هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2673 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عُمَرَ ، قَالَ : لَوْلَا آخِرُ الْمُسْلِمِينَ مَا فُتِحَتْ قَرْيَةٌ ، إِلَّا قَسَمْتُهَا كَمَا قَسَمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَيْبَرَ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2673 حدثنا أحمد بن حنبل ، حدثنا عبد الرحمن ، عن مالك ، عن زيد بن أسلم ، عن أبيه ، عن عمر ، قال : لولا آخر المسلمين ما فتحت قرية ، إلا قسمتها كما قسم رسول الله صلى الله عليه وسلم خيبر
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

‘Umar said “Had I not considered the last Muslim, I would have any town I conquered divided as the Apostle of Allaah(ﷺ) had divided Khaibar.”

(3020) Ömer (b. Hattab (r.a) dan (şöyle) dedi(ği) rivayet olunmuştur.)
"Müslümanların sonradan gelecek olan nesilleri (söz konusu) olmasaydı ben her

r3031

fethettiğim köyü Rasûlullah (s.a)'m Hayber'i paylaştırdığı gibi paylaştırırdım.
Açıklama

Şam yolu üzerinde, Medine'ye ktrksekiz millik mesafede bulunan ekinlikleri ve hurma
bahçeleri bol olan Hayber şehri Natat, Sıkk ve Küteybe diye üç bölgeye ayrılır, her
bölge de çeşitli kalelerden meydana gelir.

1. Natat Bölgesi: a- Naim b- Sa'd b. Muâz c- Zübeyr(kulle) kalelerinden,

2. Sıkk Bölgesi: a- Ubeyy b- Nizâr (Beriy) kalelerinden

[3041

3. Küteybe Bölgesi: a- Kamus b- Vatih c- Selalim kalelerinden oluşur. Hayber
arazisinin bir kısmı boş, sahipsiz ve müdafasızdı. Hayber'in yarısını teşkil eden bu
kısmın harpsiz olarak elegeçtiğindenfey hükmüne girdiği için Hz. Peygamberin hakkı
idi ve Hz. Peygamber'e verildi. Kalan yarısı ise, savaş zoruyla fethedildiği için
ganimet hükümlerine göre 3010 mımarah hadisin şerhinde açıkladığımız şekilde
bölüştürülmüştür. Nitekim 3017 numaralı hadis-i şerifte de bu husus açıkça ifade
edilmektedir.

Hayber savaşı, Hudeybiye seferinden hemen sonra vukubulduğu için, Hayber



ganimetleri, Hudeybiye mücahidlerinin tümü arasında bölüştürülmüştür. Bunlardan
Hayber savaşma katılan da katılmayan da ganimet taksimi esaslarına uygun olarak
Hayber ganimetlerinden pay almıştır.

Medine'ye iki günlük mesafede bulunan Fedek yahudileri ise, Hayber'in muhasarası
sırasında reislerini Rasûlullah (s.a)'e göndererek bütün Fedek toprakları Rasûlullah'm
olmak üzere, kendilerinin yarıcılıkla yerlerinde bırakılmalarını arz ettiler. Onlarm
bu. dilekleri kabul buyrulup yürürlüğe kondu.

Dolayısıyla Fedek arazisi fey hükümlerine girdiği için,Hz. Peygamberin olmuştur.
Fakat Hz. Peygamber, bunun da büyük bir kısmını müslümanlann ihtiyaçlarına
sarfetmiştir.

Mevzumuzu teşkil eden bu babın hadislerinden 3016 numaralı hadis ile 3017, 3018 ve

3019 numaralı hadisler miirseldir.

3020 numaralı hadis-i şerifte ise, Hz. Ömer'n halifelik döneminde fethettiği bazı
toprakları gelecek nesilleri düşünerek, mücahidlere dağıtmadığı ifade edilmektedir. Bu
bakımdan âlimler, bu şekilde, savaş zoruyla fethedilen bir toprağın gazilere
bölüştürülüp, bölüştürülmeyeceği konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Hanefi âlimlerine
göre, devlet başkanı bu toprakları gaziler arasında taksim etmek, ya da onu
bölüştürmeyip müslümanlann ihtiyaçlarına sarf etmek hususlarından birini seçmekte
serbesttir.

İmam Şafiî'ye göre ise bu topraklarında aynen Rasûl-u Ekrem'in Hayber arazisini
bölüştürdüğü gibi bölüştürülmesi gerekir.

İmam Mâlike göre ise bu gibi topraklar aynen Hz. Ömer'in yaptığı gibi
bölüştürülmeden oldukları gibi bırakılırlar. Çünkü Hz. Ömer'in bu uygulaması bütün
sahabilerin gözleri önünde cereyan etmiş ve onlardan hiçbiri buna itiraz etmemiş,

r3051

dolayısıyla bu uygulama icma hükmüne erişmiştir.
24-25. Mekke'nin Fethine Dair Haber

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3020] (لَوْلَا آخِرُ الْمُسْلِمِينَ) أَيْ لَوْ قُسِمَتْ كُلُّ قَرْيَةٍ عَلَى الْفَاتِحِينَ لَهَا لَمَا بَقِيَ شَيْءٌ لِمَنْ يَجِيءُ بَعْدَهُمْ مِنَ الْمُسْلِمِينَ (مَا فَتَحْتُ) بِصِيغَةِ الْمُتَكَلِّمِ ((إِلَّا قَسَمْتُهَا) أَيْ بَيْنَ الْغَانِمِينَ لَكِنِ النَّظَرُ لِآخِرِ الْمُسْلِمِينَ يَقْتَضِي أَنْ لَا أَقْسِمَهَا بَلْ أَجْعَلَهَا وَقْفًا عَلَى الْمُسْلِمِينَ وَمَذْهَبُ الشَّافِعِيَّةِ فِي الْأَرْضِ الْمَفْتُوحَةِ عَنْوَةً أَنَّهُ يَلْزَمُ قِسْمَتُهَا إِلَّا أَنْ يَرْضَى بِوَقْفِيَّتِهَا مَنْ غَنِمَهَا
وَعَنْ مَالِكٍ تَصِيرُ وَقْفًا بِنَفْسِ الْفَتْحِ
وَعَنْ أَبِي حَنِيفَةَ بِتَخَيُّرِ الْإِمَامِ بَيْنَ قِسْمَتِهَا وَوَقْفَتِهَا قَالَهُ الْقَسْطَلَّانِيُّ
وَتَقَدَّمَ آنِفًا الْكَلَامُ فِيهِ أَيْضًا
وَالْحَدِيثُ سَكَتَ عَنْهُ الْمُنْذِرِيُّ