هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2977 حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ النَّمَرِيُّ ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ خُمَيْرٍ ، عَنْ مَوْلًى لِقُرَيْشٍ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ بَيْعِ الْغَنَائِمِ ، حَتَّى تُقَسَّمَ ، وَعَنْ بَيْعِ النَّخْلِ حَتَّى تُحْرَزَ مِنْ كُلِّ عَارِضٍ ، وَأَنْ يُصَلِّيَ الرَّجُلُ بِغَيْرِ حِزَامٍ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2977 حدثنا حفص بن عمر النمري ، حدثنا شعبة ، عن يزيد بن خمير ، عن مولى لقريش ، عن أبي هريرة ، قال : نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم عن بيع الغنائم ، حتى تقسم ، وعن بيع النخل حتى تحرز من كل عارض ، وأن يصلي الرجل بغير حزام
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated AbuHurayrah:

The Messenger of Allah (ﷺ) forbade to sell spoils of war till they are appointed, and to sell palm trees till they are safe from every blight, and a man praying without tying belt.

(3369) Ebû Hureyre (r.a)'dan rivayet edildi ki: Rasûlullah (s.a.); taksim edilmedikçe
ganimetleri, her türlü âfet-:n etkilenmez hale gelmedikçe de hurmayı satmayı ve

Lİ521

kişinin (elbiseni beline) bağlamadan namaz kılmasını nehyetti.
Açıklama

Avnü'l-Ma'bûd'da, Münzirî'nin; "bu hadisin isnadında bilinmeyen birisi var" dediği
nakledilmiş, fakat bu şahsın kim Iduğuna işaret edilmemiştir.
Hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a) müslümanları üç şeyden menetmiştir:

1- Taksim edilmeden önce ganimeti satmak. Bilindiği gibi ganimet, İslâm ordusunun
savaşta düşmanın elinden aldığı maldır. Bu malın beşte biri devlete, kalanı savaşa
katılan askere aittir. Bu beşte dört hisse de asker arasında paylaştırılacaktır. İşte
Efendimiz, gaet malından devletin hissesi ayrılmadan ve askerin hissesi pay
edilmeden satışını menetmiştir. Konunun tefsilatı Kitabü'l-Cihad'da geçmiştir.

2- Her türlü âfetten zarar görmez hale gelmedikçe hurmanın satışı. Şüphesiz burada



kastedilen âfet normal âfetlerdir. Yoksa aşırı olan âfetlerden meyvenin etkilenmemesi
mümkün değildir. Bu konu bundan önceki iki hadiste izah edilmiştir. Ayrıca 3372
nolu hadiste de malumat gelecektir.
3- Kişinin elbisesini beline bağlamadan namaz kılması.

Hadisteki ( fa ) kelimesi aslında, bebeği beşiğe yatırdıktan sonra üzerine bağlanan
genişçe bağcıktır. Bu bağcık ipten dokunmak suretiyle yapılır. Bazı yörelerde "kolan"
denilir. Buna "kemer" diyebiliriz. Bilindiği gibi eskinin elbiseleri şimdiki gibi
muntazam değildi. Özellikle Hz. Peygamber (s. a) devrinde; o günün imkânları,
bölgenin özelliği ve halkın ekonomik güçlerinin çok sınırlı olması dolayısıyla giyilen
elbiseler de çeşitli idi. Halk içerisinde belinden aşağısına bir peştemal (izâr) ve
belinden yukarısına bir kumaş parçası (ridâ) bürüyerek örtünmeye çalışanlar olduğu
gibi; entari giyenler, tüm vücudunu tek parça kumaşla örtenler vs., de vardı.
Bazılarının giydiği elbiselerin cepleri genişti. Hz. Peygamber (s. a), namaz kılarken
elbiselerinin çözülüp düşmemesi ve avret yerlerinin açılmaması için, elbiselerini
kemerle güzelce bağlamadan geniş olan ceplerini büzmeden namaza durmalarını
yasak etmiştir.

Müslümanlıkta, vücudun örtülmesi gereken kısımlarını örtmek (setrü'l-avret) farzdır.
Bu namaz içerisinde olduğu gibi, namaz dışında da böyledir. Şu var ki, avret yerinin
namazda iken açık olması günah olduğu gibi namazın sıhhatine de manidir. O halde
Hz. Peygamber'in pantolon yerine giyilen elbisenin iyice bağlanması konusundaki

Lİ581

emri, hem namazın içi hem de dışı için geçerlidir.
Bazı Hükümler

1. Savaşta elde edilen ganimetin gaziler arasında bölüşülmeden satılması caiz değildir.

2. Meyvenin âfetlerden zarar görmez bir hale gelmedikçe ağacında iken satılması caiz
değildir.

3. Müslüman namaza duracağı zaman elbisesini, avret mahallinin görülmesine

[İ591

meydan vermeyecek bir tarzda bağlamalıdır.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3369] ( عَنْ يَزِيدَ بْنِ خُمَيْرٍ) بِضَمِّ الْخَاءِ الْمُعْجَمَةِ وفتح الميم مصغرا الهمداني الزبادي الْحِمْصِيِّ صَدُوقٌ مِنَ الْخَامِسَةِ ( نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ بَيْعِ الْغَنَائِمِ حَتَّى تُقْسَمَ) قَالَ الْقَاضِي الْمُقْتَضِي لِلنَّهْيِ عَدَمُ الْمِلْكِ عِنْدَ مَنْ يَرَى أَنَّ الْمِلْكَ يَتَوَقَّفُ عَلَى الْقِسْمَةِ وَعِنْدَ مَنْ يَرَى الْمِلْكَ قَبْلَ الْقِسْمَةِ الْمُقْتَضِي لَهُ الْجَهْلُ بِعَيْنِ الْمَبِيعِ وَصِفَتِهُ إِذَا كَانَ فِي الْمَغْنَمِ أَجْنَاسٌ مُخْتَلِفَةٌ انْتَهَى
( حَتَّى تُحْرَزَ) بِتَقْدِيمِ الرَّاءِ عَلَى الزَّايِ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَفْعُولِ أَيْ حَتَّى تَكُونَ مَحْفُوظَةً وَمَصُونَةً ( مِنْ كُلِّ عَارِضٍ) أَيْ آفَةٍ
وَفِي بَعْضِ النُّسَخِ مِنْ كُلِّ عَاهَةٍ ( بِغَيْرِ حِزَامٍ) أَيْ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَشُدَّ عَلَيْهِ ثَوْبُهُ
كَذَا فِي النِّهَايَةِ أَيْ إِذَا خِيفَ عَلَيْهِ كَشْفُ الْعَوْرَةِ بِلَا حِزَامٍ
كَذَا فِي فَتْحِ الْوَدُودِ
قَالَ فِي الْمَجْمَعِ وَإِنَّمَا أَمَرَ بِهِ لِأَنَّهُمْ كَانُوا قَلَّمَا يَتَسَرْوَلُونَ وَمَنْ كَانَ عَلَيْهِ إِزَارٌ وَكَانَ جَيْبُهُ وَاسِعًا وَلَمْ يَتَلَبَّبْ أَوْ لَمْ يَشُدَّ وَسَطَهُ رُبَّمَا انْكَشَفَ عَوْرَتُهُ وَمِنْهُ نَهَى أَنْ يُصَلِّيَ حَتَّى يَحْتَزِمَ أَيْ يَتَلَبَّبَ وَيَشُدَّ وَسَطَهُ انْتَهَى
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ فِي إِسْنَادِهِ رَجُلٌ مَجْهُولٌ