بَابُ مَا جَاءَ فِي حُكْمِ أَرْضِ خَيْبَرَ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي حُكْمِ أَرْضِ خَيْبَرَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2660 حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ زَيْدِ بْنِ أَبِي الزَّرْقَاءِ ، حَدَّثَنَا أَبِي ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ، قَالَ : أَحْسَبُهُ عَنْ نَافِعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَاتَلَ أَهْلَ خَيْبَرَ ، فَغَلَبَ عَلَى النَّخْلِ وَالْأَرْضِ ، وَأَلْجَأَهُمْ إِلَى قَصْرِهِمْ ، فَصَالَحُوهُ عَلَى أَنَّ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الصَّفْرَاءَ ، وَالْبَيْضَاءَ ، وَالْحَلْقَةَ ، وَلَهُمْ مَا حَمَلَتْ رِكَابُهُمْ ، عَلَى أَنْ لَا يَكْتُمُوا ، وَلَا يُغَيِّبُوا شَيْئًا ، فَإِنْ فَعَلُوا فَلَا ذِمَّةَ لَهُمْ ، وَلَا عَهْدَ فَغَيَّبُوا مَسْكًا لِحُيَيِّ بْنِ أَخْطَبَ ، وَقَدْ كَانَ قُتِلَ قَبْلَ خَيْبَرَ ، كَانَ احْتَمَلَهُ مَعَهُ يَوْمَ بَنِي النَّضِيرِ حِينَ أُجْلِيَتْ النَّضِيرُ فِيهِ حُلِيُّهُمْ ، قَالَ : فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِسَعْيَةَ : أَيْنَ مَسْكُ حُيَيِّ بْنِ أَخْطَبَ ؟ ، قَالَ : أَذْهَبَتْهُ الْحُرُوبُ وَالنَّفَقَاتُ ، فَوَجَدُوا الْمَسْكَ ، فَقَتَلَ ابْنَ أَبِي الْحُقَيْقِ وَسَبَى نِسَاءَهُمْ وَذَرَارِيَّهُمْ ، وَأَرَادَ أَنْ يُجْلِيَهُمْ ، فَقَالُوا : يَا مُحَمَّدُ ، دَعْنَا نَعْمَلْ فِي هَذِهِ الْأَرْضِ ، وَلَنَا الشَّطْرُ مَا بَدَا لَكَ ، وَلَكُمُ الشَّطْرُ ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُعْطِي كُلَّ امْرَأَةٍ مِنْ نِسَائِهِ ثَمَانِينَ وَسْقًا مِنْ تَمْرٍ ، وَعِشْرِينَ وَسْقًا مِنْ شَعِيرٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abu Hurairah said “The Prophet (ﷺ) sent ten persons (on an expedition) and appointed ‘Asim bin Thabit their commander. About one hundred men of Hudhail who were archers came out to (attack) them. When ‘Asim felt their presence, they took cover in a hillock. They aid to them “Come down and surrender and we make a covenant and pact with you that we shall not kill any of you”. ‘Asim said “I do not come to the protection of a disbeliever. Then they shot them with arrows and killed ‘Asim in a company of seven persons. The other three persons came down to their covenant and pact. They were Khubaib, Zaid bin Al Lathnah and another man. When they overpowered them, they untied their bow strings and tied them with them”. The third person said “This is the first treachery. I swear by Allaah, I shall not accompany you. In them (my companions) is an example for me. They pulled him, but he refused to accompany them, so they killed him. Khubaib remained their captive until they agreed to kill him. He asked for a razor to shave his pubes. When they brought him outside to kill him. Khubaib said to them “Let me offer two rak’ahs of prayer”. He then said “I swear by Allaah, if you did not think that I did this out of fear. I would have increased (the number of rak’ahs).

(3006) İbn Ömer'den demiştir ki:

Peygamber (s. a) Hayber halkına savaş açtı (onların elinde bulunan) hurmalıkları ve
toprakları ele geçirdi. Kendilerini de şatolarına sığınmaya mecbur etti. Bunun üzerine
onlar, altınlarla gümüş ve silahların Rasûlullah (s.a)'e, develerinin yükleneceği (diğer)
malların da kendilerine ait olmak (ve mallarından) hiçbir şeyi (Hz. Peygamberden
saklamamak ve gizlememek, eğer şartlara aykırı olan bu işlerden birini) yapacak
olurlarsa kendileri için hiçbir anlaşma ve antlaşma kalmamak üzere Hz. Peygamberce
barış yaptılar. Fakat Huyeyy b. Ah-tab'a ait olan (içi altın ve gümüş dolu) bir deriyi
sakladılar. (Huyeyy b. Ahtab) Hayber (savaşm)dan önce öldürülmüştü. Kendisi bu
deriyi Nâdir oğulları (savaşı) günü (yani) Nâdir oğullan sürgün edildiği zaman
(onların mallan arasından seçerek alıp) yanında götürmüştü, içerisinde Nâdir
oğullarının (gümüş ve altın) zinetleri vardı. Peygamber (s. a) (Huveyy b. Ahtab'ın
amcası olan) Saye'ye:

"Huyeyy b. Ahtab'm derisi nerede?" diye sordu. O da: "- Savaş ve (halkın geçimi için
yapılan) harcamalar onu tüketti." diye cevap verdi. (Fakat daha fazla
saklayamadıklarmdan) Deriyi (sakladıkları yerden) bulup getirdiler. Bunun üzerine
(Kinane) b. Ebûl-hukayk öldürüldü ve (Ebûl-hukayk oğullarının) kadınları ile ço-
cukları da esir edildi. Hz. Peygamber onları da sürgün etmek istemişti (fakat) onlar:
"Ey Muhammed bizi bırak ta bu topraklarda çalışalım, çıkan mahsulün yansı bizim
yarısı da sizin olsun." dediler. Rasûlullah (s. a) de (onların bu teklifini kabul etti) ve
(her sene) onların kadınlarından her birine seksen vesk hurma, yirmi vesk arpa

um

veriyordu.
Açıklama

Bilindiği gibi Hz. Peygamber hicretin yedinci senesi Muharreminde 1500 kişilik bir
ordu ile Hayber üzerine yürümüş ve üç gün içinde Hayber önlerine gelerek orada
bulunan yedi kaleden beşini teker teker fethetmişti. Peygamberimiz yahudileri,
ellerinde kalan Vasih ve Sulalim isimli son iki kaleye sıkıştırınca, yahudiler yok
olacaklarını anladılar. Kanlarının bağışlanıp sürgün edilmelerini istediler.
Kinane b. Ebûl-hukkayk, Peygamberimize

"Yanına gelip seninle konuşacağım." diyerek Şemmah adındaki ya-hudi ile haber
saldı.

Kaleden inince Müslümanlar, Şemmah'i yakalayıp Peygamberimizin yanma getirdiler.
Şemmah, Kinane'nin elçisi olarak geldiğini haber verdi.

Peygamberimiz, Kinane'nin dileğine "Olur" buyurdu. Üzerinde anlaşmaya varılan ve
Kararlaştırılan Maddeler:

1. Kalede çarpışma yapmış olan yahudilerin kanları dökülmemek,

2. Yahudilerin çocukları, kendilerine bırakılmak, Hayberden ve Hayber arazisinden
çocukları ile birlikte çıkıp gitmelerine müsaade olunmak,

3-5. Yanlarında birer hayvan yükünden başka bir şey götürmemek, menkul ve gayr-ı
menkul bütün mallar ile yay, miğfer, at, cübbe, zırh gömlek... gibi askeri araç ve
gereçleri ve -üzerlerindeki elbiselerinden başka- bütün elbise ve kumaşları
Rasûlullah'a bırakmak,



6. Rasûlullah'a bırakılması gereken herhangi bir şeyi gizlememek ve gizleyecek
olanlar, Allah'ın ve Rasûlullah'm emân ve himaye teahhüdünün dışında kalmak üzere
anlaşma ve barış yapıldı.

Kinane'nin yemini ve Peygamberimizin ona uyarıda bulunması:
Kinane b. Ebûl-hukayk, bu maddelere bağlı kalacağına yemin etti.
Peygamberimiz:

"Eğer, siz ganimet mallarından bana teslim etmeniz gereken herhangi bir şeyi benden
gizleyecek, gayb edecek olursanız, Allah'ın ve Rasûlullah'm emân ve himaye

r2721

teahhüdünden uzak kalırsınız!" buyurdu.

Hayber feth edilince, bir çok mal ile sığır, deve ve saire ele geçirilmiş, fakat,
Hayberlilerin ne altunları, ne de gümüşleri ele geçirilebilmişti. Halbuki, Benû Nâdir
Yahudileri, yurtlarından çıkıp Hayber'e giderlerken Ebû Rafı, Sellâm b. Ebûl-hukayk,
içinde altun, gümüş ve kıymetli madenlerle ziynet eşyası, saklanılan deve tulumunu
kaldırarak "Bu, bizim, dünyayı al-çaltmak ve yükseltmek için hazırladığımız şeydir!"
diye bağırmıştı.

Bu hazine, önce koyun tulumuna doldurulmuştu. Çoğalınca, öküz tulumuna, daha
çoğalınca da deve tulumuna konulmuştu.

Bu hazine, Ebûl-hukayk, hanedanının büyüklerinden büyüklerine devr edile edile
saklanmakta idi.

Mekke eşrafı, düğünleri olunca, Hayber'e gidip Ebûl-hukayklarm büyüğüne
başvurarak bu ziynet eşyasından bazısını rehine karşılığında ondan bir ay süre ile
emaneten alırlardı. Mekke'de bir şey kayıp olmuştu. Onu kayıp eden kişi bedelini on
bin altun olarak ödemişti. İbn Ebûl-hukayk bu hazineyi ve pek çok malları

r2731

peygamberimizden sakladı.

Kinane b. Rebi b. Ebûl-hukayk ile Kinane'nin kardeşi ve amcasının oğlu Rebra,
Peygamberimizin huzuruna getirildi.

Rivayete göre; Peygamberimizin huzuruna çıkarılanlar arasında Huyeyy b. Ahtab'ın
amcası Sa'ye (Salebe) b. Sellâm (Amr) b. Ebûl-hukayk da bulunuyordu.
Peygamberimiz, onlara;

"Ey Ebûl-hukayk oğullan! Ben, sizin, Allah'a ve Allah'ın Rasûlüne karşı duyduğunuz
düşmanlığınızı biliyorumdur! Bununla birlikte, sizin bu düşmanlığınız, adamlarınıza
verdiğim emân ve himaye teahhüdünü size de vermeme engel olmamış, ganimet
mallarından herhangi bir şeyi benden gizlememek, kaçırmamak şartı ile, bu emânı size
de vermişimdir.

Benden bir şey gizleyecek olursanız, kanlarınızı dökmek, bizim için helâl olur.
Allah'ın ve Rasûlünün emân ve himaye teahhüdünden uzak kalırsınız!
Sizi, Medine'den sürüp çıkardığım zaman, Medine'den getirdiğiniz, Mekkeliler'e
emânet olarak veregeldiğiniz, ziynet eşyası ile nakidleri içinde sakladığınız hazine
tulumlarınız nerededir.

Filândaki, filândaki hazine tulumlarınızı ne yaptınız?" diye sordu.

"Ey Ebûl-Kâsım! Biz, onları, savaşlarımızda harcadık! vallahi elimizde onlardan hiç

bir şey kalmadı.

Bizi Medine'den sürüp çıkardığın zaman, onlarla geçindik!

Onlardan elimimde hiç bir şey kalmadı." dediler ve bu husustaki sözlerini de yeminler
ederek pekiştirdiler.



Peygamberimiz:

"Söylediklerinize dikkat ediniz!"

(Aradan geçen) zaman az, (gizlenen) mal ise, ondan çok fazla! (Az zamanda, o kadar
çok mal nasıl harcanır, tükenir.)

Ne dersiniz? Bu hazineyi, sizin yanınızda bulursam, sizi öldüreyim mi?" diye sordu.
Onlar

T2741

"Evet" dediler.
Peygamberimiz:

"Bu hazine, sizin yanınızda çıkacak olursa, Allah ve Rasûlünün hakkınızda vermiş
olduğu emân ve himaye teahhüdii sizden uzak kalsın mı?" diye sordu.
"Evet uzak kalsın" dediler.
Peygamberimiz;

"Eğer, benden bir şey sakladığınızı tesbit edersem kanlarınızı dökmeyi ve çoluk
çocuklarınızı esir etmeyi helâl sayarım!

Bütün mallarınızı almak, kanlarınızı dökmek bana helâl olur, söz vermiş olduğum
emân ve himaye teahhüdii ortadan kalkar!" buyurdu. Onlar da

"Olur! Eğer, senden bir şey sakladığımız anlaşılırsa, bize verdiğin emân sözünü geri al
ve kanlarımızı dök! dediler.

Peygamberimiz onların bu sözlerine Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ali ve Zübeyr b.
Avvam'la yahudilerden on kişiyi şahid tuttu.
Bir Yahudinin Kinane'yi Uyarmağa Çalışması

Yahudilerden bir adam, kalkıp Kinane b. Ebul hukayk'a doğru vardı ve yavaşça:
"Muhammed'in senden istediği şey, senin yanında ise, veya bunun hakkında bir şey
biliyorsan, ona bildir de kanını canını kurtar!

Aksi takdirde, vallahi, o, muhakkak bunu elde etmeye muvaffak olacak, Allah, onu,
bundan başkasına da bizim bildirmediğimiz şeylere de vâkıf kılacaktır!" dedi.
Kinane b. Ebûl-hukayk, azarlayınca, o, yahudi bir köşeye çekilip oturdu.
Peygamberimizin, Kinane'ye Tekrar Sorusu...
Peygamberimiz, Kinane b. Ebûl-hukayk'a:

"Ne dersin, hazineyi senin yanında bulacak olursak, senin boynunu vurayım mı?" diye
tekrar sordu.

Kinane: "Evet! Bulursan, Vur!" dedi.

Sa'ye b. Sellâm'm Sıkıştırılınca, Gerçeği Söylemesi:

Peygamberimiz, Kinane b. Ebûl-hukayk'tan sonra Sa'ye (Salebe) b. Sel-lâm b. Ebûl-
hukayk'a da:

"Huyeyy b. Ahlab'm, tulum içinde saklanan hazinesi nerededir?" diye sordu.
Sa'ye "savaşlar ve geçimler, onu, götürdü, eritti!" dedi.
Peygamberimiz, Sa'ye'yi sıkıştırması için Zübeyr b. Avvam'a havale etti.
Zübeyr b. Avvam, onu, sıkıştırdı.

Sa'ye zaîf, hafif akıllı bir adamdı. Sıkıştırılınca, eliyle bir harabeye işaret ederek "Ben,
Kinane'nin, her sabah, şu harabede dolaştığım görüyordum. Benim bundan başka bir
bilgim yoktur. Eğer, o, oraya bir şeyler göm-müşse, oradadır!" dedi.
Gerçekten de, Peygamberimiz, Natat kalelerini feth etmeye başladığı ve Natat halkının
kalblerine korku düştüğü sırada Kinane b. Ebûl-hukayk, tehlikeyi sezmiş, deve tulumu
içindeki hazineyi, ziynet eşyasını, geceleyin Keti-be'ye götürüp kazdığı bir çukura,
kimse görmeden gömmüş ve üzerini toprakla kapatmıştı. Salebe (Sa'ye) de,



Kinane'nin her sabah o harabede dolaştığım görmüştü.
Hazinenin Gömüldüğü Yerden Çıkarılması

Peygamberimiz, Sa'ye (Salebe)yi, Zübeyr b. Avvam ve müslümanlar-dan bazıları ile
birlikte o harebeye gönderdi. O da, onlara Kinane'nin dolaştığı yeri gösterdi. Orası
kazıldı.

Hazine'den bir kısmı, oradan çıkarıldı... Kinane'nin Sıkıştırılması:

Peygamberimiz, hazinenin geri kalan kısmının da nerede olduğun j Kinane b. Ebûl-

hukayk'tan sordu.

Kinane, onları da teslime yanaşmadı.

Peygamberimiz, hazinenin geri kalanını getirip teslim etmesi için Kinane b. Ebûl-
hukayk'ı sıkıştırmasını, işkenceye uğratmasını Zübeyr b. Avvam'a emretti.
O da, Kinane'yi söyletmek için, göğsünde çakmak çakıp kıvılcım çıkararak ona
işkence yaptı. Fakat söyletemedi.

Hazinenin Kalan Kısmının Peygamberimize Allah Tarafından Bildirilmesi ve
Çıkarılması:

Yüce Allah, Yahudilerin bu hazineyi nerede sakladıklarını da Peygamberimize haber
verdi.

Peygamberimiz, ensardan birisini çağırdı. Ona:

"Şu tarlaya doğru, şöyle git. Sonra hurma ağacına doğru var. Sağındaki veya solundaki
hurma ağacına bak. Orada göreceğin yüksek hurma ağacının dibinde bulacağın şeyleri
çıkar, bana getir!" buyurdu.

Ensarî gitti. Oradaki hazine tulumunu da bulup getirdi.

Hazine Ortaya Çıkarılınca, Ebûl-hukayk Oğullarının Cezalandırılması:

Hazine ortaya çıkarılınca, Muahede gereğince, cezalandırılmak ve Mah-mud b.

Mesleme'ye karşı boynu vurulmak üzere, Kinane b. Rebi' b. Ebûl-hukayk'm

Muhammed b. Mesleme'ye teslimini emretti. Muhammed b. Mes-leme de onun

boyunu vurdu.

Ebûl-hukayk oğullarından diğeri de Bişr b. Bera'm velileri tarafından öldürüldü.
Bunların çoluk çocukları ise, esirler arasına katıldı.

Ebûl-hukayk'm iki oğlu ile birlikte aynı aileden daha bazıları da ahdi bozdukları için,

£2251

öldürülerek cezalandırıldılar."

Hayber Yahudilerinin Hayber Topraklarını Yarıcı Olarak İşletmeleri:
Hayber Yahudileri, hususile, Vatih ve Sülalim yahudileri kendilerine Peygamberimiz
tarafından verilen emân ve söz üzerine bütün mallarını, mülklerini bırakarak
Hayber' den çıkıp gideceklerdi.

Peygamberimiz onları Hayber'den sürüp çıkarmak istediği sırada, yahudiler, "Bırak

bizi şu Hayber toprağında bulunalım da onları imar edelim, görüp gözetelim!

Yâ Muhammed! Biz, mal, mülk sahipleriyiz! Mülk bakımını, işletmesini, biz, sizden

daha iyi bilir ve başarırız.

Sen bu mülkleri bize işlettir!" dediler.

Hayber mülkleri üzerinde yarıcı olarak çalışmak istediler.

Gerçekten de, ne Peygamberimizin, ne de ashabının Hayber mülklerine bakabilecek
işçileri bulunmadığı gibi, kendilerinin orayı bizzat görüp gözetmeye de vakitleri
yoktu.

Peygamberimiz;

"İstiyorsanız, şu malları, işlemek üzere size vereyim. Mahsul ve meyvaları aramızda



bölüşülsün. Sizi, bu mallar üzerinde Allah'ın durdurduğu müddetçe durdurayım."
buyurdu.

Hayber Yahudileri kabul ettiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz:

"Sizi, çıkarmak istediğimiz zaman çıkarmamız şartıyla!" diyerek ve mahsulü, yan
yarıya bölüşmek üzere onlarla anlaşma yaptı. Hayber arazisini, böylece, onlara işletti,
Buna göre: Yahudiler; çalışacaklar, ekecekler, biçecekler elde edilecek ekin ve hurma

12761

mahsullerinin yansını, hizmetlerinin karşılığı olarak, alacaklardı.
Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif, musakatvemüzâraayacevaz verenlerin en
kuvvetli delilini teşkil etmektedir. Zira Peygamber (s.a)'in Hayber halkına, çıkan
meyvenin yarısı karşılığında Hayber hurmalıklarım kiraya vermesi müsakat, Hayber
tarlalarını çıkacak ekinin yarısı karşılığında kiraya vermesi de müzaraadır. Bu
bakımdan imam-ı Mâlik ile İmam Sevrî-Leys, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Muhaddisler,
Zahiriler ve Cumhur fukâha musakatm caiz olduğuna hükmetmişlerdir.
Hanelilerden İmam Ebî Hanife ile Züfer (r.a)'e göre, musakat da muzaraa gibi hiçbir
suretle caiz değildir. Musakat meselesi tahmin suretiyle kuru yemiş karşılığında taze

[277] ' [2781

yemiş satın almak anlamına gelen müzabene den nehyeden hadisler ile nesh
edilmiştir, tmam Ebû Hanife (r.a) mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifi te'vil etmiş.
Peygamber (s.a)'in Hayber yahudi-leriyle yaptığı ortaklığın müzaraa (ziraat ortaklığı)
ve müsakat (meyve ortaklığı) değil, onlara bir iyilik ve ihsan olmak üzere bir haraç
olduğunu söylemiştir. Çünkü O'na göre Rasûlullah (s. a) Hayber'i ganimet olarak
almıştı. Yahudilere hiçbir şey vermeyebilirdi. Yerlerinden çıkan mahsulün bir kısmını

f2791

almak şartıyle mallarını ellerinde bırakması bir fazilet ve minnettir. Bir vesak
altmış sa'dır. Bir sa' ise 1040 dirhemdir. Bir dirhemde 32 gramdır. Buna göre altmış

r2801

vesak 199980 gramdır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2661 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، حَدَّثَنَا أَبِي ، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ ، حَدَّثَنِي نَافِعٌ ، مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ، أَنَّ عُمَرَ ، قَالَ : أَيُّهَا النَّاسُ ، إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ عَامَلَ يَهُودَ خَيْبَرَ عَلَى أَنَّا نُخْرِجُهُمْ إِذَا شِئْنَا ، فَمَنْ كَانَ لَهُ مَالٌ فَلْيَلْحَقْ بِهِ ، فَإِنِّي مُخْرِجٌ يَهُودَ ، فَأَخْرَجَهُمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al Zuhri said “This tradition has been transmitted to me by ‘Amr bin Abu Sufyan bin Usaid bin Jariyat Al Thaqafi who was an ally of Banu Zuhrah and a companion of Abu Hurairah. He then narrated the tradition.”

(3007) Abdullah b. Ömer'den demiştir ki: Ömer (b. Hattâb (r.a), halka hitaben yaptığı
bir konuşmasında) "Ey İnsanlar! Rasûlullah (s. a) Hayber yahudilerine onları diledi-
ğimiz zaman (Hayber'den) çıkarabilmemiz şartıyla (bir) işlem yapmıştı. Bi-onları
(Hayberden) çıkarabilmemiz şartıyla (bir) işlem yapmıştı. Binaenaleyh (bahçe veya
tarla olarak Hayber'de yahudilerinin elinde) kimin bir malı varsa (gelsin) onu alsın"
1281]

demiş.
Açıklama

Bu hadis-i şerif Rasûl-ü Zîşan Efendimizin Hayber yahudilerıyle, Hayber topraklan
üzerinde, kurduğu yarı yarıya ortaklık anlaşmasının süresini müslümanlarm arzusunun
tayin edeceğini, bu anlaşmayı bir süre için imzaladığını ve Hz. Ömer'in kendi
halifeliği döneminde bu şarta dayanarak Hayber'deki yahudileri sürüp çıkardığını ve
Hayber topraklarını da asıl sahipleri olan müslümanlara dağıttığını ifade etmektedir.
r2821



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2662 حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، أَخْبَرَنِي أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ اللَّيْثِيُّ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ، قَالَ : لَمَّا افْتُتِحَتْ خَيْبَرُ ، سَأَلَتْ يَهُودُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَنْ يُقِرَّهُمْ عَلَى أَنْ يَعْمَلُوا عَلَى النِّصْفِ مِمَّا خَرَجَ مِنْهَا ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أُقِرُّكُمْ فِيهَا عَلَى ذَلِكَ مَا شِئْنَا فَكَانُوا عَلَى ذَلِكَ ، وَكَانَ التَّمْرُ يُقْسَمُ عَلَى السُّهْمَانِ مِنْ نِصْفِ خَيْبَرَ ، وَيَأْخُذُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْخُمُسَ ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَطْعَمَ كُلَّ امْرَأَةٍ مِنْ أَزْوَاجِهِ مِنَ الخُمُسِ مِائَةَ وَسْقٍ تَمْرًا ، وَعِشْرِينَ وَسْقًا شَعِيرًا ، فَلَمَّا أَرَادَ عُمَرُ إِخْرَاجَ الْيَهُودِ أَرْسَلَ إِلَى أَزْوَاجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لَهُنَّ : مَنْ أَحَبَّ مِنْكُنَّ أَنْ أَقْسِمَ لَهَا نَخْلًا بِخَرْصِهَا مِائَةَ وَسْقٍ ، فَيَكُونَ لَهَا أَصْلُهَا وَأَرْضُهَا وَمَاؤُهَا ، وَمِنَ الزَّرْعِ مَزْرَعَةَ خَرْصٍ عِشْرِينَ وَسْقًا فَعَلْنَا ، وَمَنْ أَحَبَّ أَنْ نَعْزِلَ الَّذِي لَهَا فِي الْخُمُسِ كَمَا هُوَ فَعَلْنَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al bara’ bin Azib said “On the day of the battle of Uhud the Apostle of Allaah(ﷺ) appointed ‘Abd Allaah bin Jubair commander of the archers who were fifty(in number). He said “If you see that the birds are snatching at us, do not move from this place of yours until I send for you and if you see that we defeated the people (the enemy) and trod them down, do not move until I send for you. Allaah then defeated them. He (narrator) said “I swear by Allaah, I saw women ascending the mountain. The companions of ‘Abd Allaah bin Jubair said “Booty, O People, booty! Your companions vanquished, for what are you waiting?” ‘Ad Allaah bin Jubair said “Have you forgotten what the Apostle of Allaah(ﷺ) had told you?” They said “We swear by Allaah. We shall come to the people and get the booty. So they came to them. Their faces were turned and they came defeated.”

(3008) Abdullah b. Ömer'den (demiştir ki:) Hayber fethedilince, yahudiler, Rasûlullah
(s.a)'den Hayber topraklarından çıkacak mahsulün yarısı(nm kendilerinin olması)
şartıyla kendilerini orada bırakmasını istediler. Rasûlullah (s. a) de
"Sizi bu şartla; orada dilediğimiz zamana kadar bırakıyorum." buyurdu (Hz.
Peygamberdin sağlığında ve Hz. Ebû Bekir'in halifeliği döneminde) bu şartla (orada
yaşamakta) idiler Hayber'in yarı gelirinden (elde edilen) hurma ikiye bölünür ve
(bunun) beşte birini Rasûlullah (s. a) alır. (almış olduğu) beşte bir hisseden yüz vesak
hurma ile yirmi vesak arpayı hanımlarına yedirirdi. (babam) Ömer (r.a), yahu-dileri
Hayber'den çıkarmak isteyince, Peygamber (s.a.)'m hanımlarına haber gönderip
onlara:

"Sizden kim kendisine tahmini olarak yüz vesaklık bir hurmalığı vermemi isterse
oranın ağacı da toprağı da suyu da onun olsun. Kim de kendisine tahminen yirmi
vesaklık bir arpa tarlasını hisse olarak vermemi istiyorsa (onu da) yaparız. Kim de

r2831

hunvstaki hissesini (ölçerek) ayırmamızı istiyorsa o şekilde hareket ederiz" dedi.
Açıklama

Vesak; 3328 gramdır, (hars) kelimesi sözlükte zann ve tahmin anlamına gelir ki

r2841

burada da bu manâda kullanılmıştır.

Hayber: Medine ile Şam arasında Medine'ye dokuz konak mesafede bulunan münbit
bir vahadır. Burada yahudiler yaşarlardı. Vahayı çeşitli kalelerle tahkim etmişlerdi.
Rasûlullah (s. a) bu yeri hicretin yedinci yılında fethetmiştir.

Müslümanların Hayber'i sulhan mı yoksa harben mi fethettikleri, ulemâ arasında
İhtilaflıdır. Nevevî'nin beyânına göre, bazıları harben alındığını söylemiş; bir kısımları
sulh yolu ile, daha başkaları ahalisinin çekilmesiyle harpsiz-darpsiz girildiğini ileri
sürmüşlerdir. Hattâ bir kısmının harben, bir kısmının sulh yolu ile bir kısmının da
ahâlisinin çekilmesi suretiyle alındığını söyleyenler olduğu gibi: "Bir kısmı sulhan, bir
kısmı da harben ahn-mştır." diyenler de vardır. Kadı Iyâz, bu son kavlin daha sahih
olduğunu söylemiştir. İmam Mâlik ile ona tâbi olanların ve Süfyân b. Uyeyne'nin ka-
villeri de budur.

Babımız rivayetlerinden birinde:

"Orası fethedildiği vakit arazi Allah ile Rasûlü'nün ve müslürhanlarm idi." denilmesi
bu yerin harben alındığına delildir. Çünkü müslamanlarm hakkı ancak harbederek
aldıkları yerlere teallük eder. Fakat Buhârî'nin bir rivayetinde:

"Arazi yahudilerin, Rasûlün ve Müslümanların idi." denilmiştir. Bu da o yerin sulhan
alındığını gösterir. el-Mühelleb bu iki rivayetin arasını şöyle bulmuştur: Rivayetlerin
birincisi sulhdan sonraki hali beyan etmektedir; Zira Hayber'in bir kısmı sulh yolu ile,
bir kısmı da harp yoluyla alınmıştır. Harben alman kısım tamamiyle Allah'a ve
Rasûlü'ne ve müslümanlara aitti; sulh yolu ile alman kısmı ise yahudilerindİ; sulh akd

12851

edildikten sonra müs-lümanlarm oldu.

Rasûl-ü Ekrem'in hanımlarına Hayber arazisinden yıllık hisse olarak yüz vesak hurma
verildiğini ifade eden bu mevzûmuzu teşkil eden hadisle, onlara senelik gelir olarak
Hayber arazisinden seksen vesak hurma verildiğini ifâde eden 3006 numaralı hadis



arasında zahiren bir farklılık varsa da, aslında bu esaslı bir fark değil, sadece râvilerin
tahminlerinden doğan bir farktır. Çünkü bu rakamlar, râvilerin tahminlerinden
ibarettir. Her ravi, kendi tahminini söylemiştir. Tahminler arasında ufak tefek
farklılıkların olması son derece tabiidir.

Bezlü'l-Mechûd yazarının dediği gibi, Rasûlullah (s. a) önceleri hanımlarına Hayber
arazisinden yıllık hisse olarak 80 vesak hurma verirken sonraları, bu hissenin
yetmediğini gördüğü için bunu yüz vesaka çıkarmış olması mümkündür. Mevzûmuzu
teşkil eden hadisin bolluk seneleriyle 3006 numaralı hadisin ise kıtlık seneleriyle ilgili

r2861

olması da düşünülebilir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2663 حَدَّثَنَا دَاوُدُ بْنُ مُعَاذٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ ، ح وحَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، وَزِيَادُ بْنُ أَيُّوبَ ، أَنَّ إِسْمَاعِيلَ بْنَ إِبْرَاهِيمَ ، حَدَّثَهُمْ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ صُهَيْبٍ ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَزَا خَيْبَرَ فَأَصَبْنَاهَا عَنْوَةً ، فَجُمِعَ السَّبْيُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abu Usaid reported the Apostle of Allaah(ﷺ) as saying to us at the battle of Badr when he drew up in rows. When they came near you, shoot arrows at them, but do not use all your arrows.

(3009) Enes b. Mâlik den demiştir ki:

Rasûlullah (s. a) Hayber'e savaş açtı. Orayı savaş zoruyla ele geçirdik, (orada bir

r2871

mikdar) esir ele geçirildi.
Açıklama

Hayber yahudice kale demektir. "Buraya ilk yerleşen Hay-ber isminde biridir.
Sonraları bu isim oraya verilmiştir." diyenler de vardır.

Hayber, Medine ile Şam arasında verimli ve hurmalık bir vaha olup, Medine'ye altı

r2881

konak mesafededir.

Mevzûmuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte, Hayber'in sulh yoluyla değil savaşla, kahren
alındığı ifade edilmektedir. Mâzirî'nin dediği gibi "Bu sözün zahiri bütün Hayber'in
kahren alınmış olmasını iktiza eder. Halbuki Ma-lik'in îbn Şihab'dan rivayetine göre,
bir kısmı kahren bir kısmı da sulh yolu ile alınmıştır. Ebû Davud'un Süneninde rivayet
ettiği "Rasûlullah (s. a) Hayber'i ikiye taksim etti, yarısını da müslümanlara
r2891

ayırdı." Hadisi de müşkül kalır. Bunun cevabı bazı ulemanın söylediği şu sözdür;
Hayber'in etrafında çiftlikler ve köyler vardı. Bunları sahipleri terk edip gitmişlerdi,
işte bu yerler sırf Peygamber (s.a)'e mahsustu ve Hayber arazisinin yarısını teşkil
ediyordu. Geri kalan yerleri ise harple alınmıştı ki, bunlar da gazilere taksim edildi.
r2901

55

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2664 حَدَّثَنَا الرَّبِيعُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْمُؤَذِّنُ ، حَدَّثَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ زَكَرِيَّا ، حَدَّثَنِي سُفْيَانُ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ ، قَالَ : قَسَمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَيْبَرَ نِصْفَيْنِ ، نِصْفًا لِنَوَائِبِهِ وَحَاجَتِهِ ، وَنِصْفًا بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ ، قَسَمَهَا بَيْنَهُمْ عَلَى ثَمَانِيَةَ عَشَرَ سَهْمًا حَدَّثَنَا حُسَيْنُ بْنُ عَلِيِّ بْنِ الْأَسْوَدِ ، أَنَّ يَحْيَى بْنَ آدَمَ ، حَدَّثَهُمْ عَنْ أَبِي شِهَابٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ ، أَنَّهُ سَمِعَ نَفَرًا مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالُوا : فَذَكَرَ هَذَا الْحَدِيثَ ، قَالَ : فَكَانَ النِّصْفُ سِهَامَ الْمُسْلِمِينَ ، وَسَهْمَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، وَعَزَلَ النِّصْفَ لِلْمُسْلِمِينَ لِمَا يَنُوبُهُ مِنَ الْأُمُورِ وَالنَّوَائِبِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said at the battle of Badr: When they come near you shoot arrows at them; and do not draw swords at them until they come near you.

(3010) Selh b. Ebî Hasne'den demiştir ki:

Rasûlullah (s. a) yarısı ani ihtiyaçlarına ve geçimine, yarısı da müslümanlara olmak
üzere Hayber (arazisin)i ikiye böldü. Müslümanların hissesini de onsekiz paya
[291]

ayırdı.
Açıklama

Bir önceki hadisin şerhinde açıkladığımız gibi, Hayber ara-zisinin bir kısmı boş
sahipsiz ve müdafasızdı. Hayberin yarısını teşkil eden bu kısım, harpsiz olarak ele
geçtiği için fey hükmüne girdiğinden Hz. Peygamberin hakkı idi. Ve Hz. Peygambere



verildi. Geriye kalan kısmı da içerisinden humus ayrıldıktan sonra, Hudeybiye
mücahidleri arasında bölüştürüldü. Çünkü Hayber ganimeti Allah'ın, Hudeybiye
müca-hidlerine bir nimeti idi. Bu sebeple bu ganimetlerden Hayber savaşında bu-
lunmayan Câbir b. Abdillah ile Amr b. Haram'a da hisse verildi. Hz. Peygamber de bir
müslüman olarak bu kısımdan da hisse aldı. Onsekiz hisseden her biri yüz kişilik bir
hisse ihtiva ediyordu. Dolayısıyla Hayber'in Hudeybiye mücahidlerinin hissesine
düşen kısmı binsekizyüz paya ayrılmıştı. Çünkü sözü geçen mücahidlerin sayısı
binbeşyüze ulaşıyordu. Bunlardan üçyüzü de süvari idi ve Süvarilepe iki hisse vermek
gerekiyordu. Bu sebeple sözü geçen arazi her biri yüz kişilik bir hisse ihtiva eden
onsekiz parçaya bölüştü-küldü. Hanefi âlimlerinin görüşü de budur. Nitekim 3015
numaralı hadis-i şerifte bunu ifade etmektedir. Bu onsekiz hisseden herbiri Hayber'in
tümüne nisbetle otuz altıda bir hisse etmektedir ki netice itibariyle 3012 numaralı
hadis-i şerifteki "Hz. Peygamberin Hayber arazisini otuz altıya böldü" ifadesine uygun
düşmektedir.

Bilindiği gibi Rasûl-ü Zîşan Efendimiz eline geçen hissesini olduğu gibi şahsî
ihtiyaçlarına sarfetmezdi. Zaruri ihtiyaçları dışında kalanları da yine elçileri
ağırlamak, müslüman esirleri ve köleleri kurtarmak gibi müslüman-larm ihtiyaçlarına
[292]

sarf ederdi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2665 حَدَّثَنَا حُسَيْنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ ، مَوْلَى الْأَنْصَارِ ، عَنْ رِجَالٍ ، مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَّا ظَهَرَ عَلَى خَيْبَرَ ، قَسَمَهَا عَلَى سِتَّةٍ وَثَلَاثِينَ سَهْمًا ، جَمَعَ كُلُّ سَهْمٍ مِائَةَ سَهْمٍ ، فَكَانَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، وَلِلْمُسْلِمِينَ النِّصْفُ مِنْ ذَلِكَ ، وَعَزَلَ النِّصْفَ الْبَاقِيَ لِمَنْ نَزَلَ بِهِ مِنَ الْوُفُودِ ، وَالْأُمُورِ ، وَنَوَائِبِ النَّاسِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

(At the battle of Badr) Utbah ibn Rabi'ah came forward followed by his son and his brother and cried out: Who will be engaged in single combat? Some young men of the Helpers responded to his call. He asked: Who are you? They told him. He said: We do not want you; we, in fact, want only our cousins. The Prophet (ﷺ) said: Get up Hamzah get up Ali; get up Ubaydah ibn al-Harith. Hamzah went forward to Utbah, I went forward to Shaybah; and after two blows had been exchanged between Ubaydah and al-Walid, they wounded one another severely; so we turned against al-Walid and killed him, and we carried Ubaydah away.

(3012) Peygamber (s.a)'m sahabilerinden (olan bir) erkekler (cemaatin)den (rivayet
olunduğuna göre); RasûluIIah (s. a) Hayber'i fethedince, oranın toprağını her biri yüz
hisseyi ihtiva eden otuz altı kısma böldü. Bunun yansı RasûluIIah (s. a) ve
müslümanlara aitti. Kalan yarısını da kendisine gelecek olan elçiler (in ağırlanması) ile



(müslü-manları ilgilendiren önemli) işler ve halkın karşılaşacağı bazı zorluklamın
1295]

halli) için ayırdı.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2666 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ الْكِنْدِيُّ ، حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ يَعْنِي سُلَيْمَانَ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ ، قَالَ : لَمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى نَبِيِّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَيْبَرَ ، قَسَمَهَا عَلَى سِتَّةٍ وَثَلَاثِينَ سَهْمًا ، جَمَعَ كُلُّ سَهْمٍ مِائَةَ سَهْمٍ ، فَعَزَلَ نِصْفَهَا لِنَوَائِبِهِ وَمَا يَنْزِلُ بِهِ ، الْوَطِيحَةَ وَالْكُتَيْبَةَ ، وَمَا أُحِيزَ مَعَهُمَا ، وَعَزَلَ النِّصْفَ الْآخَرَ ، فَقَسَمَهُ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ الشِّقَّ وَالنَّطَاةَ ، وَمَا أُحِيزَ مَعَهُمَا ، وَكَانَ سَهْمُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا أُحِيزَ مَعَهُمَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: The most merciful of the people in respect of killing are believers (in Allah).

(3013) Bûşeyr b. Yesâr'dan demiştir ki: Allah (c.c) Hayber'i Peygamberine fey olarak
verince (Hz. Peygamber) Hayber'i her biri yüz sehim ihtiva eden otuzaltı parçaya
ayırdı. Bunun yarısını karşılaşacağı hâdiselerin halli) ve kendisine gelecek (elçi)ler (ve
ihtiyaçlar) için ayırdı. Yani el-Vatiha (kalesi) ile Küteybe (ismi verilen köyleri) ve bu
iki yere tabi olan yerleri (sözü geçen ihtiyaçlar için ayırdı) öbür yarısını da
müslümanlar arasında paylaştırdı, (bu da) Şakk (denilen kale) ile Netat (denilen
topraklar) ve bu iki yere tabi olan yerlerdir. Rasû-lullah (s.a)'in (bir Peygamber olması
itibariyle humus payı olarak ve müslüman bir mücahid olması sebebiyle de ganimet
payı olarak bu ikinci kısımdan aldığı) hisse (Şakk ve Netat) kalelerine bağlı olan kı-

1296]

sımda idi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2667 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مِسْكِينٍ الْيَمَامِيُّ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَسَّانَ ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ يَعْنِي ابْنَ بِلَالٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْهِ خَيْبَرَ ، قَسَمَهَا سِتَّةً وَثَلَاثِينَ سَهْمًا ، جَمْعُ فَعَزَلَ لِلْمُسْلِمِينَ الشَّطْرَ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ سَهْمًا ، يَجْمَعُ كُلُّ سَهْمٍ مِائَةً ، النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَعَهُمْ لَهُ سَهْمٌ ، كَسَهْمِ أَحَدِهِمْ ، وَعَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، ثَمَانِيَةَ عَشَرَ سَهْمًا ، وَهُوَ الشَّطْرُ لِنَوَائِبِهِ ، وَمَا يَنْزِلُ بِهِ مِنْ أَمْرِ الْمُسْلِمِينَ ، فَكَانَ ذَلِكَ الْوَطِيحَ ، وَالْكُتَيْبَةَ ، وَالسَّلَالِمَ وَتَوَابِعَهَا ، فَلَمَّا صَارَتِ الْأَمْوَالُ بِيَدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، وَالْمُسْلِمِينَ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ عُمَّالٌ يَكْفُونَهُمْ عَمَلَهَا ، فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْيَهُودَ فَعَامَلَهُمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al-Hayyaj ibn Imran ibn Husayn reported that a slave of Imran ran away. He took a vow to Allah that if he overpowers him, he will cut off his head. He then sent me (to Samurah ibn Jundub) to ask him about this question for him. I came to Samurah ibn Jundub and asked him. He said: The Messenger of Allah (ﷺ) used to exhort us to give alms (sadaqah) and forbid us to mutilate (a slain). I then came to Imran ibn Husayn and asked him. He said: The Messenger of Allah (ﷺ) used to exhort us to give alms (sadaqah) and forbid us to mutilate (a slain).

(3014) Bûşeyr b. Yesâr'dan rivayet olunduğuna göre, Rasûlul-lah (s. a), Allah
kendisine Hayber'i fey olarak nasibedince oiîîuı tümünü otuz altı paya böldü.
(Bunların) yansını (yani her birî yüz sehim ihtiva eden onsekiz payı müslüman
(mücahid)lere ayırdı. Peygamber (s.a)in de (müslüman bir mücahid olarak bu onsekiz
pay içinde) müslümanlarla birlikte onlardan biri (nin hissesi) kadar hisse (almak
hakkı) vardı.

Rasûlullah (s. a) (geriye kalan) onsekiz payı da , ki bu (tüm Hay-ber arazisinin)
yarısıdır. Karşılaşacağı hâdiseler ve müslümanlarm işleriyle ilgili olarak ortaya
çıkacak meseleler için (harcamak üzere) ayırdı. Bu da el-vatıh (kalesi) ile Küteybe
(denilen köyler) ve Selâlirn (kalesi) ve buralara tabi olan yerlerdir. (Buralar)
Peygamber (s. a) ile müslümanlarm eline geçtiği sırada, müslümanlarm oraların işine
yetecek kadar işçileri yoktu. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a) yahudileri çağırdı
(mahsulün yarısı müslümanlara yarısı da yahudilere olmak üzere oraları) onlara ortağa
T2971

verdi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2668 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى ، حَدَّثَنَا مُجَمِّعُ بْنُ يَعْقُوبَ بْنِ مُجَمِّعِ بْنِ يَزِيدَ الْأَنْصَارِيُّ ، قَالَ : سَمِعْتُ أَبِي يَعْقُوبَ بْنَ مُجَمِّعٍ ، يَذْكُرُ لِي عَنْ عَمِّهِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ الْأَنْصَارِيِّ ، عَنْ عَمِّهِ مُجَمِّعِ بْنِ جَارِيَةَ الْأَنْصَارِيِّ - وَكَانَ أَحَدَ الْقُرَّاءِ الَّذِينَ قَرَءُوا الْقُرْآنَ ، قَالَ : قُسِمَتْ خَيْبَرُ عَلَى أَهْلِ الْحُدَيْبِيَةِ ، فَقَسَمَهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى ثَمَانِيَةَ عَشَرَ سَهْمًا ، وَكَانَ الْجَيْشُ أَلْفًا وَخَمْسَ مِائَةٍ ، فِيهِمْ ثَلَاثُ مِائَةِ فَارِسٍ ، فَأَعْطَى الْفَارِسَ سَهْمَيْنِ ، وَأَعْطَى الرَّاجِلَ سَهْمًا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

‘Abd Allaah bin (mas’ud) said “A woman was found slain in one of the battles of the Apostle of Allaah(ﷺ). The Apostle of Allaah(ﷺ) forbade to kill women and children.

(3015) Kur'ân okuyucularından biri olan Mücemmi* b. Cariye el-Ensâri'den (şöyle)
dedi(ği rivayet olunmuştur.)

Hayber (ganimetleri ve topraklan) Hudeybiye mücahidlerine bölüştürüldü. Rasûlullah
(s.a) onu onsekiz hisseyi ayırdı. Ve Asker(in sayısı) binbeşyüz idi. İçlerinde üçyüz atlı

[2981

vardı. (Hz. Peygamber atlıya iki yayaya bir hisse verdi.)