هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2993 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ ، أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ ، قَالَ : سَمِعْتُ ابْنَ عُمَرَ ، يَقُولُ : مَا كُنَّا نَرَى بِالْمُزَارَعَةِ بَأْسًا ، حَتَّى سَمِعْتُ رَافِعَ بْنَ خَدِيجٍ ، يَقُولُ : إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْهَا ، فَذَكَرْتُهُ لِطَاوُسٍ ، فَقَالَ : قَالَ لِي ابْنُ عَبَّاسٍ : إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَنْهَ عَنْهَا وَلَكِنْ قَالَ : لَأَنْ يَمْنَحَ أَحَدُكُمْ أَرْضَهُ خَيْرٌ مِنْ أَنْ يَأْخُذَ عَلَيْهَا خَرَاجًا مَعْلُومًا
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2993 حدثنا محمد بن كثير ، أخبرنا سفيان ، عن عمرو بن دينار ، قال : سمعت ابن عمر ، يقول : ما كنا نرى بالمزارعة بأسا ، حتى سمعت رافع بن خديج ، يقول : إن رسول الله صلى الله عليه وسلم نهى عنها ، فذكرته لطاوس ، فقال : قال لي ابن عباس : إن رسول الله صلى الله عليه وسلم لم ينه عنها ولكن قال : لأن يمنح أحدكم أرضه خير من أن يأخذ عليها خراجا معلوما
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Amr ibn Dinar said:

I heard Ibn Umar say: We did not see any harm in sharecropping till I heard Rafi' ibn Khadij say: The Messenger of Allah (ﷺ) has forbidden it. So I mentioned it to Tawus. He said: Ibn Abbas told me that the Messenger of Allah (ﷺ) had not forbidden it, but said: It is better for one of you to lend to his brother than to take a prescribed sum from him.

(3389) Amr b. Dînâr şöyle demiştir:

İbn Ömer (r.anhüma)'mn; "Râfı' b. Hadîc'in; Rasûlullah (s. a) bizi müzâraadan menetti,
dediğini duyuncaya kadar biz onda bir mahzur görmezdik." dediğini duydum ve bunu
Tâvûs'a söyledim.

Tâvûs da şöyle dedi: İbn Abbas (r.anhüma) bana: Şüphesiz Rasûlullah (s. a) ondan
nehyetmedi, fakat; "Birinizin arazisini karşılıksız olarak (ekime) vermesi, onun

12141

karşılığında belirli bir ücret almasından daha hayırlıdır" buyurdu, dedi.
Açıklama

Bu rivayetin Râfi' b. Hadîc'den nakledilen kısmı, müzâraa akdinin caiz olmadığına
işaret etmektedir.

Tâvûs'un İbn Abbas'dan naklettiği kısım ise; müzâraanm haram olmadığım ama tarla
sahibinin hiç karşılık beklemeden tarlasını iare olarak vermesinin daha hayırlı
olduğunu bildirmektedir.

Hattâbî, Râfi'in bu rivayetinin mücmel olduğunu, onun ve başkalarının diğer
hadislerinin bu rivayeti tefsir ettiğini söyler. Nitekim bundan sonra gelecek olan
hadiste, Zeyd b. Sâbit'in Râfı'i tenkid ederek şöyle dediği görülmektedir: "Allah Râfi'
b. Hadîc'i affetsin. Vallahi, o hadisi ben ondan daha iyi bilirim; Rasûlullah'a,
Ensar'dan -birbiri ile kavga eden- iki adam geldi, Efendimiz de onlara: Eğer böyle
yapacaksanız, tarlalarınızı kiraya vermeyiniz, buyurdu." Bu ifadeden anlaşıldığına



göre müzâraanm menedilmesine sebep adamların kavga etmiş olmalarıdır ve nehiy
genel değildir.

Zeyd b. Sabit bu sözleri ile müzâraanm caiz'olmadığmı söyleyen Râfi'in yanıldığını

ifade etmek istiyc.. Hatta Müsedded rivayetinde İbn Mes'ud'-un, "Râfı"' sadece

Rasûlullah'm, arazileri kiraya vermeyiniz buyurduğunu duymuş" dediğini kaydeder.

Müzâraanm şekilleri ve hükmü âlimler tarafından farklı biçimlerde ortaya konmuştur.

Biz, hadisi terceme etmeden önce müzâraanm en meşhur tarifini vermiştik.

Şimdi müzâraanm şekli ile ilgili görüşleri ve bunların hükümlerine ait ihtilâfları

verelim:

Bezlü'l-Mechûd'da müzâraa için dört şekil gösterilmektedir:

1- Mikdarı belli edilmiş para karşılığında tarlayı kiraya vermek.

2- Tarlayı, mikdarı belli edilmiş hububat karşılığı kiraya vermek. Tarla sahibi tarlasını
şu kadar ölçek buğday veya arpa ya da başka bir hububat karşılığında verir. Tarlayı
kiralayan da, tarlaya ne ekerse eksin, anlaştıkları maddeyi tarla sahibine verir.

3- Tarladan çıkan mahsul, tarla sahibi ile emek sahibi arasında 1/2, 1/3, 1/4 gibi bir
oranla ortak olmak üzere anlaşılır. Bu şekil, yukarıda tarifini verdiğimiz müzâraadır.

4- Tarlanın, ark kenarları gibi belli bir kısmından çıkacak mahsul tarla sahibinin, geri
kalanı da emek sahibinin olmak üzere yapılan akiddir.

Şimdi de yukarıdaki şekillerin her birinin hükmü ile ilgili görüşleri verelim:
1, 2- Yukarıdaki şekillerden ilk ikisi, bir ortaklık değil, kira akdidir. Çünkü taraflardan
birisi tarlasını para veya hububat karşılığı bir başkasına kiraya vermektedir.
Tarlanın kiraya verilmesi konusunda şu görüşler nakledilmektedir:

a) Şevkânî'nin bildirdiğine göre Tâvûs ve çok az bir grup ne karşılığında olursa olsun
tarlayı kiraya vermeyi caiz görmezler. İbn Hazin da bu görüşü benimsemiş ve
müdafaa etmiştir. Delilleri tarlayı kiraya vermeyi meneden hadislerin zahiridir.

Bezi sahibi, Şevkânî'nin, Tâvûs'un tarlayı kiraya vermeyi caiz görmediği tarzındaki
haberine karşı çıkarak; üzerinde durduğumuz bu haberden, Tâvûs'un müzâraanm her
türlüsünü caiz gördüğünün anlaşıldığını söyler.

b) Ebû Hanîfe, Şafiî ve birçok âlime göre; karşılığı ne olursa olsun araziyi kiraya
vermek caizdir. İleride tekrar işaret edeceğimiz gibi bu zatlar araziden çıkacak
mahsulün bir kısmı karşılığında araziyi kiralamayı caiz görmezler.
İbnü'l-Münzir, sahâbîlerin araziyi altın ve gümüş karşılığında kiraya vermenin caiz
olduğunda ittifak ettiklerini söyler.

c) İmam Mâlik'e göre; arazinin taam (yiyecek maddesi) karşılığında kiralanması caiz
değil, taamın dışında bir şey karşılığında kiralanması caizdir. İmam Mâlik'in bu
görüşü; yapılan muamelenin, taamı taam karşılığında satmak olmaması esasına
dayanır. İbnü'l-Münzir, Mâlik'in bu görüşünün; tarla sahibinin alacağı taamı, emek
sahibinin zimmetindeki değil de tarladan çıkacak mahsulün bir parçasının şart
koşulması haline hamledilmesi gerektiğini söyler. Tarladan çıkacak mahsulün belirli
bir mikdarı tarla sahibine, geri kalanı kiracıya ait olmak üzere kurulan ortaklık
Hanefîlere göre de bâtıldır.

3- Tarlayı, çıkacak olan mahsulün belirli bir oranı karşılığında kiraya vermek.
(Müzâraa denildiği zaman bu anlaşılır.) Ebû Hanîfe, Mâlik ve Şafiî'ye göre caiz
değildir.

Hattâbî, bu görüş sahiplerinin Râfi' b. Hadîc'den rivayet edilen hadisin zahirine
baktıklarını ama Ahmed b. Hanbel'in vâkıf olduğu gibi, hadisin illetine vâkıf
olmadıklarını söyler. Ahmed b. Hanbel, Râfi' hadisini çok değişik biçimlerde rivayet



edildiği için zayıf saymış ve; "O çok renklidir" demiştir. Bundan sonra gelecek olan
babda görüleceği gibi Râfı'in haberi gerçekten çok farklıdır. Bazan Rasûlullah'dan
bizzat işittiğini söylerken, bazan amcalarından duyduğunu söylemektedir. Ancak,
müzârâayı meneden başka hadisler de vardır.

Bu görüşte olanlar; müzârâayı caiz görenlerin en önemli delili olan, Hay-ber arazisinin
çıkan mahsul yan yarıya ortak olmak üzere eski sahiplerine ortağa verilmesi hâdisesini
şöyle yorumlarlar: Hayber zorla fethedilmiştir. Dolayısıyla Hayberliler Hz. Peygamber
(s.a)'in kölesidirler. Durum böyle olunca Rasûlullah'm o arazinin mahsulünden aldığı
da, Hayberlilere bıraktığı da kendisine aittir.

Hâzimî, bu görüşü yukarıda adı geçen üç mezhep imamından başka İbn Ömer, İbn
Abbas, Râfi' b. Hadîc, Üseyd b. Hudayr, Ebû Hureyre ve Nâfı'e de nisbet etmektedir.
Buharı ve Müslim'de müzârâayı meneden ve Câbir (r.a)'den rivayet edilen başka
hadisler de vardır. Bunlardan birkaçının meali şu şekildedir:

12151

"Kimin arazisi varsa eksin, ekmiyorsa kardeşine ektirsin".

Rasûlullah'm ashabından bazılarının fazla toprağı vardı. Rasûlullah (s.a); "Kimin
arazisi varsa kendisi eksin veya kardeşine ekmesi için versin. Eğer istemiyorsa

£2161

arazisini elinde tutsun" buyurdu.

Tabii bunların yanında müzâraanm cevazına işaret eden rivayetler de vardır.
Ahmed b. Hanbel, İmam Ebû Yusuf, İmam Muhammed, İbn Ebî Leylâ, İbnü'l-
Müseyyeb, İbn Şîrîn, Zührî ve Ömer b. Abdülaziz; müzârâayı caiz görmüşlerdir.
Muhammed b. İshak b. Huzeyme; müzâraa konusunda bir risale yazmış, orada bu
konuda varid olan hadislerin illetlerini beyan etmiş ve müza-râanm caiz olduğu
sonucuna varmıştır.

Hattâbî; "Yarıya, üçte bire, dörtte bire ve ortakların razı olacakları bir şey karşılığında
kurulan müzâraa akdi caizdir. Ancak hisseler belli olmalı ve içerisinde akdi ifsad eden
bir şart bulunmamalıdır. Bu muamele şekli doğuda ve batıda tüm müslümanlarm
uyguladıkları bir muameledir. Ben hiçbir kimsenin bu muameleyi ibtal ettiğini
gördüğümü ve duyduğumu bilmiyorum" der.

Münteka'l-Ahbâr adındaki kitapta, müzâraanm caiz olduğuna işaret eden, ashabın
müzâraa akdini çok çok uyguladıklarını bildiren birçok hadis ve haber nakledilmiştir.
Şevkânî, Buharî'nin Sahih'inde seleften birçok eser naklettiğini ve bununla muradının,
herhalde sahabeden özellikle Medinelilerden müzâraanm caiz oluşu konusunda bir
ihtilâfın nakledilmediğine işaret olduğunu söyler, sonra da Hâzimî'nin şöyle dediğini
nakleder: "Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes'ud, Ammâr b. Yâsir, Muhammed b.
Şîrîn, Ömer b. Abdülaziz, İbn Ebî Leylâ, Zührî, Ebû Yusuf, Muhammed; çıkacak
mahsulün bir kısmı karşılığında müzâraa ve müsâkatm caiz olduğunu söylerler..."
İmam Buharî, Sahih'inde şöyle demektedir:

"Medine'ye göç edip de, üçte bir dörtte bir karşılığında ziraat ortakçılığı yapmayan
hiçbir aile yoktur. Ali, Saîd b. Mâlik, Abdullah b. Mes'ud, Ömer b. Abdülaziz, Kasım,
Urve, Ebû Bekir, Ömer, Ali ve İbn Sîrîn'in aileleri hep müzâraa yapmışlardır. Hz.
Ömer halkla; tohumu kendisi verirse yarıya, tarla sahipleri verirse üçte bire ortakçılık

[2171

yapardı."

Bu görüşte olanlar, müzârâayı nehyeden hadisleri tenzihe hamletmişler veya yasağın
tarla sahibinin tarlanın belirli bir bölümünden çıkacak olan mahsulü kendisi için şart



koşması haline ait olduğunu söylemişlerdir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, müzâraayı
caiz görmeyen hadislerin zayıf olduğu da iddia edilmektedir.

Hanefi mezhebine ait fıkıh kitaplarında Ebû Hanîfe ve talebelerinin görüşleri ve
delilleri verildikten sonra, "müzâraanm sahih olduğunu söyleyenlere göre onun
birtakım şartları vardır..." denilerek, müzâraanm şartlan ve diğer ahkâmına
geçilmektedir. Bu hal, mezhebde benimsenen görüşün, müzâraanm caiz olduğunu
söyleyenlerin görüşü olduğuna işaret etmektedir. Ni-utekim Ömer Nasuhi Efendi;
"Müzâraanm meşruiyyeti sünnet-i nebeviyye ile sabittir." diyerek bunu açıkça
belirtmiştir.

4- Tarlanın belirli bir yerinden çıkacak olan mahsul tarla sahibinin, geri kalan da emek
sahibinin olmak üzere yapılan bir ziraî ortaklık caiz değildir. Bunda ittifak vardır.
Çünkü bu şekilde yapılan ortaklıkta taraflardan birisinin aldanması ihtimali büyüktür.
Taraflardan birisinin eline hiçbir şeyin geçmemesi mümkündür.

Müzâraanm meşruiyeti konusundaki görüşleri böylece özetlendikten sonra, Hanefi
mezhebine göre müzâraanm şartlarına ve müzâraaya ait ahkâma da kısaca işaret etmek

£2181

istiyoruz.

Müzâraanm Şartları:

Hidâye'de; caiz görenlere göre, müzâraanm sahih olması için şu şartlar sıralanmıştır:

1- Tarla, tarıma elverişli olmalıdır.

2- Taraflar, şer'î akidleri yapmaya ehil yani âkil olmalıdırlar.

3- Ortaklığın müddeti tayin edilmelidir.

4- Tohumu kimin vereceği belli edilmelidir.

5- Tarafların alacakları hisseler tayin edilmelidir.

6- Tarla sahibi, tarlayı ortağa teslim etmelidir. Eğer, tarla sahibinin de çalışması şart
koşulursa akid fasid olur.

7- Ortaklık tarladan kalkan mahsulde kurulmalıdır.

8- Tohumun cinsi belli edilmeli veya çiftçinin istediğini ekebileceği önceden belli
edilmelidir.

Müzâraanm, tarla bir taraftan emek bir taraftan ve çıkan mahsul ortak olmak üzere
yapılan bir akit olduğunu söylemiştik. Tohumun kimin tarafından verileceği, çifti
sürecek hayvan veya traktörün kime ait olacağı gibi meseleler ele alınınca müzâraa
için yedi şekil ortaya çıkar. Bunların bir kısmı caizdir, bir kısmı ise caiz değildir.

£2191

Şimdi de bu şekillere göz atalım.
Müzâraa Şekilleri:

1- Arazi ile tohum bir taraftan; emek ile araç (traktör, hayvan vs.) bir taraftan olur; bu
müzâraa sahihtir.

2- Arazi, tohum ve araç bir taraftan; emek diğer taraftan olabilir, bu da sahihtir.

3- Arazi bir taraftan; emek, araç ve tohum diğer taraftan olabilir. Bu tür akid de
sahihtir.

4- Arazi ile araç bir taraftan; emek ile tohum diğer taraftan olur. Bu müzâraa fasiddir.

5- Arazi ile emek bir taraftan; tohum ile araç diğer taraftan olabilir. Bu da fasiddir.



6- Arazi, tohum ve emek bir taraftan; araç da diğer taraftan olabilir. Bu tür bir akid de
fasiddir.

7- Arazi, emek ve araç bir taraftan tohum diğer taraftan olabilir. Bu müzâraa da
fasiddir.

Demek ki, arazi ile emek veya arazi ile araç bir taraftan olursa bu tür müzâraa fasit
f2201

olmaktadır.

Ortakların Müzâraadan Faydalanma Şekilleri:

Taraflar, tarladan kalkan hasılatı aralarında önceden tesbit ettikleri şarta göre
bölüşürler. Tarladan hiçbir şey çıkmazsa taraflar bir şey alamazlar.
Tarladan kalkan mahsul çiftçinin elinde emanettir. Dolayısıyla kendisinin bir katkısı
olmadan telef olsa bir şey lâzım gelmez.

Herhangi bir sebepten dolayı müzâraa fasid olacak olsa, çıkan mahsul tohum sahibine
aittir. Eğer tohumu çiftçi atmışsa, tarla sahibi tarlanın icarını alır. Tohumu tarla sahibi

[221]

atmışsa çiftçi ecr-i mislini alır.

Müzâraanın Münfesih Sayılmasına Sebep Olan Şeyler:

Müzâraa akdi şu beş sebepten birisi ile münfesih olur:

1- Taraflardan birisinin ölümü ile.

2- Tohum sahibinin, daha tohum atılmadan akdi feshetmesi ile.

3- Bazı özürler sebebiyle; meselâ tarla sahibinin borcu çıkar ve tarlasının satılması
gerekirse, müzâraa fesh olur.

4- Emek sahibi çiftçi hastalansa, bir yolculuğa çıkacak veya iş değiştirecek olsa
müzâraayı feshedebilir.

5- Çiftçi hain olup hasılatı çalmasından korkulursa tarla sahibi akdi feshedebilir.

Şu ana kadar müzâraanın ahkâmı ile ilgili olarak verdiğimiz bilgiler Hanefî mezhebine
aittir. Diğer mezheplerin görüşlerinde bazı farklılıklar vardır. Ancak bunların hepsini
buraya aktarmak çok yer alacağı ve maksat dışı oludğu için, bu kadarla yetiniyoruz.
f2221

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3389] هِيَ الْمُعَامَلَةُ عَلَى الْأَرْضِ بِبَعْضِ مَا يَخْرُجُ مِنْهَا مِنَ الزَّرْعِ كَالثُّلُثِ وَالرُّبُعِ وَغَيْرِ ذَلِكَ مِنَ الْأَجْزَاءِ الْمَعْلُومَةِ وَالْبَذْرُ يَكُونُ مِنْ مَالِكِ الْأَرْضِ قَالَهُ النَّوَوِيُّ
( فَذَكَرْتُهُ) أَيْ ( مَا سَمِعْتُهُ مِنْ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ فقال) أي طاووس ( لَمْ يَنْهَ عَنْهَا) أَيْ عَنِ الْمُزَارَعَةِ ( لِيَمْنَحَ) بِفَتْحِ الْيَاءِ وَالنُّونِ أَيْ لِيَجْعَلَهَا مَنِيحَةً أَيْ عَارِيَةً ( خَرَاجًا مَعْلُومًا) أَيْ أُجْرَةً مَعْلُومَةً قَالَ الْخَطَّابِيُّ خَبَرُ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ مِنْ هَذِهِ الطَّرِيقِ خَبَرٌ مُجْمَلٌ تُفَسِّرُهُ الْأَخْبَارُ الَّتِي رُوِيَتْ عَنْ نَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ وَعَنْ غَيْرِهِ مِنْ طرق أخرى وقد عقل بن عَبَّاسٍ الْمَعْنَى مِنَ الْخَبَرِ وَأَنْ لَيْسَ الْمُرَادُ بِهِ تَحْرِيمُ الْمُزَارَعَةِ بِشَطْرِ مَا تُخْرِجُهُ الْأَرْضُ وَإِنَّمَا أَرَادَ بِذَلِكَ أَنْ يُتِمَّا نَحْوَ أَرْضِهِمْ وَأَنَّ يُرْفِقَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا
وَقَدْ ذَكَرَ رَافِعُ بْنُ خَدِيجٍ فِي رِوَايَةٍ أُخْرَى عَنْهُ النَّوْعَ الَّذِي حَرُمَ مِنْهَا وَالْعِلَّةَ الَّتِي مِنْ أَجْلِهَا نَهَى عَنْهَا وَذَكَرَهُ أَبُو دَاوُدَ فِي هَذَا الْبَابِ
قُلْتُ أَرَادَ بِهَذِهِ الرِّوَايَةِ رِوَايَةَ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ الْآتِيَةَ فِي الْبَابِ مِنْ طَرِيقِ رَبِيعَةَ بْنِ أَبِي عَبْدِ اللَّهِ عَنْ حَنْظَلَةَ بْنِ قَيْسٍ الْأَنْصَارِيِّ عَنْهُ
قَالَ الْخَطَّابِيُّ وَقَدْ ذَكَرَ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ الْعِلَّةَ وَالسَّبَبَ الَّذِي خَرَجَ عَلَيْهِ الْكَلَامُ فِي ذَلِكَ وَبَيْنَ الصِّفَةَ الَّتِي وَقَعَ عَلَيْهَا النَّهْيُ وَرَوَاهُ أَبُو دَاوُدَ فِي هَذَا الْبَابِ
قُلْتُ أَرَادَ بِهَذِهِ الرِّوَايَةِ
الرِّوَايَةَ التَّالِيَةَ مِنْ طَرِيقِ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ
قَالَ الْخَطَّابِيُّ وَضَعَّفَ أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ حَدِيثَ رَافِعٍ وَقَالَ هُوَ كَثِيرُ الْأَلْوَانِ يُرِيدُ اضْطِرَابَ هَذَا الْحَدِيثِ وَاخْتِلَافَ الرِّوَايَاتِ عَنْهُ فَمَرَّةً يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَمَرَّةً يَقُولُ حَدَّثَنِي عمومتي عنه وجوز أحمدالمزارعة وَاحْتَجَّ بِأَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعْطَى الْيَهُودَ أَرْضَ خَيْبَرَ مُزَارَعَةً وَنَخْلَهَا مُسَاقَاةً وأجازها بن أبي ليلى ويعقوب ومحمد وهو قول بن المسيب وبن سِيرِينَ وَالزُّهْرِيِّ وَعُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ وَأَبْطَلَهَا أَبُو حَنِيفَةَ وَمَالِكٌ وَالشَّافِعِيُّ
قَالَ الْخَطَّابِيُّ وَإِنَّمَا صَارَ هَؤُلَاءِ إِلَى ظَاهِرِ الْحَدِيثِ مِنْ رِوَايَةِ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ وَلَمْ يَقِفُوا عَلَى عِلَّتِهِ كما وقف عليها أحمد فالمزراعة عَلَى النِّصْفِ وَالثُّلُثِ وَالرُّبْعِ وَعَلَى مَا تَرَاضَى بِهِ الشَّرِيكَانِ جَائِزَةٌ إِذَا كَانَتِ الْحِصَصُ مَعْلُومَةٌ وَالشُّرُوطُ الْفَاسِدَةُ مَعْدُومَةٌ وَهِيَ عَمَلُ الْمُسْلِمِينَ فِي بُلْدَانِ الْإِسْلَامِ وَأَقْطَارِ الْأَرْضِ شَرْقِهَا وَغَرْبِهَا
وَقَدْ أَنْعَمَ بَيَانَ هَذَا الْبَابِ مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ بْنِ خُزَيْمَةَ وَجَوَّدَهُ وَصَنَّفَ فِي الْمُزَارَعَةِ مَسْأَلَةً ذَكَرَ فِيهَا عِلَلَ الْأَحَادِيثِ الَّتِي وَرَدَتْ فِيهَا انْتَهَى كَلَامُ الْخَطَّابِيُّ قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ والنسائي وبن مَاجَهْ