بَابُ شَهَادَةِ أَهْلِ الذِّمَّةِ وَفِي الْوَصِيَّةِ فِي السَّفَرِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ شَهَادَةِ أَهْلِ الذِّمَّةِ وَفِي الْوَصِيَّةِ فِي السَّفَرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3181 حَدَّثَنَا زِيَادُ بْنُ أَيُّوبَ ، حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ ، أَخْبَرَنَا زَكَرِيَّا ، عَنِ الشَّعْبِيِّ ، أَنَّ رَجُلًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ بِدَقُوقَاءَ هَذِهِ وَلَمْ يَجِدْ أَحَدًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ يُشْهِدُهُ عَلَى وَصِيَّتِهِ فَأَشْهَدَ رَجُلَيْنِ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ فَقَدِمَا الْكُوفَةَ فَأَتَيَا أَبَا مُوسَى الْأَشْعَرِيَّ ، فَأَخْبَرَاهُ وَقَدِمَا بِتَرِكَتِهِ وَوَصِيَّتِهِ ، فَقَالَ الْأَشْعَرِيُّ : هَذَا أَمْرٌ لَمْ يَكُنْ بَعْدَ الَّذِي كَانَ فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَحْلَفَهُمَا بَعْدَ الْعَصْرِ بِاللَّهِ مَا خَانَا وَلَا كَذَبَا وَلَا بَدَّلَا ، وَلَا كَتَمَا ، وَلَا غَيَّرَا وَإِنَّهَا لَوَصِيَّةُ الرَّجُلِ وَتَرِكَتُهُ فَأَمْضَى شَهَادَتَهُمَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) as saying: Walk quickly with a funeral, for if the dead person was good it is a good condition to which you are sending him on, but it he was otherwise it is an evil of which you are riding yourselves.

(3605) Şa'bî'den rivayet olunduğuna göre;

Müslümanlardan birine şu Dakûkâ (denilen yer) de eceli gelmiş, vasiyetine şahit
olacak müslüman bir kimse bulamamış. (Ancak) kitap ehlinden iki adamı şahit tutmuş.
(Kitap ehlinden olan bu iki şahit) Kûfe'ye gelip Ebû Musa eUEş'arî'nin yanma
varmışlar, (durumu ona) anlatmışlar, (vefat eden zatın) mallarını da ona getiri (ip
teslim et) misler. Bunun üzerine Ebû Musa el-Eş'arî: "Bu, Rasûlullah (s:a) zamanından
sonra (bugüne kadar hiç) olmamış bir hâdisedir." dedi ve onlara ikindiden sonra;
(şahitliklerinde) hiyanet etmediklerine, yalan söylemediklerine, (gerçeği)
değiştirmediklerine, saklamadıklarına, bozmadıklarına, bu vasiyetin (yolculukta vefat
eden zatın) vasiyyeti, (malların da yine o zatın) geride bıraktığı mallan olduğuna dair

um

Allah'a yemin ettirip şahitliklerini geçerli kıldı.
Açıklama

Metinde geçen "Bu Rasûlullah zamanında vuku bulduktan sonra bugüne kadar hiç
olmamış bir hâdisedir." sözüyle, bir sonraki hadiste anlatılan; müslüman Büdeyl b. Ebî
Meryem ile hıristiyan Temîm ed-Dârî ve Adiyy arasında, yolculuk esnasında geçen bir
şahitlik olayı kastedilmektedir ki, bir numara sonraki hadis-i şerifte izah edilecektir.
Mevzumuzu teşkil eden hâdise ise, bugünkü Irak hükümetinin başşehri olan Bağdat ile



yine Irak sınırları içersinde bulunan Erbil arasındaki "Dakûka" denilen yerde Ebû
Musa el-Eş'arî'nin iki hıristiyan işçisi ile bir müslüman arasında vuku bulmuştur.
Hadis sarihlerinin açıklamasına göre; Ebû Musa'nın iki hıristiyana doğru
söylediklerine dair yemin ettirmek için ikindiden sonraki vakti seçmiş olması; ikindi
sonrasının, amellerin Allah'a arz olunduğu, yer ve gök meleklerinin nöbet devir ve
teslimi için yeryüzünde hazır bulundukları, bu vakitte işlenen günahlara meleklerin de
şahit olması cihetiyle yalan söylemenin vebalinin diğer vakitlere nisbetle daha da ağır
olmasındandır.

Hattâbî, bu hadisle ilgili olarak yaptığı açıklamada şu görüşlere yer vermektedir:
"Bu hadİs-i şerif, zımmîlerin, müslümanlarm yolculuktaki vasiyetlerine dair
şahitliklerinin makbul olduğuna delâlet etmektedir. Evzaî ile Şüreyh ve İbrahim en-
Nehaî'ye göre ise; zımmîlerin müslümanlarm yolculuktaki vasiyetlerine dair
şahitlikleri makbul olduğu gibi, yolculuk gibi müslüman şait bulmanın imkânsızlaştığı
diğer hallerde de zımmîlerin müslümanlar hak-Kmdaki şahitlikleri kabul edilir;
İmam Ahmed'e göre ise, zımmîlerin ancak yolculuk esnasında ölen bir müslümanm
vasiyetine şahitlikleri zaruret icabı kabul edilir. İmam Şafiî'ye göre ise, zımmînin
müslüman üzerine şahitliği hiçbir zaman kabul edilmediği gibi kâfirler üzerine
şahitliği de asla kabul edilmez, imam Mâlik de bu görüştedir.
İmam Ahmed'e göre, kitap ehlinin birbirlerine olan şahitlikleri de makbul değildir.
Rey ehline göre ise, küfür ehlinin bir millet olması cihetiyle kâfirlerin birbirlerine olan
şahitlikleri makbuldür.

Ulemadan bazılarına göre; her ne kadar bir yahudinin diğer bir yahudi-ye, ya da bir
hıristiyanm diğer bir hıristiyan hakkındaki şahitliği kabul edilirse de, bir hıristiyanın
bir yahudiye ya da bir yahudinin bir hıristiyana şahitliği kabul edilmez. Çünkü
yahudiler kendi aralarında ayrı ayrı birer mil-' lettirler. Bir milletin mensuplarının
birbiri hakkındaki şahitlikleri kabul edilirse de iki ayrı milletten olan şahısların
birbirleri hakkındaki şahitlikleri kabul edilemez.

İmam Şa'bî, İbn Ebî Leylâ, İshak b. Râhûyeh ve Zührî bu görüştedirler. Çünkü, Yüce
Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de haber verdiği, kâfirler arasındaki düşmanlık bu fırkalar

£122]

arasındaki düşmanlıktır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3182 حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ آدَمَ ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي زَائِدَةَ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي الْقَاسِمِ ، عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : خَرَجَ رَجُلٌ مِنْ بَنِي سَهْمٍ مَعَ تَمِيمٍ الدَّارِيِّ وَعُدَيِّ بْنِ بَدَّاءٍ ، فَمَاتَ السَّهْمِيُّ بِأَرْضٍ لَيْسَ بِهَا مُسْلِمٌ ، فَلَمَّا قَدِمَا بِتَرِكَتِهِ فَقَدُوا جَامَ فِضَّةٍ مُخَوَّصًا بِالذَّهَبِ فَأَحْلَفَهُمَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، ثُمَّ وُجِدَ الْجَامُ بِمَكَّةَ ، فَقَالُوا : اشْتَرَيْنَاهُ مِنْ تَمِيمٍ وَعُدَيٍّ فَقَامَ رَجُلَانِ مِنْ أَوْلِيَاءِ السَّهْمِيِّ ، فَحَلَفَا لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا ، وَإِنَّ الْجَامَ لِصَاحِبِهِمْ قَالَ : فَنَزَلَتْ فِيهِمْ { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ } الْآيَةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

We were walking slowly. AbuBakrah then joined us and he raised his flog at us and said: You have seen us when we were with the Messenger of Allah (ﷺ). We were walking quickly.

(3606) İbn Abbas (r.a)'dan, şöyle dediğrrivayet olunmuştur: S ehm. oğullarından
(Büdeyl isimli müslüman) bir adam,. Temîm ed-Dârî ve Adiyy b. Beddâ ile (bir
yolculuğa) çıkmıştı., (Yol'da) Sehm oğullarına mensub olan (bu müslüman) Ifımse,
hiçbir müslümanm bulunmadığı bir yerde vefat etti. (Yol arkadaşları, onım) geriye
kalan mallarını getirdikleri zaman (vefat eden zatın ailesi,sanun bıraktığı) altın süslerle
kaplı gümüş bir kabı bulamadılar. Bunım üzerine Rasülullah (s'. a), (bu kabın kendi
yanlarında olmadığına dair) vefat eden zatın yol arkadaşlarına yemin ettirdi, (Onlar da
yemin ettiler. Bir süre) sonra; kab Mekke'de (bazı kimselerin elinde) bulundu. (Bunlar;
biz) bu kabı Temîm ile Adiyy'den satın aldık, dediler. (Vefat eden) Sehm kabilesine
mensup zatın yakınlarından iki adam ayağa kalkarak: (Müslüman olarak) bizimi
şahitliğimiz Temîm ile Adiyy'in şahitliğinden daha doğrudur ve bu kab bizim (vçfat
eden) arkadaşımızm-dır, diye yemin ettiler. (İbn Abbas sözlerine devam ederek) dedi
ki: "Ey inananlar, birinize ölüm gelince vasiyyet sırasında içinizden iki adil kişi

[123] " ri241

şahitlik etsin" âyet-i kerimesi onlar hakkında inmiştir.



Açıklama



Metinde mevzubahis olan hâdise, Tirmizî'nin Sünen'inde şöyle anlatılıyor: Temim
dedi ki: Büdeyl öldüğü zaman kabı alıp bin dirheme sattık ve sonra bu parayı, ben ve
Adiyy b. Beddâ aramızda paylaştık. Büdeyl'm ailesine geldiğimiz zaman, (eşyasından)
yanımızda olanları kendilerine verdik. Gümüş kabı bulamadılar ve onu bize sordular.
O bize yalnız bunları bıraktı, bize bunlardan başka başka bir şey vermedi, dedik.
Hz. Peygamber (s.a)'in Medine'ye gelişini müteakip, müslümanhğı kabul edince,
yaptığım bu işten bir suçluluk hissettim. Bunun üzerine, Büdeyl'm ailesine geldim,
durumu kendilerine anlattım, beş yüz dirhemi de kendilerine verdim. Aynı zamanda
bu kadar da akadaşımm yanında bulunduğunu anlattım. Adiyy b. Beddâ'yı Rasülullah
(s.a)nm yadına götürdüler. Hz. Peygammer kendilerinden delil istedi, bulamadılar.
Dindaşlarmca mukaddes sayılan bir hususta ona yemin teklif etmelerini emretti. Adiyy
yemin etti.

Bunun üzerine Allah (c.c): "Ey iman edenler, herhangi birinize ölüm gelip çattığı
vakit, vasiyet anında iki adil kişi şahitlik etsin." âyetini indirdi.

Amr b. el-As ile bir başkası, kalkıp yemin ettiler ve bunun üzerine beş yüz dirhem

[125]

Adiyy b. Beddâ' dan hüküm yoluyla geri alındı.

Görüldüğü gibi Tirmizî'nin bu rivayeti mevzumuzu teşkil eden hadiste anlatılan olaym
tamamlayıcısı ve tefsiri mahiyetindedir.

Yine mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte geçen âyet-i kerimenin tefsiri üzerinde

pek çok görüşler vardır.

Bu hususta Hattâbî şöyle diyor:

"Bu hadis-i şerif, yemin etmenin davacı üzerine düştüğüne dair kuvvetli bir delildir.
Hz. Aişe ile Hasan-ı Basrî ve Amr b. Şurahbil'e göre ise, metinde geçen âyet-i kerime
muhkem olduğundan nesh ihtimali yoktur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in en son nazil olan
sûresi olduğundan Mâide sûresinin hiçbir âyeti neshedilmemiştir, Aksi görüşte olanlar
âyeti te'vil ederek âyet-i kerimenin şahitlik hakkında değil de vasiyet hakkında inmiş
olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşte olan ilim adamlarına göre, şu hususlar kendi
görüşlerinin doğruluğuna delâlet etmektedir:

1- Bu âyet-i kerime vesiyet hakkında inmiştir.

2- Temim ed-Dârî ile arkadaşı Adiyy b. Beddâ şahid değil; vasi idiler.

3- Şahitlere yemin ettirilmediği halde Hz. Peygamber'in Adiyy ile Te-mîm'e yemin
ettirmesi de onların şahit değil vasi olduklarını gösterir.

4- Âyet-i kerimede geçen şehadet kelimesiyle, "Allah'ın şehadetini giz-

£1261

lemeyiniz." âyetinde geçen şehadet kelimesinin ifade ettiği "Allah'ın emaneti"
manası kastedilmiştir.

5- Sözü geçen âyet-i kerimedeki sözü, "akrabanızdan olmayan müslümanlar"
anlamında kullanılmıştır. Genellikle vasiler akrabadan olurlar. Ancak seferde akraba
bulmak imkânsız olduğundan orada akraba olmayan kimselerin de vasi tayin
edilebileceği ifade edilmektedir ki bu da bu âyetin şahitlik hakkında değil vasiyyet
hakkında indiğini gösterir."

Bazılarına göre bu âyetin hükmü neshedilmiştir. Bu görüşlerden en doğru olanı
birincisidir. Allah en İyi bilendir.



Merhum M.Hamdi Yazır Efendi de bu mevzuda şöyle diyor: Burada şâyan-ı dikkat iki
mesele vardır. Birisi, bir müslümanın bulunamayacağı zaruret halinde bir
gayrimüslimi şahit tutmak ve onun şahitlik etmesi; diğeri de şahitlere yemin
verilebilmesi meselesidir. Fıkıh âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre âyet-i kerimede
geçen kelimesi "akrabalarınızdan ve kabilenizden" demektir, sözü de, "kabilenizden
olmayan müminlerden" demektir. Akraba, ölünün ahvaline daha vâkıf ve ona
başkalarından daha merhametli olacağı için vasiyette evvela hısım ve akrabayı,
yolculuk gibi bunların bulunamadığı hallerde ise yabancıları şahit tutmak daha uygun
gösterilmiştir. İbn Abbas ile Ebû Musa el-Eş'arî, Saîd b. Cübeyr, Saîd b. Müseyyeb,
Şüreyh, Mücâhid ve İbn Cüreyc'den nakledildiğine göre; bir insan gurbette bulunur ve
vasiyetine şahit olacak bir müs-lüman bulamazsa hıristiyan, yahudi, mecusi, putperest
veya herhangi bir kâfiri şahit tutabilir. Bu suretten maadasında kâfirin mümin aleyhine
şahitliği caiz olamaz. Binaenaleyh âyet-i kerimede geçen kelimesi 'müslümanlar-
dan";sözü de "gayrimüslimlerden" demektir. Her ne kadar, "Erkeklerden iki kişiyi de
şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa, razı olduğunuz şahitlerden bir erkek iki kadın
£127]

şahitlik etsin." âyet-i kerimesi, gerek hazarda ve gerekse seferde ve vasiyette
gayrimüslimlerin müslüman hakkında şahitliğini neshetmişse de Mâide sûresinin 106.
âyeti zımmîlerin, müslümanlann yolcuhıklardaki vasiyetlerine şahitlik yapmalarının
caiz olduğunu ifade ederken, zımmînin, diğer bir zımmînin vasiyetine şahitlik
etmesinin caizliğini de ifade etmektedir.

Gerçi Kadı Beyzavî, "Zımmînin müslüman aleyhindeki şahitliğinin din-
lenmeyeceğinde icmâ vardır" demiştir ama Fahreddin Râzî bu mevzuda ihtilâf
bulunduğunu söylemiştir. Fahreddin Râzî mensuh değildir diyenlerin görüşünü
açıklarken şöyle diyor:

1- Evvelâ bu âyet-i kerimede hitap bütün müslümanlaradır.Bu bakımdan sözü, "siz
müminlerin gayrisi" anlamına gelir.

2- Fakat bunların şahadetinin cevazı ancak yolculukla kayıtlıdır; bunun dışında caiz
değildir.

Eğer bu âyet-i kerimeyle zımmîlerin şahitliği değil de müslümanlann şahitliği
kastedilseydi, yolculukla kayıtlanmaması gerekirdi. Çünkü müslümanlann şahitliği
her zaman geçerlidir.

3- Şahitlere yemin ettirmek gerekmediği halde burada onlara yemin ettirilmesine
gelince; bu da bu şahitlerin gayrimüslim olmalarına bir karinedir.

4- Bu âyetin sebebi nüzûlu olarak gösterilen Ebû Dâvûd hadisi de, Büdeyl (r.a) için
şahitlik yapan kimselerin gayrimüslim olduklarını ifade etmektedir.

5- Ebû Musa el-Eş'ari'nin iki zımmînin bir müslümanın yoldaki vasiyetine şahitlik
eden iki hıristiyanm şahitliğini kabul etmesine hiçbir sahâbî itiraz etmediğine göre bu

HM

mevzuda icmâ var demektir.

20. Hâkim Doğruluğunu Bildiği Zaman Bir Şahidin Şahitliğiyle Hüküm Verebilir