هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2738 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، ح وحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ - قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهَذَا لَفْظُ ابْنِ بَشَّارٍ - عَنْ أَبِي عَامِرٍ الْخَزَّازِ ، عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنِّي لَأَعْلَمُ أَشَدَّ آيَةٍ فِي الْقُرْآنِ ؟ قَالَ : أَيَّةُ آيَةٍ يَا عَائِشَةُ ؟ ، قَالَتْ : قَوْلُ اللَّهِ تَعَالَى : { مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ } ، قَالَ : أَمَا عَلِمْتِ يَا عَائِشَةُ ، أَنَّ الْمُؤْمِنَ تُصِيبُهُ النَّكْبَةُ ، أَوِ الشَّوْكَةُ فَيُكَافَأُ بِأَسْوَإِ عَمَلِهِ وَمَنْ حُوسِبَ عُذِّبَ قَالَتْ : أَلَيْسَ اللَّهُ يَقُولُ : { فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا } ، قَالَ : ذَاكُمُ الْعَرْضُ ، يَا عَائِشَةُ مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ عُذِّبَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهَذَا لَفْظُ ابْنِ بَشَّارٍ ، قَالَ : حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي مُلَيْكَةَ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير،  قال أبو داود : وهذا لفظ ابن بشار عن أبي عامر الخزاز ، عن ابن أبي مليكة ، عن عائشة ، قالت : قلت : يا رسول الله ، إني لأعلم أشد آية في القرآن ؟ قال : أية آية يا عائشة ؟ ، قالت : قول الله تعالى : { من يعمل سوءا يجز به } ، قال : أما علمت يا عائشة ، أن المؤمن تصيبه النكبة ، أو الشوكة فيكافأ بأسوإ عمله ومن حوسب عذب قالت : أليس الله يقول : { فسوف يحاسب حسابا يسيرا } ، قال : ذاكم العرض ، يا عائشة من نوقش الحساب عذب ، قال أبو داود : وهذا لفظ ابن بشار ، قال : حدثنا ابن أبي مليكة
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated 'Aishah:

I said: Messenger of Allah, I know the severest verse in the Qur'an. He asked: What is that verse. A'ishah? She replied: Allah's words: If anyone does evil, he will be requited for it. He said: Do you know A'ishah, that when a believer is afflicted with a calamity or a thorn, it serves as an atonement for his evil deed. He who is called to account will be punished. She said: Does Allah not say: He truly will recieve an easy reckoning. He said: This is the presentation, A'ishah. If anyone criticized in reckoning, he will be punished.

Abu Dawud said: This is the version of Ibn Bashshar. He said: Ibn Abi Mulaikah narrated to us.

(3093) Âişe (r.a)'dan demiştir ki: (Ben Rasûlullah (s.a)'e hitaben) "-Ey Allah'ın
Rasûlü, ben Kur'ân'da en şiddetli olan âyeti biliyorum" dedim.
"O hangi ayettir ey Âişe" diye sordu (Ben de)

"Yüce Allah'ın ...kötülük yapan cezasını çeker sözüdür." diye cevap verdim. (Bunun
üzerine)

"Ey Âişe! Bir mü'mine bir musibet -yahut da bir diken- isabet eder (o kul da buna
sabreder) se (bu musibete sabretmesi) onun (istemiş olduğu) amellerinin (kendisince)
en çirkin (1er) ine karşılık olur (da hesaba çekilmez. Kıyamet gününde günahlarından
dolayı) hesaba çekilen kimse (1er) ise (mutlaka) azab görür" buyurdu.(Aişe de):

[351

"Allah (Kur'ân-ı Kerîm' inde) o kolay bir hesaba çekilecek." buyurulmuyor mu?
diye sordu.
Rasûl-ü Ekrem de:

"O (amellerin Allah'ın huzuruna) arzedilmesidir. (Kulun günahlardan hesaba
çekilmesi değildir) Ey Âişe! İnceden inceye hesaba çekilen kimse (mutlaka) azaba
uğratılır/' buyurdu.

Ebû Dâvûd der ki: Bu rivayet îbn Beşşar'indir (Beşşar bu hadisi) "Bize (bunu) îbn

[36]

EbîMüleyke haber verdi" diyerek (tahdis sigasıyla) rivayet etti.
Açıklama

137]

Hz. Aişe (r.a.) "Kim kötülük yaparsa cezasını çeker." meâlindeki âyet-i kerîmenin
metninde bulunan " =kim" kelimesinin mü'min, münafık ve kâfir tüm insanları içine
alan genel kapsamlı bir kelime oluşuna ve nekre olan " = kötülük" kelimesinin de
şarttan sonra gelmiş olduğuna dikkat ederek, bu âyet-i kerimeden mü'min olsun, kafir
olsun her insanın, işlemiş olduğu günahların tümünden ceza göreceği, hiçbirinin
bağışlanamayacağı manâsını çıkarmıştır. Gerçekten de âyet-i kerimenin zahirinden
anlaşılması gereken budur. Çünkü " o* " kelimesi, bir şart edatıdır ve genel kapsamlı
bir kelimedir. Şarttan sonra gelen nekre kelimeler de genellik kazanır ve dolayısıyla
kapsamları genelleşir. Bu kaideden hareket edince, âyet-i kerimeden "büyük ya da
küçük herhangi bir günah işleyen herhangi bir kimsenin mutlaka bu günahın cezasını
çekeceği ve bu kimsenin başına gelen musibetlerin veya çekmiş olduğu hastalıkların
onu bu cezadan kurtaramayacağı" manası çıkar.

Fakat Hz. Peygamber, Hz. Aişe'nin bu anlayışının yanlış olduğunu ve Allah'ın lutfu
keremiyle hastalıklara ve belalara maruz kalan kulların çektikleri bu sıkıntıların
sabretmeleri halinde günahlarına keffaret olacağını haber vermiştir. Nitekim Rasûl-ü
Zîşan Efendimizin şu hadisleri de bu gerçeğe ışık tutmaktadır.

[38]

"Her kim kötülük işlerse onun sebebiyle ceza görür." âyet-i kerimesi inince
müslümaniara pek şiddetli te'sir etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a): "Orta yolu tutun,
doğruyu arayın. Müslümanm başına gelen her musibette bir keffaret vardır Hatta



[39]

vücudundan sıyrılan her sıyrıkta veya batan her dikende bile."

Ebû Bekir es-Sıddık (r.a)'den demiştir ki: Peygamber (s.a)'in yanında idim ve ona şu
ayet indirildi. "Bir kötülük işleyen onun cezasını çekecek ve kendisine Al h'dan başka

1401

dost veya yardımcı bulamayacaktır."
Bunun üzerine Rasûlullah (s. a):

"Ey Ebû Bekir, bana indirilen bir âyeti sana okuyayım mı?" buyurdu. Ben de :
"Evet ya Rasûlullah dedim. (Hz. Ebû Bekir sözlerine şöyle devam etti) "Sonra Rasûl-ü
Ekrem o âyeti bana okuttu ve ben farkında olmadan belimde bir burkulma hissederek
gerildim. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a):
"Neyin var ya Ebâ Bekr?" diye sordu. (Ben de)

"Ey Allah'ın Rasûlü babam ve anam (varım yoğum) uğrunda feda olsun, hangimiz
kötülük yapmamıştır. Ve biz yaptıklarımızla cezalandırılacağız? dedim. Bunun üzerine
Rasûlullah (s. a) (şöyle) buyurdu:

"Sana ve (diğer) mü'minlere gelince, Ey Ebû Bekir, sizler bu kötülüğün cezasını
dünyada çekeceksiniz ve neticede Allah'a günahsız olarak kavuşacaksınız. Ötekiler
(kâfirler) ise bu kötülükler onlar için birikecek ve neticede bunun cezasını kıyamet

[411

gününde çekeceklerdir. Ancak İmam Tirmizi bu hadis hakkında: "Bu hadis
garibdir. İsnadında söylenti vardır." demiştir.

Bu mevzuda Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste şu mealdedir: "Kafir, bîr hayır işlediği
vakit, onun sebebiyle kendisine dünyadan bir nimet verilir. Mü'mine gelince, şüphesiz
Allah onun hasenatını ahirette biriktirir, laatmdan dolayı dünyada da akabinde rızık
[421

verir.

Yine Müslim'den rivayet edilen bir başka hadis-i şerifin meali de şöyledir: "Şüphesiz
ki Allah, hiçbir mü'mine işlediği hayrı mükâfatsız bırakmaz. O hayır sebebiyle, hem
dünyada dilediği verilir, hem de ahirette mükafatlandırılır.

Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı hayırlar karşılığında ona rızık verilir.

[431

Ahirete vardığında onun kendisiyle mükâfatlandıracağı bir hayrı yoktur."
Hasan-ı Basri (r.a) Müslim'in rivayet ettiği bu ikinci hadis-i şerife bakarak "Kötülük

[441

yapan cezasını çeker..." âyet-i kerimesinin kâfirler hakkında inmiş olduğunu,
binaenaleyh onların işlemiş oldukları büyük küçük tüm günahlardan hesaba çekilerek
azaba uğratılacaklarını, mü'minlerinse Allah'tan korkuları sebebiyle, gözlerinde
büyütmüş oldukları küçük günahlardan hesaba çekilmeyeceklerini, fakat ihlasları
sayesinde Allah katında en güzel bir iyilik mertebesine ulaşan salih amellerinin
mükafatım göreceklerini söylemiştir. Nitekim bu âyetin "... ve kendisine Aİlah'dan

[451

başka ne dost ne de yardımcı bulamaz..." anlamındaki devamı da Hasan-ı Basri
(r.a)'nin bu görüşünü desteklemektedir. Çünkü Ahirette mü'minlerin dostları ve
yardımcıları bulunacağına göre; âyet-i kerimede kasdedilen kimselerin kâfirler olması
icabeder. Alimlerden bazılarına göre, bu âyet-i kerime, mü'min veya kâfir günah
işleyen tüm insanlar hakkında inmiştir. Nitekim İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna
göre, bu âyet-i kerime inince, müslümanlar bu âyetin.hükmünü çok ağır bularak Hz.



Peygambere gelip "Ey Allah'ın Rasûlü, senden başka günahtan sakınmaya hangimizin
gücü yeter ki? Her günahtan dolayı cezaya çarptırılmamız nasıl olacak?" diye
sormuşlar. Hz. Peygamber de:

"Bir iyilik yapana, on sevap yazılır. Bu on sevabın bir tanesi bir günahı karşılar. Bir
günah bir sevabı azaltınca geriye dokuz sevap kalır. Bir kötülüğüne karşılık bir günah
bîr iyiliğine karşılık on sevap aldığı halde günahları sevabından daha ağır gelen
kimseye yazıklar olsun" buyurmuştur.

Bilindiği gibi ahirette günah ve sevaplar karşilaştırılır.Günaru ağır gelen cehenneme,
sevabı ağır gelen de cennete gider.

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif ve benzerleri, bir müslümana isabet eden hastalık
ve musibet gibi sıkıntıların onun günahlarına keffaret olacağını ifade ettiklerinden
âlimler hastalık ve musibetlerin günahlara keffaret olacağında ittifak etmişlerdir.
Alimlerin Çoğunluğuna göre, bu sıkıntılar günahsız olması halinde sahibinin amel

[46]

defterine sevap olarak yazılır ve derecesini de yükseltir. Ancak sözü geçen
mü'minin bu sıkıntılarının günahlarına keffaret olabilmesi için kendisinin bu belalara
sabretmesi ve şikayetçi olmaması gerekir. Aksi takdirde bu sıkıntılar onun günahlarına

[471

keffaret olmaları bir yana günahlarına yenilerinin ilavesine sebep olurlar.
Metinde geçen " = kötü" kelimesi birisi Zümer sûresinin otuz-beşinci diğeri de
Fussilet sûresinin kırkyedinci âyetinde olmak üzere, Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde
geçmekte ve sahip oldukları hassasiyet sebebiyle mü'min-lerin korku ve haşyetten

1481

gözlerinde büyüttükleri zelle anlamında kullanılmaktadır. Bu bakımdan biz bu
kelimenin geçtiği cümleyi tercüme ederken bu cümleye parantez içerisinde bir
"kendisince" kelimesini ilave ederek bu manâya işaret ettik.

Nitekim Bezlü'l Mechud yazarı da musibetlerle affedilen günahların küçük günahlar
olduğunu kaydetmiştir. Fakat burada geçen " îpi " kelimesiyle büyük günahların
kasdedilmiş olması da mümkündür. Çünkü bu kelimeyle küçük günahların
kasdedilmiş olduğa kabul edilse bile, Hz Aişe'den gelen "kul başına gelen musibetler
ve sıkıntılar sayesinde körük ateşinden çıkan kırmızı altın gibi (günah kirlerinden
arınmış olarak) çıkar." anlamındaki hadis-i şerifle Beyhakî'nin rivayet ettiği "başağrısı
ve üzüntüler mü'-mine gelmeye devam ederler. Nihayet mü'm in bunlar sayesinde
beyaz bir gümüş gibi (tertemiz) kalır." anlamındaki hadis bu sıkıntıların, mü'minin bü-

[491

yük günahlarına da keffaret olduklarını ifade etmektedir.

Netice olarak kelimesiyle büyük günahların kasdedilmiş olduğu kabul edilirse, o
zaman ilgili cümleye: "amellerinin en çirkinlerine bile karşılık olur. Küçük günahlar
ise evleviyyetle affedilmiş olur" manası vermek gerekir.

Aslında mevzumuzu teşkil eden bu hadisin bab başlığıyla bir ilgisi olmadığından, bu

[50]

hadisin yeri burası değildir. Bir önceki ba'ıda zikredilmesi gerekirdi.
Bazı Hükümler

1. Mü'minin başına gelen musibetler onun günahla-rina Keffarettır.

2. Kıyamet gününde inceden inceye hesaba çekilen bir kimse mutlaka azab görür.



Kadı Iyaz'a göre, "azab görür'* cümlesinin iki manâsı vardır:

a) Hesabın derinleştirilmesi, günahların ortaya dökülerek kulun onlardan dolayı
bekletilmesidir. Kul için bu bir azab sayılır.

b) Cehenneme sev kedi lmesidir. Nevevî'ye göre, sahih olan bu ikinci manâdır.

nu

3. "O kolay bir hesaba çekilecektir." âyet-i kerimesİndeki kolay hesaptan maksat,
kulun inceden inceye hesaba çekilmesi değil, amellerinin ortaya dökülmesidir. Kulun
amellerinin ortaya dökülmesi, onun için kolay bir hesaptır. Çünkü bunda kendisine
bunları niçin yaptığına dair bir soru yoktur. Sadece günahları ortaya dökülür Allah da
onların hesabını sormadan bağışlar ve sahibini de cennete koyar. Taberanî'nin Hz.
Aişe'den rivayet ettiği bir hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, bu şekilde hesap görenler,
sevapları günahlarından fazla olanlar ya da şefaata mazhar olanlardır. Nitekim bir
hadis-i şerifte, Rasûlullah Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Kıyamet günü mü'min Rabbi (Azze ve Celle) ne yaklaşacak o derece ki, üzerine
Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine (filan günahını)
biliyor musun? diye soracak. Mü'min, "Ey Rabbim, biliyorum diyecek, yüce Allah
onu ben dünyada sana örtbas etmiştim. İşte bugün de onu sana bağışlıyorum" diyecek.

£521

Bunun üzerine kendisine iyiliklerinin sahifesi verilecektir."

153J

Hastaları Ziyaret Etmek

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3093] (قَالَ) أَيْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ يَعْمَلْ سوءا يجز به قَالَ الْحَسَنُ هَذَا فِي حَقِّ الْكُفَّارِ خَاصَّةً لِأَنَّهُمْ يُجَازَوْنَ بِالْعِقَابِ عَلَى الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ وَلَا يجزى المؤمن بسيء عَمَلِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَكِنْ يُجْزَى بِأَحْسَنِ عَمَلِهِ وَيُتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّئَاتِهِ
وَيَدُلُّ عَلَى صِحَّةِ هَذَا الْقَوْلِ سِيَاقُ الْآيَةِ وَهُوَ قَوْلُهُ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا وَهَذَا هُوَ الْكَافِرُ فَأَمَّا الْمُؤْمِنُ فَلَهُ وَلِيٌّ وَنَصِيرٌ
وَقَالَ آخَرُونَ هَذِهِ الْآيَةُ فِي حَقِّ كُلِّ مَنْ عَمِلَ سُوءًا مِنْ مُسْلِمٍ وَنَصْرَانِيٍّ وكافر
قال بن عَبَّاسٍ هِيَ عَامَّةٌ فِي حَقِّ كُلِّ مَنْ عَمِلَ سُوءًا يُجْزَ بِهِ إِلَّا أَنْ يَتُوبَ قَبْلَ أَنْ يَمُوتَ فَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِ وقال بن عَبَّاسٍ فِي رِوَايَةِ أَبِي صَالِحٍ عَنْهُ لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ شَقَّتْ عَلَى الْمُسْلِمِينَ مَشَقَّةً شَدِيدَةً وَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَأَيُّنَا مَنْ لَمْ يَعْمَلْ سُوءًا غَيْرَكَ فَكَيْفَ الْجَزَاءُ قَالَ مِنْهُ مَا يَكُونُ فِي الدُّنْيَا فَمَنْ يَعْمَلْ حَسَنَةً فَلَهُ عَشْرُ حَسَنَاتٍ وَمَنْ جُوزِيَ بِالسَّيِّئَةِ نَقَصَتْ وَاحِدَةٌ مِنْ عَشْرِ حَسَنَاتِهِ وَبَقِيَتْ لَهُ تِسْعُ حَسَنَاتٍ فَوَيْلٌ لِمَنْ غَلَبَتْ آحَادُهُ أَعْشَارَهُ
وَأَمَّا مَنْ كَانَ جَزَاؤُهُ فِي الْآخِرَةِ فَيُقَابَلُ بَيْنَ حَسَنَاتِهِ وَسَيِّئَاتِهِ فَيُلْقَى مَكَانَ كُلِّ سَيِّئَةٍ حَسَنَةً وَيُنْظَرُ فِي الْفَضْلِ فَيُعْطَى الْجَزَاءَ فِي الْجَنَّةِ فَيُؤْتَى كُلُّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ
قَالَهُ فِي تَفْسِيرِ الْخَازِنِ (قَالَ) أَيْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (النَّكْبَةُ) بِفَتْحِ نُونٍ وَسُكُونِ كَافٍ مَا يُصِيبُ الْإِنْسَانَ مِنَ الْحَوَادِثِ (فيكافي) بِصِيغَةِ الْمَجْهُولِ أَيِ الْمُسْلِمُ (ذَاكُمُ الْعَرْضُ) أَيْ عَرْضُ الْأَعْمَالِ كَأَنَّهُ أَشَارَ بِجَمْعِ الْخِطَابِ إِلَى أَنَّ مَعْرِفَةَ مِثْلِهِ لَا يَنْبَغِي أَنْ يَخْتَصَّ بِأَحَدٍ دُونَ أَحَدٍ بَلِ اللَّائِقُ بِحَالِ الْكُلِّ أَنْ يَعْرِفُوا مِثْلَ هَذِهِ الْفَوَائِدِ وَاللَّطَائِفِ انْتَهَى (قال أخبرنا بن أَبِي مُلَيْكَةَ) أَيْ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ فِي رِوَايَتِهِ عَنْ أَبِي عَامِرٍ الْخَزَّازِ حَدَّثَنَا بن أَبِي مُلَيْكَةَ بِصِيغَةِ التَّحْدِيثِ وَأَمَّا مُسَدَّدٌ فَرَوَى بِصِيغَةِ الْعَنْعَنَةِ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَالْحَدِيثُ أَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ وَمُسْلِمٌ فِي صَحِيحِهِمَا أَلَيْسَ يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وجل وما بعده إلى آخر الحديث

(