بَابُ الرَّجُلِ يَمُوتُ لَهُ قَرَابَةٌ مُشْرِكٌ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ الرَّجُلِ يَمُوتُ لَهُ قَرَابَةٌ مُشْرِكٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2849 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، عَنْ سُفْيَانَ ، حَدَّثَنِي أَبُو إِسْحَاقَ ، عَنْ نَاجِيَةَ بْنِ كَعْبٍ ، عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَام ، قَالَ : قُلْتُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ عَمَّكَ الشَّيْخَ الضَّالَّ قَدْ مَاتَ ، قَالَ : اذْهَبْ فَوَارِ أَبَاكَ ، ثُمَّ لَا تُحْدِثَنَّ شَيْئًا ، حَتَّى تَأْتِيَنِي فَذَهَبْتُ فَوَارَيْتُهُ وَجِئْتُهُ فَأَمَرَنِي فَاغْتَسَلْتُ وَدَعَا لِي

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) as saying: When you shoot your arrow and mention Allah's name, and you find it (the game) after a day, and you do not find it in water, and you find in it only the mark of you arrow, eat (it). But if another dog joins your dogs, do not eat it, for you do not know maybe the one which was not yours has killed it.

(3214) Ali (a.s)'dan demiştir ki: (Babam Ebû Talib ölünce) Peygamber (s.a)'e (vardım
ve):

Senin dalalette olan amcan öldü, dedim.

"Git babanı kabre koy! Sonra yanıma gelinceye kadar (kimseye bununla ilgili) bir söz
söyleme" buyurdu. Bunun üzerine gidip onu kabre koydum ve (Hz. Peygamberin)

£5471

yanma geldim. Bana yıkanmamı emretti. Ben de yıkandım. Bana dua etti.
Açıklama

Hadis-i şerifte Peygamberimizin küfür üzere öldüğünden bahsedilen amcasından
maksat Ebû Talib'dir. Asıl adı "Abdümenaf tır. Fakat künyesi ile meşhur olduğu için



"Ebû Talib" diye anılır.

Kendisi Peygamber Efendimizden 35 sene önce dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber
sekiz yaşında iken dedesi Abdülmuttalib'i kaybedince, Abdulmuttalib'in vasiyyeti
üzere onun bakımını amcası Ebû Talib üzerine aldı. Bu görevi en güzel bir şekilde
yerine getirdi.

Hz. Peygamber onun evinde kaldığı sürece, o evde daha önce hiç görülmedik bir
bereket hasıl olmaya başladı. Ebû Talib'in aile efradı topluca veya ayrı ayrı bir şey
yiyecek olurlarsa doymazlardı. Fakat Peygamberimizle birlikte yedikleri zaman
yiyecek az da olsa doy arlardı.

Bu sebeple Ebû Talib, bir şey yeneceği zaman aile efradına "durun, oğlum gelsin!"

[5481

der, Peygamberimiz gelince yenmeye başlanırdı.

Hz. Peygambere karşı kavmi zulme kalkıştıkları zaman, karşılarında en büyük engel
olarak da Ebû Talib'i buldukları gibi, Efendimiz Hz. Hatice ile evlenmeye karar
verdiği zaman da en büyük maddi desteği ondan görmüştü. Onun nişan merasimindeki
şu hitabesi bu evliliğe yaptığı maddi ve manevi desteği göstermek için kâfidir "...
Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah ki akrabanız olduğu malumunuzdur. Onunla
Kureyş'ten hiçbir genç tartılamaz, Ölçülemez! Bu, şeref ve asaletçe, akıl ve faziletçe
onların hepsinden üstün gelir! .

Gerçi malı azdır. Fakat, mal dediğin nedir ki? Geçici bir gölge, bir perde alınır verilir
iğreti bir şey!

Allah'a yemin ederim ki: Bundan sonra onun mertebesi daha çok büyüyecek, daha çok
yükselecek!

Şimdi O, sizden kızınız Hatice'yi zevceliğe istemekte, muaccel mehir olarak da oniki
ûkiye altın vermeyi teahhüd etmektedir."

Ebû Talib Peygamberliğin onuncu yılında hicretten üç yıl önce vefat ettiği zaman 78
yaşında idi,

Mevzumuzu teşkil eden bu hadisi şerif îbn Sa'd'm Tabakat'mda şu manâya gelen
lafızlarla rivayet olunmuştur:

"Hz. Ali dedi ki: Ebû Talib'in öldüğünü Peygamber (s.a)'e haber verdiğim zaman
Rasûlullah (s. a) ağladı. Sonra bana -git onu yıka, kefenle, sonra da kabre koy-
buyurdu. Ben de bu emri yerine getirip yanma döndüm. Bana - git yıkan- buyurdu.
Rasûlullah (s. a) evinden çıkmadan onun için günlerce istiğfara devam etti. Bunun
üzerine Cebrail (a. s) kendisine şu âyet-i kerimeyi indirdi. "Akraba biie olsalar
cehennemin halkı oldukları belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koşanlar için mağfiret

[5491

dilemek, ne Peygamberin ne de inananların yapacağı bir iş değildir."
Bu mevzuda İbn Ebî Şeybe'nin Musannaf mda rivayet edilen bir hadis-i şerif de şu
mealdedir: "Hz. Ali (Hz. Peygamber'e hitaben: Ey Allah'ın Ra-sûlü) ihtiyar amcan
öldü. Onun hakkında ne (yapmamızı uygun) görüyorsun? diye sordu. Hz. Peygamber
de -Onu yıkayıp kabre koymanı istiyorum-dedi ve ona (cenazeyi yıkadıktan sonra)
kendisinin de yıkanmasını emretti."

Mevzumuzu teşkil eden hadisin zahirinden Peygamber (s.a)'in Ebû Talib'in
cenazesinin kabre taşınmasına iştirak etmediği anlaşıhyorsa da Beyha-kî'nin de
açıkladığı gibi Ebû Davud'un el-Merasil isimli eserinde Hz. Peygamberin amcası Ebû
Talib'in cenazesini uğurladığı ve yol boyunca Allah'tan ona af ve ihsan talebinde
bulunduğu, fakat defnedilirken kabri başında bulunmadığı rivayet edilmektedir.



Ancak Hz. Peygamberin, Ebû Talib'in yıkanmasına ve defnine iştirak etmediği, cenaze
namazının kılınmasını istemediği mevzuunda bütün rivayetler birleşmektedirler.
Hz. Peygamberin, Hz. Ali'ye babasını yıkadıktan sonra kendisinin de yıkanmasını
emretmesine gelince bunun iki sebebi olabilir:

1. Bir ölüyü yıkadığı için bunu istemiş olabilir.

2. Bir kâfiri yıkadığı için emretmiş olabilir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'inde:

r5501

"Ey inananlar (Allah'a) ortak koşanlar pisliktir..." buyurmuştur.

"Bir ölüyü yıkayan kimse kendisi de yıkansın." mealindeki 3161 numaralı hadisin

genel hükmü gözönüne alınırsa, bir ölüyü yıkamış olduğu için bunu emrettiği anlaşılır.

[55U

Bazı Hükümler

1. Bir mü'minin yakın akrabalarından birisi öldüğü zaman onun yıkanması,
kefenlenmesi ve defnedilmesiyle ilgilenmesi gerekir. Hanefi âlimleriyle Şâfıîler bu
görüştedirler.

Malikilerle Hanbeliler'e göre ise cenazenin kokuşup parçalanacağından korkulmadığı
müddetçe bir müslümanm vefat eden kâfir akrabasının cenazesinin yıkanıp
kefenlenmesi ve defnedilmesi işini üzerine alamaz. Fakat böyle bir durum varsa o
zaman onu bir şeye sararak kabrine koyması üzerine farz olur. Çünkü Yüce Allah
Kur'ân-ı Kerim'inde: "Ey inananlar, Allah'ın gazabettiği kimselerle dostluk
[552]

etmeyin" buyurmuştur. Bir kâfiri yıkamak veya kefenlemek ona dostça muamele
etmek anlamına gelir. Bu bakımdan bir müslüman zaruret olmadıkça kâfir bir
cenazenin teçhiz ve tekfmiyle ilgilenemez.

2. Ebû Talib kâfir olarak ölmüştür. Bu sebeble Hz. Peygamber onun cenaze namazını
kılmamış ve namazının kılınması için de emir vermemiştir. Nitekim şu hadis-i şerifte
bu gerçeği açıkça ifade etmektedir: "Ebû Talib'in ölümü yaklaşınca Peygamber (s. a)
onun yanma geldi ve orada Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Ümeyye el-Muğire'yi buldu.
Sonra, "Ey Amca! Allah'tan başka ilah yoktur de. Bu kelimeyi söyle ki onun sebebiyle
huzuru ilahide senin lehine şahitlik edeyim!" dedi.

Bunun üzerine Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Ümeyye:

Ya Ebû Talib, Abdülmuttalib'in dininden dönmek mi istiyorsun? dediler. Rasûlullah
(s. a) o sözü amcasına arz etti durdu. Nihayet Ebû Talib onlara son söz olarak,
kendisinin Abdulmuttalib dini üzere bulunduğunu söyledi ve Allah'dan başka ilah
yoktur- demekten kaçındı. Rasûlullah (s. a) de: "Ey Amcacığım, vallahi senin hakkında
niyaz etmekten nehyolunmadığım müddetçe senin için mutlaka istiğfara devam
edeceğim." dedi. Hemen arkasından da Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti celileyi
indirdi: "Müşriklerin cehennemlik oldukları kendilerince anlaşıldıktan sonra akraba

f5531

bile olsalar, Peygambere de mü'minlere de onlar için istiğfar etmek gerekmez."
Ayrıca Yüce Allah Ebû Talib hakkında (özel olarak) bir âyet-i kerime indirerek
Rasûlullah (s.a)'e: "Şüphesiz ki sen sevdiğine hidayet veremezsin. Ama Allah

£554]

dilediğine hidayet verir. Hem O, hidayete erecekleri daha iyi bilir." buyurdu.



T5551

Bu gerçeği açıkça ortaya koyan delillerden biri de şu hadis-i şeriftir: Hz. Abbas
(Hz. Peygambere): "Ey Allah'ın Rasûlü! Ebû Talib'e hiçbir faydan olabildi mi? Çünkü
o, (her zaman) seni korur ve senin namına düşmanlarına öfkelenirdi" diye sordu da
Rasûlullah (s. a):

"Evet (oldu) O cehennemin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım, cehennemin en

f5561

derin yerinde olurdu." buyurdu.

Bu deliller mevcut iken, Şiilerin bazı zayıf hadisleri delil getirerek Ebû Talib'in
mü'min olarak öldüğünü isbata çalışmaları boşunadır. Bunların iddialarını isbat için
gösterdikleri kendilerince en kuvvetli delil İbn İshak'm, İbn Abbas (r.a)'dan rivayet
ettiği bir hadistir. Bu hadise göre, "Ebû Talib'in vefatı yaklaştığı zaman Rasûlullah
(s. a) kendisine "Lailahe illallah" demesini telkin etmiş, o da bundan imtina etmiş.
Fakat orada bulunan Abbas (r.a) Ebû Talib'in dudaklarının kıpırdadığını görerek ne
söylediğini dinlemiş ve Peygamber (s.a)'e dönerek: "Ey Kardeşimin oğlu! Allah'a
yemin olsun ki kardeşim Ebû Talib, senin emrettiğin kelimeyi söyledi" demiştir."
Hadis âlimlerinin değerlendirmelerine göre, Şiilerin delilini teşkil eden bu hadis,
senedinde ismi açıklanmayan bir ravi bulunduğu için zayıftır. Ayrıca yukarıda mealini
sunduğumuz Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği hadiste Hz. Abbas'm, Hz. Peygamber'e
yönelttiğinden bahsedilen, "Ey Allah'ın Rasû-lü Ebû Talib'e hiç faydan olabildi mi?"
sorusu da Şiilerin bu delilini çürütmektedir. Eğer Hz. Abbas Ebû Talib'in ölürken
kelime-i tevhidi söylediğini bizzat onun ağzından kendi kulaklarıyla işitmiş olsaydı.
Hz. Peygamber'e onun imanı hakkında böyle bir soru yöneltmek ihtiyacını duymazdı.
Şayet Şiilerin bu delillerinin sahihliği kabul edilse bile, aksini isbat eden hadisler hem
sayıca ondan daha çok hem de daha kuvvetli ve sağlamdır.

Yine siyer kitaplarının kaydettiği "Hz. Ebû Bekir (r.a)'in bir gün babası Ebû Kuhafe'yi
Kabe'de bulunan Rasûl-ü Ekremin huzuruna getirdiği ve Rasûlullah'm telkini ile Ebû
Kuhafe (r.a)'nin müslüman olması üzerine Hz. Ebû Bekir'in -Ey Allah'ın Rasûlü, seni
Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki Ebû Talib iman etseydi daha çok memnun
olurdum- dediğine ait rivayetler de Ebû Talib'in küfr üzerine gittiğini isbatlayan
delillerdendir. Ebû Talib'in, bazı şiirlerinde Hz. Peygamberi ve dinini övmesine
gelince, bu Kureyş kâfirlerinin ileri gelenlerinden bazılarının Hz. Peygamberin hak
yolda olduğunu bildikleri halde inatları yüzünden onun dinine girmemekte diren-
melerine benzer. Nitekim Cenab-ı Hak Kureyş kâfirlerinin bu tutumunu Kur'ân-ı
Kerim' de şöyle açıklıyor: "Vicdanları on!arı(n doğruluğuna) kanaat getirdiği halde,

£5571

sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler..."

Ayrıca Ebû Talib'in "Eğer Kureyş'in beni ayıplayarak Ebû Talib'i buna ancak korku

r5581

şevketti demeyeceklerini bilseydim, seni mutlaka memnun ederdim." demesi de
onun Hz. Peygamberin hak yolda olduğunu bildiği halde gururundan dolayı iman

£5591

etmediğini gösterir.

65-67. Kabri Derince Kazmak