his head with it, his feet appeared, and when we covered his feet, his head appeared. Thereupon the Messenger of Allah (ﷺ) said: Cover his head with it, and cover his feet with some grass.

(3573) Abdullah b. Büreyde'nin, babasından rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a)
şöyle buyurmuştur:

"Hâkimler üç kısımdır: Biri cennette, ikisi de cehennemdedir. Cennette olan, hakkı
bilip ona göre hüküm verendir. Hakkı öğrendiği halde hükm(ün)de zulmeden
(hâkimler) ile, hakkı bilmeden insanlar hakkında hüküm veren (hakimler) de
cehennemdedir."

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu "Hâkimler üç sınıf tır... "diye başlayan İbn Büreyde hadisi, bu

£19]

mevzuda gelen hadislerin en sağlamıdır.
Açıklama

Hadis-i şerifte hâkimlerin üç kısım olduğu haber verilmektedir:

1- Allah'ın ve Rasûlünün hükmünü bilen ve ona göre hüküm veren hâkimler. Bunlar
cennetliktir.

2- Allah'ın ve Rasûlünün hükmünü bilmeden hüküm veren hâkimler. Bunlar
hükümlerinde hakka isabet etseler de etmeseler de cehennemliktirler.

3- Allah'ın ve Rasûlünün hükmünü bildikleri halde bile bile hakka aykırı hüküm
verenler. Bunlar da cehennemliktir.

Görülüyor ki, bir hâkimin hâkimlik görevinden dolayı cehennemlik olmaması için
kendisinde şu iki vasıfm bulunması lâzımdır:

a) Allah'ın ve Rasûlünün adaletle ilgili hükümlerini bilmesi,

b) Hükmünü ona göre vermesi.

Kendisinde bu iki vasıf bulunmadan hâkimlik yapan bir kimse cehennemliktir.
Hakkı bildiği halde hakka göre hüküm vermeyen bir hâkimin bu bilgisi kendisini
cehennemlik olmaktan kurtaramadığı gibi, hakkı bilmeden hüküm verip de tesadüfen
haklı hüküm veren bir hâkimin hükmünde isabet etmesi kendisini cehennem ateşinden
kurtaramaz.

Çünkü bilmeden hüküm vermiştir. Her ne kadar tesadüfen hakka isabet etmişse de



hakka isabet etmemesi de mümkündü. O bu şekilde hüküm vermekle hakka isabet
edememe tehlikesini ve hakka karşı gelme cesaretini göstermiştir..
Hatib-i Şirbinî'nin açıklamasına göre, sözü geçen üç sınıf hâkimden sadece birinci
sınıfa girenlerin verdikleri hükümler makbul ve muteberdir. İkinci ve üçüncü sınıfa
giren hâkimlerin verdikleri hükümler ise muteber değildir.

Şah Veliyyullah Dehlevî, İzâletü'l-Hafâ isimli eserinde mevzumuzu teşkil eden
hadisin, bir kimsenin halife olabilmesi için müctehid olması gerektiğine delâlet ettiğini
söyledikten sonra sözlerine şöyle devam ediyor:
"Bir kimse şu beş ilmi bilmedikçe müctehid olamaz:

1- Kur'an-ı Kerim'in kıraatim ve tefsirini bilmek.

2- Senetleriyle, sahihi ve zayıfıyla sünneti bilmek.

3- İcmâa aykırı hüküm vermemek için daha önceki müctehidlerin içti-hadlarmı
bilmek.

4- Arapçanm sarfı ve nahvi gibi âlet ilimlerini bilmek.

5- Hüküm çıkarma ve uygulama ilmini bilmek."

Hâkimin ilmî seviyesinin derecesi hususunda Hanefî âlimlerinin görüşü şöyledir:
"Hâkim olacak kimse; fıkhî meselelere, muhakemat usulüne vâkıf, davaları bunlara
uygulamaya kadir, tam bir temyiz gücüne sahip, şahitliği makbul olmalıdır.
Binaenaleyh, büsbütün bilgisiz veya çocuk, köle, matuh, âmâ, dilsiz ve sağır olan bir

1201

kimsenin hâkimliği caiz değildir."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3156 حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ مَيْسَرَةَ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ يَعْنِي ابْنَ مُحَمَّدٍ ، أَخْبَرَنِي يَزِيدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْهَادِ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ ، عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ أَبِي قَيْسٍ ، مَوْلَى عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِذَا حَكَمَ الْحَاكِمُ فَاجْتَهَدَ فَأَصَابَ فَلَهُ أَجْرَانِ ، وَإِذَا حَكَمَ فَاجْتَهَدَ فَأَخْطَأَ فَلَهُ أَجْرٌ فَحَدَّثْتُ بِهِ أَبَا بَكْرِ بْنِ حَزْمٍ ، فَقَالَ : هَكَذَا حَدَّثَنِي أَبُو سَلَمَةَ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: The best shroud is a lower garment and one which covers the whole body, and the best sacrifice is a horned ram.

(3574) Amr b. As; Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Hâkim hüküm verir(ken) ictihad eder de (içtihadında) isabet ederse, kendisine (bu
içtihadından dolayı) iki sevap vardır. Eğer hâkim hüküm verir (ken) ictihad eder de
(içtihadında) yanılırsa kendisine (bu içtihadından dolayı) bir sevap vardır."
(Ravi Yezid b. Abdülah b. el-Hâd dedi ki:) Ben bu hadisi Ebû Bekir b. Hazm'e haber
verdim de; "(Bunu bana) Ebû Seleme de Ebû Hureyre'den aynen böyle nakletmişti"
[211

cevabını verdi.
Açıklama

İctihad ehliyetine sahip bir hâkim hüküm verirken yaptığı ic-tihadden dolayı iki sevap
kazanır. Birisi ictihad sevabı, diğeri de ictihadmdaki isabet sevabı. Fakat bu
içtihadında Allah'ın hükmüne isabet edememişse isabet sevabından mahrum olarak
sadece bir sevapla kalır.
Hattâbî bu hususta şöyle diyor:

"içtihadında hata eden bir müctehidin bir sevap alması yaptığı hatadan dolayı değil,
ancak hakkı bulmak uğrunda olanca gücünü sarf etmesin-dendir. Çünkü ehliyetli bir
müctehidin hakkı bulmak için yaptığı bir ictihad ve bu uğurda gösterdiği çaba bir
ibadettir. Binaenaleyh hatalı bir içtihadına karşılık bir sevap alan bir müctehidin,
hatasının karşılığında bir sevap aldığı söylenemez. Ancak onun içtihadına karşılık bir
sevap aldığı, hatasından dolayı üzerine terettüp eden günahın ise bağışlandığı
söylenebilir. Doğrusu da budur.

19. Bilindiği gibi bu hüküm ictihad ehliyetine sahip olan müctehidler ve onların
ictihadlanyla ilgilidir.



İctihad ehliyetine sahip olmadığı halde kendini zorlayarak ictihad yapan kimselere
gelince; onların yapacakları yanlışlıklar asla mazur görülmez; bilâkis onların yaptığı
yanlışlıklar en büyük günahlardan sayılır. Nitekim "hâkimler üç sınıftır" mealindeki
(no. 3573) hadis-i şerif buna delâlet eder.

Yine bu hadis-i şerif her müctehidin, her içtihadında isabet edemeyeceğine ve ictihad
ehliyetine sahip müctehidlerin hatalarından dolayı mazur sayılacaklarına da delâlet
etmektedir.

Şurasını da unutmamak icab eder ki, bütün bu hükümler, dinin çeşitli yönlere ihtimali
olan teferruatında yapılan ictihadlarla ilgilidir. Dinin sadece bir manaya olan
yönlerinde ise ictihad yapılamayacağından, bu sahada yapılacak ictihadler merduttur.
Sahipleri ise mazur değillerdir."

Avnii'l-Ma'bûd yazarı bu hadisi açıklarken şu açıklamayı yapıyor:
"Müctehid olmayan bir kimsenin hâkimlik görevini alması caiz olmadığı gibi, devlet
başkanının böyle bir kimseyi hâkimlik görevine getirmesi de asla caiz değildir.
Müctehid, şu beş ilmi kendisinde toplayan kimsedir:

1- Allah'ın kitabını bilmek.

2- Allah Resulünün sünnetini bilmek.

3- Daha önceki asırlarda yaşamış olan müctehidlerin icmâlarmı ve ihtilâflarını bilmek.

4- Arapçayı yeteri kadar bilmek.

5- Kitap, sünnet ve icmâda açık hüküm bulunmadığı zaman, Kitap, ve sünnetten
hüküm çıkarmak için başvurulan kıyası bilmek.

Ayrıca bir müctehidin Kur'an-ı Kerim'in nâsihini mansûhunu, mücmelini, müfesserini,
hâssmı, âminini, muhkemini, müteşâbihini; Kur'an-ı Kerim'in açıkladığı mekruh,
haram, mubah ve mendup gibi hükümleri bilmesi icap ettiği gibi, sünneti bu incelikleri
ve yönleri ile tanıması gerekir.

Bunun yanında sünnetin sahihini, zayıfını, müsnedini, mürselini, sünnetin Kur'an-ı
Kerim yanındaki yerini ve Kur'an-ı Kerim'in, sünnet yanındaki mevkiini çok iyi
tanıması gerekir. Ta ki bu sayede Kur'an'la sünnet arasında zahirî bir tearuz gördüğü
zaman sünnetin Kur'an-ı Kerim'e asla aykırı olmayıp onu tefsir ettiğini tanıyarak
aralarını te'lif edebilsin.

Ayrıca ahkâm hadislerini Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde gelen hükümleri
anlamak için gerekli olan arapça gramerini ve lügatini bilmesi icap eder. Arapçanm
bütün inceliklerini bilmesi gerekmez.

Bütün bunların yanında sahabe ve tabiînin ahkâmla ilgili görüşlerini ve ümmetin
büyük fakihlerinin verdikleri fetvaların ekserisini de bilmesi icabe-der. Yoksa
mukallid sayılır."

Avnü'l-Ma'bûd yazarı bu görüşleri Muhtasar-ı Şerhu's-Şünne isimli kitaptan
naklettikten sonra, "Bu ilimlerin bir kısmını bilmeyen bir kimse mu-kallid sayılır
sözünün üzerinde durulması icabeder" diyerek bu son cümleyi tasvib etmediğini ifade
ile mevzuya son vermiştir.

Her müctehid hakka isabet eder mi, yoksa içlerinden yalnız biri mi isabet eder
meselesi, ulema arasında ihtilaflıdır. Hanefîlerle Şâfiîlere göre; bir mesele hakkında
muhtelif hükümler veren müctehidlerden yalnız biri hakka yani Allah indindeki
hükme isabet eder; diğerlerinin hükümleri hatalıdır. Fakat mazur oldukları için
günahkâr sayılmazlar; kendilerine birer ecir verilir.
Bir takım âlimlere göre ise her müctehid hakka isabet eder.

Her iki tarafın delilleride bu hadistir. "Müctehidlerden hakka isabet eden yalnız



biridir" diyenler; hadisteki "yanılırsa..:" ifadesi ile istidlal ederler ve: "Hakka isabet
etmiş olsa kendisine hata isnad edilemezdi" derler. İsabet iddia edenler de her
müctehide ecir yerilmesi ile istidlal ederler ve; "İsabet etmemiş olsa kendisine ecir
verilmezdi" derler. Ancak bu ihtilâf fer'i meseleler-deki ictihad hakkındadır. Tevhid
esaslarına ait ictihadlarda hakka isabet eden yalaiz bir müctehiddir. Bu hususta
güvenilir âlimlerin icmâı vardır. Muhalefet eden yalnız Abdullah b. Hasan cl-Abterî

[22]

ile Dâvûd-u Zahirî olmuştur ki, onların muhalefetine de itibar yoktur.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3157 حَدَّثَنَا عَبَّاسٌ الْعَنْبَرِيُّ ، حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ ، حَدَّثَنَا مُلَازِمُ بْنُ عَمْرٍو ، حَدَّثَنِي مُوسَى بْنُ نَجْدَةَ ، عَنْ جَدِّهِ يَزِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَهُوَ أَبُو كَثِيرٍ ، قَالَ : حَدَّثَنِي أَبُو هُرَيْرَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ طَلَبَ قَضَاءَ الْمُسْلِمِينَ حَتَّى يَنَالَهُ ، ثُمَّ غَلَبَ عَدْلُهُ جَوْرَهُ ، فَلَهُ الْجَنَّةُ ، وَمَنْ غَلَبَ جَوْرُهُ عَدْلَهُ فَلَهُ النَّارُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I was one of those who washed Umm Kulthum, daughter of the Prophet (ﷺ), when she died. The Messenger of Allah (ﷺ) first gave us lower garment, then shirt, then head-wear, then cloak (which covers the whole body), and then she was shrouded in another garment. She said: The Messenger of Allah (ﷺ) was sitting at the door, and he had shroud with him. He gave us the garments one by one.

(3575) Ebû Hureyre (r.a) Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"Her kim müslümanlar arasında hâkimlik yapmak ister ve bu arzusuna erişir, sonra da
(onun) adaleti zulmüne baskın gelirse cennetlik olur. (Hâkimlik makamına gelip de)

123]

zulmü adaletine baskın gelen kimse de cehenemlik olur."
Açıklama

Hadis-i şerifin zahirine göre, "Bir hâkimin cennetlik olabil-mesi için görevi başında
hiç yanlış hüküm vermemiş olması şart değildir. Cennetlik olabilmesi için görevi
başında verdiği adaletli hükümlerin yanlış hükümlerden daha fazla olması yeterlidir.
Görevi başında verdiği yanlış hükümler adaletli hükümlerden daha fazla olan bir
hâkimse cehennemliktir."

Nitekim Şevkânî de hadis-i şerifi böyle anlamıştır.

Hanefî ulemasından Aliyyü'I-Kârî'nin rivayetine göre et-Turbiştî, metinde geçen
kelimesine "engel oldu, fırsat vermedi" manası vermiştir. Sözü geçen kelimeye bu
mana verilirse; hadisten "Adaleti, zulmetmesine engel olan her hâkim cennetliktir.
Zulmü, adaletli hüküm vermesine fırsat vermeyen her hâkim de cehennemliktir"
manası çıkar.

Aliyyü'l-Kârî, metinde geçen "adalet" kelimesinin, hâkimin hüküm verirken yaptığı
ictihaddaki isabet anlamında kullanıldığını; zulüm ve haksızlık anlamına gelen "cevr"
kelimesinin de hâkimin hüküm verirken yaptığı ictihadda yanılması anlamında
kullanıldığını söylemiş ve ictihadmdaki sevabı hatasından çok olan hâkimlerin
cennetlik olduklarına dikkat çekmiş, bile bile haksız hüküm veren hâkimlerinse bu
hadisin hükmü dışında kaldıklarını, onların zalimler topluluğu içinde hesaba
çekileceklerini söylemiş ve, "Bile bile haksız hüküm vermediği sürece Allah hâkimle

1241

beraberdir." hadis-i şerifinin de buna delâlet ettiğini ifade etmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3158 حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ حَمْزَةَ بْنِ أَبِي يَحْيَى الرَّمْلِيُّ ، حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ أَبِي الزَّرْقَاءِ ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : { وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ } ، إِلَى قَوْلِهِ : { الْفَاسِقُونَ } هَؤُلَاءِ الْآيَاتِ الثَّلَاثِ نَزَلَتْ فِي الْيَهُودِ خَاصَّةً فِي قُرَيْظَةَ وَالنَّضِيرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) as saying: The best of your perfumes is musk.

(3576) İbn Abbas'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: "Kim Allah'ın indirdiği ile

£251 [261
hükmetmezse işte kâfirler onlardır" (âyetinin) "...yoldan çıkmışlardır" âyetine
kadar olan (Mâide süresindeki 44,45,47 numaralı) üç âyet, özel olarak (yahudilerden)

1271

Kureyza ve Nadîr (oğullan) hakkında inmiştir.



Açıklama



Bilindiği gibi tefsir ilminde, "sebebin hususu hükmün umumuna mani değildir" diye
bir kaide vardır. Bu bakımdan,

hadis-i şerifte belirtilen âyet-i kerimelerin Kureyza ve Nadîr yahudileri hakkında inmş
olmaları sözü geçen kabilelerin dışında kalan kimselerin bu âyetin hükmü dışında
kalmalarını gerektirmez. Çünkü itibar lafzın umumuna-dır, sebebin hususuna değildir.
Hadis sarihlerinin açıklamasına göre; bu hadis-i şeriften, imanım koruyan bir
müslümamn yaptığı bir zulümden dolayı kâfir olacağı manası çıkarılamaz. Ancak
inanmadığı için islâmî hükümlerden yüz çeviren ve onları bırakıp bir tarafa atan
kişilerin kâfir olacağı manası çıkarılabilir.
Şeyh Alâuddin el-Hâzin, meşhur tefsirinde şöyle diyor:

"Bu üç âyetin kimler hakkında indiği hususunda tefsir âlimleri ihtilâfa düşmüşlerdir.
Bazılarına göre bu âyetler, kâfirler ile Allah'ın âyetlerini değiştiren yahudiler hakkında
inmiştir. Müslümanlar bu âyetlerin hükmüne girmezler. Çünkü büyük günah işleyen
bir müslümana kâfir denemez. İbn Ab-bas ile Katâde ve Dahhâk bu görüştedirler.
Nitekkn şu hadis-i şerif de bunu tey'id etmektedir: "Yüce Allah; "Her kim Allah'ın
indirdiği (Kitap) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir...", "Her kim
Allah'ın indirdiği (Kitap) ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir...", "Her
kim Allah'ın indirdiği (Kitap) ile hükmetmezse ise işte onlar fasıklarm ta ken-

1281

dileridir..." âyetlerini indirdi. Bunların hepsi kâfirler hakkındadır."

Ebû Davud'un İbn Abbas (r.a)'tan naklen rivayet ettiği hadis-i şerifte de bu âyetlerin

özel olarak Kureyza ve Nadir yahudileri hakkında indirildikleri ifade ediliyor.

Mücâhid, söz konusu bu üç âyet hakkında şöyle diyor: Bu âyet-i kerimelerden

anlaşılıyor ki, Allah'ın kitabını inkâr ettiği için onun hükümlerim terkeden kimse kâfir

olur.

İkrime de şöyle diyor: Küfründen dolayı Allah'ın indirdikleriyle amel etmeyi terkeden
bir kimse kâfir olur. İmanı olduğu halde Allah'ın indirdikleriyle amel etmeyen kimse
ise kâfir olmaz. Fakat zalim ve fasik olur. tbn Abbas ile Zeccâc'm görüşü de budur.
Bu mevzuda Tâvûs da şöyle diyor: Ben İbn Abbas'a: Allah'ın indirdikleriyle
hükmetmeyen kimse kâfir olur mu? diye sordum. Bu küfürdür; fakat Allah'ı,
meleklerini, peygamberlerini, âhiret gününü inkâr etmek gibi insanı dinden çıkaran bir
küfür değildir, cevabını verdi.

Bu görüş Atâ'dan da nakledilmiştir. İbn Mes'ud ile Hasan-ı Basrî ve en-Nehaî'ye göre;
bu âyetlerin hükmü tüm yahudilere ve müslümanlara şâmildir ve rüşvet karşılığında
Allah'ın hükmünü değiştirip de Allah'ın hükmünden başka bir hükümle hüküm veren

[291

kimse de kâfirdir, zalimdir ve fa-sıktır. Süddî de bu görüştedir."

Bütün bu görüşleri naklettikten sonra meseleyi bir neticeye bağlamak İstersek şöyle
diyebiliriz: Bu âyet-i kerimelerde Allah'ın indirdikleriyle hük-metmeyenlerden,
"kâfirler, zalimler ve fasıklar" diye söz edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, onların
kâfirliği Allah'ın hükmünü inkâr etmelerinden; zalimlikleri, Allah'ın hükmüne aykırı
hüküm vermelerinden; fasıkları da, Allah'ın hükmünün dışına çıkmış olmalarından
doğmaktadır. Binaenaleyh Allah'ın indirdiklerine inandığı halde onu uygulamayan
zalim ve fasık ise de kâfir değildir. Fakat inanmadığı için uygulamayan ise hem

[301

kâfirdir hem de zalim ve fasıktır.

Kıymetli âlimlerimizden murhum Muhammed Hamdı Yazır Efendi, bu meseleyi şöyle



ifade ediyor: "Küfürleri, hükm-i ilâhîyi inkâr veya istihkar etmelerinden; zulümleri,
mi'yar-ı hakk olan hükm-ı ilâhîyi atıp başka ahkâm ile hükmettiklerinden; fasıklıkları
da, hükm-ı haktan dışarı çıktıklarından dolayıdır. Şu halde ya bu üç vasfın hepsi
birliktedir veya her biri hükümden imtinaa munzam olan bir hale göre müstakil

im

sıfatlardandır."

3. Hâkimliğe Talip Ve Hırslı Olmak