بَابٌ فِي الشَّهِيدِ يُغَسَّلُ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الشَّهِيدِ يُغَسَّلُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2775 حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ ، حَدَّثَنَا مَعْنُ بْنُ عِيسَى ، ح وحَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ الْجُشَمِيُّ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ طَهْمَانَ ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ ، عَنْ جَابِرٍ ، قَالَ : رُمِيَ رَجُلٌ بِسَهْمٍ فِي صَدْرِهِ - أَوْ فِي حَلْقِهِ - فَمَاتَ فَأُدْرِجَ فِي ثِيَابِهِ كَمَا هُوَ ، قَالَ : وَنَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

We went out with the Messenger of Allah (ﷺ) from Mecca making for Medina. When we were near Azwara', he alighted, then raised his hands, and made supplication to Allah for a time, after which he prostrated himself, remaining a long time in prostration. Then he stood up and raised his hands for a time, after which he prostrated himself, remaining a long time in prostration.

He then stood up and raised his hands for a time, after which he prostrated himself. Ahmad mentioned it three times.

He then said: I begged my Lord and made intercession for my people, and He gave me a third of my people, so I prostrated myself in gratitude to my Lord. Then I raised my head and begged my Lord for my people, and He gave me a third of my people, so I prostrated myself in gratitude to my Lord. Then I raised my head and begged my Lord for my people and He gave me the remaining third, so I prostrated myself in gratitude to my Lord.

Abu Dawud said: When Ahmad b. Salih narrated this tradition to us, he omitted the name of Ash'ath b. Ishaq, but Musa b. Sahl al-Ramli narrated it to us through him.

(3133) Cabir'den demiştir ki:

(Bir savaş esnasında müslümanlardan) birinin göğsüne veya boğazına bir ok atıldı
(aldığı yarayla) hemen öldü. Bunun üzerine elbisesiyle beraber, olduğu gibi

12581

(yıkanmadan) gömüldü. Biz de Rasûlullal (s. a) ile beraberdik.
Açıklama

Allah yolunda savaşırken ölen bir kimsenin yıkanmadan elbisesiyle gömüleceğini
söyleyenlerin delilini teşkil eden, bu hadisi şerifte sözkonusu edilen hadisenin hangi
tarihte, hangi savaşta olduğu ve aldığı yaranın tesiriyle şehid olan sahabinin kimliği
konusunda hadis sarihleri bir açıklama yapmamışlardır.

Metnin sonunda bulunan "Biz de Rasûlullah (s.a)'in yanında idik" cümlesi şehid olan

zatın üzerindeki elbiseyle yıkanmadan toprağa verilişinin Rasûl-ü Ekremin emriyle

olduğunu ve dolayısıyla bu hadisin merfu olduğunu ifade etmektedir.

Şehid kelimesinin feilün vezninde ismi fail anlamına gelen bir sıfat-ı mü-şebbehe

olması ihtimali vardır. Bu ihtimale göre "şehid" kelimesi, şahid anlamına gelir.

Ölürken Allah'ın rahmetini bizzat gördüğü ve Rabbi katında diri olduğu için bu ismi

almıştır.

Bu kelimenin ism-i meful anlamında kullanılmış olan feilün vezninde bir sıfatı
müşebbehe olması ihtimali de vardır.

Bu ihtimale göre, cennetlik olduğuna melekler tarafından şahidlik edildiği için bu ismi
almıştır. Gerçekten melekler ona ikram için onun cenazesine gelirler ve o kişinin
cennetlik olduğuna şahidlik ederler.

Şafiî âlimlerine göre; şehid, düşmanla savaşırken ve savaş devam ederken ölen
kimsedir. Savaş halinde ölen bir kimsenin şehid sayılabilmesi için düşman tarafından
öldürülmüş olmasıyla, yanlışlık eseri olarak bir müslü-manm silahıyla veya kendi
silahının geri tepmesiyle ölmüş olması arasında bir fark olmadığı gibi, attan düşerek
ölmesiyle, müslümanlarm ya da düşmanın hayvanlarından birinin tekmesi veya
çiğnenmesiyle ölmesi arasında da bir fark yoktur.

Keza kendisine isabet eden bir ok ya da mermi ile ölen bir müslüman, bu okun bir
müslüman tarafından mı yoksa kâfir tarafından mı atıldığı bilinmesi yine şehid
sayıldığı gibi, harp devam ederken, savaş meydanında Ölü olarak bulunan bir
müslüman ölüm sebebi bilinemese yine şehid sayılır. Bu hususta üzerinde kan
bulunması ile bulunmaması arasında da bir fark yoktur.

Savaş meydanında aldığı bir yarayla derhal ölen bir kimse, şehid olduğu gibi, biraz
yaşadıktan sonra, hayatını kaybeden kişi de şehid sayılır. Aldığı yaradan bir süre sonra



ölen kimsenin şehid sayılabilmesi hususunda, aldığı yaradan sonra bir şeyler yiyip
içmiş olmasıyla, yiyip içmemiş olması arasında da bir fark olmadığı gibi, ölen
müslümanm kadın, erkek, hür, köle, çocuk, salih ya da fasik olup olmaması da
sözkonusu değildir.

Savaş sona erdikten sonra, savaş meydanında yarı canlı olarak bulunan bir kimsenin
hareketleri, eğer can çekiştiren bir kimsenin hareketleri ise, bu kimse ittifakla şehid
sayılır. Fakat hareketleri iyileşme ve canlanma belirtileri taşıyorsa, ölünce bu kimsenin
şehid sayılmayacağı ittifakla kabul edilmiştir.
Şehidler yıkanmadan elbiseleriyle gömülürler.

Maliki alimleri ile Hanbeli alimleri de, şehidlik mevzuunda aynen Şafiîler gibi
düşünmektedirler.

Ancak Hanbetilere göre; savaş ülkesinde kendi kendine eceliyle veya kendi kılıcının
geri tepmesiyle ölen kimselerle, savaş meydanında üzerinde kan izleri olmadan, ölü
olarak bulunan, kimselerle, yaralı olarak bulunduktan sonra başka bir yere taşınıp ta
orada yiyip içen, yahut uyuyan veya abdest bozan, ya da konuşan veya aksıran veya
örfen uzun sayılabilecek bir süre yaşayan, sonra ölen bir kimse, şehid sayılırsa da,
yıkanmadan ve elbisesiyle birlikte gömülemez. Bu kimsenin toprağa verilmeden önce
yıkanması, üzerine namaz kılınması farzdır. Yine Hanbelilere göre, savaş haricinde
düşmanın eline geçerek, hedef yapılarak öldürülen bir kimse şehid sayıldığı gibi,

[2591

zulme uğrayarak ölen kimse de şehiddir.

Hanefılerc göre; şehid, Allah yolunda yapılan bir muharebe esnasında öldürülen, veya
eşkiyalar ya da yol kesiciler ile savaşırken haksız yere öldürülen, baliğ ve tahir
bulunan herhangi bir müslimdir. Bu hem dünya, hem de ahiret ahkamı itibariyle şehid
olduğundan kendisine "şehid-i hükmi" denir. Bir de "şehid-i hakiki" vardır ki, bu da
garik (suda boğulan), harik (yanan) veya garib olarak ölen veya tahsil yolunda veya,
zatü'l-cenb gibi bir hastalık neticesinde terk-i hayat eden, herhangi bir müslümandır.
Bunlar şehid sevabına nail olacakları cihetle yalnız ahiret ahkâmınca şehid sayılırlar.

r2601

Fakat dünya ahkâmınca şehid sayılmazlar.
Şehidler:

1. Dünya şehidi,

2. Ahiret şehidi,

3. Hem dünya, hem ahiret şehidi olmak üzere üç kısma ayrılır. Bunların üçüncüsüne
kâmil şehid denir. Birincisi, sadece dünyevi hüküm itibariyle, ikincisi de yalnız
ahirette verilecek ecir itibariyle şehidler kısmına katılmıştır. Şehid-i kamil ile dünya
şehidinin yıkanmadan üzerlerine namazları kılınabilmesi için altı şart vardır: a) Akıl b)
Buluğ c) Hades-i ekberden (cünüblükten) temizlik, d) Haksız yere öldürülmek e)
Ölüm muharebe dışında meydana gelmiş ise onun kasden yapılmış olması, mürtes
olmamak yani aldığı darbeden sonra tedavi, yeme, içme gibi şeylerle araya fasıla

[261] ' f2621

girmiş olmamak. Ahiret şehidi ise her halükarda yıkanır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2776 حَدَّثَنَا زِيَادُ بْنُ أَيُّوبَ ، وَعِيسَى بْنُ يُونُسَ ، قَالَا : حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَاصِمٍ ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقَتْلَى أُحُدٍ أَنْ يُنْزَعَ عَنْهُمُ الْحَدِيدُ وَالْجُلُودُ ، وَأَنْ يُدْفَنُوا بِدِمَائِهِمْ وَثِيَابِهِمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) disapproved that a man should come to his family during the night (after returning from a journey).

(3134) Ibn Abbas'dan demiştir ki:

Rasûlullah (s. a) Uhud şehidlerinin (silahı, zırh gibi) demir(ler)in ve (kürk gibi) deri
(den yapılmış madde)lerin üzerlerinden soyularak kanları ve elbiseleriyle defn



[263]

edilmelerim emretti."



Açıklama

Bu hadis-i şerifte Allah yolunda savaşırken vefat eden bir kimsenin, yıkanmadan
kanıyla birlikte gömüleceğini söyleyenlerin delilidir. Allah yolunda savaşırken vefat
eden kimselerin yıkanmadan üzerlerindeki kanla gömülmelerinin hikmetini Rasûl-ü
Zişan Efendimiz şöyle açıklamıştır: "Onları yıkamayınız. Çünkü (onların Allah
yolunda savaşırken aldıkları) her yara ve (bu yaralardan akan) her kan kıyamet

[2641

gününde misk gibi kokacaktır." Yine mevzumuzu teşkil eden bu Ebû Dâvûd
hadisinde ifade edilen diğer bir husus da, Rasûl-ü Zişan Efendimizin Uhud şehitleri
defnedilmeden önce üzerlerinde bulunan deriden ve demirden mamul eşyaların
soyulup çıkartılmasını emretmesidir.

Hanefi âlimleri, bu hadise ve imam Ali (k.v)'İn "Şehidin üzerinden sarık, mest, fes
gibi giysiler çıkartılır" mealindeki sözünü esas alarak; "şehidin üzerinde sadece kefen
vazifesi görecek giysiler bırakılır, diğerleri çıkartılır. Kürk, sarık, silah gibi eşyalar ise
süslenmek, soğuktan ya da düşmandan korunmak için dirilere lazım olan ihtiyaç
maddeleridir. Ölülerin buna ihtiyacı yoktur" demişlerdir.

Şâfıîler ise bu mevzuda "Onları giysileriyle ve kanlarıyla beraber defnediniz. Çünkü
kıyamet gününde damarlarından kan renginde, fakat misk gibi kokan bir kan fışkırır
olduğu halde dirileceklerdir " hadisine dayanarak şehidlerin üzerinden sözü gecen

1265]

eşyalardan hiç birini çıkarmazlar demişlerdir. Hanefi âlimlerinden îbn Abidin,
Hanefi âlimlerinin bu mevzudaki görüşünü şöyle özetliyor: "Kefen olmaya yaramayan
şeyler, gocuk, pamuk dolgulu elbise, külah, mest, silah ve zırh gibi eşyadır. Don
bunlardan değildir. En muvafık kavle göre, o çıkarılmaz. Nitekim Hindiyye'de de

f2661

Hinduvani'den naklen böyle denilmiştir."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2777 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، ح وحَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، وَهَذَا ، لَفْظُهُ أَخْبَرَنِي أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ اللَّيْثِيُّ ، أَنَّ ابْنَ شِهَابٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ حَدَّثَهُمْ ، أَنَّ شُهَدَاءَ ، أُحُدٍ لَمْ يُغَسَّلُوا ، وَدُفِنُوا بِدِمَائِهِمْ وَلَمْ يُصَلَّ عَلَيْهِمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: The best time for a man to go in to his family on return from a journey is at the beginning of the night.

(3135) Enes b. Malik'(in) haber verdiğine göre, Uhud şehidleri yıkanmadan ve

12671

üzerlerine namaz kılınmadan kanlarıyla gömülmüşlerdir."
Açıklama

Bu hadis-i şerif, harp meydanında savaşırken şehid olan bir kimsenin, cünub bile olsa
yıkanmadan ve üzerine namaz kılınmadan defnedileceğini söyleyen Maliki âlimleri ile
Şafiî âlimlerinden bir kısmının ve Ata, Nehai, Süleyman b. Musa, el-Leys, Yahya el-
Ensarî, İbnü'l-Münzir, Ebû Sevr gibi mütekaddiminden olan ilim adamlarının delilidir.
Bu görüşte olan âlimler bu mevzudaki görüşlerine ayrıca Cabir (r.a)'den rivayet edilen
"Peygamber (s. a) Bedir şehidlerini yıkanmadan ve üzerlerine namaz kılınmadan,

r2681

kanlarıyla defnedilmesini emretti" Hanbeli âlimlerine göre, şehid, yıkanmadan
ve üzerine namaz kılınmadan defnedilir. Fakat, eğer cünüb iken şehid olmuşsa yıkanır.
Şafiî ulemasından bazıları da bu mevzuda Hanbeliler gibi düşünmektedirler. Delilleri



ise, lbn İshak'm el-Meğazi İsimli eserinde nakletmiş olduğu şu hadis-i şeriftir:
"Hanzala b. er-Rahib Uhud'-da şehid edilmişti. Bunun üzerine Peygamber (s. a)
"Hanzalamn bu hali nedir? Ben onu melekler yıkarken gördüm" buyurdu. Orada
bulunanlar da "O karısıyla cima etmişti. Sonra savaş ilanını işitince yıkanmadan
savaşa çıkmıştı" cevabını verdiler. Sözü geçen alimlere göre, cünüblük-ten dola, ı
yıkanmak farz olduğundan ve ölmekle cünüblük zail olmayacağından dolayı, cünüb
iken şehid olan bir kimseyi kabre koymadan önce yıkamak da farzdır.
O şehidin üzerine namaz kılınıp kılmmayacağı mevzuunda İmam Ahmed'den iki görüş
rivayet edilmiştir.Bu görüşlerin en sahih olanı, kılmmaya-cağma dair olan görüştür, el-
Hallal ise İmam Ahmed'in diğer görüşünü tercih ederek kılınacağını söylemiştir.
Hanbeli âlimlerinden îbn Kudame, el-Muğni isimli eserinde İmam Ah-med (r.a)'in bu
mevzudaki görüşüne temas ederek şu neticeye ulaşıyor: "imam Ahmed'in bu
mevzudaki görüşünü şehid üzerine namaz kılmak farz değildir, müstehabdır" şeklinde
özetlemek mümkündür.

îbn Müseyyeb ile Hasan-ı Basri'ye göre ise, şehid yıkanır ve üzerine namaz kılınır.
Çünkü cenazeyi yıkamak ademoğluna bir ikramdır. Şehid ise bu keramete daha
layıktır.

imam Ebû Hanİfe ile ashabına ve imam Sevri, el-Müzenî, Hasan-ı Bas-ri İbn
Müseyyeb gibi bazı imamlara göre ise, şehid yıkanmadan üzerine namaz kılındıktan
sonra defnedilir. Ancak imam Ebû Hanife (r.a); Eğer şehid cünub iken ölmüş veya
sabi yahut da deli idiyse üzerine namaz kılmadan önce yıkanması icabeder. Delilleri
ise Beyhaki'nin mürsel ve bu mevzuda rivayet edilen hadislerin en sahihi kaydıyla Ebû
Malik el-Ğıfari'den rivayet ettiği "Peygamber (s. a) Uhut şehidleri üzerine onar onar
yetmiş defa namaz kılmıştır" mealindeki hadisi şeriftir.

el-Hılafiyyat isimli eserde açıklandığına göre, İmam Şâfü bu hadisi kusurlu bulmuş ve
"zaten Uhud şehidlerinin tümü yetmiş kişiden ibaretti. Hz. Peygamber onların
namazını onar kişilik gruplar halinde kıldırdıysa, nasıl olmuşta yetmiş defa namaz
kılmış" diyerek bu görüşü reddetmiştir. Menhel yazarı da bu mevzuda İmam Şafiî

12691

(r.a)'in görüşünü tercih etmiştir.

Hanefî ulemasından el-Kâsânî'nin Bedayiü's- Sanayi isimli eserinde açıklandığına
göre, Beyhaki'nin Hz. Peygamberin Uhud şehitleri üzerine yetmiş defa namaz
kıldığına dair rivayet ettiği hadis sahihtir. Cabir (r.aî'in Hz. Peygamberin Uhud
şehidleri üzerine namaz kılmadığına dair rivayet ettiği hadis zayıftır. Çünkü o gün
Cabir (r.a)'in babası da şehid olmuştu. Onu Medine'ye nasıl götürebileceğini
anlayabilmek için Medine'ye gitmişti. Hz. Peygamber şehitlerin namazını Hz. Cabir
Medine'de iken kıldığından, Hz. Cabir'in bundan haberi olmadı. Bu yüzden de orada
bulunup da Rasûl-ü Ekrem'in Uhut şehitleri üzerine Cenaze namazı kıldığım görenler,

F2701

gördüklerini naklettiler, görmeyenler de kıhnmadığmı zannettiler.
Bu mevzuda Halebi Münye şerhinde şöyle der: "Hz. Peygamberin Uhut şehitlerinin
üzerine namaz kıldığına dair rivayet edilmiş olan hadislerden her-birinin sıhhat

1271]

derecesine yükselmediğini kabul etsek bile, hasen derecesinden aşağıya düşmez.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2778 حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، حَدَّثَنَا زَيْدٌ يَعْنِي ابْنَ الْحُبَابِ ، ح وحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ ، حَدَّثَنَا أَبُو صَفْوَانَ يَعْنِي الْمَرْوَانِيَّ ، عَنْ أُسَامَةَ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ الْمَعْنَى ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرَّ عَلَى حَمْزَةَ وَقَدْ مُثِّلَ بِهِ ، فَقَالَ : لَوْلَا أَنْ تَجِدَ صَفِيَّةُ فِي نَفْسِهَا لَتَرَكْتُهُ حَتَّى تَأْكُلَهُ الْعَافِيَةُ ، حَتَّى يُحْشَرَ مِنْ بُطُونِهَا ، وَقَلَّتِ الثِّيَابُ وَكَثُرَتِ الْقَتْلَى ، فَكَانَ الرَّجُلُ وَالرَّجُلَانِ وَالثَّلَاثَةُ يُكَفَّنُونَ فِي الثَّوْبِ الْوَاحِدِ - زَادَ قُتَيْبَةُ : ثُمَّ يُدْفَنُونَ فِي قَبْرٍ وَاحِدٍ - فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْأَلُ أَيُّهُمْ أَكْثَرُ قُرْآنًا فَيُقَدِّمُهُ إِلَى الْقِبْلَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Jabir bin ‘Abd Allaah said “We were on a journey with the Apostle of Allaah(ﷺ). When we were going to come to our family, he said “Stay till we enter during the night, so that the disheveled woman combs herself and the woman whose husband has been away cleans herself.

Abu Dawud aid “Al Zuhri said “(this prohibition applies) when one arrives after the night prayer.

Abu dawud said “There is no harm in coming (to one’s family) after the sunset prayer.

(3136) Enes b. Malik'den -mana olarak- (rivayet edildiğine göre), Rasûlullah (s. a)
(Uhud savaşı sona erdikten sonra bazı) organları kesilmiş halde (yatan) Hamza'nm



(cesedi) yanma vardı. (Hz. Ham-za'yı o halde görünce) "Eğer (Hamzanm kardeşi)
Safıyye içinde bir üzüntü hissetmeyecek olsaydı, Hamza'yı kurtlar, kuşlar yesin de kı-
yamet günü onların karınlarından hasredilsin diye (defnetmeden) bırakırdım" buyurdu.
Elbise azdı. (Buna karşılık) ölü çoktu, (da bu yüzden) Bir, iki üç şehid (birden) bir
elbise içerisine kondular. (Ravi) Kuteybe (bu hadise şu sözleri de) ilave etti: "Sonra
bir kabre defnedildiler. Rasûlullah (s. a) -Kur'ân'ı -(ezberlemiş olma) bakımından bun-
ların hangisi daha ileridedir? diye soruyor. Kur'ân'ı ezberlemiş olma yönünde daha

f2721

ileride olanı Kıbleye doğru Öne geçiriyordu."
Açıklama

Bu hadisi şerifte müslümanlarm ellerinde ve üzerlerinde ke-fen olmaya elverişli, yeteri
kadar elbise veya kumaş bulunmadığından Hz. Peygamber, şehidlerin bir kısmını
ikişer üçer kişilik gruplar halinde bir kefen içine koyarak defnettiği ifade
buyurulmaktadır.

Bezlü'I-Mechud yazarının ifade ettiğine göre, Rasûl-ü Ekrem'in iki veya üç şehidi bir
kefene koyması, büyükçe bir kefeni ikiye ya da üçe bölüp her parçaya bir şehidi
sarması şeklinde olabileceği gibi, zaruretten dolayı iki veya üç şehidi birden bir kefene
sarması şeklinde de olabilir. Ancak Aliyyü' Kari'nin açıklamasına göre, birden fazla
şehidin bir kefen içerisine konma sının caiz olabilmesi için, tenlerinin birbirine temas
etmemesi gerekir. Bir kefeı içerisine konan birden fazla şehidin vücutlarının birbirine
teması önleneme yeceğinden et-Tîbî metinde geçen "iki veya üç şehid bir elbise
içerisini kondular'* cümlesini bir kabre kondular şeklinde te'vil etmiştir. Hanefî âlim
lerinden İbn Abidin de zaruretten dolayı birden fazla cenazeyi bir kabre koymak
caizdir. Ancak bu kabrin iki kabir hükmüne gelmesi için aralarına toprak yığılır veya
kerpiç konulur demiştir. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin el- Aynî ile el-Kastâlânî de bu
meseleyi genişçe açıklamışlardır. ez-Zürkanî ise el-Muvaıta üzerine yazdığı şerhte,
birden fazla cenazeyi bir kabre koymanın caiz olduğunu, kesin bir dille ifade etmiştir.
Hattâbî ise, zaruret sebebiyle birden fazla ölünün bir kabre konması caiz olduğu gibi
bir kefene konmasının da caiz olduğunu ifade etmiş, fakat metinde geçen "iki veya üç
şehid bir elbise içerisine kondular" cümlesine, "şehidlerden her birisi ayrı bir elbise
içerisinde olduğu halde bir kabre konmuştur." manasını vermiştir. Nitekim kabre
koyarken Kur'ân'ı daha iyi bileni kıbleye daha yakın koymak istemesi de onların ayrı
ayrı kefenlere sarılı olduklarını gösterir. Çünkü, eğer onları bir kefene koymuş olsaydı,
onların Kur'ân'ı hangisinin daha iyi bildiğini anlamak için sorduğu bu soruyu kabre
koyarken değil, kefene koyarken sorardı. Cenazesinin defni ölünün yaşayanlar
üzerindeki haklarından biri olduğu halde, Hz. Peygamberin onu defnetmek istememesi
Hz. Hamza'nm tüm vücudunun Allah yolunda harcanmasını ve bu sayede ecir ve
faziletinin doruk noktaya ulaşmasını temin etmek gayesine matuftur. Rasûl-ü Zişan
Efendimiz, işte bu düşünceyle Hz. Hamza*nm hak yolunda serilen cesedinin çeşitli
hayvanlar tarafından yenilip kıyamet gününde, o hayvanların karınlarından
haşredilmesini temenni etmiş, ayrıca müşriklerin yaptıkları işkencelerin ona hiçbir
zarar vermediğini de göstermek istemiştir. Fakat onun bu şekilde bırakılmasının halası
Safıyye'yi üzeceğini bildiği için bundan vazgeçmiştir.

Hz. Peygamberin amcası ve sütkardeşi Hz. Hamza, Hz. Peygamberin
Peygamberliğinin üçüncü senesinde müslüman olmuş, en tehlikeli anlarda Hz.



Peygamberi ve diğer müslümanları müşriklerden korumuştur. Bedir savaşında
destanlaşan kahramanlıklar göstermiş ve Uhud savaşında Vahşi'nin kurduğu pusuya
düşerek şehid olmuştur. Buhârî'nin rivayetinde Hz. Ham-za'nm şehadeti şöyle
anlatılıyor: "Ubeydullah b. Adiy b. Hıyar'dan rivayet edildiğine göre, Ubeydullah
(Hazreti Hamza'nm katili) Vahşiye. - Bize Hamza'nm katlini anlatır mısın?- diye
sordu. O da: Evet diyerek şöyle anlattı: Hamza, Bedir harbinde Tuayme b. Adiy b.
Hıyar'ı öldürmüştü. Efendim olan Cübeyr b. Mut'im bana: Eğer amcam Tuayme'ye
bedel Hamza'yı öldürürsen sen hürsün, dedi. Vahşi der ki: Ayneyn yılı halk Medine'ye
sefere çıkınca Ayneyn Uhud dağı canibinde bir dağdır. Bununla Uhud arasında bir
vadi vardır. Ben de halk ile beraber harbe çıktım. Harb nizamında sıralandığımızda
(Kureyş tarafından) Siba çıktı. Cenk edecek mübariz istedi. Buna karşı
Abdülmuttalib'in oğlu Hamza çıktı. Ey Siba, "muhalefet etmek mi istersin? dedi.
Vahşi der ki: Sonra Hamza, Siba üzerine yürüdü. Herif dünkü gün gibi (yok) oldu.
(Vahşi sözüne devam ederek) dedi ki: Bu sırada ben Ham-za'yi vurmak için bir taş
arkasına gizlendim ve bana yaklaşınca harbemi (kısa mızrağımı) ona attım ve
mızrağımı Hamza'nm kasığına yerleştirdim. Mızrak Hamza'nm ta iki uyluk üstünün
arasından çıkmıştı. İşte bu.mızrak Hamza'-yı olduğu yere çökertti (öldü). Mekkeliler
harbden dönerken ben de onlarla beraber geri döndüm. Ve Mekke'de İslâm dini
yayılmcaya kadar orada oturdum. (Mekke'nin fethi üzerine) Taife kaçıp gitmiştim. O
sırada Taifliler (toptan müslüman olduklarını arzetmek üzere) Rasûlullah (s.a)'e bir
heyet gönderdiler. Bana da (korkma git) Rasûlullah elçiyi ürkütmez dediler.
Ben de heyetle beraber yola çıktım. Ta Rasûlullah (s.a)'in huzuruna kadar vardım.
Rasûlullah beni görünce:
Sen Vahşi inisin? buyurdu. Ben:
Evet dedim. Rasûlullah, iki defa;
Hamza'yi sen mi katletmiştin? buyurdu.
Bu iş size erişen haber veçhile oldu, dedim. Rasûlullah.

Yüzünü benden saklamaya gücün yeter mi? buyurdu. Vahşi dedi ki/ Ben de hemen
huzardan çıktım. Rasûlullah vefat edip de (Ebû Bekir zamanında) Museylemetü'l-
Kezzab çıkınca (kendi kendime) tam sırasıdır, muhakkak ben Müseyleme'ye karşı
çıkarım. Umarım ki, ben Müseyleme'yi tepelerim de bu hizmetimle Hamza'ya karşı
irtikab ettiğim cinayeti karşılarım! dedim. Ve Müseyleme üzerine sevk olunan ordu ile
hareket ettim. Bu muharebede galib, mağlub olan oldu. Bir de ne göreyim? Yıkık bir
duvarın karaltısında bir kişinin (Müseyleme'nin) durduğunu gördüm. Herifi sanki
esmer bir deve (benzi kül gibi) başının saçı dağınık bir halde. Vahşi der ki: Hemen
(Hamza'yı vurduğum) harbemi attım. Onun iki memesi arasına yerleştirdim. (Bir halde
ki:) Harbem herifin ta iki küreği arasından çıktı. Bunun üzerine ensardan bir kişi

f2731

maktule doğru koştu ve başına bir kılıç darbesi indirdi.

Bezzar ve Taberânî'nin Hz. Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle rivayet ettikleri bir
hadis-i şerifte açıklandığına göre, "Hz. Peygamber, Hz. Ham-za'nm cesedini burun ve
kulakları kesik bir halde görünce - Eğer geride kalanlar üzülmeseydi seni kabre
koymaz bu halinde bırakırdım da nihayet kıyamet günü seni yiyen muhtelif
hayvanların karınlarından haşredilirdin- demiş ve sonra kâfirlerin Hz. Hamza'ya
yaptıkları muamelenin aynısını onlardan yetmiş kişiye yapacağına dair yemin etmiş,
fakat bu esnada "Eğeı bir topluluğa azab edecekseniz, size yapılan azabın eşiyle azab



T2741

edin. Ams sabredersen, andolsun ki o sabredenler için daha iyidir." âyet-i
kerimesi inmiş de bu sözünü yerine getirmekten vazgeçip yeminine keffaret
[2751

vermiş."

Bazı Hükümler

1. Zaruretten dolayı, birden fazla kimseyi bir kefene koymak caizdir.

2. Zaruretten dolayı, birden fazla cenazeyi bir kabre defnetmek caizdir.

[2761

3. Kur'ân hafızalarının fazileti çok büyüktür.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2779 حَدَّثَنَا عَبَّاسٌ الْعَنْبَرِيُّ ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ ، حَدَّثَنَا أُسَامَةُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَنَسٍ : أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرَّ بِحَمْزَةَ ، وَقَدْ مُثِّلَ بِهِ وَلَمْ يُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِنَ الشُّهَدَاءِ غَيْرِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al Sai’ib bin Yazid said “When the Prophet(ﷺ) turned from the battle of Tabuk to Madeenah, the people received him, I met him along with the children at Thaniyyat Al Wada’.

(3137) Enes (r.a)'den (rivayet edildiğine göre), Peygamber (s. a) Hamza'nm organları
kesilmiş bir halde (yatan cesedinin) yanma varmış ve ondan başka (Uhud) şehidleri

f2771

(nin hiçbiri) üzerine namaz kılmamıştır.
Açıklama

Darekutnî metinde geçen "Ondan başka Uhud şehidlerinin hiçbiri üzerine namaz
kılmadı" sözünün zayıf olduğunu, aksini ifade eden rivayetlerin buna tercih edildiğini
ifade etmiştir. Yine Hafız Darekuöıî'nin açıklamasına göre, Tirmizî Kitabü'l-ilel isimli
eserinde bu hadisin senedini sıhhat derecesini tmam Buhârî'ye sorduğunu îırıam
Buhârî'-nin de ravi Usame'nin bu rivayetinde yanılmış olduğunu söylediğini ifade
etmiştir.

Bilindiği gibi Musannif Ebû Dâvûd bu mevzuda Hz. Zeyd b. Üsame'den üç hadis
rivayet etmiştir. Bunlardan birincisi Hz. Peygamberin Uhud şehidlerinden istisnasız
hiçbirinin üzerine namaz kılmadığını ifade eden 3135 numaralı hadis-i şerif ikincisi,
Hz. Peygamberin Uhud şehidleri üzerine namaz kılıp kılmadığına temas etmeyen 3136
numaralı hadis-i şerif, biri de mev-zumuzu teşkil eden bu 3137 numaralı hadis-i
şeriftir. Hafız İbn Hacer bu rivayetlerden 3136 numaralı hadisi bir numara sonra
mealini sunacağımız

3138 numaralı hadis-i şerife muvafık olduğu için 3135 ve 3137 numaralı hadislere
tercih etmiştir. Çünkü 3138 numaralı hadisi şerif basendir.

Biz mezheb imamlarının bu mevzudaki görüşlerini 3135 numaralı hadisin şerhinde

f2781

açıkladığımız için burada tekrara lüzum görmüyoruz.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2780 حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ ، وَيَزِيدُ بْنُ خَالِدِ بْنِ مَوْهَبٍ ، أَنَّ اللَّيْثَ ، حَدَّثَهُمْ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ ، أَنَّ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ ، أَخْبَرَهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَجْمَعُ بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ مِنْ قَتْلَى أُحُدٍ وَيَقُولُ : أَيُّهُمَا أَكْثَرُ أَخْذًا لِلْقُرْآنِ ؟ فَإِذَا أُشِيرَ لَهُ إِلَى أَحَدِهِمَا ، قَدَّمَهُ فِي اللَّحْدِ ، وَقَالَ : أَنَا شَهِيدٌ عَلَى هَؤُلَاءِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَأَمَرَ بِدَفْنِهِمْ بِدِمَائِهِمْ ، وَلَمْ يُغَسَّلُوا ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، عَنِ اللَّيْثِ ، بِهَذَا الْحَدِيثِ بِمَعْنَاهُ ، قَالَ : يَجْمَعُ بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ مِنْ قَتْلَى أُحُدٍ فِي ثَوْبٍ وَاحِدٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Anas bin Malik said “A youth of Aslam said “Apostle of Allaah(ﷺ), I wish to go on an expedition, but I have no property to make myself equipped. He said “go to so and so Ansari who prepared equipment(for the battle), but he fell ill and tell him that the Apostle of Allaah(ﷺ) has conveyed his regards to you, and then tell him “Give him all the equipment you have made. He came to him and told him that. He said to his wife “O so and so, give him all the equipment I have made and do not detain anything from him. I swear by Allaah, if you detain anything from him, Allaah will not bless it.

(3138) Cabir b. Abdullah (şunları) anlatmıştır: Rasûlullah (s.a) Uhud şehidlerinden iki
kişiyi bir kabire yerleştiriyordu. Ve (bize) "Bunların hangisi Kur'ân'ı daha çok
öğrenmiş?" diye soruyordu. (Bu) iki (şer) kişiden birine işaret edilince, onu kabirde
(kıble tarafına doğru) öne geçiriyordu ve "Kıyamet günü ben bunlara şahitlik
edeceğim" bu-yuruyordu ve (şehidlerin) yıkanmadan kanlarıyla defnedilmelerini em-
f2791

rediyordu.