هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2804 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ سُمَيٍّ ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، يَرْوِيهِ ، قَالَ : مَنْ تَبِعَ جَنَازَةً فَصَلَّى عَلَيْهَا ، فَلَهُ قِيرَاطٌ ، وَمَنْ تَبِعَهَا حَتَّى يُفْرَغَ مِنْهَا فَلَهُ قِيرَاطَانِ ، أَصْغَرُهُمَا مِثْلُ أُحُدٍ - أَوْ أَحَدُهُمَا مِثْلُ أُحُدٍ - . حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ ، وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ حُسَيْنٍ الْهَرَوِيُّ ، قَالَا : حَدَّثَنَا الْمُقْرِئُ ، حَدَّثَنَا حَيْوَةُ ، حَدَّثَنِي أَبُو صَخْرٍ وَهُوَ حُمَيْدُ بْنُ زِيَادٍ ، أَنَّ يَزِيدَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ قُسَيْطٍ ، حَدَّثَهُ أَنَّ دَاوُدَ بْنَ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَّاصٍ ، حَدَّثَهُ عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّهُ كَانَ عِنْدَ ابْنِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، إِذْ طَلَعَ خَبَّابٌ صَاحِبُ الْمَقْصُورَةِ ، فَقَالَ : يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ أَلَا تَسْمَعُ مَا يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ ، أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : مَنْ خَرَجَ مَعَ جَنَازَةٍ مِنْ بَيْتِهَا وَصَلَّى عَلَيْهَا فَذَكَرَ مَعْنَى حَدِيث سُفْيَان ، فَأَرْسَلَ ابْنُ عُمَرَ إِلَى عَائِشَةَ فَقَالَتْ : صَدَقَ أَبُو هُرَيْرَةَ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير،  أو أحدهما مثل أحد . حدثنا هارون بن عبد الله ، وعبد الرحمن بن حسين الهروي ، قالا : حدثنا المقرئ ، حدثنا حيوة ، حدثني أبو صخر وهو حميد بن زياد ، أن يزيد بن عبد الله بن قسيط ، حدثه أن داود بن عامر بن سعد بن أبي وقاص ، حدثه عن أبيه ، أنه كان عند ابن عمر بن الخطاب ، إذ طلع خباب صاحب المقصورة ، فقال : يا عبد الله بن عمر ألا تسمع ما يقول أبو هريرة ، أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : من خرج مع جنازة من بيتها وصلى عليها فذكر معنى حديث سفيان ، فأرسل ابن عمر إلى عائشة فقالت : صدق أبو هريرة
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Dawud b. 'Amir b. Sa'd b. Abi Waqqas said that his father 'Amir b. Sa'd was with Ibn 'Umar b. al-Khattab when Khabbab, the owner of the closet (maqsurah), came and said: 'Abd Allah b.'Umar dont you hear what Abu Hurairah says ? He heard the Messenger of Allah (ﷺ) say: If anyone goes out of his house, accompanies bier and prays over it.... He then mentioned the rest of the tradition as narrated by Sufyan. Thereupon Ibn 'Umar sent someone to 'Aishah (asking her about it). She replied: Abu Hurairah spoke the truth.

(3168) Ebû Hüreyre Hz. Peygamberden naklen demiştir ki: '-Kim cenazeye uya (rak
musallaya kadar gide)r de, üzerine namaz kılarsa ona bir kırat (ağırlığınca sevap)
vardır. Kim (namazdan sonra da) ona uyar (ak kabrine kadar gidip, defni) sona
erinceye kadar (başında durursa), ona en küçüğü Uhud dağı kadar -veyahut da birisi

[376]

Uhud dağı kadar- (olan) iki kırat (ağırlığında sevap) vardır."
Açıklama

Metinde geçen kelimesi, aslında bir şeyin arkasından gitmek anlamına gelir. Fakat
Buharı'nm rivayetinde Rasulu

Ekrem Efendimizin "cenazenin arkasından yürümekle önünden, sağından veya

r3771

solundan yürümek arasında bir fark olmadığını" açıkladığı ifade edildiğinden biz
bu kelimeyi tercüme ederken, cenazenin dört cihetine de şâmil olmak üzere "kim
cenazeye uya(rak musallaya kadar gider)se" diye tercüme ettik. Nitekim bu kelimenin
Buharî'nin Sahih'inde "uğurladı" şeklinde geçmesi de bu kelimenin cenazenin dört
cihetine de şâmil olarak kullanılmış olduğunu göstermektedir.

Menhel yazarının açıklamasına göre, "üzerine namaz kılarsa" cümlesinin başında
bulunan "fa" burada tertib ve ta'kib ifade etmediğinden, hem cenazeyi evinden itibaren
musallaya kadar uğurlayıp da namazını kılınca terkedip giden, hem de cenazeyi
evinden itibaren musallaya kadar uğurlamadığı halde, cenaze namazına iştirak edip
kabre kadar uğurlayan kimselerin bu sevaba erişecekleri anlaşılmaktadır. Her ne kadar
hadisin zahirinden anlaşılan manâ bu ise de, ileride mealini sunacağımız 3169
numaralı hadis, bu sevabın cenazeyi evinden itibaren musallaya kadar uğurlayıp, sonra
namazını da kılan kimselere ait olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bu mevzuda Hafız
İbn Hacer de şöyle diyor: Her ne kadar, Müslim'in Sahih'inde "Her kim cenaze ile

f3781

birlikte onun evinden çıkar da namazını kılarsa..." buyurularak bu sevabı
cenazeyi evinden itibaren musallaya kadar uğurlamakla birlikte namazını da kılan
kimseye ait olduğu açıklanıyor ve İmam Ahmed'-in Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den rivayet
ettiği bir hadis-i şerifte de bu manâ te'yid ediliyorsa da, benim anladığım manâya göre,
sadece cenaze namazım kılan kimseler bu sevaba nail olurlar. Çünkü namazdan önce
cenazeyi yıkamak, kefenlemek, musallaya götürmek gibi işlerin hepsi, namaz İçin bir
hazırlık ve vesile mahiyetindedir. Bütün bunları yapmaktan maksat, cenaze namazının
kılınmasını sağlamaktır. Bu bakımdan asıl gaye olan cenaze namazını kılan kimse, bu



sevaba erişir. Fakat sadece cenaze namazı kılmakla yetinen kimsenin kazandığı sevab,
hem cenaze namazı kılıp hem de cenazeyi uğurlayan kimsenin sevabına nisbetle daha
aşağı olur. Nitekim Müslim'in rivayet ettiği "Her kim bir cenazenin namazını kılar da

f3791

ardından gitmezse, o kimseye bir kırat (sevap) vardır." mealindeki hadis-i şerifle
İmam Ah-med'in Ebû Hüreyre (r.a)'den rivayet ettiği aynı mealdeki hadis-i şerifte sa-
dece cenaze namazını kılmakla yetinip, onu uğurlamaya katılmayan kimselerin de bu
sevaba erişeceklerini ifade etmektedir.

Muhibbu't-Taberi ve bazı kimselere göre, bu sevaba erişebilmek için, sadece cenaze
namazını kılmak yetmez. Cenaze namazını kılmakla beraber, cenazeyi ya evinden
musallaya ya da musalladan kabre kadar uğurlamak da gerekir. Her ne kadar
mütekaddimin âlimlerden bir kısmı, metinde geçen "Kim ona uyarak kabrine kadar
gidip defni bitinceye kadar başında bulunursa 1' anlamına gelen, cümlenin zahirinden
"cenazeyi kabre kadar uğurlayıp da gömülünceye kadar yanında duran bir kimsenin,
sadece bu uğurlama işinden dolayı iki kırat sevap alacağı, namaza iştirakinden dolayı
aldığı kıratın bunun dışında olduğu" hükmünü çıkarmışlarsada Buhari ve Müslim'in
Ebû Hüreyre'den rivayet ettikleri "Kim sevabına inanarak bir müslümanm cenazesini
uğurlar ve namazını kılıp defnedilinceye kadar yanında durursa iki kırat sevapla döner.
Kim de sadece cenaze namazını kılıp defnedilmesini beklemeden dönerse bir kırat
T3801

sevapla döner." mealindeki hadis-i şerifte, cenaze namazında bulunan kimseye
bir kırat ve defnedilinceye kadar yanında bulunan kimseye de bir kırat sevap verilir.
Her ikisini de yapan kimseye ise iki sevap verilir buyurmuştur.

Mevzumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinin zahirinden ise "cenaze namazını kılana
bir kırat, onu kabre kadar uğurlayıp defnedilinceye kadar yanında duran kimseye de
iki kırat sevap verileceği" manâsı anlaşılmaktadır.

Bu iki hadisin arasını şu şekilde te'lif etmek mümkündür. Ebû Dâvûd hadisinde
"Cenazeyi kabre kadar uğurlayıp da defnedilinceye kadar yanında duran kişiye
verileceği" va'dedilen iki kırat sevaba cenaze namazının sevabı da dahildir. Bir başka
ifade ile bu iki kırat sevabı sadece cenazeyi kabre kadar uğurlayıp gömülünceye kadar
yanında durmanın sevabı değil, cenaze namazıyla birlikte onu uğurlayıp kabre
konuncaya kadar yanında bulunmanın sevabıdır. Bu hadis:

"Her kim yatsıyı cemaatla kılarsa, gecenin yarısını namazla geçirmiş gibi olur ve kim

£3811

sabah namazını cemaatle kılarsa bütün gece namaz kılmış gibi olur." hadisine
benzer. Nasıl ki burada sabah namazını kılan kimse tüm geceyi ihya etmiş olur
sözüyle sabah namazıyla birlikte yatsı yi da kılan kimse kasdediliyorsa, mevzumuzu
teşkil eden hadis-i şerifte de "cenazeyi kabre kadar uğurlayıp gömülünceye kadar
başında duran kimse" sözüyle de cenaze namazını kılıp cenazeyi defnedilinceye kadar
takibeden kimse kasdedilmektedir.

Ancak cenazeyi musalladan kabre kadar uğurlayan bir kimsenin bu bir kırat
değerindeki sevabı kazanabilmesi için mevzuumuzu teşkil eden hadise göre, cenaze
kabre konuncaya kadar yanında bulunması gerekmektedir. Nitekim "Cenaze kabre

f3821

konuncaya kadar onun arkasından gidene de" mealindeki hadisi şerifle

Tirmizî'nin rivayet ettiği "... Her kim cenazeyi takibederse ona iki kırat (ecir)



T3831

vardır..." mealindeki hadisi şerif bunu ifade ederlerken Ebû Avane'nin

rivayetinde de bu sevaba erişebilmek için, ölünün üzerinin toprakla kapatılmasına
kadar beklemek gerektiği ifade edilmektedir. Bu mevzudaki en açık rivayet budur. Bu
kayıt sadece ölünün kabre indirilmesinin bu sevaba erişmek için yeterli olduğunu ifade
eden hadisleri de kayıtlamaktadır. Şevkanî de Neylü'I-Evtar isimli eserinde böyle
demiştir.

Metinde geçen kırat kelimesi burada nasip manâsında kullanılmıştır. Aslında kırat, bir
dirhemin onikide biri (1/12) gibi küçük bir miktara tekabül eder. Fakat burada bu
manada kullanılmayıp çok büyük bir pay anlamında kullanıldığını açıklamak için
Rasûl-ü Zîşan Efendimiz bir kıratın, hakkında: "O, bir dağdır kî o bizi sever biz de onu
[3841

severiz." buyurduğu Uhud dağına benzetmiştir. Bu sözü işiten mü'niinler Uhud
büyüklüğündeki kıratın ne kadar büyük olduğunu ve cenazeyi uğurlayan, namazım
kılan kimsenin sevabının büyüklüğünü ve buna kıyasla da onu yıkayıp kefenleyen
kimsenin ecrini derhal anlarlar. Nitekim Bezzar'm Ebû Hüreyre'den merfuan rivayet
ettiği bir hadis-i şerifte de "Cenaze evine gelen kimseye bir kırat, onu uğurlayana bir
kırat, namazını kılana bir kırat, defn edilinceye kadar yanında durana bir kırat (sevap)
vardır." buyurulmuştur. Bu da gösteriyor ki, her ne kadar hadis-i şerifte cenaze
merasimi ile ilgili fiiller içerisinde gaye olmaları sebebiyle, sadece cenaze namazıyla
cenazeyi uğurlamaktan bahsedilmekle yetinilmişse de, aslında cenaze için yapılan
diğer hizmetlerin her biri, içinde meşakkati ve hizmet eden kimsenin ihlası nisbetinde

f3851

büyük sevaplar vardır.
Bazı Hükümler

1. Bir müslümanm cenazesi, Allah yanında çok muhteremdir.

2. Vefat ettiği andan itibaren defnedilinceye kadar, cenazeye gerekli hizmetlerde
bulunmak çok faziletlidir.

3. Allah Teala'nm cenazeye hizmet edenlere bol sevap vadetmesi, aslında cenazeye

r3861

olan fazlu ihsanmm.büyüklüğünü gösterir.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3169] ( الْمُقْرِئُ) مِنَ الْقِرَاءَةِ وَهُوَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ الْمَخْزُومِيُّ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ قاله الذهبي وَأَخْرَجَ مُسْلِمٌ بِقَوْلِهِ حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ قَالَ أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنِي حَيْوَةُ إِلَى أَنْ قَالَ أَنَّ عَامِرًا كَانَ قَاعِدًا عِنْدَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ إِذْ طَلَعَ خَبَّابٌ صَاحِبُ الْمَقْصُورَةِ فَقَالَ يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ أَلَا تَسْمَعُ مَا يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ مَنْ خَرَجَ مَعَ جِنَازَةٍ مِنْ بَيْتِهَا وَصَلَّى عَلَيْهَا ثُمَّ تَبِعَهَا حَتَّى تُدْفَنَ
كَانَ لَهُ قِيرَاطَانِ مِنَ الْأَجْرِ كُلُّ قِيرَاطٍ مِثْلُ أُحُدٍ وَمَنْ صَلَّى عَلَيْهَا ثُمَّ رَجَعَ كَانَ لَهُ من الأجر مثل أحد فأرسل بن عُمَرَ خَبَّابًا إِلَى عَائِشَةَ يَسْأَلُهَا عَنْ قَوْلِ أَبِي هُرَيْرَةَ ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَيْهِ فَيُخْبِرُهُ مَا قَالَتْ حَتَّى رَجَعَ إِلَيْهِ الرَّسُولُ فَقَالَ قَالَتْ عَائِشَةُ صَدَقَ أَبُو هُرَيْرَةَ ثُمَّ قَالَ لَقَدْ فَرَّطْنَا فِي قَرَارِيطَ كَثِيرَةٍ ( أَنَّ يَزِيدَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ قُسَيْطٍ حَدَّثَهُ) أَيْ أَبَا صَخْرٍ ( أَنَّ دَاوُدَ بْنَ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أَبِي وَقَاصٍّ حَدَّثَهُ) أَيْ يَزِيدُ ( عَنْ أَبِيهِ) عَامِرِ بْنِ سَعْدٍ ( أَنَّهُ كَانَ) أَيْ عَامِرُ ( إِذْ طَلَعَ خَبَّابٌ) قَالَ فِي الْإِصَابَةِ خَبَّابٌ مَوْلَى فَاطِمَةَ بِنْتِ عُتْبَةَ بْنِ رَبِيعَةَ أَبُو مُسْلِمٍ صَاحِبُ الْمَقْصُورَةِ أَدْرَكَ الْجَاهِلِيَّةَ وَاخْتُلِفَ فِي صُحْبَتِهِ وَقَدْ رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا وُضُوءَ إِلَّا مِنْ صَوْتٍ أَوْ رِيحٍ ( صَاحِبُ الْمَقْصُورَةِ) قَالَ فِي تَاجِ الْعَرُوسِ الْمَقْصُورَةُ الدَّارُ الْوَاسِعَةُ الْمُحَصَّنَةُ بِالْحِيطَانِ أَوْ هِيَ أَصْغَرُ مِنَ الدَّارِ كَالْقُصَارَةِ بِالضَّمِّ وَهِيَ الْمَقْصُورَةُ مِنَ الدَّارِ لَا يَدْخُلُهَا إِلَّا صَاحِبُهَا ( فَقَالَ) أَيْ خَبَّابٌ ( فَذَكَرَ) أَيْ عَامِرُ بْنُ سَعْدٍ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَالْحَدِيثُ أَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ بِمَعْنَاهُ أَتَمَّ مِنْهُ