بَابُ مَا جَاءَ فِي كَرَاهِيَةِ الْإِضْرَارِ فِي الْوَصِيَّةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي كَرَاهِيَةِ الْإِضْرَارِ فِي الْوَصِيَّةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2527 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ زِيَادٍ ، حَدَّثَنَا عُمَارَةُ بْنُ الْقَعْقَاعِ ، عَنْ أَبِي زُرْعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ جَرِيرٍ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الصَّدَقَةِ أَفْضَلُ ؟ قَالَ : أَنْ تَصَدَّقَ وَأَنْتَ صَحِيحٌ حَرِيصٌ تَأْمُلُ الْبَقَاءَ وَتَخْشَى الْفَقْرَ ، وَلَا تُمْهِلَ حَتَّى إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ قُلْتَ لِفُلَانٍ كَذَا وَلِفُلَانٍ كَذَا ، وَقَدْ كَانَ لِفُلَانٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) announced an expedition, and I was a very old man and I had no servant. I, therefore, sought a hireling who would serve instead of me, and I would give him his portion. So I found a man. When the time of departure arrived, he came to me and said: I do not know what would be the portions, and how much would be my portion. So offer something (as wages) to me, whether there would be any portion or not. I offered three dinars (as his wages) for him. When some booty arrived, I wanted to offer him his portion. But I remembered the dinars, so I went to the Prophet (ﷺ) and mentioned the matter to him. He said: All I can find for him regarding this expedition of his in this world and the next is three dinars which were offered him.

(2865) Ebû Hureyre'den demiştir ki: "Bir adam Peygamber (s.a.)'e gelerek):
Ey Allah'ın Resulü! Hangi sadaka daha faziletlidir? diye sordu. (Hz. Peygamber de):
Sen sıhhatli ve hırslı olup da (hayatta uzun yıllar) kalmayı arzu ettiğin fakir düşmekten
korktuğun halde, sadaka vermendir. Can(m) gırtlağa gel(me zamanı yaklaş)ıp da
"Falan kişiye şu kadar falan kişiye de şu kadar (vasiyyet ediyorum) deyinceye kadar
bekleme(mendir.) (Çünkü o zaman malın zaten mirasçısı olan) falancanın olmuştur."
1201

buyurdu.
Açıklama

İnsan sıhhati, gücü ve kuvveti yerinde olup, hayat ve ümit dolu olduğu yıllarda mala,



mülke karşı daha düşkün olduğundan hayatının bu döneminde Allah rızası için
malının bir kısmını tasadduk etmesi Onun itilasına sadakatma ve dolayısıyla sevabının
da o nisbette büyüklüğüne delâlet eder.

İnsan hayattan ümidini kestiği ya da ölüm döşeğine düştüğü zaman, dünya malına
karşı hırsı ve dolayısıyla cimriliği kalmadığı için hayatının bu döneminde vereceği
sadakaların sevabı da azdır.

İşte bu hadis-i şerifte bu gerçeklere İşaret edilerek insanın vereceği sadakayı ölüm
döşeğine düşünceye kadar bekletmenin doğru olmayacağı ifade edilmektedir. Çünkü
ölüm döşeğine düşen bir kimsenin malına mirasçıların hakkı tealluk etmiş olduğundan
malının tümü üzerinde yetkisi kalmamış, sadece üçtebiri üzerinde tasarruf etme hakkı
kalmıştır. Geriye kalan üçteikisi ise varislerin olmuştur.

tşte metinde geçen gSui âır iîj zaten o zaman senin malınfm bir kısmı) mirasçılarının
olmuştur." cümlesiyle bu gerçek ifade edilmek istenmiştir. Bu cümleden önce geçen
falancaya şu kadar falancaya da şu kadar" lafızları ise kendilerine vasiyyet yapılacak
kimselerle, vasiyyet edilecek maldan kinayedir.

Biraz önce de açıkladığımız gibi, ölüm döşeğine düşen bir kimsenin yapabileceği
vasiyyetin miktarı, mevcut mallarının üçtebirini geçemez. Bu nis-beti geçen miktarı
varisler yerine getirip getirmemekte muhtardırlar. İsterlerse geçerli kılarlar, isterlerse
ibtal ederler. Hattâbî'nin açıklamasına göre metinde geçen * 'zaten o zaman senin
malın mirasçılarının olmuştur" mealindeki sözler, vasiyette bulunmak isteyen bir
kimsenin varislerin hakkı olan miktarı, gözetip meşru olan vasiyette miktarını aşarak
varislere zarar vermekten kaçınmasının lüzumuna delalet etmektedirler.
Hafız İbn Hacer bu mevzuda şöyle diyor: "Selef-i salihinden bazıları zenginlerin
mallan hususunda iki defa Allah'a karşı geldiklerini söylemişlerdir:

1. Sağlıklarında cimrilik yapmakla,

2. Mala tümü üzerinde tasarrufta bulunmak hakkı ellerinden gittiği sırada meşru
sınırlan aşarak vasiyyette bulunmakla."

Netice olarak, sadakanın efdali insanın vücudu sıhhate ve mala ihtiyacı varken verdiği
sadakadır. Ölüm döşeğine düşen kimsenin vasiyette bulunmaktan başka yapabileceği
bir hayır yoktur. Bilindiği gibi o da sınırlıdır. Hele insanın yapacağı hayrı son nefesine
kadar bekletmesi ise son derece büyük bir gaflettir. Çünkü insanın son nefesinde
yapacağı tasarrufların hiçbiri geçerli değildir.

Nitekim sarihler metinde geçen "can gırtlağa geldiği zaman" mealindeki cümleyi
"canın gırtlağa gelme zamanı yaklaştığında" şeklinde te'vil etmişlerdir. Biz de

121]

tercümede parantez içerisinde ilâve ettiğimiz kelimelerle bu manaya işaret ettik.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2528 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ ، أَخْبَرَنِي ابْنُ أَبِي ذِئْبٍ ، عَنْ شُرَحْبِيلَ ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : لَأَنْ يَتَصَدَّقَ الْمَرْءُ فِي حَيَاتِهِ بِدِرْهَمٍ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَتَصَدَّقَ بِمِائَةِ دِرْهَمٍ عِنْدَ مَوْتِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

A man came to the Messenger of Allah (ﷺ) and said: I came to you to take the oath of allegiance to you on emigration, and I left my parents weeping. He (the Prophet) said: Return to them and make them laugh as you made them weep.

(2866) Ebû Said el Hudrî (r.a.)'den demiştir ki: Rasûlullah (s. a.):
"Bir kimsenin sağlığında bir dirhem tasadduk etmesi, ölürken yüz dirhem tasadduk

[22]

etmesinden daha hayırlıdır" buyurmuştur.
Açıklama

Bir önceki hadisin şerhinde de açıkladığımız gibi, insanın sıh-hati yerinde iken mala,

123]

mülke, ihtiyacı ve rağbeti daha fazla olduğu gibi "şeytan sizi fakirlikle korkutur..."



âyet-i kerimesinde açıklandığı üzere sadaka vermenin fakirliğe düşüreceğine dair,
şeytanın vereceği vesveselere daha çok maruz ve müsaittir. Ölüm döşeğine düşen bir
kimse dünyadan beklediği bir şey kalmadığından, ümit ve hayat dolu kimselere nis-
betle, nefsin telkinleriyle şeytanın vesveselerine karşı daha emin ve kuvvetlidir. Bu
bakımdan sıhhat yerinde iken sadaka vermek, ölüm döşeğinde sadaka vermekten yüz
derece daha zor ve yüz derece daha faziletlidir.

Ayrıca ölüm döşeğinde verilecek sadaka, vasiyyet hükmündedir. Bu halde iken sadaka
vermek isteyen kimselerin, mallarının üçte birinden fazlasını tasadduk etmekten ve
dolayısıyla varislerin hakkına tecavüz ederek onları zarara uğratmaktan sakınmaları
gerekir.

Sadece vârisleri zarara sokmak için vasiyyette bulunmak miktarı, mevcut malın
üçtebirinden az bile olsa caiz değildir.

Bu hadisle bir önceki hadisin bab başlığı ile ilgisini de burası teşkil etmektedir.
Her ne kadar el-Münzirî bu hadisin senedinde kendisine itimad edilemeyen Şürahbil b.
Sad el-Ensarî el-Hatmî bulunduğunu söylemişse de îbn Hibban Sahih'inde bu hadisi
rivayet ederek onun sahih olduğunu açıklamış ve İbn Hacer de kendisini tasdik

[241

etmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2529 حَدَّثَنَا عَبْدَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الْصَّمَدِ ، حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْحُدَّانِيُّ ، حَدَّثَنَا الْأَشْعَثُ بْنُ جَابِرٍ ، حَدَّثَنِي شَهْرُ بْنُ حَوْشَبٍ ، أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ حَدَّثَهُ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : إِنَّ الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ وَالْمَرْأَةُ بِطَاعَةِ اللَّهِ سِتِّينَ سَنَةً ثُمَّ يَحْضُرُهُمَا الْمَوْتُ فَيُضَارَّانِ فِي الْوَصِيَّةِ فَتَجِبُ لَهُمَا النَّارُ قَالَ : وَقَرَأَ عَلَيَّ أَبُو هُرَيْرَةَ مِنْ هَا هُنَا { مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ } حَتَّى بَلَغَ : { ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ } قَالَ أَبُو دَاوُدَ : هَذَا يَعْنِي الْأَشْعَثَ بْنَ جَابِرٍ جَدَّ نَصْرِ بْنِ عَلِيٍّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The name of the narrator Abu al-'Abbas, a poet, is al-Sa'ib b. Farrukh.

(2867) Ebû Hureyre Rasûlullah (s.a.)'in:

"Şübhesîz ki erkek ve kadın altmış sene Allah'a itaatle çalışıp, çabalamalardan sonra,
kendilerine ölüm (vakti) gelip çatar. Bunun üzerine (mallarından bir çoğunu vasiyet
ederler. Yapmış oldukları bu) vasiyette (varislerine) zarar verirler de, ateşi hakketmiş
olurlar" dediğini söyledi ve "... bu hükümler, ölenin yapacağı vasiyyetten ya da bor-
125] ^ [261

cundan sonradır." (mealindeki âyet) ten "işte büyük kurtuluş budur"
(mealindeki âyet)e kadar okudu.

[271

[Ebû Dâvûd der ki (senette geçen) el Esas b. Câbir, Nasr b. Ali'nin dedesidir.]
Açıklama

İbn el-Melik'e göre, altmış yıl Allah'a itaat ettikten sonra yap-tıkları vasiyet yüzünden
cehenneme girmeye müstahak olan kadın ve erkeklerden maksat, vasiyyet hakkındaki
dini ölçüleri bir tarafa atarak vârislerin tümüne zarar vermek maksadıyla malının
üçtebirinden fazlasını mirasçıların dışındaki kimselere vasiyyet eden kadın ve
erkeklerdir. Yahutta mirasçıların bir kısmını mirastan mahrum etmek maksadıyla
malının tümünü diğer mirasçılara hibe eden kadın ve erkeklerdir.
Bazılarına göre, burada vasiyyetleri sebebiyle cehennemlik olan kadın ve erkeklerden
maksat; liyakatli olmayanlara mal verilmesini vasiyyet eden kadınlar ve erkekler
olabileceği gibi, haklı olarak yaptığı bir vasiyyetinden cayarak ikinci bir vasiyette
bulunan, ya da vasiyyetinin bir kısmını ibtal eden kadınlarla erkekler de olabilir.
Kişinin cehenneme girmeyi hakketmesi başkadır, cehenneme girmesi yine başkadır.
Kişinin cehennemlik olması onun mutlak cehenneme girmesini gerektirmez. Çünkü

[281

Allah'ın affının imdada yetişip de cehenneme girmekten kurtulması mümkündür.
Metinde geçen "altmış sene" sözüyle gerçekten "altmış yıllık bir ömür, kastedilmiş



değil çokluk kastedilmiştir. Bu bakımdan söz konusu kelime burada uzun yıllar
anlamında kullanılmıştır.

Nitekim İbn Mâce'nin Sünen'inde bu kelime yerine geçen yetmiş sene kaydı da yine
uzun yıllar anlamında kullanılmıştır.

Avnü'l Mâbûd yazarının ifade ettiği gibi konumuzu alakadar eden bu hadis-i şerif,
vasiyyet ederken dini ölçülere uymayan kimseler hakkında büyük bir tehdidi ihtiva
[291

etmektedir.

4. Vasiyy etlerde Vasilik Görevi Alanın Hükmü