هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
56 حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنْ أَبِي الْمَلِيحِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : لَا يَقْبَلُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ صَدَقَةً مِنْ غُلُولٍ ، وَلَا صَلَاةً بِغَيْرِ طُهُورٍ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
56 حدثنا مسلم بن إبراهيم ، حدثنا شعبة ، عن قتادة ، عن أبي المليح ، عن أبيه ، عن النبي صلى الله عليه وسلم ، قال : لا يقبل الله عز وجل صدقة من غلول ، ولا صلاة بغير طهور
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated AbulMalih:

The Prophet (ﷺ) said: Allah does not accept charity from goods acquired by embezzlement as He does not accept prayer without purification.

(59).Ebu'l-Melîh Amir, babası Üsâme b. Umeyr'den Resûlullah (s.a.)'m şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah haramdan verilen hiçbir sadakayı ve abdestsiz

r2881 f2891

(su veya toprakla temizlenmeden) de hiç bir namazı kabul etmez."
Açıklama

Ğulûl: kelimesinin asıl anlamı, taksim edilmeden önce ganimetten mal çalmaktır.
Başkasına, ait olan bir malı habersiz almak manasına da gelir. Hadisin metnindeki
"gulûl" ise "mutlak haram mal" demektir. Bu mânânın genel olması bakımından
terceme buna göre yapılmıştır.

Bu itibarla haram bir maldan verilen sadakayı Cenab-ı Hak kabul etmez. Ancak
sahibinin razı olmasıyla kabul eder. Şunlar da bu hükme girer:
Kadının, kocasının malından izni olmadan sadaka vermesi,
Vekilin, müvekkilinin malından izinsiz sadaka vermesi,
Kişinin, ortağının maundan izinsiz sadaka vermesi,

Vâsî'nin sadaka olarak vermesi gereken malı kendinde harcaması veya harcanması,
gereken yerlerin dışında harcaması,

Vakfa bakan kimselerin vakfın gelirlerini haksızlıkla ele geçirip sadaka olarak
vermeleri.

Binaenaleyh bü durumda olan kişiler bu mallan sahiplmerine, sahipleri yoksa onun
varislerine iade etmedikçe mesuliyetten kurtulamazlar. Keza usûlüne uygun olmayan
alış-verişlerle ele geçen mallan sahiplerine geri vermek mümkün değilse, sevap
beklemeden fakirlere vermelidir.

Bu hadis-i şerif namaz için abdestin farz olduğunu ifâde eden bir nass-dır. Far2 olsun,
nafile olsun her namaz için abdest şarttır. Bu hususta icmâ vardır.
Kadı Iyaz diyor ki; "Namaz için abdestin ne zaman farz kılındığı konusu ihtilaflıdır.
İbn Cehm'e göre îslâmiyetin ilk yıllarında abdest almak sun? net idi. Ancak daha sonra
teyemmüm âyetinin inmesiyle farz oldu. Ulemânın çoğunluğuna göre ise abdest,



teyemmüm âyeti inmeden evvel de farz idi. Bir de her namaz kılmak isteyene mi,
yoksa sadece abdestsiz olanlara mı farz olduğu konusunda da ihtilâf vardır. Seleften
bazılan, "her namaz için ab-dest almak farzdır" demişler ve "Namaza kalkmak

f2901

istediğiniz zaman yüzlerinizi yıkayın" âyetini delil göstermişlerdir. Ulemânın
çoğunluğu "Başlangıçta her namaz kılmak isteyen kimse için abdest almak farz idi,
ama sonra bu âyetin hükmü neshedildi" demişlerdir. Bazılarınca her namaz için abdest
almak menduptur. Bazıları da "âyeti kerimedeki emir abdesti olmayanlar içindir,
abdestli kişiler için abdest yenilemekse mustehabtır" demişlerdir. Fetva ehli bu görüş
Üzerinde birleşmişler ve aralarında ayrılık kalmamıştır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle
olur; "Eğer siz abdestsiz iken namaza kalkarsanız abdest alın."

İmam Nevevî şöyle der: "Abdest almadan veya teyemmüm etmeden namaz kılmanın
haram olduğunda ulema arasında ittifak ve icma vardır. Bu hususta farz namazla nafile
namaz arasında fark yoktur. Şükür secdesi, secdc-i tilâvet ve cenaze namazı da
aynıdır. Şa'bî ile Ibn Cerir et-Taberî cenaze namazının abdestsiz kılınabileceğini
söylemişlerse de bu görüş bâtıldır. Bir kimse özürsüz olarak kasten namazı abdestsiz
kılsa, bizim mezhebe (Şafiî mezhebi) ve cumhur-u ulemâya göre kafir olmaz. Ebû
Hanife'den kâfir olacağına dair bir rivayet vardır. Çünkü abdestsiz namaz kılmak,
namazla alay etmektir. Bizim delilimiz şudur: Küfür ittikaddan doğar» yani abdestin
farz olmadığını itikad ederse kâfir olur. Halbuki biz itikadı sağlam olan kimsenin
abdestsiz namaz kılmasını sözkonusu ediyoruz. Bütün bunlar abdestsiz namaz kılan
kimsenin özrü bulunmadığı hali ile ilgilidir."

İmam Nevevî, su veya toprak bulamayan kişi hakkında da Şafiî ulemasının dört kavli
bulunduğunu, bunların en sahihinin o kişinin içinde bulunduğu hal ile namazını kılıp

1291]

sonra suyu bulunca abdest alıp namazım iade edeceği görüşü olduğunu söyler.
Bu konuda Menhel yazarı şöyle diyor: Özründen dolayı abdestsiz olarak namaz krlan
kimseye gelince bu kimse su, ya da su yerine geçen toprak cinsinden bir şey
bulamayan kimse gibidir. Bu hususta delil bakımından en kuvvetli görüş su ya
datoprak bulamayan kimsenin bulunduğu hal üzere namazını kılıp iade etmeyeceğine
dâir olan görüştür. Bu kimsenin bu haliyle namazını kılması icab ettiğinin delili, "ben

[292]

size bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiği ölçüde yapınız" hadisidir.
İade etmemesinin sebebi ise, iade edeceğine dair bir delilin bulunmamasıdır. Ahmed
b. Ahmed ile Şafiî'lerden Müzeni bu görüştedirler. Şâfıîyyeden meşhur olan görüşe
göre bu kimse namazını kılar, sonra taharete imkân bulunca iade eder.
"Mâlikîlerden bazıları da bu görüştedir. Mâlikîlerin mutemed olan görüşüne göre bu
kimsenden namaz edâen ve kazaen sâkit ohır".

"İmam Ebû Hanife'ye göre su ya da toprak cinsinden bir şey bulamayan kimsenin
abdestsiz olarak namaz kılması küfürdür. İmam Ebû Yûsuf a göre ise, bu kimse suyu
buluncaya kadar namaza niyet etmeden namaz kılıyormuş gibi rükû' ve secde eder

f2931

fakat suyu bulunca iade eder"
Bazı Hükümler

1. Haram maldan verilen sadaka kabul edilmez.



2. Özürsüz olarak abdestsız veya gusulsuz kılman namaz kabul edilmez. Bu hususta
nafile ile fark arasında herhangi bif fark yoktur.

3. Abdestsiz namaz kılan kâfir olmazsa da ekseri ulemâya göre günahkâr olur.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [59] أَيِ الْوُضُوءُ فَرْضٌ لَا تَصِحُّ الصَّلَاةُ بِدُونِهِ
( مِنْ غُلُولٍ) ضبطه النووي ثم بن سَيِّدِ النَّاسِ بِضَمِّ الْغَيْنِ الْمُعْجَمَةِ
قَالَ أَبُو بَكْرِ بْنُ الْعَرَبِيِّ الْغُلُولُ الْخِيَانَةُ خِفْيَةٌ فَالصَّدَقَةُ مِنْ مَالٍ حَرَامٍ فِي عَدَمِ الْقَبُولِ وَاسْتِحْقَاقِ الْعِقَابِ كَالصَّلَاةِ بِغَيْرِ طَهُورٍ
انْتَهَى
وَقَالَ الْقُرْطُبِيُّ فِي الْمُفْهِمِ الْغُلُولُ هُوَ الْخِيَانَةُ مُطْلَقًا وَالْحَرَامُ
وَقَالَ النَّوَوِيُّ الْغُلُولُ الْخِيَانَةُ وَأَصْلُهُ السَّرِقَةُ مِنْ مَالِ الْغَنِيمَةِ قَبْلَ الْقِسْمَةِ
انْتَهَى ( بِغَيْرِ طَهُورٍ) قال بن الْعَرَبِيِّ فِي عَارِضَةِ الْأَحْوَذِيِّ قِرَاءَتُهُ بِفَتْحِ الطَّاءِ وَهُوَ بِضَمِّهَا عِبَارَةٌ عَنِ الْفِعْلِ وَبِفَتْحِهَا عِبَارَةٌ عن الماء
وقال بن الْأَثِيرِ الطُّهُورُ بِالضَّمِّ التَّطَهُّرُ وَبِالْفَتْحِ الْمَاءُ الَّذِي يُتَطَهَّرُ بِهِ
قَالَ السُّيُوطِيُّ وَقَالَ سِيبَوَيْهِ الطَّهُورُ بِالْفَتْحِ يَقَعُ عَلَى الْمَاءِ وَالْمَصْدَرِ مَعًا فَعَلَى هَذَا يَجُوزُ أَنْ يَكُونَ الْحَدِيثُ بِفَتْحِ الطَّاءِ وضمها والمراد التطهر
انتهى
وضبطه بن سَيِّدِ النَّاسِ بِضَمِّ الطَّاءِ لَا غَيْرُ
وَقَالَ أَبُو بَكْرِ بْنُ الْعَرَبِيِّ قَبُولُ اللَّهِ الْعَمَلَ هُوَ رِضَاهُ وَثَوَابُهُ عَلَيْهِ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ النسائي وبن ماجه وأخرجه مسلم والترمذي وبن ماجه من حديث بن عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا وَالصَّلَاةُ فِي حَدِيثِ جَمِيعِهِمْ مُقَدَّمَةٌ عَلَى الصَّدَقَةِ
انْتَهَى