بَابُ مَا يَقُولُ الرَّجُلُ إِذَا طَعِمَ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا يَقُولُ الرَّجُلُ إِذَا طَعِمَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3406 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، عَنْ ثَوْرٍ ، عَنْ خَالِدِ بَنِ مَعْدَانَ ، عَنْ أَبِي أُمَامَةَ ، قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِذَا رُفِعَتِ الْمَائِدَةُ قَالَ : الْحَمْدُ لِلَّهِ حَمْدًا كَثِيرًا طَيِّبًا مُبَارَكًا فِيهِ غَيْرَ مَكْفِيٍّ ، وَلَا مُوَدَّعٍ ، وَلَا مُسْتَغْنًى عَنْهُ رَبُّنَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I heard the Messenger of Allah (ﷺ) say: If any of you does not leave mukhabarah, he should take notice of war from Allah and His Apostle (ﷺ).

(3849) Ebû Ümame (r.a)'den rivayet olunmuştur; dedi ki: Sofra (üzerinde bulunan
yemekler yenip kaplar) kaldırılınca, Rasûlullah (s.a);

"Çok samimi, bereketli, (bizim kusurumuzdan dolayı da) yetersiz (olan),
bırakılamayan ve kendisine ihtiyaçtan kurtulmak mümkün olmayan hamd Allah'adır,

T2701

(ey) Allah(im)" diye dua edermiş.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3407 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ ، عَنْ سُفْيَانَ ، عَنْ أَبِي هَاشِمٍ الْوَاسِطِيِّ ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ رِيَاحٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَوْ غَيْرِهِ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : كَانَ إِذَا فَرَغَ مِنْ طَعَامِهِ قَالَ : الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا ، وَسَقَانَا ، وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) forbade mukhabarah. I asked: What is mukhabarah ? He replied: That you have the land (for cultivation) for half, a third, or a quarter (of the produce).

(3850) Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a) yemeğini
bitirince şöyle dua edermiş:

"Bizi doyuran, bize içiren ve bizim müslümantardan olmamızı sağlayan Allah'a
£2711

hamdolsun."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3408 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، أَخْبَرَنِي سَعِيدُ بْنُ أَبِي أَيُّوبَ ، عَنْ أَبِي عَقِيلٍ الْقُرَشِيِّ ، عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُبُلِيِّ ، عَنْ أَبِي أَيُّوبَ الْأَنْصَارِيِّ ، قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَكَلَ أَوْ شَرِبَ قَالَ : الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَ ، وَسَقَى وَسَوَّغَهُ وَجَعَلَ لَهُ مَخْرَجًا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) made an agreement with the people of Khaibar to work and cultivate in return for half of the fruits or produce.

(3851) Ebû Eyyub eî-Ensârî'den rivayet olunmuştur; dedi ki: Rasûlullah (s.a) (bir şey)
yediği veya içtiği zaman;

"Yediren, içiren ve yedirip içirdiği şeyi kolaylıkla boğazdan geçirip hazmettiren ve

r2721

artıkları için bir çıkış yolu yaratmış olan Allah'a hamdolsım" diye dua ederdi.
Açıklama

Hattâbî, metinde geçen kelimesinin "Allah" kelimesinin sıfatı olduğunu kabul ederek:

r2731

"...yediren (fakat kendisi) yedırilmeyen" âyetinin ışığı altında bu kelimeye, "O
Allah ki, herşeye yeter, yedirir, içirir, fakat kimse ona yedirip içiremez ve yetemez"

r2741

manasını vermiştir, kelimesine ise, "Rabbin seni bırakmadı ve danlmadı"
âyetinin ışığında, "O Allah ki, kendisinden istemek, elinde bulunan nimetlere rağbet
etmek asla terkedilemez." manası vermiştir.

Yine Hattâbî'ye göre metinde geçen kelimesi "Her zaman kendisine müracaat edilen"
anlamına gelmektedir ki kastedilen yüce Allah'dır.

Ancak bazı sarihler bu kelimelerin "el-hamdu" kelimesinin mefulu mut-lakı

12751

durumunda olan mahzuf bir mastarın sıfatı olduğunu kabul etmişlerdir.
Tercümemizde biz de bu görüşü esas aldık.

Bütün bu hadis-i şerifler yemekten sonra Allah'ın vermiş olduğu dünyevî nimetlere ve
uhrevî nimetlerden olan iman nimetine şükretmenin ve bu nimetleri dile getirmenin



müstehap olduğuna delâlet etmektedir. Bu ise "El-hamdülillahillezi et'amane ve
sekâna ve caalenâ minel müslimîn" demekle
yerine gelmiş olur.

Bu konuda İsmail Lütfı Çakan şöyle demektedir:

"Fesahat, muktezây-i hale göre ifade-i meramda bulunmak, belagat ise kavuşulan
nimete göre teşekkürde bulunmak, dua etmek de Allah katında makbuliyet demektir.
Yemek bir nimettir. Doymuş olmanın değerini açlık çekene sormak gerekir. Yemeğin
boğazdan rahatlıkla geçmesi ve hazmedil-mesi en az yemek bulabilmek kadar hatta
ondan da büyük bir nimettir. Lokması boğazında kalmış bir insanın ızdırabmı tasavvur
etmek veya yediği yemeği hazmedemiyen bir sindirim sisteminin vereceği elemi hayal
etmek yapılacak en güzel duanın Hz. Peygamber'in yaptığı bu dualar olduğunu
anlamak için yeterlidir.

Bütün bunların ötesinde boşaltım aygıtının bulunması ve normal olarak görev yapması
başlıbaşma fevkalâde bir nimettir. Yiyen, hazmeden ve fakat artıkları dışarı atamayan
bir vücudun elem ve ızdırabmı ifade edebilmek mümkün değildir.
Seçili ve kafiyeli, uzun uzun ve müretteb sofra dualarında böylesine kısa ve fakat

12761

ihatalı, gerçekten şükür ifade eden bir dua bulmak mümkün müdür?"

53. Yemekten (Sonra) El Yıkama