بَابُ مَا جَاءَ فِي مَا لَا يَجُوزُ لِلْمُوصِي فِي مَالِهِ ؟

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي مَا لَا يَجُوزُ لِلْمُوصِي فِي مَالِهِ ؟

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2526 حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، وَابْنُ أَبِي خَلَفٍ ، قَالَا : حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : مَرِضَ مَرَضًا - قَالَ ابْنُ أَبِي خَلَفٍ - بِمَكَّةَ ، ثُمَّ اتَّفَقَا أَشْفَى فِيهِ فَعَادَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ لِي مَالًا كَثِيرًا وَلَيْسَ يَرِثُنِي إِلَّا ابْنَتِي أَفَأَتَصَدَّقُ بِالثُّلُثَيْنِ ؟ قَالَ : لَا . قَالَ : فَبِالشَّطْرِ ؟ قَالَ : لَا . قَالَ : فَبِالثُّلُثِ ؟ قَالَ : الثُّلُثُ وَالثُّلُثُ كَثِيرٌ ، إِنَّكَ أَنْ تَتْرُكَ وَرَثَتَكَ أَغْنِيَاءَ خَيْرٌ مِنْ أَنْ تَدَعَهُمْ عَالَةً يَتَكَفَّفُونَ النَّاسَ ، وَإِنَّكَ لَنْ تُنْفِقَ نَفَقَةً إِلَّا أُجِرْتَ بِهَا حَتَّى اللُّقْمَةُ تَرْفَعُهَا إِلَى فِي امْرَأَتِكِ . قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَتَخَلَّفُ عَنْ هِجْرَتِي ؟ قَالَ : إِنَّكَ إِنْ تُخَلَّفْ بَعْدِي فَتَعْمَلَ عَمَلًا صَالِحًا تُرِيدُ بِهِ وَجْهَ اللَّهِ لَا تَزْدَادُ بِهِ إِلَّا رِفْعَةً وَدَرَجَةً لَعَلَّكَ أَنْ تُخَلَّفَ حَتَّى يَنْتَفِعَ بِكَ أَقْوَامٌ وَيُضَرَّ بِكَ آخَرُونَ . ثُمَّ قَالَ : اللَّهُمَّ أَمْضِ لِأَصْحَابِي هِجْرَتَهُمْ وَلَا تَرُدَّهُمْ عَلَى أَعْقَابِهِمْ لَكِنِ الْبَائِسُ سَعْدُ بْنُ خَوْلَةَ يَرْثِي لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ مَاتَ بِمَكَّةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: The warrior gets his reward, and the one who equips him gets his own reward and that of the warrior.

(2864) (Amir b. Sa'd'm) babasından demiştir ki: (Birgün ben Sa'd) öyle bir hastalandı
(m)ki; neredeyse ölüyordu(m). Derken Rasûlullah (s.a.) (ben Sa'd'ı) ziyarete geldi.
(Sa'd O'na):

"Ey Allah'ın Rasûlü! Benim pek çok malım var fakat bir kızımdan başka bana varis
olacak bir kimse yok (malımın) üçte ikisini sadaka olarak dağıtabilir miyim?" dedi(m)
(Hz. Peygamber de): "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine (Sa'd):
"Yarısını" (dağıtabilir miyim?) diye sordu. (Hz. Peygamber yine): "Hayır" cevabını
verdi. (Bu defa Sa'd): "Üçte birini" (dağıtabilir miyim?) dedi. (Hz. Peygamber):
"Üçtebir çoktur. Şüphe yok ki senin varislerini zengin olarak bırakman, onları halka
elaçar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır ve gerçekten infak edeceğin bir
yiyecekten dolayı mutlaka mükafat görürsün. Hatta hanımının ağzına vereceğin
lokmadan bile" buyurdu. (Bu defa ben Sa'd)



"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben (yapmak istediğim) hicretimden geri mi kalacağım?" dedim.
(Rasûlullah):

"Şüphe yok ki, eğer sen, ben (vefat ettik)den sonra (hayatta) kalıp Allah rızası için
çalışırsan, bununla senin mutlaka yüksekliğin ve derecen artmış olur. Hatta (hicretten)
geri kalmakla belki de (bazı) insanlar faydalanır, diğer bir kısmı da senden zarar
görür" cevabını verdi ve "A İla hım! Ashabımın hicretini tamamla, onları ökçeleri
üzerinde geri döndürme. Fakat zavallı (olan) Sa'd b. Havle'dir" dedi ve Mekke'de

£161

ölmesinden dolayı da Rasûlullah onun hakkında mersiye söyledi.
Açıklama

Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas'm tek varis olarak bırakacağından bahsettiği bu kızının Aişe
isminde bir kız olduğu ifade edilirken bazı rivayetlerde de Ümmü Hakem el-Kübra
isimli bir kız olduğu ifade edilmektedir. Hafız İbn Hacer bu kızın Hz. Sa'd'm ilk
karısından olan en büyük kızı olması gerektiği noktasından hareket ederek Hz. Sa'd'm
Ummül-Hakem -el-Kübra isimli kızı olması lazım geldiğine hükmetmiştir. Her ne
kadar metinde "Bir kızımdan başka bana varis olacak bir kimse yok" ifadesi varsa da
aslında Hz. Sa'd'm "kızımdan başka farz (pay) sahibi bir mirasçım yok" demek istediği
asabe olarak mirasçıları olan yeğenlerini kasdetmediği anlaşılmaktadır. Rasul-ü Zişan
Efendimiz Hz. Sa'd7a "mirasçılarını zengin bırakman daha hayırlıdır" derken Hz.
Sa'd'm bu hastalıktan kurtulacağım ve daha uzun yıllar yaşayıp mevcut kızından başka
çocukları dünyaya geleceğini mucize olarak haber vermiş olabilir. Nitekim Hz. Sa'd b.
Ebî Vakkas bu ümitsiz hastalıktan iyileşip kalkmış ve kırk seneden ziyade yaşamış,
birçok erkek ve kız çocukları dünyaya gelmiştir.
Bunlardan erkek olan çocukların adları şöyledir:

Ömer, İbrahim, Yahya, îshak, Abdullah, Abdurrahman, İmran, Salih, Osman.

Kız çocuklarının sayısının ise on ikiye ulaştığı Buhari şerhlerinde haber verilmektedir.

Rasûl-ü Ekrem Efendimiz bu cümledeki "mirasçıların" sözüyle, Hz. Sa'd'm kızı

Ümmü'l-Hakem ile yeğenlerini kastetmiş olması da mümkündür.

Hanefi âlimlerinden tbn Melek'in ifadesine göre, metinde geçen "üçte-bir çoktur" sözü

malın üçtebirini vasiyyet etmenin caiz; fakat, ondan azını vasİyyet etmeninse evla

olduğuna delalet eder.

Yine metinde geçen "Hatta hanımının ağzına vereceğin lokmadan bile" cümlesindeki
"tedfeuhâ = vereceğin" kelimesi Süneni Ebû Davud'un bazı nüshalarmda = kaldırıp
vereceğin" şeklindedir. Hatta kelime Buha-ri'nin rivayetlerinde de "terfeuha"
şeklindedir. Fakat netice itibariyle bu iki rivayet aynıdır. Mana bakımından aralarında
bir fark yoktur. Bu cümle ile, Fahri Kâinat Efendimiz, ameller niyyetlere göre
olduğundan, yiyecek ve içeceklerin, Allah'ın rızası için infak edilmiş olmaları halinde
bir takım meşru iştihaları tatmin yolunda sarfedilmiş bile olsalar, yine de bu
harcamaya sevap verileceğini ifade buyurmak istemiştir.

Bu hadis-i şerifte, Rasûl-u Ekremin mucizelerinden biri de Hz. Sa'd'm yakalanmış
olduğu hastalıktan kurtulduktan sonra, uzun süre yaşayacağını ve Rasûl-u Ekremin
vefatından sonra da hayatta kalıp Allah rızası için çalışıp Allah katında derecesinin
daha da artacağını ve kendisinden bazı kimselerin "yararlanıp bazılarının da zarara
gireceğini Hz. Sa'd'a açıkça haber vermesidir.

Gerçekten de Hz. Sa'd veda haccmdan sonra 45 yahut 48 sene yaşamıştır. Bu süre



içerisinde Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas, Kadisiyye gibi büyük fetihlere muvaffak olmuş,
müslümanlar onun sayesinde hesapsız ganimet mallarına ulaşarak faydalanmışlardır.
Ehl-i şirk de zarar görmüştür. Hadis sarihleri bu babtaki mucize-i Peygamberiyi, bu
suretle tasvir etmişlerdi. Tahavî'nin bu hususta diğer bir tevcihi daha vardır kî bunu da
şârih Aynî nakletmiştir. Tahavi'nin Muttasıl bir senedle rivayetine göre Sa'd İbn Ebî
Vakkas'm oğlu Amir' den":

"Rasûl-ü Ekrem, babanın yüzünden bir kısım insanlar faydalanacak bir kısmı da zarar
görecek", buyurmuştur. Bunun medlulü nedir? diye sorulmuş. O da cevaben:
Babam Irak'a vali ve kumandan tayin olunup gittiğinde, halk irtidad etmişti. Bunlardan
bir kısmı mukavemet etmeyip tevbekâr olarak döndüler. Bir kısmı temerrüd etmişti.
Birinciler kurtulmuş ve müstefıd olmuş, öbürleri tenkid edilmiş ve zarar görmüşlerdir

im

demiştir.

Kadı İyaz'm açıklamasına göre, bazıları "Bir kimsenin elde olmayan sebeblerle
Medine'ye göç edemeyip Mekke'de ölünceye kadar ikamet etmesi o kimsenin hicret
sevabı almasına mâni değildir. Ancak hicret imkânı olduğu halde hicret etmeyip keyfi
olarak Mekke'de ikamet eden kimse hicret sevabından mahrum kalır. İşte Hz. Sa'd b.
Ebî Vakkas daha önce Mekke'den hicret ettiği halde hac etmek için kendi arzusuyla
Mekke'ye geldiğinde burada ölmesinin hicretinin sevabım azaltacağından yahutta
hicretinin sevabını tamamen yi k edeceğinden korkuyordu. Yahutta bu korkusu Resulü
Ekrem ve ashabı hac vazifelerini bitirip Medine'ye dönecekleri sırada hastalığı yü-
zünden onlara katılmayıp Mekke'de kalacağından ileri geliyordu. Çünkü ashab-ı kiram
göç ettikleri bir yere tekrar dönüp de orda kalmayı iyi saymazlardı." demişlerdir.
Nitekim Hz. Sa'd'm "Ey Allah'ım Rasûlü ben hicretimden geri mi kalacağım?" sözü bu
görüşü te'yid etmektedir. Bazıları ise "her ne sebeble olursa olsun, bir muhacirin
Mekke'de vefat etmesinin onun hicretini ibtal ettiğini söylemişlerdir.
Yine Kadı.Iyaz alimlerden bazılarının Rasûlü Ekrem'in metinde geçen "Allah'ım
ashabımın hicretini tamamla.." anlamındaki sözlerini delil getirerek "Bir muhacirin
Mekke'ye dönüp orada ikamet etmesinin onun hicretini tamamen ibtal edeceğini iddia
ettiklerini ifade ettikten sonra "aslında bu sözlerin hicretten sonra Mekke'ye dönen
belli bir sahabi İçin söylenmiş bir söz olmayıp tüm sahabiler için yapılmış genel bir
dua olduğunu söylemiştir. Ancak burada Resûl-ü Ekrem Efendimizin belli bir sahabiyi
hedef alarak söylediği bir söz varsa o da Hz. Sa'd b. Havi için söylemiş oldukları;
"zavallı (olan) Sa'd b. Havledir" sözüdür. Hz. Sa'd b. Havle'nin başından geçen hadise
hakkında çeşitli rivayetler vardır.

İsa b. Dinar'ın rivayetine göre, Hz. Sa'd b. Havle Mekke'den Medine'ye hicret etmeden
Mekke'de vefat etmiştir. Bu rivayete itibar edilecek olursa Rasûl-ü Ekrem Efendimizin
ona acımasının sebebi sadece ölümünün Mekke'de olmasıdır. Buhârî'nin rivayetine
göre, Hz. Sa'd Medine'ye hicret edip Bedir Savaşma katıldıktan sonra tekrar Mekke'ye
dönüp orada vefat etmiştir.

İbn hişam ise; Hz. Sa'd'm, Medine'ye hicret edip Bedir savaşma ve daha başka
savaşlara katıldıktan sonra veda haccı sırasında Mekke'de vefat ettiğini söylüyor.
Bu rivayetlere itibar edilecek olursa, Rasûlü Ekrem'in ona acımasının Medine'ye hicret
ettikten sonra kendi arzusuyla Mekke'ye dönüp orada vefat etmesinden kaynaklandığı
ortaya çıkıyor. Tam manâsıyla sevap dâr-ı hicrette olduğundan hangi suretle olursa
olsun, küfür diyarında ölmesi onun sevabını azaltmıştır. Alimlerin ekserisine göre,
metnin sonunda bulunan "Mekke'de ölmesinden dolayı Rasülullah onun hakkında



£181

mersiye söyledi" sözü râvi Zührî'ye aittir.



Bazı Hükümler

1. Hasta ziyaret etmek müstehaptir.

2. Mal biriktirmek mubahtır.

3. Hadis-i şerif mirasçılarla vasiyet arasında örfe riayet gerektiğine delildir. Cumhur
ulema Hz. Sa'd'm "bütün malımı tasadduk edeyim mi?" sözü ile istidlal ederek
"Hastanın bağış ve sadakası, malının üçtebirinden verilir" demişlerdir. Hanefılerle,
İmam Mâlik, Leys, Evzâî, Sevrî, İmam Şafiî, İmam Ahmed, İshâk ve bilumum hadis
imamlarının görüşleri budur.

Zahirîlerde hastanın bağışı bütün malından çıkarılır. İbn Battal: "Eski âlimlerden buna
kail hiçbir kimse bilmiyoruz" diyor. Bu mevzuda Nevevî de şunları söylemiştir:
"Alimlerimiz ve diğer âlimler mirasçılar, zengin iseler teberruan malın üçtebirini
vasiyet etmeleri müstehab, fakirseler üçtebirden daha azını vasiyet müstehab olur,
demiştir. Şu asırlarda mi-rakçısı olan kimsenin vasiyyeti mirasçıların rızası olmaksızın
üçtebirden fazlasını geçemeyeceğinden âlimler ittifak etmişlerdir. Ama mirasçıların
rızasıyla bütün malını vasiyet edilebileceğinde de müttefiktirler.
Bizim mezhebimize ve cumhura göre, mirasçısı olmayan kimse de malının
üçtebirinden fazlasını vasiyyet edemez. Ebû Hanife ile arkadaşları: İshak ve bir
rivayette İmam Ahmed bunu caiz görmüşlerdir. Mezkur kavil Hz. Ali ile İbn
Mes'ud'dan rivayet olunmuştur.

4. İbadette bulunmak için ömür dilemek caizdir.

5. Bu hadis bir mu'cizedir.

6. Mirasçıyı zengin etmeye çalışmak, onu fakir bırakmaktan efdaldir.

"Kur'an-ı Kerim'de umumî olarak zikredilen vasiyyet bu hadisle tahsis edilmiştir.
Cumhurun kavli budur.

7. Hayır yollarla infak etmek müstehabtır.

8. Ameller niyetlere göredir, dolayısıyla kişi Allah'ın rızasını kazanmak için çoluk

£191

çocuğuna yaptığı masraftan da sevap kazanır.

3. Vasiyette (Haddi Aşarak Varislere) Zarar Vermenin Kötülüğü