بَابُ مَا جَاءَ فِي الْفَرْقِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي الْفَرْقِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3713 حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ ، أَخْبَرَنِي ابْنُ شِهَابٍ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : كَانَ أَهْلُ الْكِتَابِ - يَعْنِي - يَسْدِلُونَ أَشْعَارَهُمْ ، وَكَانَ الْمُشْرِكُونَ يَفْرُقُونَ رُءُوسَهُمْ ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تُعْجِبُهُ مُوَافَقَةُ أَهْلِ الْكِتَابِ فِيمَا لَمْ يُؤْمَرْ بِهِ ، فَسَدَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَاصِيَتَهُ ، ثُمَّ فَرَقَ بَعْدُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Raisins were steeped for the Prophet (ﷺ) and he would drink it in the morning and the night after, the following day and the night after. He then gave orders and it was given to servants to drinks or poured away.

Abu Dawud said: That it was given to servants to drink means before it spoiled.

Abu Dawud said: Abu 'Umar Yahya al-Bahrani.

(4188) İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:

Ehl-i Kitap'tan olanlar (yahudi ve hıristiyanlar) saçlarım alınlarına salıverirler,
müşrikler ise ikiye ayırırlardı. Peygamber Efendimiz kendisine bir emir gelmeyen
konularda ehli kitaba müvafakattan hoşlanırdı, (onun için) o da başının önündeki

[63]

saçları (alnına) salıver (İr) di. Ama daha sonra saçlarını ortadan ayırdı.
Açıklama

Buharı, bu hadisi, Kitabu'l - Menâkib'da Yahyaâ b Kesir'den, Hicret'te Abdan'dan.
Libasta da Ahmed b. Yunus'tan olmak üzere üç yerde rivayet etmiştir.
Buharî'nin menakıb'daki rivayetinde, önce Hz. Peygamber (s.a)'in saçlarını salıverdiği
belirtilmiş daha sonra da müşriklerin ve ehli kitabın durumları ve Efendimiz'in
kendisine bir emir gelmeyen hususlarda ehli kitaba müvafakattan hoşlandığı ifade
edilmiştir. Kitabu'l Libâs'taki rivayette ise hadisin başında Rasûlullah'in ehl-i kitaba
müvafakattan hoşlandığına dikkat çekilmiş daha sonra da ehl-i kitap ve müşriklerin
durumları beyan edilmiştir.

Hadisin sahîh-i Müslim'deki rivayeti de aynen Ebû Davud'un rivayeti gibidir. Hadis
metninde saçların salıverilmeleri mutlak olarak ifâde edil

mistir. "Alnına" kaydı konulmamıştır. Aynî ve Nevevî buradaki salıvermekten

[641

maksadın alnın üzerine doğru salıvermek olduğunu söylemişlerdir.

Hadisin metninden ve sarihlerin izahlarından anlıyoruz ki, Hz. Peygamber (s. a)

önceleri saçını ayırır ve Öne ya da yanlara doğru salıverirdi.

Tabii ki bu hal saçlarının gözlerini kapatmasına sebep olacak şekilde değildi. Çünkü
bundan Önceki babın hadislerinde Efendimiz'in saçlarının çok uzun olmadığı
geçmişti.

Rasûluîlah (s.a)'in, Önceleri saçlarını alnı üzerine salıvermesine sebep ehli kitaptan
olanların yaptıklarına muvafakattir. Efendimiz İslâm'ın ilk devirlerinde hakkında
vahiy gelmeyen hususlarda ehli kitaptan olanları İslam'a ısındırmak için onlara
Muvafakati istiyordu. Çünkü onlar, nede olsa hak bir dine sahiptiler ve Allah inancı
taşıyorlardı. Yaptıklarının Allah'ın emrine müstenid olması muhtemeldi. Müşrikler ise
böyie değildi. Onların yaptıklarının Allah'ın rızasına muvafık olma ihtimalini akla
getirecek hiç bir sebep yoktu. Peygamberin yüce vazifelerinin en başta geleni şirkle,
putperestlikle mücadeledir. Onun için giyim kuşum şekli ve yeme konusunda bile



onlara benzemekten kaçınırdı. Onun için putperestliğin güçlü olduğu dönemlerde ehli
kitaba muvafakat bile olsa saçlarını ayırmadan salıvermiş putperestlik zayıflayıp
ortadan kalktıktan sonra eskiden onların yaptığı gibi ortadan ayırıp iki bukle halinde
yanlara bırakmakta mahsur görmemiştir. Bu hadis-i şerif iki önemli konudaki
tartışmalara mesned olma niteliğindedir:

1. Hz. Peygamber (s. a) kendisine hükmü hakkında vahiy gelmeyen bazı konularda
htriştiyan ve yahudilere muvafakati reddetmediğine göre önceki milletlerin şeriatı
bizim içinde bir şeriat mıdır?

2. Peygamber efendimizin son hali, saçları iki tarafa ayırmak olduğuna göre bu bizim
için de sünnet midir?

Şimdi bu iki konuyu teker teker ele alıp inceleyelim. Önce birinci mesele ile ilgili
olarak Nevevi'nin Kadı îyuz'dan naklettiklerini aktarmak sonra da konuyu bir usulü
fıkıh kitabından özetlemek istiyoruz.

Kadı Iyâz şöyle der: "Hz. Peygamber (s.a)'in hakkında vahiy gelmeyen konularla ehli
kitaba muvafakati meselesinde alimler ihtilaf etmişlerdir. Bazıları :Onun bu hareketi,
İslâm'ın ilk dönemlerinde onları islâm'a ısındırmak ve putperestlere muhalefet olsun
diye hiristiyanlara muvafakat için dır. Ama onların ısmdLnlmasına ihtiyaç kalmayıp,
İslâm tüm dinlere galip hale gelince ehli kitaba karşı muhalefetini de açıkça ortaya
koydu, derler.

Bazıları ise bunun, kendisine vahiy gelmeyen konularda ehli kitabın şeriatına uymak
için oluşunun muhtemel olduğunu söylerler.

Bazı usûlcüler bu hadisle itidlâl ederek; Bizden öncekilerin şeriatleriııin, aksine bir
hüküm varid olmamışsa bizim için de şerial olduğunu söylemişlerdir. Bazıları ise
hadisin yukarıdaki iddianın aksine delil olduğunu söylerler. Çünkü hadiste
Peygamberimiz'in ehli kitaba muvafakattan hoşlandığı ifade edilmektedir. Eğer önceki
milletlerin şeriatı bizim içinde şeriat olsaydı Hz. Peygamber'in onlara tabi olması

£651

vacip olurdu.

Bizden önceki milletlerin şeriatj erinin bizim için delil olup olmayacağı konusunda
usûlcülerin söylediklerinin özeli şudur.

Kur'an veya sahih sünnet, eski milletlerden birisinin şeriatlarından bir hüküm anlatmış
ve onun, bize de yazıimtş olduğunu beyan etmişse, o hüküm, bizim için de bir şeriat
ve kanundur. Bunda tüm alimier müttefiktirler.

Kur'an ve sünnet, eski milletlerden birisine ait bir hükmü anlatmış ve bunun
neshedildiğine işaret edilmişse, o hükmün, bizim için geçersizliğinde ihtilaf yoktur.
Kur'an ve hadis, eski milletlerin şeriatına ait bir hükmü aktarmış ve o hükmün, bizim
hakkımızda da geçerli olduğu veya nesh edildiği konusunda bir şey varid olmamışsa,
Hanefiler'in CumhûVu, MalikÜer ve Safı-iler'in bazılarına göre bu hüküm, bizim için
de geçerlidir. Ona uymak bizim görevimizdir.

Bazı alimlere göre ise, o, bizim için şeriat değildir. Çünkü, bizim şeriatımız, önceki
şeriatları neshetmiştir. Ama bizim dinimizde, o hükmü, ikrar eden bir şey varsa
müstesna.

Doğrusu önceki görüştür, çünkü bizim dinimiz, eski şeriatlerin bizim şeriatimize zıt
olan yönlerini neshetmiştir. ı

2. Saçların ortadan ayrılmasının hükmünde de alimier ihtilaf etmişlerdir. Bazı alimler,
Hz. Peygamber'in son halinin bu olduğunu. Efendimiz'in daha önceleri saçlarını
sarkıttığı halele hilâllere, ortadan ayırmasının vahye müsteniden olduğunu söylerler.



Bazı âlimlere göre saçları ortadan ayırmak caiz, bazılarına göre ise müstehaptır. Caiz
diyenlere göre; Hz. Peygamber, saçını vahye dayanarak değil kendi içtihadı ile
ayırmıştır. İmam Malik; "Erkeğin saçını ayırması bana daha sevimli geliyor" der.
İmam Nevevî, alimlerin görüşlerini bir isme nishet eimetlcn verdikten sonra; "sahih
olan; saçları ayırmadan salıverme* ve ortadan ayırmak işinin ikisi de caizdir. Ama

[661

ayırmak daha efdaldır. demiştir.
Bazı Hükümler

1. Ehli kitaptan olanlar dinsizlerden daha üstündür. Hakkında hüküm olmayan konu-
larda, dinsize muhalefet için ehli kitaba muvafakat caizdir.

2. Saçları ortadan ayırmak müstehaplır.

3. Bizden önceki mffleflleriri şeriatlarmdaki hükümler, bazı hallerde bizim için de

167]

geçerlidir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3714 حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ خَلَفٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْأَعْلَى ، عَنْ مُحَمَّدٍ يَعْنِي ابْنَ إِسْحَاقَ ، قَالَ : حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرِ بْنِ الزُّبَيْرِ ، عَنْ عُرْوَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا ، قَالَتْ : كُنْتُ إِذَا أَرَدْتُ أَنْ أَفْرُقَ رَأْسَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، صَدَعْتُ الْفَرْقَ مِنْ يَافُوخِهِ ، وَأُرْسِلُ نَاصِيَتَهُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I find the smell of gum (maghafir) from you. He then entered upon one of them; she said that to him. Thereupon he said : No, I drank honey at (the house of) Zainab daughter of jahsh, and I will not do it again. Then the following verse came down :’’O Prophet !why holdest thou to be forbidden that which Allah has made lawful to thee ? ‘’Thou seekest. . . If you two turn in repentance to Allah ‘’ refers to Hafsah and A’ishah , and the verse: ‘’When the Prophet disclosed a matter in confidence to one of his consorts’’ refers to the statements of the Prophet (ﷺ) disclosed a matter in confidence to one of his consorts’’ refers to the statement of the Prophet (ﷺ) :No, I drank honey.

(4189) Aişe (r'anha)şöyle demiştir:

"Ben Rasûlullah (s.a)'in saçlarını ayırmak istediğimde tam tepesinden ayırır, alnı

[68]

üzerine dökülen saçları da gözlerinin arasına sarkıtırdım."
Açıklama

Bu hadisin ifade ettiği mânayı açıklarken alimler bu konuda bir hayli söz
söylemişlerdir. Aliyyü'l -Kârı, "Hz. Aişe, Resûlullah'm saçını ayırırken tam gözlerinin
arasından geriye doğru ayırırdı." demiştir.

Tibî'de aynı anlayışı destekler bir tarzda şöyle demektedir: "Mânâ şudur: Saçın
ayrıldığı çizginin bir tarafı tam tepede, öbür tarafı da gözlerin arasına gelecek şekilde
alnında idi. Hz. Aişe'nin "anlmdaki saçları gözlerinin arasına sarkıtırdım," sözünün
manası; "saçların yansı bu çizginin sağma yarısı da soluna gelecek şekilde ayırırım"
demektir.

Erdebîlî de belirtildiğine göre , "Hadiste, Hz. Aişe'nin sözünün mânâsı şudur:
Tepeden Öne doğru gelen çizginin bir ucunu gözlerinin tam ortasına gelecek şekilde
yaparım. Böylece alnındaki saçın yarısı sağ tarafa yansıda sol tarafa kalırdı. İşte
alnındaki saçları gözlerinin arasına sarkıtıldım, sözünden maksat budur."
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki; Hz. Aişe validemiz. Peygamber Efendimizin saçlarını
taradığı zaman başının tam ortasından ikiye ayırır yarışını sağ tarafına diğer yansını da
[691

sol tarafına tarardı.

11. Cümmeyi Uzatmak

Cümme: İnsanın omuzlarına kadar dökülen saçıdır. Bu kelime bazen mutlak olarak,
saç manasında da kullanılır.