هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2603 حَدَّثَنَا ابْنُ السَّرْحِ ، وَابْنُ أَبِي خَلَفٍ ، لَفْظَهُ قَالَا حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِي حُمَيْدٍ السَّاعِدِيِّ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اسْتَعْمَلَ رَجُلًا مِنَ الْأَزْدِ يُقَالُ لَهُ ابْنُ اللُّتْبِيَّةِ - قَالَ ابْنُ السَّرْحِ : ابْنُ الْأُتْبِيَّةِ - عَلَى الصَّدَقَةِ فَجَاءَ ، فَقَالَ : هَذَا لَكُمْ وَهَذَا أُهْدِيَ لِي ، فَقَامَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمِنْبَرِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ، وَقَالَ : مَا بَالُ الْعَامِلِ نَبْعَثُهُ فَيَجِيءُ فَيَقُولُ هَذَا لَكُمْ وَهَذَا أُهْدِيَ لِي ، أَلَا جَلَسَ فِي بَيْتِ أُمِّهِ أَوْ أَبِيهِ فَيَنْظُرَ أَيُهْدَى لَهُ أَمْ لَا ؟ لَا يَأْتِي أَحَدٌ مِنْكُمْ بِشَيْءٍ مِنْ ذَلِكَ إِلَّا جَاءَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، إِنْ كَانَ بَعِيرًا فَلَهُ رُغَاءٌ ، أَوْ بَقَرَةً فَلَهَا خُوَارٌ ، أَوْ شَاةً تَيْعَرُ ، ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ حَتَّى رَأَيْنَا عُفْرَةَ إِبِطَيْهِ ، ثُمَّ قَالَ : اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ ، اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير،  قال ابن السرح : ابن الأتبية على الصدقة فجاء ، فقال : هذا لكم وهذا أهدي لي ، فقام النبي صلى الله عليه وسلم على المنبر فحمد الله وأثنى عليه ، وقال : ما بال العامل نبعثه فيجيء فيقول هذا لكم وهذا أهدي لي ، ألا جلس في بيت أمه أو أبيه فينظر أيهدى له أم لا ؟ لا يأتي أحد منكم بشيء من ذلك إلا جاء به يوم القيامة ، إن كان بعيرا فله رغاء ، أو بقرة فلها خوار ، أو شاة تيعر ، ثم رفع يديه حتى رأينا عفرة إبطيه ، ثم قال : اللهم هل بلغت ، اللهم هل بلغت
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Abu Humaid al-Sa'idi: The Prophet (ﷺ) appointed a man of Azd called Ibn al-Lutbiyayah (to collect sadaqah). The narrator Ibn al-Sarh said: (He appointed) Ibn al-Utbiyyah to collect the sadaqah. When he returned he said: This is for you and this was given to me as present. So the Prophet (ﷺ) stood on the pulpit, and after praising and extolling Allah he said: What is the matter with a collector of sadaqah. We send him (to collect sadaqah), and when he return he says: This is for you and this is a present which was given to me. Why did he not sit in his father's or mother's house and see whether it would be given to him or not ? Whoever takes any of it will inevitably bring it on the Day of Resurrection, be it a camel which rumbles, an ox which bellows, or sheep which-bleats. Then raising his arms so that we could see where the hair grow under his armpits, he said: O Allah, have I given full information ? O Allah, have I given full information ?

(2946) Ebû Humeyd-es-Saîdi'den demiştir ki: Peygamber (s. a.) Ezd kabilesinden îbn
Lütbiyye adında bir adamı zekat memuru olarak tayin etmiş -ki Ibn'üs-Serh (bu zatın
isminin) Îbnü'l-Ütebiyye olduğunu söylemiştir- Bir süre sonra (adam zekat toplama
işini bitirip) gelmiş ve...

"Şu (mallar) sizindir. Şu(nlar da) bana hediye edildi." demiş. Bunun üzerine
Peygamber (s.a.) minbere çıkıp Allah'a hamdü sena ettikten sonra (şöyle) buyurmuş:
"Benim görevlendirdiğim bir memura ne oluyor da -Bu sizin bu da bana hediye edildi-
diyor. Annesinin yahutta babasının evinde olsaydı da (bir) baksaydı, kendisine bir
hediye verilirmiydi, yoksa veril-mezmiydi? Sizden zekat mallarından (haksız yere) bir
şey alan kıyamet gününde, o malı da (omuzunda) getirir. Eğer o mal deve ise onun
feryadı, inekse böğürmesi koyunsa acı bir melemesi vardır." Sonra ellerini kaldırdı.
Hatta biz koltuklarının altını gördük. Sonra "Allah'ım tebliğ ettim mi? Allah'ım tebliğ

1291

ettim mi?" buyurdu.
Açıklama

Hadis-i şerifte bir memurun görevinin verdiği imkandan yararlanarak, halktan hediye
almasının haram olduğu ifâde edilmektedir. Çünkü bu hediye meşru bir yoldan
gelmemiştir. Onu veren kimse ya memurun yetkisinden korkarak, ya da ondan bir
menfaat bekleyerek, en azından bir müsamaha bekleyerek verir ki, bu memurun
görevini kötüye kullanmasından başka bir şey değildir. Bir memurun görevim kötüye
kullanmasının ihanet ve haram olduğunda şüphe yoktur.

Hattâbî şöyle diyor: "metinde geçen - Annesinin yahutta babasının evinde olsaydı da
(bir) baksaydı, kendisine hediye verilir miydi, yoksa verilmez miydi? -cümlesi harama
sebep olan her işin haram olduğuna delalet eder, menfaat temin eden borç ve rehin de
bu hükme girer. Borç karşılığında bir evi rehin alan kimsenin o evde kirasız olarak
oturması, yahut bir hayvanı rehin alan kimsenin ona binmesi haramdır. Bir kimsenin
bir dirhem değerinde olmayan bir ekmekle bir dirhemi iki dirheme satması da
böyledir. Çünkü bu kimse aslında bir dirhemi iki dirheme satmak istemektedir. Bunu
gizlemek için bir dirhemin yanma bir de ekmek ilave etmekte ve bu ekmeği alet
ederek maksadına erişmektedir." Hadis-i şerifte verilen hediyenin haram kılınmasının
sebebinin memuriyet olduğu bildiriliyor. Yani memura verilen hediye haramdır.
Memur olmayan bir kimsenin hediye kabul etmesinde ise bir sakınca yoktur. Bezi
yazarının İbn Abdilberr'den naklen yaptığı açıklamaya göre, devlet başkanı olarak Hz.
Peygamberin hediye kabul etmesinin caiz oluşu, sadece ona mahsus özel bir



durumdur. Onun aldığı hediye onun malı olur. Fakat başka bir devlet adamının aldığı
hediye fey olur.

Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hak, Hz. Peygamber'e varis olmayı, sadaka
almayı yasaklamasına karşılık, hediye almayı mubah kılmıştır. Çünkü hediye almak
sadaka almaya benzemez. Hediye almakta, sadaka almak gibi bir zillet yoktur. Sadaka
almada bir zillet bulunmasına karşılık hediye almakta arzedilen bir saygı, sevgi ve
ikramı kabul etme gibi bir durum vardır.

Allah Peygamberim aslı helal olan bir sadakayı veya zekatı almaktan korumakla, halk
arasında sevgi ve saygının yaygınlaşmasına vesile olan hediyeleşmeyi, ümmetine bir
örnek teşkil etmesi için ona da helal kılmıştır.

Ümmetin görevi her zaman olduğu gibi bu mevzuda da Peygamberine uyarak
hediyeleşmeye rağbet edip aralarında bunu yaymak ve sadakaya muhtaç durumda
kalma yerine, çalışıp, kazanmak, sadaka verecek duruma gelmektir.
Rasûlu zişan efendimizin bir peygamber olarak ümmetinden farklı bazı özellikleri
vardır. Dolayısıyla onun hakkında bazı özel hükümler de vardır. Tehcccüd namazının
ümmetine farz olmadığı halde ona farz oluşu, hiç iftar etmeden günlerce oruç tutması,
bunlardan bir kaçıdır. Bu bakımdan devlet adamlarının ve devlet kademelerinde
çalışan memurların, hediye almaları yasaklanırken bunun ümmetine örnek teşkil etme
göreviyle görevli olması ci-hetiyle Hz. Peygambere mubah kılmışı yadırganacak bir
şey değildir. Çünkü Uz. Peygamberin şahsında idarecilik sıfatıyla Peygamberlik sıfatı
birleşmiştir.

Asrımızın büyük hukukçularından Abdü'l-Kerim Zeydân bu mevzuda şöyle diyor:
"Medine'de ilk İslâm devletinin kurulması ile yüce Peygamberin şahsında şu sıfatlar
toplanmış oldu.

1. Allah'dan aldığı emirleri tebliğ etmek (nübüvvet sıfatı)

2. İslâm devletinin büyük reisliği sıfatı (idarecilik sıfatı)

3. İnsanlar arasında adalet tevzi etmek (yargı sıfatı).

İslâm hukukçuları, peygamberin bu üç sıfatı taşıdığını farketmişler, şu ya da bu sıfatı

£801

göz önüne alarak söz veya davranışlarını ona göre değerlendirmişlerdir.

Hediyeleşme tüm ümmete örnek olsun ve teşvik etsin diye bir peygamber olarak

kendisine caiz kılınmıştır. Fakat o, kendisinden sonraki (sadece) devlet başkanları ve

imi

devlet memurlarına yasaklamıştır.
Bazı Hükümler

1. Memurların hediye almaları haramdır.

2. Memurların devlet adma yaptıkları işlerden hesaba çekilmeleri ve hesap vermeleri

£821

icab eder.

11-12. (Devlet Hazinesinde Toplanan) Zekat Mallarına Hıyanet Etmek

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [2946] هَدَايَا جَمْعُ هَدِيَّةٍ
( لفظه) أي لفظ الحديث لفظ بن أبي خلف لا لفظ بن السرح ( بن اللُّتْبِيَّةِ) بِضَمِّ اللَّامِ وَإِسْكَانِ التَّاءِ نِسْبَةً إِلَى بَنِي لُتْبٍ قَبِيلَةٌ مَعْرُوفَةٌ قَالَهُ النَّوَوِيُّ
وَقَالَ الحافظ اسم بن اللُّتْبِيَّةِ عَبْدُ اللَّهِ وَاللُّتْبِيَّةُ أُمُّهُ لَمْ نَقِفْ على اسمها ( قال بن السرح بن الْأُتْبِيَّةِ) أَيْ بِالْهَمْزَةِ مَكَانَ اللَّامِ ( عَلَى الصَّدَقَةِ) مُتَعَلِّقٌ بِاسْتَعْمَلَ ( نَبْعَثُهُ) أَيْ عَلَى الْعَمَلِ ( أَلَّا) حَرْفُ تَحْضِيضٍ وَفِي بَعْضِ النُّسَخِ هَلَّا ( بِشَيْءٍ مِنْ ذَلِكَ) أَيْ مِنْ مَالِ الصَّدَقَةِ يَحُوزُهُ لِنَفْسِهِ ( إِنْ كَانَ) أَيِ الشَّيْءُ الَّذِي أَتَى بِهِ حَازَهُ لِنَفْسِهِ ( فَلَهُ رُغَاءٌ) بِضَمِّ الرَّاءِ وَتَخْفِيفِ الْمُعْجَمَةِ مَعَ الْمَدِّ هُوَ صَوْتُ الْبَعِيرِ ( خُوَارٌ) بِضَمِّ الْخَاءِ الْمُعْجَمَةِ وَتَخْفِيفِ الْوَاوِ هُوَ صَوْتُ الْبَقَرَةِ ( تَيْعَرُ) عَلَى وَزْنِ تَسْمَعُ وَتَضْرِبُ أَيْ تَصِيحُ وَتُصَوِّتُ صَوْتًا شَدِيدًا ( عُفْرَةُ إِبْطَيْهِ) بِضَمِّ الْعَيْنِ الْمُهْمَلَةِ وَسُكُونِ الْفَاءِ وَفَتْحِ الرَّاءِ أَيْ بَيَاضُهُمَا الْمَشُوبُ بِالسُّمْرَةِ ( ثُمَّ قَالَ اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ) بِتَشْدِيدِ اللَّامِ وَالْمُرَادُ بَلَّغْتُ حُكْمَ اللَّهِ إِلَيْكُمُ امْتِثَالًا لِقَوْلِهِ تَعَالَى لَهُ ( بَلِّغْ) وَإِشَارَةً إِلَى مَا يَقَعُ فِي الْقِيَامَةِ مِنْ سُؤَالِ الْأُمَمِ هَلْ بَلَّغَهُمْ أَنْبِيَاؤُهُمْ مَا أُرْسِلُوا بِهِ إِلَيْهِمْ
قَالَهُ الْحَافِظُ
وَفِي هَذَا الْحَدِيثِ بَيَانُ أَنَّ هَدَايَا الْعُمَّالِ حَرَامٌ وَغُلُولٌ لِأَنَّهُ خَانَ فِي وِلَايَتِهِ وَأَمَانَتِهِ
قَالَ الْخَطَّابِيُّ فِي قَوْلِهِ أَلَا جَلَسَ فِي بَيْتِ أُمِّهِ أَوْ أَبِيهِ فَيَنْظُرُ أَيُهْدَى إِلَيْهِ أَمْ لَا دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ كُلَّ أَمْرٍ يَتَذَرَّعُ بِهِ إِلَى مَحْظُورٍ فَهُوَ مَحْظُورٌ وَيَدْخُلُ فِي ذَلِكَ الْقَرْضُ يَجُرُّ الْمَنْفَعَةَ وَالدَّارُ الْمَرْهُونَةُ يَسْكُنُهَا الْمُرْتَهِنُ بِلَا أُجْرَةٍ وَالدَّابَّةُ الْمَرْهُونَةُ يَرْكَبُهَا وَيَرْتَفِقُ بِهَا مِنْ غَيْرِ عِوَضٍ انْتَهَى
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ وَمُسْلِمٌ