بَابُ الْيَمِينِ فِي قَطِيعَةِ الرَّحِمِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ الْيَمِينِ فِي قَطِيعَةِ الرَّحِمِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2898 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمِنْهَالِ ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ ، حَدَّثَنَا حَبِيبٌ الْمُعَلِّمُ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ ، أَنَّ أَخَوَيْنِ مِنَ الْأَنْصَارِ كَانَ بَيْنَهُمَا مِيرَاثٌ ، فَسَأَلَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ الْقِسْمَةَ ، فَقَالَ : إِنْ عُدْتَ تَسْأَلُنِي عَنِ الْقِسْمَةِ فَكُلُّ مَالٍ لِي فِي رِتَاجِ الْكَعْبَةِ ، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ إِنَّ الْكَعْبَةَ غَنِيَّةٌ عَنْ مَالِكَ ، كَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ وَكَلِّمْ أَخَاكَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : لَا يَمِينَ عَلَيْكَ ، وَلَا نَذْرَ فِي مَعْصِيَةِ الرَّبِّ ، وَفِي قَطِيعَةِ الرَّحِمِ ، وَفِيمَا لَا تَمْلِكُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: Divide the property among those whose share have been prescribed in the Book of Allah, and what remains from the prescribed shares goes to the nearest male heirs.

(3272) Saîd b. Müseyyeb'den rivayet edildiğine göre; Ensar'dan iki kardeş arasında
(ortak) bir miras vardı. Birisi, diğerinden (mirası) taksim etmeyi istedi. Bunun üzerine
kardeşi;

Eğer bir daha taksimi istersen bütün malım Kabe'ye (adak) olsun, dedi. O zaman Hz.
Ömer (r.a) şöyle dedi:

Kabe'nin senin malına ihtiyacı yok. Yemininin keffaretini ver ve kardeşinle konuş.
Ben Rasûlullah (s.a)'i: "Rabbine isyanda, sıla-ı rahmi kesmekte ve sahibi olmadığın
şeyde; sana yemin (yeminin gereğine sadakat) de yoktur, nezir de" buyururken

Oii]

duydum.



Açıklama



Münzirî bu nadisle ÜgHi olarak; "Saîd b. Müseyyeb'in bu hadisi, Ömer b. el-
Hattâb'dan işittiği doğru değildir. Onun için hadis, munkatı'dir" demektedir.
Şevkânî de; hadisin salih bir hadis olduğunu söyledikten sonra munkatı' olduğunu
kaydeder. Şevkânî hadisin sıhhatine işaret için Mâlik ve Beyhakî'-nin de Hz. Aişe'den
aynı manaya gelen bir hadis rivayet ettiklerini ve İbn Sikkîn'in mezkur hadisi sahih
kabul ettiğini söyler. İşaret edilen Hz. Aişe (r.anha)'nin hadisi şöyledir:
"Aişe (r.anha)'ya akrabasıyla konuştuğunda, malını Kabe'ye nezreden kişinin durumu
soruldu. O da; yemininin keffaretini verir, dedi."

Hadisin metninde, şeklinde bir terkib mevcuttur. Bu terkibin tam sözlük karşılığı;
"Kabe'nin kapısı" demekdir. Fakat, malını, Kabe'ye adayan kişinin maksadı Kabe'nin
kapısı değil, bizatihi kendisidir. Onun için terceme, murad edilen manaya uygun
olarak yapılmıştır.

Bu hadiste; nezir (adak) için konulmuş olan sözler, yemin yerinde kullanılmıştır.
Çünkü yemin kişinin nefsini bir şeyden men etmeye veya bir şeyi yapmaya teşvik
maksadıyla söylediği, bilinen sözlerdir. Burada da, mirası taksim etmek istemeyen
kardeş, niyetindeki kararlılığını isbat için, "Bir daha taksimi istersen bütün malım
Kabe'ye ait olsun" demiştir. Bunu duyan Hz. Ömer (r.a)'in: "Yemininin keffaretini
öde." demesi de, yukarıdaki sözün yemin makamında kullanıldığına delildir.
Şerhu's-Sünne'de bu konuda şöyle denilir:

"Falanla konuşursam, Allah için bir köle azad edeceğim, falan eve girersem Allah için
oruç tutacağım veya namaz kılacağım gibi, yemin yerine kullanılmış adaklar
konusunda âlimler ihtilâf etmişlerdir. Şu gerçek ki bunlar; yemin yerinde kullanılmış
adak lafızlarıdır. Çünkü bunu söyleyen kişi, nefsini o işten men etmeyi kasdetmiştir.
Bu, kendisini bir şeyi yapmaktan men etmeyi kastederek yemin edene benzer.
Sahâbîlerin ve tabiîlerin çoğuna göre; bu şekilde konuşan kişi, dediğini yaparsa
kendisine yeminini bozduğunda olduğu gibi keffaret icabeder. Şafiî de bu görüştedir.
Bu ve daha başka hadisler de buna delâlet eder. Diğer nezirlere kıyasla, üstlendiği şeyi
yerine getirmesi gerekir diyenler de vardır."

Hattâbî; yemin maksadıyla, nezir için kullanılan sözlerin, yemin sayılıp bozulması
halinde keffaretin yeterli olduğu konusunda, Ahmed b. Hanbel ve İshak'm da Şafiî'nin
görüşünde olduklarını söyler. Yine Hattâbî; Hz. Aişe, Hasenu'l-Basrî ve Tâvûs'un da
bu görüşte olduklarını kaydeder.

Şa'bî, Hakem ve Hammâd; malını sadaka olarak vermeye yemin eden kişiye bir şey
gerekmediği görüşündedirler. İmam Mâlîk'e göre ise, bu durumda olan kişi malının
üçte birini fakirlere dağıtır.

Hanefîlere göre; malının tamamını sadaka olarak dağıtmak üzere yemin eden kişinin
yemini, zekâta tabi olan mallar için geçerli olur.

Yine Hanefîlere göre; "Nezrim olsun ki falan yere gitmeyeyim, falanla
konuşmayayım" gibi sözler birer yemin sayılır. Dolayısıyla denilen yere gider veya
anılan kişi ile konuşursa bu sözlerin sahibine yemin keffareti gerekir.
Hadisin konu ile ilgisi, sıla-i rahmi (akrabayı ziyareti, onlarla konuşmayı) kesmek
üzere yemin eden kişiye yemininde durmasında gerek olmayışıdır. Sıla-i rahmi
kesmek, aslında Allah'a isyanın bir çeşididir. Öyleyse hadiste önce Allah'a isyan
üzerine edilen yeminlere sadakat gösterilmeyeceği söylendikten sonra, sıla-ı rahmin
anılması, zikru'l-hâs ba'de'l-âmm kabilinden bir itnabtır. Has olan, sıla-ı rahmin
önemine işaret için getirilmiştir.



Hadis, kişinin, herhangi bir surette Allah'a isyan etmek yani günah olan bir şeyi
yapmak üzere yemin eden kişinin yeminini bozup keffaret vermesi gerektiğinde
delildir. Bu konu ileride 19. babda, müstakil olarak gelecektir. Burada şu kadarını
hatırlatalım ki, cumhura göre; bir günah işlemek üzere yemin eden kişi, sözünde
durmaz ve keffaret de ödemez. Ahmed b. Hanbel, Süfyân-ı Sevrî, îshak, bazı Şâfiîler
ve Hanefîlere göre ise keffaret öder.

Hadisin ihtiva ettiği bir diğer konu da, sahip olmadığı bir şeyi üzerine adakta bulunana

£1121

da bir şeyin gerekli olmadığıdır. Bu konu da ileride 25. babda gelecektir.
Bazı Hükümler

1. Yemin yerine kullanılan nezre mahsus sözler yemin sayılır. Bozulması halinde
yemin keffareti gerekir.

2. Bir günahı işlemek üzere yemin eden kişi, yemini bozar (günah olmaz) ve keffaret
öder.

3. Sıla-ı rahmi kesmek Allah'a isyandır.

U13]

4. Bir kimsenin, sahibi olmadığı bir şey üzerine adak adaması muteber değildir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2899 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ الضَّبِّيُّ ، حَدَّثَنَا الْمُغِيرَةُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، حَدَّثَنِي أَبِيْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ جَدِّهِ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : لَا نَذْرَ إِلَّا فِيمَا يُبْتَغَى بِهِ وَجْهُ اللَّهِ ، وَلَا يَمِينَ فِي قَطِيعَةِ رَحِمٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: If anyone leaves a debt or a helpless family I shall be responsible-and sometimes the narrator said: Allah and His Apostle will be responsible-but if anyone leaves property, it goes to his heirs. I am the heirs of him who has none, paying blood-wit for him and inheriting from him; and a maternal uncle is the heir of him who has none, paying blood-wit for him and inheriting from him.

(3273) Amr b. Şu'ayb; babası vasıtasıyla dedesinden, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir:

"Nezir (adak) ancak kendisi ile Allah'ın rızası istenilen şeyde olur. Sıla-i rahmi

£1141

kesmek konusunda da yemin yoktur, (yemine sadakat gösterilmez)."
Açıklama

Hadisin' Anmed b- Hanbel'in Müsned'indeki bir rivayeti biraz daha uzuncadır. Mezkur
rivayet şu şekildedir:

Rasûlullah (s. a), halka hitabederken, güneşin altında ayakta duran bir adamı görüp:
"Bu halin ne?" diye sordu. Adam:

Sen konuşmanı bitirinceye kadar, güneşte kalmayı adadım ya Rasü-lallah! dedi.
Rasûlullah (s. a):

"Bu adak değildir. Adak, ancak kendisi ile Allah'ın rızası istenilen şeydir." buyurdu.
[115]

Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki bu rivayetle, Ebû Davud'un rivayeti aynı olsa
gerek. Ancak Ebû Davud'un rivayetinde hadisin vüruduna sebep olan hâdiseye temas
edilmemiştir.

Hadis-i şerif, iki önemli hükme delâlet etmektedir:

1- Bunlardan birincisi; ancak, Allah'a ibadet kasdiyla yapılan namaz, oruç, hac,
sadaka, itikâf gibi amellerle nezrin edilebileceğidir. Yani bir kimse bir adakta
bulunmak isterse, ibadet cinsinden olan bir ameli adamahdır. Biz, "Yeminler ve
Nezirler Kitabı"nm başında, yeminler ve nezirler hakkında genel bilgi verirken, nezrin
ancak farz ve vacib olan ibadetlerden birisinin cinsinden olabileceğine işaret etmiştik.
Ancak nezir bir kimsenin bir ibadeti kendisine gerekli kılması olduğu için, zaten farz



olan beş vakit namaz veya zaten vacib olan vitir namazı ve zenginler için fıtır
sadakası, kurban bayramında kesilen kurban adak olamaz. Çünkü müslüman bunları
adama-sa bile yapmak zorundadır.

Şevkânî; masiyet kabilinden olan şeylerle nezrin caiz olmadığını bildiren hadislerin
muhalif mefhumunun, mubah olan (elbise giymek, yemek yemek gibi) amellerde
nezrin caiz olduğuna; üzerinde durduğumuz bu hadisle, Ebû İsrail hadisi diye meşhur
olan hadisin62 ise, mubah işlerde nezrin caiz olmadığına delil olduklarını söyler.
Şevkâm'nin nakline göre; Beyhakî bu farklı istidlallere şöyle bir orta yol gösterir:
Mubah işlerdeki nezir; geceleyin kalkıp namaz kılabilmek maksadıyla gündüz
uyumayı adamak olabilir. Bu durumda adak, mendub bir konuda olmuş olur. Gündüz
oruca dayanabilmek için gece sahuru adamak da bu kabildendir. Hz. Peygamber
(s.a)'in gelmesinden dolayı sevinç göstermek de sevaba vesiledir.
Beyhakî'nin bu izahı, nezrin caiz olduğu mubahtan maksadın, bir sevabın işlenmesine
sebep olan mubah fiiller olduğu anlaşılıyor. Ayrıca, masiyet olan işlerde nezrin
olmadığını bildiren hadislerde, mubah işlerde adağın caiz olduğunu gösteren açık bir
ifade yoktur. Bu sonuca, mefhumu muhalefetten varılıyor. Yani, madem ki günah olan
konularda adak caiz değildir, o halde günah olmayan işlerde caizdir sonucuna
varılıyor. Muhalif mefhumun bu çeşidi Hanefî âlimlerine göre delil kabul edilmez.
İbn Kudâme, İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre de haddizatında ibadet olmayan konularda
nezrin sahih olmadığım söyler.

Sahih hadis kitaplarında; yürüyerek hacca gitmeyi adayan kişilere Hz. Peygamber'in,
Allah'ın onların yürümesine ya da nefislerine eziyet etmelerine muhtaç olmadığını
söyleyerek hayvanlarına binmelerini emrettiğine dair birkaç tane hadis vardır. Bu
hadisler ileride gelecektir.

Hanbelîlere göre; elbise giymek, hayvana binmek gibi mubah bir işi adayan kişi,
isterse sözünde durur, isterse dediğini yapmaz, yemin keffareti verir. İleride 3312
numarada gelecek olan şu manadaki hadis, bu görüş için delil kabul edilmektedir:
Bir kadın, Rasûlullah (s.a)'a gelip:

Ya Rasûlallah, ben senin huzurunda def çalmayı adadım, demiş.
Efendimiz de:

"Adağını yerine getir" karşılığını vermiştir.

İbnu'l-Kattân, Ebû Hatim ve Ukaylî; bu hadisin zayıf olduğunu söylerler.
Hadisin sahih olması halinde yukarıya aktardığımız Beyhakî'nin görüşleri ile
hadislerin arası te'vil edilir. İşaret edilen olay, müslümanlarm kâfirlere karşı elde
ettikleri bir zafer sonrası vuku bulmuştur. Müslümanların bu sevinç gösterileri, kâfir
ve münafıkları üzdüğü için Hz. Peygamber (s. a) kadının def çalmasına izin vermiştir.
Sanki bu sevap kabilinden bir şeydir.

2- Üzerinde durduğumuz hadisin ihtiva ettiği ikinci hüküm ise, sıla-i rahmi kesmek
üzere edilen yemine itaat edilmemesi ile ilgilidir. Bu konu bir önceki hadisin şerhinde
£1161

işlenmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2900 حَدَّثَنَا الْمُنْذِرُ بْنُ الْوَلِيدِ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَكْرٍ ، حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ الْأَخْنَسِ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ جَدِّهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا نَذْرَ وَلَا يَمِينَ فِيمَا لَا يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ ، وَلَا فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلَا فِي قَطِيعَةِ رَحِمٍ وَمَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَى غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا فَلْيَدَعْهَا وَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ فَإِنَّ تَرْكَهَا كَفَّارَتُهَا ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : الْأَحَادِيثُ كُلُّهَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلْيُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهِ إِلَّا فِيمَا لَا يَعْبَأُ بِهِ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : قُلْتُ لِأَحْمَدَ ، رَوَى يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ ، فَقَالَ : تَرَكَهُ بَعْدَ ذَلِكَ ، وَكَانَ أَهْلًا لِذَلِكَ قَالَ أَحْمَدُ : أَحَادِيثُهُ مَنَاكِيرُ ، وَأَبُوهُ لَا يُعْرَفُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: I am nearer to every believer than himself, so if anyone leaves a debt or a helpless family, I shall be responsible, but if anyone leaves property, it goes to his heirs. I am patron of him who has none, inheriting his property and freeing him from his liabilities. A maternal uncle is patron of him who has none, inheriting his property and freeing him from his liabilities.

Abu Dawud said: da'iah means dependants or helpless family.

Abu Dawud said: This tradition has been transmitted by al-Zubaidi from Rashid b. Sa'd from Ibn 'A'idh on the authority of al-Miqdam. It has also been transmitted by Mu'awiyah b. Salih from Rashid who said: I heard al-Miqdam (say).

(3274) Amr b. Şu'ayb, babası kanalıyla dedesinden Hz.Peygamber (s.a.)'in şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Kişinin mâlik olmadığı şeyde, Allah'a isyan konusunda ve sıla-i rahmi kesmekte;
yemin de nezir de yoktur (bunlara sadakat gösterilmez). Bir kimse, bir şey üzerine
yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı görürse, yeminini (yemin ettiği şeyi)



Ü171

bırakıp o hayırlı olanı yapsın. Şüphesiz onu terketmesi, yeminine keffarettir."
Ebû Dâvûd dedi ki:

Pek azı müstesna, Hz. Peygamber (s.a)'den gelen tüm (sahih) hadislerde, "Yemininden
dolayı keffaret ödesin" şeklindedir.
Yine Ebû Dâvûd der ki:

Ahmed'e, "Yahya b. Saîd, Yahya b. Ubeydullah'tan hadis rivayet etti mi?" dedim.
"Buna ehil olduğu halde, rivayeti terketti. Yahya b. Ubeydullah'm hadisleri münkerdir,

018]

babası da tanınmaz. " dedi.
Açıklama

Münzirî, Ebû Bekir el-Beyhakî'nin; "Amr'm bu hadisi sabit değildir. Ebû Hureyre'nin,
daha hayırlı olanı yapsın, bu kef-farettir, şeklindeki hadisi de sabit değildir" dediğini
söyler.

İbn Hacer el-Askalânî de; "Bu hadisin ravileri fena değil ama Amr'a kadar isnad
edilmesi konusunda ihtilâf edilmiştir" der.

Ebû Davud'un hadisin sonuna aldığı talik da bu hadisin ve bu manayı ifade eden, yani
bir şeye yemin edip de daha hayırlısını gören kişinin yeminini bozup hayırlı olanı
yapmasının yeminine keffaret olduğuna işaret edilen hadislerin zayıf olduğuna delâlet
eder.

Alimlerin bu hadiste dikkatlerini çeken bölüm, yukarıda işaret edilen son bölümdür.

Diğer bölümlerin ifade ettiği manayı takviye eden başka hadisler de vardır.

Bu hadisin ihtiva ettiği hükümleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

1- Bir kimse, sahibi olmadığı bir şey üzerine adakta bulunamaz. Meselâ, kendisine ait

olmayan bir malı göstererek; "Şu malı Allah yolunda ta-sadduk edeceğim..." diyen

kişinin bu sözü adak değildir.

Şevkânî; Buharı ve Müslim'de bulunan, "Kişiye sahip olmadığı şeyde nezir yoktur"
manasına gelen hadisi şerhederken, hiçbir ihtilâfa temas etmeden, "Bu hadis, sahibi
olmadığı bir şeyi adayan kişinin adağının geçerli olmadığına delildir" der.
Buharî; kişinin sahibi olmadığı bir şeyi nezretmesi konusunu günah olan bir şeyi
nezretme ile yan yana, "Sahibi olmadığı şeyde ve masiyet konusunda nezir babı"
şeklinde yazmıştır. İbnu'l-Münîr, kişinin sahibi olmadığı bir şeyi adamasının
başkasının mülkünde tasarruf olduğu için masiyet olduğunu, bu yüzden Buharî'nin
anılan babı bu şekilde isimlendirdiğini söyler. İbn Hacer de İbnü'l-Münîr'in bu izahını
beğenmiştir.

Başkasına ait mal ile ilgili bir adakta bulunmak, günah olan bir şeyi adamak içerisinde
mütalaa edilirse; bu adağı yerine getirmeyen kişiye keffaretin gerekli olup olmadığı
hususuna, masiyeti adayana keffaretin gerekli olup ol-madığmdaki ihtilâfı
uygulamamız gerekir. Hatırlatalım ki; cumhura göre Allah'a isyanı konu alan bir nezir
yerine getirilmez ve bundan dolayı keffaret gerekmez. Ahmed b. Hanbel, Süfyân-ı
Sevrî, İshak, bîr kısım Şâfıîler ve Hanelilere göre ise keffaret gerekir.
Ancak, Hanelilere göre; kişinin sahibi olmadığı bir şeyi adaması halinde ona
keffaretin gerekli olduğuna dair bir kayıt mevcut değildir.

Kişinin sahibi olmadığı bir malı adamasından maksat, aynıyla bir başkasına ait bir
maldır. Meselâ, "Falanın koyununu kurban edeceğim" şeklinde bir adaktır. Öyle



olmayıp da; hiç koyunu olmayan bir kişinin "Bir koyun kesmek nezrim olsun"
şeklindeki adağı, bu konuya girmez. Bu şekilde adağı olan kişi, parasıyla bir koyun
alır ve keser.

İnsanın takatinin üstünde bir külfeti gerektiren nezirler de muteber değildir. Meselâ,
yüz bin liraya sahip olan kişinin, iki yüz bin lira adaması halinde adağı sadece elinde
olan yüz bin lira için geçerlidir.

2- Allah'a isyan etmek üzere edilen yemin ve nezirlere İtibar edilmez. Yeminler
bozulur, biraz evvel anlatıldığı şekilde, kimi âlimlere göre keffaret ödenir, kimilerine
göre bir şey gerekmez.

3- Sıla-i rahmi kesmek için edilen yeminlere itaat edilmez. Bu konu daha evvel geçti.

4- Bir şeyi yapmak veya yapmamak için yemin edip de aksini daha hayırlı gören kişi,
yeminini bozar. Yani yemin ettiği şeyi değil, aksini yapar. Meselâ, bir şahıs babasının
rızasına muhalif olarak, mubah bir işi yapmak için yemin etse; babasının rızasını
kazanmak daha hayırlı olduğu için o işi yapmaz, terkeder. Peki bundan dolayı
kendisine yemin keffareti gerekir mi?

Bu hadisin zahirine göre gerekmez. Çünkü hadisin sonunda; kişinin yemin ettiği şeyi
terkedip hayırlı olanı yapmasının yeminine keffaret olduğu belirtiliyor. Ancak, daha
önce de işaret ettiğimiz gibi; Hz. Peygamber'in birçok sahih hadisi, bunun keffareti
gerektirdiğine delâlet ediyor. Bu üzerinde durduğumuz hadis de âlimler tarafından
tenkid ediliyor. Onun için bu hadisin diğer sahih hadislere ters düşen son bölümünün
ihticaca elerişli olmadığını hatırlatıyoruz.

Yemin edip de aksini daha hayırlı gördüğü için yemininin gereğini yapmayan kişiye
keffaret gerekir.

13. Kasden Yalan Yere Yemin Eden Kişinin Durumu