هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2623 حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ ، حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، ح وحَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، أَخْبَرَنِي عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ ، ح وحَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا صَفْوَانُ بْنُ عِيسَى ، وَهَذَا ، لَفْظُ حَدِيثِهِ كُلُّهُمْ ، عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ مَالِكِ بْنِ أَوْسِ بْنِ الْحَدَثَانِ ، قَالَ : فِيمَا احْتَجَّ بِهِ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّهُ قَالَ : كَانَتْ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ثَلَاثُ صَفَايَا بَنُو النَّضِيرِ ، وَخَيْبَرُ ، وَفَدَكُ ، فَأَمَّا بَنُو النَّضِيرِ فَكَانَتْ حُبُسًا لِنَوَائِبِهِ ، وَأَمَّا فَدَكُ فَكَانَتْ حُبُسًا لِأَبْنَاءِ السَّبِيلِ ، وَأَمَّا خَيْبَرُ فَجَزَّأَهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، ثَلَاثَةَ أَجْزَاءٍ ، جُزْأَيْنِ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ ، وَجُزْءًا نَفَقَةً لِأَهْلِهِ ، فَمَا فَضُلَ عَنْ نَفَقَةِ أَهْلِهِ جَعَلَهُ بَيْنَ فُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2623 حدثنا هشام بن عمار ، حدثنا حاتم بن إسماعيل ، ح وحدثنا سليمان بن داود المهري ، أخبرنا ابن وهب ، أخبرني عبد العزيز بن محمد ، ح وحدثنا نصر بن علي ، حدثنا صفوان بن عيسى ، وهذا ، لفظ حديثه كلهم ، عن أسامة بن زيد ، عن الزهري ، عن مالك بن أوس بن الحدثان ، قال : فيما احتج به عمر رضي الله عنه أنه قال : كانت لرسول الله صلى الله عليه وسلم : ثلاث صفايا بنو النضير ، وخيبر ، وفدك ، فأما بنو النضير فكانت حبسا لنوائبه ، وأما فدك فكانت حبسا لأبناء السبيل ، وأما خيبر فجزأها رسول الله صلى الله عليه وسلم ، ثلاثة أجزاء ، جزأين بين المسلمين ، وجزءا نفقة لأهله ، فما فضل عن نفقة أهله جعله بين فقراء المهاجرين
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Umar ibn al-Khattab:

Malik ibn Aws al-Hadthan said: One of the arguments put forward by Umar was that he said that the Messenger of Allah (ﷺ) received three things exclusively to himself: Banu an-Nadir, Khaybar and Fadak. The Banu an-Nadir property was kept wholly for his emergent needs, Fadak for travellers, and Khaybar was divided by the Messenger of Allah (ﷺ) into three sections: two for Muslims, and one as a contribution for his family. If anything remained after making the contribution of his family, he divided it among the poor Emigrants.

(2967) Mâlik b. Evs b. eI-Hadesan*dan demiştir ki: Hz. Ömer (r.a.) (fey gelirlerinin)
Hz. Peygamber'e ait bir gelir olup başkalarına verilemeyeceği' (hususundaki) görüşünü
delillendirirken (şöyle) derdi. "Rasûİullah (s.a.)'in üç safâyâsı vardı. Nadiroğulları(mn
topraklan), Hayber (arazisinin bir kısmı) ve Fedek (arazisinin yansı)
Nadiroğulları(nm topraklarına gelince (onlar) Hz. Peygamber' -in ihtiyaçları için
(kendi elinde) tutulmakta idiler. Fedek'se (yolda kalmış) yolcular için tutulmakta idi.
Hayber'e gelince, Rasûİullah (s.a.) onu ikisini müslümanlar arasında (harcamak) birini
de kendi ailesinin geçimine (sarfetmek üzere) üçe bölmüştü. Ailesinin geçimin(e

£1471

ayırdığı hisse)den artanı da muhacirlerin fakirlerine (verirdi.)
Açıklama

"Safâyâ"Safiyy"kelimesinin çoğuludur. Hattâbî'nin açıklamasına göre, Safıyy Hz.
Peygamberin, ganimet mallarının taksiminden önce onlardan seçip aldığı köle ya da
cariye, at ve kılıç gibi mallardır. Hz. Aişe (r.a) "Rasûl-ü zişan Efendimizin "Hz.
Safıyye validemizi esirler arasından bu şekilde seçerek aldığım" söylemiştir.
Hatırlanacağı gibi bu mevzuya 2755 numaralı hadisin şerhinde de temas etmiştik.
Ancak Hz. Ömer'in, hadis-i şerifte sözü geçen toprakları Hz. Peygamber'in
ganimetlerden beştebir payı bulunduğunu isbat için zikrettiğine bakılırsa musannif
Ebû Davud'un safıyy kelimesini kendi manâsında değilde Hz. Peygamber'in ganimet
ve fey'den hissesine düşen Özel mallan anlamında kullandığı anlaşılıyor.
Bu toprakların Hz. Peygamberin mülkiyetine geçiş yolları incelenip onların Hz.
Peygamber'in eline safıy olarak değil de fey olarak geçtiği görülünce bu husus daha da
iyi anlaşılır. Şimdi bu toprakların Hz. Peygamber'e nasıl intikal ettiğini inceleyelim.
1. Nadiroğulları topraklan: Hicretin dördüncü yılında Nadiroğulları müslümanlara
karşı savaşa hazırlanmakta idiler. Peygamber (s.a) onların bu hareketini haber alınca
mukabil hazırlığa başladı ve onları kuşattı. Bunun üzerine Nadirliler Sulh teklifinde



bulundular. Anlaşma gereği savaş aletleri hariç bütün menkul mallarını alıp
gitmelerine müsaade edildi. Arazileri harp-siz kuvvet kullanmadan müslümanlarm
eline geçti ve Hz. Peygamber (s.a)*in malı oldu. Rasûlullah (s.a.) de o yerleri muhacir
müslümanlara temlikte bulundu. (Nadiroğullanndan) müslüman olanların bütün

£1481

malları kendilerine verildi. (kendHeri de eski) yerlerinde bırakıldılar." Nitekim
merhum Elma-lı'lı Hamdi efendi de şu satırlarıyla bu arazinin Hz. Peygamber'e fey
yoluyla intikal ettiğini ifade etmek istemiştir. "Hz. Ömer (r.a) demiştir ki: Beni Nadir
emvali, Allah Teâlâ'nm Rasûlüne fey olarak verdiği ve müslümanlarm ne at, ne rikab

£1491

icâf etmediği fey' den idi."

2. Hayber arazisindeki Vatih, Selahüm ve Ketibe Kaleleri:

İlk iki kale savaş yapılmaksızın alındı. Ketibe kalesi ise Hz. Peygambere humus hakkı
olarak bırakılmıştır. O da bu yerleri muhtaç olanlara bağışladı. Daha önce de
belirtildiği üzere savaşla alman yerler hakkında Hz. Peygamber (s.a) ganimet
hükmünü uygulamış, beşte birini beytülmal için alıp geri kalanı savaşa katılanlara
temlik etmiştir. Beşte bir içerisinde kendinin de mülk hissesi vardı. Hayber tatbikatı
böyledir. Sonra bütün müslümanlarm hissesi zirai ortaklık esasına uygun şekilde
Yahudilere verilmiştir.

3. Fedek arazisinin yarısı hicretin yedinci yılında Hayber'in fetih ve taksimini
müteakip İslam Ordusu Fedek Yahudileri üzerine yürüyeceği sırada Hz. Peygamber'e
(s.a) gelerek arazinin yarısını ağaçlarıyle birlikte verdiler. Savaş yapılmaksızın alman
bu yer hakkında Peygamber (s.a.). Fey hükmünü uyguladı. Şöyle ki; Mülkiyeti
kendinde kalmak üzere gelirini ailesinin" geçimine ayırdı. Bir kısmını da arazisi
olmayan müslümanlara temlik etti. Şu olay sulh yolu ile alman toprakların mülk

£150]

arazisi statüsüne tabi oluşuna bir örnektir. 2736 numaralı hadisin şerhinde de
açıkladığımız gibi "Rasûl-u zişan Efendimiz, Hayber'den hissesine 1 düşen malları,
Hudeybiye seferinde otuz altı parçaya bölmüş bunların yarısını ailesinin geçimine sarf
etmek üzere kendisine bırakmış, kalan.yarısmı da atlılara iki, yayalara bir hisse olmak
üzere Hudeybiye gazileri arasında bölüştürmüştür. Hudeybiye gazileri bin yüz kişiydi.
İçlerinde üçyüz kadar da süvari vardı. Aslında Hz. Peygamberin Hayber arazisini nasıl
bölüştürdüğüne dair gelen rivayetler arasında bazı farklılıklar görülmektedir.
Bu hadislerden biri olan 2736 numaralı hadis-i şerifte bu toprakları Hudeybiye
seferinde onsekiz parçaya böldüğü ve üçyüzü atlı binikiyüzü de süvari olan binbeşyüz
kişilik Hudeybiye gazileri arasında bölüştürdüğü ifade edilirken, mevzumuzu teşkil
eden hadis-i şerifte bunları üçe bölüp ikisini müslümanlara, birini de kendi ailesine
tahsis ettiğini, ailesinin masraflarından artanı muhacirlerin fakirlerine verdiği ifade
ediliyor. 3008 numaralı hadis-i şerifte Hayber topraklarının mahsulünün yarısı
yahudilere, yarısı da müslü-manlara ait olmak üzere eski sahiplerinin elinde bırakıldığı
ve bu mahsulün beşte birinin Enfâl sûresinin kırkbirinci âyetinde açıklanan ganimet
esaslarına göre beş sınıf arasında, kalan dört hisseyi de gaziler arasında bölüştürdüğü
ve bu taksimden Hz. Peygamberin hanımlarına beşyüz vesk hurma yirmi vesk de arpa
düştüğü ifade ediliyor. 3010 numaralı hadis-i şerifte de bu toprakları ikiye bölüp
yarısını kendi ailesinin ihtiyaçlarına ayırdığı, diğer yansmı da onsekiz parçaya bölerek
müslümanlar arasında taksim ettiği ifade ediliyor. 3013 numaralı hadis-i şerifte ise
Hayber topraklarını otuz altı hisseye ayırdığı bunun on sekiz hissesini de yüz kişiye



bir hisse düşmek şartıyla müslümanlara bölüştürdüğü, Rasûl-ü Ekrem'in de aynen
diğer müslümanlar gibi bu taksimden bir pay aldığı, geri kalan on sekiz hisseyi de
kendisinin ve diğer müslümanlarm ihtiyaçlarına sarfettiği ifade ediliyor.
Bezi yazarı, bu hadislerin arasını te'lif ederken şöyle diyor: "Aslında Peygamber
Efendimiz (Hayber topraklarının bir yansım yahudilere bırakmış, kalan yarısını da
müslümanlara bırakmıştı) Bu toprakların müslüman-lara düşen kısmının tümünü
otuzaltı parçaya böldü bunun onsekiz parçasını Hudeybiye gazilerine vermiştir ki,
3013 numaralı hadis-i şerifte anlatılan taksim budur. Yine aynı hadiste açıklandığı
üzere kalan onsekiz hisseyi de ailesinin ve müslümanlann ihtiyaçlarına tahsis etmiştir.
2736 numaralı hadisde-ki Hz. Peygamberin Hayber topraklarını onsekiz parçaya
bölmesiyle ilgili ifade ise, işte bu, Hayber topraklarından gazilere ayrılan kısımla
ilgilidir. Hz. Peygamberin ve diğer müslümanlann ihtiyaçları için ayrılan kısım buna
dahil değildir.3008 numaralı hadis-i şerifteki"Hz.Peygamberin böldüğünden
bahsedilen hisseden maksat ise Hz. Peygamberin kendi ve müslümanlann ihtiyaçları
için ayırdığı kısmın beşte biridir. Bilindiği gibi bu beştebir hisse Enfâl sûresinin
kırkbirinci âyetine göre beş sınıf arasında paylaştırılır.

Mevzumuzu teşkil eden hadisteki Rasûl-ü Ekrem'in bu toprakları üçe bölüp te ikisini
müslümanlara, birisini de ailesinin geçimine ayırdığına dair olan ifadeye gelince; bu
ifadedeki iki parçanın dağıtıldığı müslümanlardan maksat Enfâl sûresinin kırkbirinci
âyetinde zikredilen şu dört sınıftır.

1. Hz. Peygamberin yakınları, 2. Yetimler, 3. Yoksullar, 4. Yolda kalan yolcular.
Diğer bir parça da Hz. Peygambere verilmiştir. Ancak mevzu-muzu teşkil eden bü
hadiste bahsedilen üç hissenin üçü de 2736, 3008, 3010, numaralı hadislerde
bölüştürüldüğünden ve Hayber topraklarının yansını teşkil ettiğinden bahsedilen ve
Hz. Peygamberle müslümanlann ihtiyaçlarını karşılamak üzere ayrıldığı açıklanan

' imi

kısımla ilgilidir, bu toprakların tümüyle ilgili değildir.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [2967] ( كُلُّهُمْ) أَيْ حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ وَعَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ وَصَفْوَانُ بْنُ عِيسَى كُلُّهُمْ يَرْوِي عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ ( كَانَ فِيمَا احْتَجَّ بِهِ عُمَرُ) أَيِ اسْتَدَلَّ بِهِ عَلَى أَنَّ الْفَيْءَ لَا يُقْسَمُ وَذَلِكَ بِمَحْضَرٍ مِنَ الصَّحَابَةِ وَلَمْ يُنْكِرُوا عَلَيْهِ ( ثَلَاثُ صَفَايَا) بِالْإِضَافَةِ وَهِيَ جَمْعُ صَفِيَّةٍ وَهِيَ مَا يَصْطَفِي وَيَخْتَارُ
قَالَ الْخَطَّابِيُّ الصَّفِيُّ مَا يَصْطَفِيهِ الْإِمَامُ عَنْ أَرْضِ الْغَنِيمَةِ مِنْ شَيْءٍ قَبْلَ أَنْ يَقْسِمَ مِنْ عَبْدٍ أَوْ جَارِيَةٍ أَوْ فَرَسٍ أَوْ سيف أو غيرها
وكان مَخْصُوصًا بِذَلِكَ مَعَ الْخُمُسِ لَهُ خَاصَّةً وَلَيْسَ ذَلِكَ لِوَاحِدٍ مِنَ الْأَئِمَّةِ بَعْدَهُ
قَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا كَانَتْ صَفِيَّةُ مِنَ الصَّفِيِّ أَيْ مِنْ صَفِيِّ الْمَغْنَمِ كَذَا فِي الْمِرْقَاةِ ( بَنُو النَّضِيرِ) أَيْ أَرَاضِيهُمْ ( وَخَيْبَرُ وَفَدَكُ) بِفَتْحَتَيْنِ بَلَدٌ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْمَدِينَةِ ثَلَاثُ مَرَاحِلٍ
قَالَهُ الْقَسْطَلَّانِيُّ
وَفِي الْقَامُوسِ فَدَكُ مُحَرَّكَةٌ قَرْيَةٌ بِخَيْبَرَ
والمعنى أنه اخْتَارَ لِنَفْسِهِ هَذِهِ الْمَوَاضِعَ الثَّلَاثَةَ ( فَأَمَّا بَنُو النَّضِيرِ) أَيِ الْأَمْوَالُ الْحَاصِلَةُ مِنْ عَقَارِهِمْ ( فَكَانَتْ حُبْسًا) بِضَمِّ الْحَاءِ الْمُهْمَلَةِ وَسُكُونِ الْمُوَحَّدَةِ أَيْ مَحْبُوسَةً ( لِنَوَائِبِهِ) أَيْ لِحَوَائِجِهِ وَحَوَادِثِهِ مِنَ الضِّيفَانِ وَالرُّسُلِ وَغَيْرِ ذَلِكَ مِنَ السِّلَاحِ وَالْكُرَاعِ
قَالَ الطِّيبِيُّ هِيَ جَمْعُ نَائِبَةٍ وَهِيَ مَا يَنُوبُ الْإِنْسَانَ أَيْ يَنْزِلُ بِهِ مِنَ الْمُهِمَّاتِ وَالْحَوَائِجِ ( لأبناء السبيل) قال بن الْمَلَكِ يَحْتَمِلُ أَنْ يَكُونَ مَعْنَاهُ أَنَّهَا كَانَتْ مَوْقُوفَةً لِأَبْنَاءِ السَّبِيلِ أَوْ مُعَدَّةً لِوَقْتِ حَاجَتِهِمْ إِلَيْهَا وَقْفًا شَرْعِيًّا ( فَجَزَّأَهَا) بِتَشْدِيدِ الزَّايِ بَعْدَهَا هَمْزٌ أَيْ قَسَّمَهَا
وَالْحَدِيثُ سَكَتَ عَنْهُ الْمُنْذِرِيُّ