بَابٌ فِي الِامْتِحَانِ بِالضَّرْبِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الِامْتِحَانِ بِالضَّرْبِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3870 حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ نَجْدَةَ ، حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ ، حَدَّثَنَا صَفْوَانُ ، حَدَّثَنَا أَزْهَرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْحَرَازِيُّ ، أَنَّ قَوْمًا ، مِنَ الْكَلَاعِيِّينَ سُرِقَ لَهُمْ مَتَاعٌ ، فَاتَّهَمُوا أُنَاسًا مِنَ الْحَاكَةِ ، فَأَتَوْا النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ صَاحِبَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَحَبَسَهُمْ أَيَّامًا ثُمَّ خَلَّى سَبِيلَهُمْ ، فَأَتَوْا النُّعْمَانَ ، فَقَالُوا : خَلَّيْتَ سَبِيلَهُمْ بِغَيْرِ ضَرْبٍ ، وَلَا امْتِحَانٍ ، فَقَالَ النُّعْمَانُ : مَا شِئْتُمْ ، إِنْ شِئْتُمْ أَنْ أَضْرِبَهُمْ فَإِنْ خَرَجَ مَتَاعُكُمْ فَذَاكَ ، وَإِلَّا أَخَذْتُ مِنْ ظُهُورِكُمْ مِثْلَ مَا أَخَذْتُ مِنْ ظُهُورِهِمْ ، فَقَالُوا : هَذَا حُكْمُكَ ؟ فَقَالَ : هَذَا حُكْمُ اللَّهِ ، وَحُكْمُ رَسُولِهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : إِنَّمَا أَرْهَبَهُمْ بِهَذَا الْقَوْلِ ، أَيْ لَا يَجِبُ الضَّرْبُ إِلَّا بَعْدَ الِاعْتِرَافِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) prohibited unclean medicine.

(4382) Ezher b. Abdullah el-Harâzî şöyle haber verdi:



175]

Kelâ kabilesinden bir grubun mallan çalındı. Dokumacılardan bazı insanları itham
edip onları Rasûlullah'm sahabesinden olan Nu'man b. Beşire getirdiler. Nu'man onları
bir kaç gün hapsetti, sonra salıverdi. Kelâ'lılar Nu'man'a gelip:
"Onları dövmeden ve işkence etmeden salıverdin?" dediler.
Nu'man:

Nasıl isterseniz. İsterseniz onları döveyim. Şayet mallarınız (onlardan) çıkarsa mesele
yok, ama çıkmazsa onların sırtına vurduğum kadar size de vururum" dedi.
Kelâ'lılar:

Bu senin hükmün mü? dediler. Nu'man:

1261

Bu, Allah'ın ve Rasûlullah (s.a)'in hükmüdür, dedi. Ebû Davûd der ki:
"Nu'man bu sözü ile Kela'lılan korkut (mak istemiş) ti. Yani dayak ancak itiraftan
1771

sonra icâbeder."
Açıklama

Metinden anladığımıza göre; Kelâ kabilesine mensup bazı insanların malları çalınmış,
onlar da dokumacılık yapan bir grup insanı itham ederek, alıp vali olan Nu'man b. Be-
şir (r.a)'e getirmişler. Nu'man b. Beşir acaba ikrar ederler mi diyerek, zanlıları birkaç
gün hapsetmiş, onlar ikrar etmeyince de serbest bırakmış, Kelâlılar bunu
yadırgamışlar, Nu'man'dan zanlıları döverek ikrar ettirmesini istemişler. Ama Nu'man
buna razı olmamış, zanlıları döver ve çalman mallan bulamazsa kisasen kendilerini de
döveceğini söylemiş, yaptığı işin Allah'ın ve Rasûlünün hükmü olduğunu ilave
etmiştir.

Hadis-i şerif suçu ikrar etmesi için zanlıyı hapsetmenin caiz olduğuna, dövmek ve
işkence etmenin ise caiz olmadığına delalet etmektedir. Bezlü'l-Mechud'da
Muhammed Yahya'nın, "Bu, Allah'ın hükmüdür. Ama zamammızdaki bazı alimler
suçu ikrar için dövmeyi ve başka türlü bir tehdidi tecviz etmişlerdir" dediğini söyler.
Trablusî, Muînu'I-Hukkâm adındaki eserinde, haps'in meşru olduğu yerleri sayarken,
onuncu olarak kendisine hırsızlık veya bir kötülük nisbet edilenin, hapsedilmesini de
£781

sayar.

ed-Dürru'I-Muhtar'da, hırsızlık töhmeti altında olan bir kimsenin suçunu ikrar ettirmek
için kemiği meydana çıkaracak derecede olmamak şartıyla dövmenin caiz olduğunu
söyleyen Hanefi alimlerden nakiller yapılmaktadır. Hasen b. Ziyad, İbnu'l-Iz el-
Hânefî, Zeylai, İbn Kemal, Tecnis ve Kmye müellifleri bunlardandır. Bu alimlerin

1791

delilleri naklî ve aklî olmak üzere iki gruptur."

Nakli delil şudur: Bazı muahidler, Rasûlullah'm kendileri ile muahede yaptığı malı
gizlemişler, Rasûlullah "İbn Ehtab mahallesinin hazine si nerede?" diye sorunca "Ya
Muhammed onu sadaka ve savaşlar tüketti" demişler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a)
Zübeyr b. Avvam'a " bunlara ne istersen yap" buyurmuş, Zübeyr (r.a) onlara biraz
işkence yapınca sakladıkları malın yerini göstermişlerdir.

Bu hadise, suçu meydana çıkarmak için zanlıyı dövmenin cevazına delâlet etmektedir.
Aklî delilleri: Devirlerinde, fesadın artmış olması ve hırsızlığı gören şahit bulmanın



güçlüğüdür. İbn Kemal: "Zamanımızda fesat çoğaldığı için, dövmenin caiz olduğu
görüşünü almak gerekir" demektedir. Ayrıca hırsızlıklar genelde gece
gerçekleştirildiği için hırsızlığa şahit olacak şahit bulmak pek mümkün olmaz. Bu
durum bir çok hak sahibinin hakkının zayâma sebep olur. Fesad arttığı için işlediği
suçu ikrar edecek kişi de pek çıkmaz. Onun için özellikle hırsızlık yapma ihtimali
fazla olan zanlıyı tehdid ederek ya da aşırıya gitmemek kaydıyla döverek suçu isbata
çalışmak meşrudur. Ama döverken dişi veya eli kırılırsa, Kmye'de bildirildiğine göre,
diyeti şikayetçi şahısça ödenir.

Burada şuna işaret etmek gerekir; tehdid veya dövme konusunda tüm itham edilenler
aynı hükümde değildir. İbn Abidin'in nakline göre İbnü'l-Iz el-Hanefi, et-Tenbih alâ
Müşkilati'l -Hidaye adındaki eserinde bu konu ile ilgili olarak şöyle demektedir:
"Hırsızlık ve benzeri bir suçla itham edilen kişi konusunda ulemanın cumhuru şu
görüştedir: Eğer itham edilen şahıs iyi hali ile tanınan birisi ise onu cezalandırmak
caiz değildir. Ama kendisine yemin ettirilip ettiril-meyeceği konusunda iki görüş
vardır. Kimi alimler onu itham eden kişinin ta'zir edileceğini söylerler. Ama itham
edilen kişinin hali bilinmiyorsa, gerçek anlaşılmcaya kadar hapsedilir. Hapis müddeti
bazılarına göre bir ay, bazılarına göre veliyyü'lemrin uygun göreceği bir müddettir.
Ama itham edilen şahıs fücuru ile tanınan birisi ise bir grup alim onu, vali veya
hakimin; bir kısım alim ise sadece valinin dövebileceğim söylerler Bazı alimlere göre
ise hiç kimse dövmez."

Fakih Ebu Bekr el-A'meş de itham edilen kişi hırsızlığı inkâr ederse, reisin zannı
galibi ile amel ederek, ikrar ettirmeye çalışabileceğini söyler. Mesela, sanığı fasıklarla,
hırsızlarla birlikte görür, onun çalmış olmasına zann-ı galib hasıl olursa, suçu itiraf
ettirmek için dövebilir.

Bu nakiller gösteriyor ki; Hanefî mezhebinin müteahhirûn ulemasına göre, hırsızlık
yapma ihtimali bulunan, fışkı ile tanınan kişileri, suçunu itiraf ettirmek için dövmek ya
da başka bir yolla tehdid etmek caizdir. Üzerinde durduğumuz hadise o günün

İM

şartlarına göre verilmiş bir hükümdür.

12. Hırsızın Elinin Kesildiği Mal (Mikdarı)