بَابٌ فِي تَدْوِينِ الْعَطَاءِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي تَدْوِينِ الْعَطَاءِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2617 حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ يَعْنِي ابْنَ سَعْدٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ شِهَابٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ الْأَنْصَارِيِّ ، أَنَّ جَيْشًا مِنَ الْأَنْصَارِ كَانُوا بِأَرْضِ فَارِسَ مَعَ أَمِيرِهِمْ ، وَكَانَ عُمَرُ يُعْقِبُ الْجُيُوشَ فِي كُلِّ عَامٍ ، فَشُغِلَ عَنْهُمْ عُمَرُ ، فَلَمَّا مَرَّ الْأَجَلُ قَفَلَ أَهْلُ ذَلِكَ الثَّغْرِ ، فَاشْتَدَّ عَلَيْهِمْ وَتَوَاعَدَهُمْ وَهُمْ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالُوا : يَا عُمَرُ ، إِنَّكَ غَفَلْتَ عَنَّا ، وَتَرَكْتَ فِينَا الَّذِي أَمَرَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ إِعْقَابِ بَعْضِ الْغَزِيَّةِ بَعْضًا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abu Mishar was told about Ubna. He said “We know it better. This is Yubna of Palestine.

(2960) Abdullah b. Ka'b b. Malik el-Ensari'den (rivayet olunduğuna göre, Hz. Ömer'in
halifeliği sırasında); Ensardan (oluşan) bir askeri birlik kumandanlarıyla birlikte tran
topraklarında (bulunuyordu. Aslında) Hz. Ömer (düşman sınırında bulunan
askerlerden nöbeti teslim almaları için) her sene arkadan -bir ordu gönderdiği halde o
sene onlarla meşgul ol(maya fırsat bul)amamış (ve dolayısıyle arkalarından bir ordu
gönderememiş)^, (nöbet değişimi için) vakit (gelip) geçince bu sınırda bulunan askeri
birlik dönüp geldi.- Bunun üzerine (Hz. Ömer) onlara sert bir şekilde çıkıştı ve onları
tehdid etti. (Bu birliği teşkil eden) kimseler Rasûlullah (s.a.)'m sahabileri idiler.
"Ey Ömer sen bize ilgisiz kaldın ve Rasûlullah (s.a.)'in bizim hakkımızdaki (sınırda
bulunan) gazilerin arkasından (nöbet teslim almak üzere) başka bir askeri birlik

£124]

gönderileceğine dair emrini terkettin" dediler.
Açıklama

Metinde geçen "Hz. Ömer düşman sınırında bulunan askerlerden nöbeti teslim
almaları için hersene arkadan bir ordu gönderirdi." anlamına gelen cümle, aslında
orduya katılan her asker için bir kayıt defteri veya sicil defteri ya da dosya tutulduğuna
ve o defterlerde her askerin alacağı maaşın ganimetlerden veya fey gelirlerinden
alacağı payın yazık olduğuna delalet eder. Çünkü her asker, hakkında böyle düzenli
bir defter tutulmamış olsa, çeşitli istikametlere gönderilmiş olan askeri birlikler hak-
kında sağlam bilgi sahibi olup onların ihtiyaçlarını karşılamak ve bir anda evlerinde
bulunan askerleri toplayıp nöbet teslim almak üzere sınır boylarına göndermek
mümkün olmazdı. Bezi yazarının "Fethu'l-vedûd"dan naklettiğine göre Hz. Ömer'i o
sene İran sınırında bulunan askerlerden nöbeti teslim almak üzere arkalarından bir
ordu göndermekten alakoyan meşguliyet yine bu defterlerin tanzimi ile ilgili
meşguliyetiydi. Yani Hz. Ömer o sene orduya yeni katılacak olan kimselerin sicil
defterleriyle meşguliyetinin sıkılığı onu İran sınırındaki askerlerle ilgilenmekten
alakoymuştu.

Bu babın başlığında bulunan divan kelimesi sicil defteri dosya ve kayıt defteri
anlamına gelir.

Fetihlerle İslâm devletinin sınırları genişleyince, İran merzubânlarmdan birinin
işaretiyle ilk defa Hz. Ömer tarafından divan sistemi getirilmiştir.
Divan sözü Farsçada sicil defteri anlamına gelir. Buradan anlaşılıyor ki bu sistemin
kaynağı İrandır. Mecaz kabilinden divan ismini mekâna (yere) yahut divanın
muhafaza edildiği yere de vermişlerdir.

Hz. Ömer, bu sistemi İran'dan aldıktan sonra devletin ihtiyaçlarına göre geliştirmiş ve
bölümlere ayırmıştır. Askerlere verilmesi gereken şeyleri bilmek için Asker Divanı
kurmuş, Beytülmal'm gelirlerini bilmek ve her müslümana düşen payı öğrenmek için
vergi veya Haraç Divanını geliştirmiştir.

Divanların bir kısmı merkezidir. Arapların kendileri onu araplar çapında (Araplara
özgü) kurmuşlardır. Bütün muhtevası Arapçadır. Bazıları da yerel ve bölgeseldir.



Araplar fethedilen yerlerde farklı divanlar görmüşler ve sahipleri alışmadıkları yeni bir
sistemle karşılaşıp bocalamasın ve ürkmesin diye, olduğu gibi değiştirmeden
bırakmışlardır. Nitekim İran ve Irak' da da durum böyle olmuştur. Buralarda Divanlar
Farsça idi. Şam bölgesinde Rumca veya Bizanslıların konuştuğu dilden idi. Mısır'da
Kıp-tice tutulmuştu. Bu divanlar daha sonra Emevi Halifelerinden Abdulmelik b.
Mervan el-Velid ve Hişam zamanlarında Arapçaya çevrilmiştir.
Hz. Ömer, idari teşkilâtta genel olarak merkeziyetçiliğe meylederdi. Bu sebepten,
Asker Divanım kurar ve tutarken orduyu merkeze bağlamıştır. Daha sonra Divan
kayıtsız ve şartsız bu asker Divanı için kullanılmıştır. Çünkü Hz. Ömer zamanında
müstakil ve apaçık sıfat taşıyan sadece bu divandı. Hz. Ömer maaş ve bağışlarda halis
Araplarla Arap olmayanları eşit tutmayı tercih etmiştir. Her taraftaki ordu

[125]

komutanlarına da bu konuda talimat vermiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2618 حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَائِذٍ ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ ، حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ ، حَدَّثَنِي فِيمَا حَدَّثَهُ ابْنٌ لِعَدِيِّ بْنِ عَدِيٍّ الْكِنْدِيِّ ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ ، كَتَبَ إِنَّ مَنْ سَأَلَ عَنْ مَوَاضِعِ الْفَيْءِ ، فَهُوَ مَا حَكَمَ فِيهِ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، فَرَآهُ الْمُؤْمِنُونَ عَدْلًا مُوَافِقًا لِقَوْلِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : جَعَلَ اللَّهُ الْحَقَّ عَلَى لِسَانِ عُمَرَ وَقَلْبِهِ فَرَضَ الْأَعْطِيَةَ لِلْمُسْلِمِينَ ، وَعَقَدَ لِأَهْلِ الْأَدْيَانِ ذِمَّةً بِمَا فَرَضَ عَلَيْهِمْ مِنَ الجِزْيَةِ ، لَمْ يَضْرِبْ فِيهَا بِخُمُسٍ وَلَا مَغْنَمٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Anas said “the Prophet(ﷺ) sent Busaisah as a spy to see what the caravan of Abu Sufyan was doing.”

(2961) îbn Adiyy b. Adiyy el-Kindî*(nin) haber venii(ğine) göre; Ömer b. Abdil-Aziz
(memurlarına şu mealde bir) mektup yazmıştır. "Her kim harpsiz olarak ele geçen
ganimetlerin nereye sarf edildiğini soracak olursa (şunu iyi bilsin ki) bu ganimetlerin
sarf yeri, Ömer b. el-Hattab'm kararlaştırıp müslümanlann da Peygamber (s.aj'in -
Allah hakkı Ömer (r.â.)'m dili ve kalbi üzerine koymuştur- sözüne uyarak adalete
uygun bulduğu yerlerdir. (Hz. Ömer savaşsız olarak ele geçen ganimetlerden
müslümanlara) bağış verilmesine hükmetmiş, (yahudi, hıristiyan ve mecusi gibi) din
sahiplerine de kendilerinden alınacak Cizye karşılığında eman verilmesini
kararlaştırmış, (ve bu cizyeden Allah'a Rasûlüne, Hz. Peygambere yakınlığı
bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan yolculara verilmek üzere ganimet
mallarından alman) beşte bir vergiyi almamış (geriye kalan dörtte birini de gaziler

0261

için) ganimet kılmıştır.
Açıklama

Metinde geçen "Hz. Ömer savaşsız olarak ele geçen ganimetlerden müslümanlara
bağış verilmesine hükmetmiştir." manâsına gelen cümle, Hz. Ömer devrinde orduya
intisab eden askerler için özel kayıt ve sicil defterleri tutulduğuna ve defterlerde her
askerin ihtiyacının ganimetlerden ve feylerden alacakları payların ve bunların dışında
eline geçmesi gereken maaşın kayıtlı olduğuna delalet etmektedir. Çünkü her askerin
kayıtlı olduğu sicil defterlerinin bulunmaması halinde, ordunun maaşını ve ganimet
mallarından alacakları paylan zamanında ve eksiksiz olarak dağıtmak mümkün
olamaz.

İşte Hz. Ömer ordunun geçimini bu şekilde düzene sokarken başka dinden olup ta
müslümanlarm idaresine giren kimselere ödeyecekleri cizye vergisi karşılığında eman
vermiş, her türlü medeni münasebetlerinde serbestçe yaşayabileceklerine dair eman
vermiştir.

Başka dinlerden olan ve kendilerine zimmi denilen bu kimselerden alman cizye
vergisinden beşte birinin diğer ganimet mallarında olduğu gibi haşr sûresinin yedinci
âyetinde belirtilen hak sahiplerine, kalan dörtte birinin de gazilere mi dağıtılacağı,
yoksa olduğu gibi müslümanlarm genel ihtiyaçlarına mı sarf edileceği, konusu ulema
arasında ihtilaflıdır.



Hadis-i şerif, cizyeden hiç bir kimseye pay ayrılmaksızm doğrudan doğruya
müslümanlarm genel ihtiyaçlarına sarfedilebileceğine delalet etmektedir.
Nitekim hanefî fıkıh kitaplarından Hidaye, Bin ay e, Fethulkadir gibi eserlerde
açıklandığı üzere, müslümanlarm savaşmaksızm sırf düşmanı korkutarak ele
geçirdikleri mallarda haraç ve cizye gelirleri gibi, askeri kışlaların ve köprülerin
tamirine, sınırların tahkimine, büyük nehir ve kanalların açılmasına, hakimlerin, zabıta
memurlarının, öğretmenlerin, askerlerin maaşlarına, yolların, seyru seferin
emniyetinin sağlanmasına sarf edilir.

İmâm Şafiî'ye göre; kafirlerden savaşsız olarak ve sadece korkutarak alman mallardan
haşr sûresinin yedinci âyetinde belirlenen hak sahiplerine verilmek üzere beşte biri
ayrılır.

Fakat korkutmaksızm ve savaşsız olarak kafirlerden alman cizye ve gümrük vergisi
gibi mallardan sözü geçen hak sahiplerine vermek üzere beşte bir hisse ayrılmaz.
İmam Şafiî'nin eski görüşü budur. İmâm Mâlik de bu görüştedir. İmam Şafiî'nin yeni
görüşüne göre bu gelirlerden beşte bir hisse haşr sûresinde belirlenen hak sahiplerine
verilmek üzere ayrılır. İmam Ahmed'-den bu hususta iki görüş rivayet olunmuştur.
Cizye, kitap ehlinin müslümanlara kendilerinin korunmalarına karşılık ödedikleri
vergiye denir. Cizye onların bir bakıma İslama girmemelerinin de cezasıdır. Cizyeye
müslümanlardan alman zekatın karşılığı da denilebilir. Çünkü, İslâm toplumunda
yaşayan gayr-ı müslimler zekatla mükellef değillerdir.
Fakihler kimlerden cizye alınacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir,
tmam Hanbel (r.a.)'ûı meşhur olan kavline göre, cizye yalnız yahudi, hıristiyan ve
mecusilerden alınır. İmam Şafiî (r.a.) de bu görüştedir.

İmam Evzaî de, "Cizye, bütün kafirlerden alınır, ister puta, ister ateşe tapsın, isterse
hiçbir şeye inanmasın." demiştir.

imam Malik (r.a.) ve Ebû Hanîfe (r.a.)'ye göre cizye, Arapların putperestleri hariç,
diğer kafirlerin hepsinden alınır. Putperest araplar için ise iki yol vardır. Ya îslamı
kabul etmek ya da kılıçtan geçirilmek.

Cizye, yalnız baliğ olan erkeklerden alınır. Kötürüm, topal, kör, yaşlı, kadın, çocuk ve
manastırlara kapanmış keşişlerden cizye alınmaz.

Cizyenin miktarı: Cizye, her yıl için, gayri müslimlerin zenginlerinden 48 dirhem, orta
hallilerinden 24 dirhem, çalışma gücü olan fakirlerinden ise 12 dirhem olarak alınır,
imam Azam (r.a.) ve İmam Hanbel (r.a.)'in görüşleri budur.

tmam Malik (r.a.)'e göre, zengin-fakir ayırımı yapmadan, aralarında geçerli para altm
ise her zımmîden 4 altm, gümüş ise 40 dirhem alınır.

İmam Şafiî (r.a.) 'ye göre, ister zengin olsun, ister fakir her zımmîden senede 1 altm
alınır.

Tercih olunan görüş İmam Malik (r.a.)'ten rivayet olunandır. Hz. Ömer'in uygulaması
da İmam Malik (r.a.)'in görüşünü teyid etmektedir. Hz. Ömer'den cizye hususunda
muhtelif meblağlar rivayet edilmektedir.

Cizyenin miktarı hakkında kesin bir nass bulunmadığından her mücte-hid kendi
içtihadı ile hükmetmiştir. Hz. Ömer'in dilencilik yapan yaşlı bir yahudiden cizyeyi
kaldırarak hazineden nafaka verdiği de rivayet edilmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.)
£1271

bilir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2619 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ ، حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ ، عَنْ مَكْحُولٍ ، عَنْ غُضَيْفِ بْنِ الْحَارِثِ ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ ، قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : إِنَّ اللَّهَ وَضَعَ الْحَقَّ عَلَى لِسَانِ عُمَرَ يَقُولُ بِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: When one of you comes to the cattle, he should seek permission of their master if he is there; if he permits, he should milk (the animals) and drink. If he is not there, he should call three times. If he responds, he should seek his permission; otherwise, he may milk (the animals) and drink, but should not carry (with him).

(2962) Ebû Zer' den demiştir ki: Ben Rasûlullah-(s.a.)'i (şöyle) buyururken işittim:



£128]

"Gerçekten Allah, hakkı Ömer'in dili üzerine koymuştur."
Açıklama

Hadis-i şerif yüce Allah'ın Hz. Ömer'in dilinden hikmet pı-narlarmı akıttığını bu
sebeple onun haktan başka bir şey düşünmeyip haktan başka bir şey söylemeyeceğini
ifade etmektir. Nitekim Hz. Ömer'in onbir meselede ileri sürdüğü düşüncelerinin o

* £129]

günlerde henüz inmemiş olan Kur'ân âyetlerine aynen muvafık düşmesi de bu

UM

gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.

18-19. Rasûlullah (S. A.) 'İn (Ganimet) Mallar(In)Dan Seçerek Alabileceği Hissesi