بَابُ مَا جَاءَ فِي الصَّدَقَةِ عَنِ الْمَيِّتِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي الصَّدَقَةِ عَنِ الْمَيِّتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2540 حَدَّثَنَا الرَّبِيعُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْمُؤَذِّنُ ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، عَنْ سُلَيْمَانَ يَعْنِي ابْنَ بِلَالٍ ، عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، أُرَاهُ عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةِ أَشْيَاءَ : مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ ، أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ ، أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: Two (prayers) are not rejected, or seldom rejected: Prayer at the time of the call to prayer, and (the prayer) at the time of fighting, when the people grapple with each other. Musa said: Rizq ibn Sa'id ibn AbdurRahman reported from AbuHazim on the authority of Sahl ibn Sa'd from the Prophet (ﷺ) as saying: And while it is raining.

(2880) Ebû Hüreyre'den demiştir ki: Rasülullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur:

"İnsan Öldüğü zaman (bütün) amel(ler)i kendisinden kesilir. Ancak üç şey müstesna;

im

sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve kendisine dua eden mümin evlâd."
Açıklama



Bu hadisi şerifte, insanın dünyada işlemekte olduğu amellerinin sevabı, ölümüyle



birlikte sona erdiği ve artık bu amellerin sevabı, o kimsenin amel defterine bir daha
yazılmadığı fakat şu üç amelin sevabının insanın ölümünden sonra da yazılmaya
devam ettiği ifade edilmektedir.

1. Sadaka-i cariye: Bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için
insanların istifadesine sunulmuş olan hayır müesseseleri, mektepler, camiler, çeşmeler
ve vakıflardır. Sözü geçen bu hayırların sevapları kesilmediği için onlara "sürekli
hayır" anlamına gelen "sadakay-ı cariye" ismi verilir.

2. Kendisinden (sürekli olarak) faydalanılan ilim kişinin sağlığında öğrenip, neşretmiş
olduğu ilimdir. Neşir kitap yazıp yayımlama şeklinde olabileceği gibi, öğrenilen
bilgileri başkalarına öğretme yoluyla da olabilir.

3. Dua eden salih evlât: îbn Hacer el-Mekki'ye göre, burada salih evlat sözüyle
kasdedilen mümin evlattır.

Bu mevzuda Münavi (r.a.) şöyle diyor: "Aslında ölen bir kimsenin arkasından dua
eden her müslümamn duası ölüye ulaştığı halde, burada sadece salih evladın
duasından bahsedilmesinin hikmeti; çocukları, anne ve babalarının ardmdan'dua
etmeye teşviktir.

tmam Nevevî şöyle diyor: Ölünün arkasından verilen sadaka ile edilen duanın
sevabının ölüye ulaştığında âlimler arasında ittifak olduğu gibi, onun ölümünden sonra
mali borçlarının ödenmesinin onu borçtan kurtaracağında da ittifak vardır.
İmam Şafiî ile taraftarlarına göre, üzerinde hac borcu varken Ölen bir kimsenin
arkasından onun hesabına yapılacak hac, onu hac farizası borcundan kurtarır. Eğer bu
kişi ölümünden önce kendisi nafile bir hac yapılmasını vasiyyet etmişse, bu hac
vasiyyet hükmüne girer, dolayısıyle bir vasiyyet olarak o haccm yerine getirilmesi
gerekir. Şafiî mezhebi ve cumhur ulemaya göre; ölünün yerine namaz kılmak caiz
olmadığı gibi, ölü için okunan ve ona bağışlanan Kur'ân'm sevabı da ölüye ulaşmaz.
Yine İmam Şafiî ile cumhur ulemaya göre; ölüye bağışlanan namaz ile orucun sevabı
da ölüye erişmez. Ancak ölünün velisinin yahutta bu velinin izin verdiği bir kimsenin
ölünün yerine tuttuğu farz oruç, Şâfıîlerin müteahhirin âlimlerinin muhakkiklerine
göre, makbul olur. İmam Şafiî'den bu hususta iki görüş rivayet edilmiştir. Bu iki
görüşten en meşhur olanına göre, ölü hesabına tutulmuş olan bu oruç ödenmiş olmaz.
Hattâbî'de, konumuzla alakalı hadis-i şerifin "namaz ile orucun ve bunlara benzeyen
diğer ibadetlerin vekillik kabul etmediğine ve dolayısıyle ölen bir kimsenin üzerinde
borç olarak bulunan bedeni ibadetlerin başkası tarafından ödenemeyeceğine delalet
ettiğini" ifade etmiştir. Hanefi âlimlerinden İbn Abidin bu mevzuda şöyle diyor:
Âlimlerimizin, hac babında, açıkladıklarına göre; insan, namaz, oruç, sadaka ve
benzeri amellerinin sevabını başkasına bağışlayabilir. Hidaye'de böyle denilmiştir.
Hatta Tatarhaniye'de Muhit'ten naklen nafile sadaka veren kimsenin, bütün mü'min ve
mü'minata niyet etmesinin efdal olduğu bildirilmiştir. Çünkü bu onlara erişir ve seva-
bından hiç bir şey eksilmez. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'm mezhebi budur. Yalnız İmam
Mâlik ile Şafiî, sırf bedeni olan namaz ve Kur'ân okumak gibi ibadetleri istisna
etmişlerdir. Onlara göre, bunların sevabı ölüye ulaşmaz. Mutezile taifesi Ehl-i sünnet'e
muhalefet etmişlerdir. Tamamı Fethul-Kadir' dedir.

Ben derim ki: Şafiî'den meşhur olan kavil yukarıda geçmiştir. Şâfıîle-rin müteehhirin
âlimlerinin beyanına göre, meyyit huzurunda okunan Kur'ân ona ulaşır. Keza hemen
Kur'ân'm arkasından dua ulaşır. Çünkü Kur'ân okunan yere rahmet ve bereket iner.
Onun arkasından yapılan duanın kabulü daha yakındır. Bunun muktezası şudur:
Murad, meyyitin Kur'ân'dan is-tifadesidir. Sevabın hasıl olması değildir. Onun için de



dua ederken, "Ya-rabbi okuduğumun sevabı kadar sevabı filana ulaştır!" demeyi tercih
etmişlerdir.

Bize gelince, meyyite ulaşan bizzat sevaptır.Bahır'da şöyle denilmiştir: "Bir kimse
oruç tutar, namaz kılar veya sadaka verir de sevabını başka bir ölüye veya diriye
bağışlarsa caiz olur. Bu sevab Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'a göre onlara ulaşır."
Bedayi'de böyle denilmiş, sonra şöyle devam edilmiştir: "Bundan anlaşılır ki,
bağışlanan kimsenin ölü veya diri olmasının farkı yoktur. Zahire göre, sevabı, o fiili
yaparken bağışlamasıyla, evvela kendisi için yapıp sonra başkasına bağışlaması
arasında fark yoktur." Fetava'da, "Farzlarda caiz değildir diyenler olmuştur." ibaresi
192]

vardır.

[93]

"İnsana, kazandığından başka bir şey yoktur." âyetine gelince: O te'vil edilmiştir.
Yani ancak bağışlarsa caiz olur denilmiştir.

Nitekim Kemal tahkikini yapmış kısaca şöyle demiştir: "Ayet-i kerime, Mutezile
taifesinin söylediği manâda zahir ise de nesih veya takyid edilmiş olması ihtimali
vardır. Bu neticeyi tesbit eden hadis sabit olmuştur ki, o da Peygamber (s.a.)'in iki ala
koç kurban etmesidir. Bunların birini kendi namına diğerini ümmeti namına kesmiştir.
Bu hadisi sahabeden bir çok kimseler rivayet etmiş; hadis yaygın bir hal almıştır.
Binaenaleyh meşhur olması ihtimalden uzak değildir. Meşhur hadisle ise, mutlak olan
âyet takyid edilebilir. Dârekutnî'nin rivayetine göre, biri Peygamber (s.a.)'e sormuş;
"Annem babam vardı. Hayatlarında kendilerine itaat ederdim ölümlerinden sonra
onlara ne iyilik edeyim?" demiş. Rasûlullah (s. a.):

"Öldükten sonra hayır namına kendi namazınla birlikte onlar için de namaz; orucunla
birlikte onlar için de oruç tutmalısın" buyurmuştur. Hz. Ali'den dahi Rasûlullah
(s.a.)'den naklen şu hadis rivayet olunmuştur.

"Bir kimse kabristana uğrar da on bir defa ihlâs sûresini okur ve sevabını ölülere
bağışlarsa» kendisine ölülerin sayısınca sevap verilir." Enes'den de rivayet olunmuştur
ki:

"Ya Rasûlullah! Biz ölülerimiz namına sadaka veriyoruz. Onlar namına haccediyor
duada bulunuyoruz. Acaba bu onlara vasıl oluyor mu?" diye sormuş. Rasûlullah (s.a.),
"Evet, onlara vasıl olur ve onlar bundan, sizden birine bir tabak hediye geldiği zaman
nasıl sevinirse öyle sevinirler" buyurmuştur.

Bu hadisi, Ebû Hafs Ükberî rivayet etmiştir. Bir rivayete göre Peygamber (s.a.):
"Ölülerinize Yasin okuyun!" buyurmuştur. Bu hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.
Bütün bunlar ve sözü uzatırız korkusuyla bıraktıklarımız arasındaki kadr-i müşterek
tevatür derecesini bulmaktadır. Bu kadr-i müşterekten murad, başkasının amelinden
faydalanmaktır. Keza Kur'ân-ı Kerim'de, anneye babaya dua edilmesi emr
buyurulmuştur. Meleklerin mü'minlere istiğfarda bulundukları haber verilmiştir.
Bunlar fayda hasıl olduğunu göstermekte kesindir. Ve bunlar Mutezile'nin istidlal
ettikleri âyetin zahirine muhaliftir. Çünkü o âyetin zahiri, bir kimsenin biri için
istiğfarda bulunması hiçbir vecihle fayda vermeyeceğini gösterir. Çünkü bu kendi
emeği değildir. Biz, "Ayetin zahiri murad değildir" diyerek, onu kişi hibe etmezse
diye kayıtladık. Bu, mensuhtur demekten evlâdır. Zira daha kolaydır. İrade ettikten
sonra batıl olma yoktur. Bir de bu âyet haber kabilindendir. Haberlerde nesih yoktur.
Yahut âyetteki "lâm', ala" manasınadır. Bu ikinci bir cevabtır. Ama Kemal onu
reddetmiştir. Çünkü âyetin zahirinden ve gelişinden uzaktır. Ayet, yüz çeviren ve



cimrilik eden kimseye va'z ve nasihattir. Şu da var ki bu âyet, "Hiç kimse başkasının
günahını yüklenmez" âyetiyle tekerrür etmektedir. Daha başka cevaplar da verilmiştir.
Onları Zeylâî ve başkaları sıralamıştır. Bazıları şunlardır:

1. Bu âyet neshedilmiştir.

2. Bu âyet Musa ve İbrahim (a.s.)'m kavimlerine mahsustur. Çünkü onların
sahifelerindekini hikaye etmektedir.

3. Bu âyetteki insandan murad kafirdir.

4. Bu adalet yoluyla değil, fakat fazl ve ihsan yoluyla olur demektir.

5. İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır. Lakin bazan çalışması esbaba tevessüle olur.
İhvanını çoğaltır. İmanı tahsil eder. Peygamber (s.a)'in "Ademoğlu ölünce ameli
kesilir. Ancak üç şeyden kesilmez..." hadisine gelinçe: Bu hadis, başkasının ameli
kesildiğine delalet etmez. Bizim sözümüz ise, başkasının ameli hakkındadır. (Zeylâî)
"Kimse kimse namına oruç tutamaz ve kimse kimse namına namaz kılamaz." hadisi
ise borçtan kurtulmak hususundadır. Sevap hakkında değildir. Nitekim Bamr'da beyan

194]

edilmiştir.

Celadeddin Suyutî, sevabı kesilmeyen hayırların sayısını bir şiirinde ona çıkarmıştır ki
sırasıyla şunlardır.

1. Neşredilmiş ilim 2. Evladın duası, 3. Ağaç dikmek 4. Sadaka-ı cariye 5. Miras
olarak bırakılan Kur'ân-ı Kerim 6. Sınırda nöbet tutmak 7. Kuyu kazmak 8. Bir nehrin
suyunu bir yere akıtıp insanların istifadesine sunmak 9. Gariplerin barınması için
hanlar ve imaretler inşa etmek 10. İçerisinde zikir yapılması yahut ta Kur'ân-ı Kerim

[951 '

okunması için bina inşa etmek.

15. Kendisi İçin Sadaka Verilmesini Vasiyet Etmeden Ölen Bir Kimsenin Yerine
Sadaka Verilebilir Mi?