بَابُ عِيَادَةِ النِّسَاءِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ عِيَادَةِ النِّسَاءِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2737 حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ بَكَّارٍ ، عَنْ أَبِي عَوَانَةَ ، عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ ، عَنْ أُمِّ الْعَلَاءِ ، قَالَتْ : عَادَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا مَرِيضَةٌ ، فَقَالَ : أَبْشِرِي يَا أُمَّ الْعَلَاءِ ، فَإِنَّ مَرَضَ الْمُسْلِمِ يُذْهِبُ اللَّهُ بِهِ خَطَايَاهُ ، كَمَا تُذْهِبُ النَّارُ خَبَثَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) said on the day of Badr: He who does such-and-such, will have such-and such. The young men came forward and the old men remained standing near the banners, and they did not move from there. When Allah bestowed victory on them, the old men said: We were support for you. If you had been defeated, you would have returned to us. Do not take this booty alone and we remain (deprived of it). The young men refused (to give), and said: The Messenger of Allah (ﷺ) has given it to us. Then Allah sent down: They ask thee concerning (things taken as) spoils of war, Say: (Such) spoils are at the disposal of Allah and the Apostle......Just as they Lord ordered thee out of thy house in truth, even though a party among the believers disliked it. This proved good for them. Similarly obey me. I know the consequence of this better than you.

(3092) Ümmü'l-Ala'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a) beni hasta iken ziyaret etti ve
"Ey Ümm'l-Ala sana müjde (1er olsun) çünkü ateşin altın ve gümüşün paslarım

[311

giderdiği gibi bîr müslümanm hastalığı da onun günahlarını giderir " buyurdu.
Açıklama

Münzirî'nin hasen olarak nitelendirdiği bu hadis-i şerif, şu hükümleri içine almaktadır:

1. Erkeklerin hasta kadınları ziyaret etmeleri caizdir. Fakat bu ziyaretin caiz olması
mutlak değildir. Ancak bu cevaz o kadınla yabancı bir erkeğin yalnızca başbaşa
kalmamaları ve tesettüre tam manasıyla riayet gibi şartların gerçekleşmesine bağlıdır.
Bu şartların gerçekleşmemesi halinde bu ziyaret haram olur.

2. Ziyaretçinin hastaya, hastalığının günahlarına keffaret olacağını hatırlatması
ziyaretin adabmdandır. Çünkü bu hatırlatma hastanın gönlüne rahatlık verir ve
kendisine teselli eder.

3. Kaza ve kadere teslim olmak gerekir.

4. Hastalıklar hastanın günahlarına kefferat olur.

Bu mevzuda rivayet edilmiş olan hadis-i şeriflerin meali şöyledir: a) Şeddad b. Evs,
arkadaşıyla birlikte bir hastayı ziyaret ettiği zaman ona "Bu sabah nasılsın?" diye
sorduklarında "Bu sabah Allah'ın nimeti üzerimdedir" diye cevap verdi. Şeddad da
sana müjde (1er olsun. Çünkü hastalıklar) Günahlara keffarettir. Hataları siler. Çünkü
ben Rasûlullah (s.a)'i "Aziz ve Celil olan Allah (bir müslüman hastalandığı zaman
meleklerine şöyle) buyurur. Ben bir mü'min kulumu (hastalıkla) imtihan ettiğimde (o
kulum) bana hamdedecek olursa, o (kulum) yatağından anasından doğduğu günkü gibi
bütün günahlardan arınmış olarak tertemiz kalkar (ey meleklerim) bu kulumu
(ibadetlerine devam etmekten) ben alıkoydum ve onun başına bu imtihanı ben
getirdim. Binaenaleyh, sağlığında (ibadetlerine) karşılık olarak onun için yazmış
olduğunuz sevapların aynısını şimdi de yazınız, buyurur" derken işittim, diye cevap
[321

verdi.

b) Bir defasında Rasûlullah (s.a)'m huzurunda hummadan bahsedildi. (Orada bulunan)
bir adam da hummaya sövdü. Bunun üzerine peygam-ber(s.a.s) (adama)...
"Hummaya sövme. Çünkü ateş, demirin pasını giderdiği gibi humma (hastalığı) da

[33J

günahları giderir " buyurdu.

c) Bir gün peygambe/. (s.a) beraberinde Ebû Hûreyre olduğu halde humma (sıtma)
ateşinin şiddetinden dolayı hastalanan bir kimsevi ziyaret etti ve hastaya:

"Sana müjdeler olsun çünkü yüce Allah buyuruyor ki: Humma benim ateşinidir. Ben
onu mü'min kuluma dünyada musallat ediyorum ki o kulıf-mun ahiretteki ateşten payı



[341

(dünyada çektiği humma ateşi) olsun 1 1 buyurdu.



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2738 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، ح وحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ - قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهَذَا لَفْظُ ابْنِ بَشَّارٍ - عَنْ أَبِي عَامِرٍ الْخَزَّازِ ، عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنِّي لَأَعْلَمُ أَشَدَّ آيَةٍ فِي الْقُرْآنِ ؟ قَالَ : أَيَّةُ آيَةٍ يَا عَائِشَةُ ؟ ، قَالَتْ : قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى : { مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ } ، قَالَ : أَمَا عَلِمْتِ يَا عَائِشَةُ ، أَنَّ الْمُؤْمِنَ تُصِيبُهُ النَّكْبَةُ ، أَوِ الشَّوْكَةُ فَيُكَافَأُ بِأَسْوَإِ عَمَلِهِ وَمَنْ حُوسِبَ عُذِّبَ قَالَتْ : أَلَيْسَ اللَّهُ يَقُولُ : { فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا } ، قَالَ : ذَاكُمُ الْعَرْضُ ، يَا عَائِشَةُ مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ عُذِّبَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهَذَا لَفْظُ ابْنِ بَشَّارٍ ، قَالَ : حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي مُلَيْكَةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) said on the day of Badr: He who kills a man will get such-and-such, and he who captivates a man will get such-and-such. The narrator then transmitted the rest of the tradition in a similar manner. The tradition of Khalid is more perfect.

(3093) Âişe (r.a)'dan demiştir ki: (Ben Rasûlullah (s.a)'e hitaben) "-Ey Allah'ın
Rasûlü, ben Kur'ân'da en şiddetli olan âyeti biliyorum" dedim.
"O hangi ayettir ey Âişe" diye sordu (Ben de)

"Yüce Allah'ın ...kötülük yapan cezasını çeker sözüdür." diye cevap verdim. (Bunun
üzerine)

"Ey Âişe! Bir mü'mine bir musibet -yahut da bir diken- isabet eder (o kul da buna
sabreder) se (bu musibete sabretmesi) onun (istemiş olduğu) amellerinin (kendisince)
en çirkin (1er) ine karşılık olur (da hesaba çekilmez. Kıyamet gününde günahlarından
dolayı) hesaba çekilen kimse (1er) ise (mutlaka) azab görür" buyurdu.(Aişe de):

[351

"Allah (Kur'ân-ı Kerîm' inde) o kolay bir hesaba çekilecek." buyurulmuyor mu?
diye sordu.
Rasûl-ü Ekrem de:

"O (amellerin Allah'ın huzuruna) arzedilmesidir. (Kulun günahlardan hesaba
çekilmesi değildir) Ey Âişe! İnceden inceye hesaba çekilen kimse (mutlaka) azaba
uğratılır/' buyurdu.

Ebû Dâvûd der ki: Bu rivayet îbn Beşşar'indir (Beşşar bu hadisi) "Bize (bunu) îbn

[36]

EbîMüleyke haber verdi" diyerek (tahdis sigasıyla) rivayet etti.
Açıklama

137]

Hz. Aişe (r.a.) "Kim kötülük yaparsa cezasını çeker." meâlindeki âyet-i kerîmenin
metninde bulunan " =kim" kelimesinin mü'min, münafık ve kâfir tüm insanları içine
alan genel kapsamlı bir kelime oluşuna ve nekre olan " = kötülük" kelimesinin de
şarttan sonra gelmiş olduğuna dikkat ederek, bu âyet-i kerimeden mü'min olsun, kafir
olsun her insanın, işlemiş olduğu günahların tümünden ceza göreceği, hiçbirinin
bağışlanamayacağı manâsını çıkarmıştır. Gerçekten de âyet-i kerimenin zahirinden
anlaşılması gereken budur. Çünkü " o* " kelimesi, bir şart edatıdır ve genel kapsamlı
bir kelimedir. Şarttan sonra gelen nekre kelimeler de genellik kazanır ve dolayısıyla
kapsamları genelleşir. Bu kaideden hareket edince, âyet-i kerimeden "büyük ya da
küçük herhangi bir günah işleyen herhangi bir kimsenin mutlaka bu günahın cezasını
çekeceği ve bu kimsenin başına gelen musibetlerin veya çekmiş olduğu hastalıkların
onu bu cezadan kurtaramayacağı" manası çıkar.

Fakat Hz. Peygamber, Hz. Aişe'nin bu anlayışının yanlış olduğunu ve Allah'ın lutfu
keremiyle hastalıklara ve belalara maruz kalan kulların çektikleri bu sıkıntıların
sabretmeleri halinde günahlarına keffaret olacağını haber vermiştir. Nitekim Rasûl-ü
Zîşan Efendimizin şu hadisleri de bu gerçeğe ışık tutmaktadır.

[38]

"Her kim kötülük işlerse onun sebebiyle ceza görür." âyet-i kerimesi inince
müslümaniara pek şiddetli te'sir etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a): "Orta yolu tutun,
doğruyu arayın. Müslümanm başına gelen her musibette bir keffaret vardır Hatta



[39]

vücudundan sıyrılan her sıyrıkta veya batan her dikende bile."

Ebû Bekir es-Sıddık (r.a)'den demiştir ki: Peygamber (s.a)'in yanında idim ve ona şu
ayet indirildi. "Bir kötülük işleyen onun cezasını çekecek ve kendisine Al h'dan başka

1401

dost veya yardımcı bulamayacaktır."
Bunun üzerine Rasûlullah (s. a):

"Ey Ebû Bekir, bana indirilen bir âyeti sana okuyayım mı?" buyurdu. Ben de :
"Evet ya Rasûlullah dedim. (Hz. Ebû Bekir sözlerine şöyle devam etti) "Sonra Rasûl-ü
Ekrem o âyeti bana okuttu ve ben farkında olmadan belimde bir burkulma hissederek
gerildim. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a):
"Neyin var ya Ebâ Bekr?" diye sordu. (Ben de)

"Ey Allah'ın Rasûlü babam ve anam (varım yoğum) uğrunda feda olsun, hangimiz
kötülük yapmamıştır. Ve biz yaptıklarımızla cezalandırılacağız? dedim. Bunun üzerine
Rasûlullah (s. a) (şöyle) buyurdu:

"Sana ve (diğer) mü'minlere gelince, Ey Ebû Bekir, sizler bu kötülüğün cezasını
dünyada çekeceksiniz ve neticede Allah'a günahsız olarak kavuşacaksınız. Ötekiler
(kâfirler) ise bu kötülükler onlar için birikecek ve neticede bunun cezasını kıyamet

[411

gününde çekeceklerdir. Ancak İmam Tirmizi bu hadis hakkında: "Bu hadis
garibdir. İsnadında söylenti vardır." demiştir.

Bu mevzuda Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste şu mealdedir: "Kafir, bîr hayır işlediği
vakit, onun sebebiyle kendisine dünyadan bir nimet verilir. Mü'mine gelince, şüphesiz
Allah onun hasenatını ahirette biriktirir, laatmdan dolayı dünyada da akabinde rızık
[421

verir.

Yine Müslim'den rivayet edilen bir başka hadis-i şerifin meali de şöyledir: "Şüphesiz
ki Allah, hiçbir mü'mine işlediği hayrı mükâfatsız bırakmaz. O hayır sebebiyle, hem
dünyada dilediği verilir, hem de ahirette mükafatlandırılır.

Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı hayırlar karşılığında ona rızık verilir.

[431

Ahirete vardığında onun kendisiyle mükâfatlandıracağı bir hayrı yoktur."
Hasan-ı Basri (r.a) Müslim'in rivayet ettiği bu ikinci hadis-i şerife bakarak "Kötülük

[441

yapan cezasını çeker..." âyet-i kerimesinin kâfirler hakkında inmiş olduğunu,
binaenaleyh onların işlemiş oldukları büyük küçük tüm günahlardan hesaba çekilerek
azaba uğratılacaklarını, mü'minlerinse Allah'tan korkuları sebebiyle, gözlerinde
büyütmüş oldukları küçük günahlardan hesaba çekilmeyeceklerini, fakat ihlasları
sayesinde Allah katında en güzel bir iyilik mertebesine ulaşan salih amellerinin
mükafatım göreceklerini söylemiştir. Nitekim bu âyetin "... ve kendisine Aİlah'dan

[451

başka ne dost ne de yardımcı bulamaz..." anlamındaki devamı da Hasan-ı Basri
(r.a)'nin bu görüşünü desteklemektedir. Çünkü Ahirette mü'minlerin dostları ve
yardımcıları bulunacağına göre; âyet-i kerimede kasdedilen kimselerin kâfirler olması
icabeder. Alimlerden bazılarına göre, bu âyet-i kerime, mü'min veya kâfir günah
işleyen tüm insanlar hakkında inmiştir. Nitekim İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna
göre, bu âyet-i kerime inince, müslümanlar bu âyetin.hükmünü çok ağır bularak Hz.



Peygambere gelip "Ey Allah'ın Rasûlü, senden başka günahtan sakınmaya hangimizin
gücü yeter ki? Her günahtan dolayı cezaya çarptırılmamız nasıl olacak?" diye
sormuşlar. Hz. Peygamber de:

"Bir iyilik yapana, on sevap yazılır. Bu on sevabın bir tanesi bir günahı karşılar. Bir
günah bir sevabı azaltınca geriye dokuz sevap kalır. Bir kötülüğüne karşılık bir günah
bîr iyiliğine karşılık on sevap aldığı halde günahları sevabından daha ağır gelen
kimseye yazıklar olsun" buyurmuştur.

Bilindiği gibi ahirette günah ve sevaplar karşilaştırılır.Günaru ağır gelen cehenneme,
sevabı ağır gelen de cennete gider.

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif ve benzerleri, bir müslümana isabet eden hastalık
ve musibet gibi sıkıntıların onun günahlarına keffaret olacağını ifade ettiklerinden
âlimler hastalık ve musibetlerin günahlara keffaret olacağında ittifak etmişlerdir.
Alimlerin Çoğunluğuna göre, bu sıkıntılar günahsız olması halinde sahibinin amel

[46]

defterine sevap olarak yazılır ve derecesini de yükseltir. Ancak sözü geçen
mü'minin bu sıkıntılarının günahlarına keffaret olabilmesi için kendisinin bu belalara
sabretmesi ve şikayetçi olmaması gerekir. Aksi takdirde bu sıkıntılar onun günahlarına

[471

keffaret olmaları bir yana günahlarına yenilerinin ilavesine sebep olurlar.
Metinde geçen " = kötü" kelimesi birisi Zümer sûresinin otuz-beşinci diğeri de
Fussilet sûresinin kırkyedinci âyetinde olmak üzere, Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde
geçmekte ve sahip oldukları hassasiyet sebebiyle mü'min-lerin korku ve haşyetten

1481

gözlerinde büyüttükleri zelle anlamında kullanılmaktadır. Bu bakımdan biz bu
kelimenin geçtiği cümleyi tercüme ederken bu cümleye parantez içerisinde bir
"kendisince" kelimesini ilave ederek bu manâya işaret ettik.

Nitekim Bezlü'l Mechud yazarı da musibetlerle affedilen günahların küçük günahlar
olduğunu kaydetmiştir. Fakat burada geçen " îpi " kelimesiyle büyük günahların
kasdedilmiş olması da mümkündür. Çünkü bu kelimeyle küçük günahların
kasdedilmiş olduğa kabul edilse bile, Hz Aişe'den gelen "kul başına gelen musibetler
ve sıkıntılar sayesinde körük ateşinden çıkan kırmızı altın gibi (günah kirlerinden
arınmış olarak) çıkar." anlamındaki hadis-i şerifle Beyhakî'nin rivayet ettiği "başağrısı
ve üzüntüler mü'-mine gelmeye devam ederler. Nihayet mü'm in bunlar sayesinde
beyaz bir gümüş gibi (tertemiz) kalır." anlamındaki hadis bu sıkıntıların, mü'minin bü-

[491

yük günahlarına da keffaret olduklarını ifade etmektedir.

Netice olarak kelimesiyle büyük günahların kasdedilmiş olduğu kabul edilirse, o
zaman ilgili cümleye: "amellerinin en çirkinlerine bile karşılık olur. Küçük günahlar
ise evleviyyetle affedilmiş olur" manası vermek gerekir.

Aslında mevzumuzu teşkil eden bu hadisin bab başlığıyla bir ilgisi olmadığından, bu

[50]

hadisin yeri burası değildir. Bir önceki ba'ıda zikredilmesi gerekirdi.
Bazı Hükümler

1. Mü'minin başına gelen musibetler onun günahla-rina Keffarettır.

2. Kıyamet gününde inceden inceye hesaba çekilen bir kimse mutlaka azab görür.



Kadı Iyaz'a göre, "azab görür'* cümlesinin iki manâsı vardır:

a) Hesabın derinleştirilmesi, günahların ortaya dökülerek kulun onlardan dolayı
bekletilmesidir. Kul için bu bir azab sayılır.

b) Cehenneme sev kedi lmesidir. Nevevî'ye göre, sahih olan bu ikinci manâdır.

nu

3. "O kolay bir hesaba çekilecektir." âyet-i kerimesİndeki kolay hesaptan maksat,
kulun inceden inceye hesaba çekilmesi değil, amellerinin ortaya dökülmesidir. Kulun
amellerinin ortaya dökülmesi, onun için kolay bir hesaptır. Çünkü bunda kendisine
bunları niçin yaptığına dair bir soru yoktur. Sadece günahları ortaya dökülür Allah da
onların hesabını sormadan bağışlar ve sahibini de cennete koyar. Taberanî'nin Hz.
Aişe'den rivayet ettiği bir hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, bu şekilde hesap görenler,
sevapları günahlarından fazla olanlar ya da şefaata mazhar olanlardır. Nitekim bir
hadis-i şerifte, Rasûlullah Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Kıyamet günü mü'min Rabbi (Azze ve Celle) ne yaklaşacak o derece ki, üzerine
Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine (filan günahını)
biliyor musun? diye soracak. Mü'min, "Ey Rabbim, biliyorum diyecek, yüce Allah
onu ben dünyada sana örtbas etmiştim. İşte bugün de onu sana bağışlıyorum" diyecek.

£521

Bunun üzerine kendisine iyiliklerinin sahifesi verilecektir."

153J

Hastaları Ziyaret Etmek