هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
85 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ حَنْبَلٍ ، وَمُسَدَّدٌ ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى الْمَعْنَى قَالُوا : حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ ، عَنْ أَبِي حَزْرَةَ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ - قَالَ ابْنُ عِيسَى فِي حَدِيثِهِ : ابْنُ أَبِي بَكْرٍ - ثُمَّ اتَّفَقُوا أَخُو الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ - قَالَ : كُنَّا عِنْدَ عَائِشَةَ فَجِيءَ بِطَعَامِهَا ، فَقَامَ الْقَاسِمُ يُصَلِّي ، فَقَالَتْ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : لَا يُصَلَّى بِحَضْرَةِ الطَّعَامِ ، وَلَا وَهُوَ يُدَافِعُهُ الْأَخْبَثَانِ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير،  قال ابن عيسى في حديثه : ابن أبي بكر ثم اتفقوا أخو القاسم بن محمد قال : كنا عند عائشة فجيء بطعامها ، فقام القاسم يصلي ، فقالت : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : لا يصلى بحضرة الطعام ، ولا وهو يدافعه الأخبثان
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated 'Abd Allaah b. Muhammad: We were in the company of 'Aishah. When her food was brought in, al-Qasim stood up to say his prayer. Thereupon , 'Aishah said : I heard the Messenger of Allaah (sal Allaahu alayhi wa sallam) say: Prayer should not be offered in presence of meals, nor at the moment when one is struggling with two evils (e.g. when one is feeling the call of nature.)

(89). Kasım b. Muhammed'in kardeşi Abdullah b. Muhammed b. Ebî Bekr'den,



demiştir ki; Aişe'nin yanında idik. Sofra hazırlandı, bu sırada Kasım namaz kılmak
üzere kalktı. Bunun üzerine (Hz.) Aişe; ben Resulüllah (s,a.)'ı şöyle buyururken işittim
dedi: "Yemek hazırken, büyük veya küçük abdeste sıkışmışken namaz kılınmaz".
f4241 f4251

Açıklama

Hadis-i şerifin beyânından anlaşıldığına göre sofra kurulmuşken veya yemeğin sofraya
getirilmesi kolaysa, farz veya nafile herhangi bir namaza durulmamalıdır. Ancak
karnın çok aç olması sebebiyle kalbin yemekle meşgul olması ihtimalinden dolayı
yemeğin namaza takdim edilebilmesi için yedikten sonra namaz kılmak için zaman
müsait ol- malıdır. Bundan maksat namazın huzur ve huşûunu sağlamaktır. Bazıları
"yemekten biraz yedikten sonra namazı kılıp sonra da karnını doyurmalı" demişlerse
de bu hadis-i şerif, böyle bir te'vile âçık kapı bırakmayacak kadar açıktır.
Ulemâ buradaki yeme emri üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Cumhura göre, buradaki emr
nedb içindir. Yani bu emre uymak mendubtur. (İşlenmesi iyi hoş karşılanan fiillere,
uyulması dinen tercih edilen fakat terki yasaklanma- yan davranışlara mendub denir.
Mendubu terk, tenzihen mekruhtur.) Binaenaleyh karnı aç olan bir kimse sofra hazır
bulunduğu takdirde evvela yemek yerse iyi bir iş yapmış olur. Bazıları buradaki emrin
farz ifâde ettiğini söylerler. Zahirîlerden İbn Hazm diğer ulemadan Ebû Sevr ve bir
cemaat da bu görüştedirler. "Şayet önce namaz kılınacak olursa batıl olur" derler.
Şev- kânî, Şâfıîlerden bazılarının da bu görüşte olduğunu söyler. Hadisin zahiri de bu
görüşü doğrulamaktadır. Cumhura göre ise, vakit daralmışsa namaz önce kılınmalıdır.
Bu hususta İmam-ı Azarri "bütün yemeğimin namazolması, benim için bütün
namazımın yemek olmasından hayırlıdır" demiştir. Hazret-; İmam bu sözü ile vakit
müsait olması halinde yemeğin öne alınmasının isabetli olacağına işaret etmiştir.
Begavî'nin ŞerhuVSünne'de rivayet ettiği ve EbÛ Drvûd'un da 3758 numarada
zikrettiği bir hadis-i şerifte Efendimizin (s. a.): "Yemek veya başka bîr şey için namazı
geciktirmeyiniz" buyurmasını Hanefî ulemâsından İbn Melek "vakit müsait olmadığı
ve fazla açlık hissedilmediği zaman namaz öne alınır" diye te'vil etmek suretiyle iki
hadisin arasını te'lif etmiştir.

Bazıları yemeğin öne alınmasını kul hakkının Allah'ın hakkına tercih edilmesi
şeklinde anlamışsa da bu yanlıştır. Çünkü yemeğin öne almışı, namazı hakkıyla edâ
etmek gayesiyle yapıldığından burada Allah'ın hakkını titizlikle korumak söz
konusudur. Abdesti sıkışık iken namaz kılmanın hükmü bir önceki hadisin şerhinde

14261

geçmiş bulunmaktadır.
Bazı Hükümler

1. Kişinin şiddetle ihtiyaç duyduğu bir yemeğin hazır olması halinde namaza durması
mekruhtur. Namazda huşûa mâni olan kalbî meşgul edici her şey bu hükme girer.

2. Abdesti sıkışmış olan kimse o haliyle namaza durmamalıdır.



T4271

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [89] ( الْمَعْنَى) أَيِ المعنى واحد وإن تغايرت ألفاظهم ( قال بن عيسى في حديثه بن أَبِي بَكْرٍ) أَيْ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى فِي رِوَايَتِهِ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي بَكْرٍ وَاقْتَصَرَ يَحْيَى وَمُسَدَّدٌ عَلَى عَبْدِ الله بن محمد فقط بدون زيادة بن أَبِي بَكْرٍ ( ثُمَّ اتَّفَقُوا) ثَلَاثَتُهُمْ فِي رِوَايَاتِهِمْ فَقَالُوا ( أَخُو الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ) أَيْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ ( فَقَامَ الْقَاسِمُ) بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ أَبُو مُحَمَّدٍ الْمَدَنِيُّ أَحَدُ الْفُقَهَاءِ السَّبْعَةِ رَوَى عَنْ عَائِشَةَ وَأَبِي هريرة وبن عباس وبن عُمَرَ وَجَمَاعَةٍ وَعَنْهُ الزُّهْرِيُّ وَنَافِعٌ وَالشَّعْبِيُّ وَخَلَائِقُ
قَالَ مَالِكٌ الْقَاسِمُ مِنْ فُقَهَاءِ الْأُمَّةِ وَقَالَ بن سعد كان ثِقَةً عَالِمًا فَقِيهًا إِمَامًا كَثِيرَ الْحَدِيثِ قَالَ أَبُو الزِّنَادِ مَا رَأَيْتُ أَعْلَمَ بِالسُّنَّةِ مِنَ الْقَاسِمِ ( لَا يُصَلَّى) بِالْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ وَفِي رِوَايَةِ مُسْلِمٍ لَا صَلَاةَ ( بِحَضْرَةِ الطَّعَامِ) أَيْ عِنْدَ حُضُورِ طَعَامٍ تَتُوقُ نَفْسُهُ إِلَيْهِ أَيْ لَا تُقَامُ الصَّلَاةُ فِي مَوْضِعٍ حَضَرَ فِيهِ الطَّعَامُ وَهُوَ يُرِيدُ أَكْلَهُ وَهُوَ عَامٌّ لِلنَّفْلِ وَالْفَرْضِ وَالْجَائِعِ وَغَيْرِهِ وَفِيهِ دَلِيلٌ صَرِيحٌ عَلَى كَرَاهَةِ الصَّلَاةِ بِحَضْرَةِ الطَّعَامِ الَّذِي يُرِيدُ أَكْلَهُ فِي الْحَالِ لِاشْتِغَالِ الْقَلْبِ بِهِ ( وَلَا) يُصَلِّي ( وَهُوَ) الْمُصَلِّي ( يُدَافِعُهُ) الْمُصَلِّيَ ( الْأَخْبَثَانِ) فَاعِلُ يُدَافِعُ وَهُوَ الْبَوْلُ وَالْغَائِطُ أَيْ لَا صَلَاةَ حَاصِلَةٌ لِلْمُصَلِّي حَالَةَ يُدَافِعُهُ الْأَخْبَثَانِ وَهُوَ يُدَافِعُهُمَا لِاشْتِغَالِ الْقَلْبِ بِهِ وَذَهَابِ الْخُشُوعِ وَيَلْحَقُ بِهِ كُلُّ مَا هُوَ فِي مَعْنَاهُ مِمَّا يَشْغَلُ الْقَلْبَ وَيُذْهِبُ كَمَالَ الْخُشُوعِ وَأَمَّا الصَّلَاةُ بِحَضْرَةِ الطَّعَامِ فِيهِ مَذَاهِبُ مِنْهُمْ مَنْ ذَهَبَ إِلَى وُجُوبِ تَقْدِيمِ الْأَكْلِ عَلَى الصَّلَاةِ وَمِنْهُمْ مَنْ قَالَ إِنَّهُ مَنْدُوبٌ وَمَنْ قَيَّدَ ذَلِكَ بِالْحَاجَةِ وَمَنْ لَمْ يُقَيِّدْ وَيَجِيءُ بَعْضُ بَيَانِ ذَلِكَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ تَعَالَى فِي مَوْضِعِهِ