هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2886 حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ ، حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ سَلَّامٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ ، قَالَ : أَخْبَرَنِي أَبُو قِلَابَةَ ، أَنَّ ثَابِتَ بْنَ الضَّحَّاكِ ، أَخْبَرَهُ : أَنَّهُ بَايَعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ حَلَفَ بِمِلَّةٍ غَيْرِ مِلَّةِ الْإِسْلَامِ كَاذِبًا ، فَهُوَ كَمَا قَالَ ، وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِشَيْءٍ عُذِّبَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، وَلَيْسَ عَلَى رَجُلٍ نَذْرٌ فِيمَا لَا يَمْلِكُهُ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2886 حدثنا أبو توبة الربيع بن نافع ، حدثنا معاوية بن سلام ، عن يحيى بن أبي كثير ، قال : أخبرني أبو قلابة ، أن ثابت بن الضحاك ، أخبره : أنه بايع رسول الله صلى الله عليه وسلم تحت الشجرة ، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : من حلف بملة غير ملة الإسلام كاذبا ، فهو كما قال ، ومن قتل نفسه بشيء عذب به يوم القيامة ، وليس على رجل نذر فيما لا يملكه
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Thabit bin Adh-Dahhak: That he took oath of allegiance to the Messenger of Allah (ﷺ) under the tree. The Messenger of Allah (ﷺ) said: If anyone swears by religion other than Islam falsely, he is like what has has said. If anyone kills himself with something, he will be punished with it on the Day of Resurrection. A vow over which a man has no control is not binding on him.

(3257) Sabit b. Dahhâk (r.a)'m Ebû Kılâbe'ye haber verdiğine göre;

O, (Sabit) ağacın altında Hz. Peygamber (s.a)'e bi'at etmişti. Rasûlullah (s. a) şöyle

buyurdu:

"İslâm dininden başka bir din üzerine yalan yere yemin eden kişi, dediği gibidir.
Kendisini bir şey (âlet) ile öldüren kimse, kıyamet gününde onunla cezalandırılır.

im

Sahibi olmadığı bir şeyi adakta bulunana bir şey lâzım değildir."
Açıklama

Hadisin Buharî'deki rivayetinde Sâbit'in Hz. Peygamberle ağaç altında biat ettiğine
dair bir kayıt mevcut değildir. Yine Buharî'nin rivayetinde buradakinden farklı olarak
mü'mine lanet etmenin ve küfür isnad etmenin, onu öldürmek hükmünde olduğu da
bildirilmektedir. Bu rivayet, Kitabü'n-Nüzûr'daki rivayettir.

Aynî; lanet etme ve küfre insad etmenin mü'mini öldürmek gibi oluşundan maksadın,
haramlık yönünden olduğunu söyler.

Kitabu'l-Cenâiz'deki rivayette ise; bu ilâveler olmadığı gibi hadisin nezir (adak) ile
ilgili olan bölümü de mevcut değildir. Ayrıca, Ebû Dâvûd'ta ki, "Bir şeyle kendini
öldüren kimse" bölümü; Buharî'nin bu rivayetinde, "kendisini bir demirle öldüren
kimse..." şeklindedir.

Metinden anlaşıldığı üzere; hadisin ravisi Sabit b. Dahhâk ağaç altında Rasülullah'a
bi'at edenlerdendi. Hatta Ebû Davud'un rivayeti; Hz. Peygamber (s.a)'in bu sözleri, adı
geçen bi'at esnasında söylediği intibaını vermektedir.

Ağacın altında edilen bu bi'ata; "Rıdvan Bi'atı" denilir. Bu hadisenin özeti şudur:
Hz. Peygamber (s.a.) H. 6 senesinde Zilkade ayında yanında 1400 sahâbî olduğu halde
Kabe'yi ziyaret etmek maksadıyla Mekke'ye doğru yola çıktı. Ancak Kureyşlüer,
müslümanları Mekke'ye sokmak istemiyorlardı. Bunun için, süvarilerini
müslümanlarm önüne çıkardılar. Halbuki Hz. Peygam-ber'in maksadı savaş değil,
Kabe ziyareti idi. Onun için, sahâbîler yanlarına yolcu kılmandan başka silah
almamışlardı. İhramlı idiler ve yanlarında kurbanlık develeri vardı. Bu yüzden Hz.
Peygamber Efendimiz Kureyşlilerle karşılaşmamak için yolunu değiştirdi. Sarp
yollardan geçti ve Hudeybiye denilen yere vardı. Fakat Kureyşlüer burada da
karşılarına çıktılar. Müslümanlarla Kureyşlüer arasında elçiler gidip geldiler. Her ne
kadar Hz. Peygamber (s.a); gayesinin, savaş etmek değil Kabe'yi ziyaret etmek
olduğunu söylüyorsa da Kureyşlüer bir türlü müslümanları Mekke'ye sokmak
istemiyorlardı.

Hz. Peygamber; son olarak Hz. Osman'ı Kureyşlilerle görüşmesi için Mekke'ye
gönderdi. Hz. Osman'ın Kureyşle görüşmesi uzun sürdü, bu yüzden dönüş gecikti.
Müslümanlar arasında, Hz. Osman'ın öldürüldüğü şayiaları dolaşmaya başladı. Bu
şaiya Hz. Peygamber(s.a)'in kulağına kadar geldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a),
Kureyş'in yaptığını yanma bırakmak istemeyerek bütün ashabtan İslâm davası uğrunda
canlarını feda etmeleri için bi'at istedi. Müslümanların tümü kılıçlarının kabzalarını
tutarak yemin ettiler. Bu bi'at bir ağacın altında yapıldı. Erkek kadın tüm mü'minler,
sonuna kadar Hz. Peygamberle birlikte sebat edeceklerine, ondan ayrılmayacaklarına
and içtiler.

İşte bir ağaç altında edilen ve Rıdvan Bi'atı diye meşhur olan bi'at budur. Kur'an-ı



Kerim'de bu bi'attan şu şekilde bahsedilir:

"Mü'minler sana o ağacın altında bi'at ettikleri zaman, Allah onlardan razı olmuştu.
Cenab-ı Allah onların kalbindeki itilâsı biliyordu da onlara huzur ve sekinet vermiş,

im

onları pek yakın bir fetih ve zaferle mükafatlandırmıştı."

Hadis-i şerif hüküm itibarıyla üç bölümü ihtiva etmektedir. Şimdi bu bölümleri ayrı
ayrı ele alıp açıklayalım:

1- "İslâm'dan başka bir din anarak yalan yere yemin eden kişi dediği gibidir." Bu
yeminden maksat; "Şöyle edersem kâfir olayım, yahudi olayım..." gibi yeminlerdir.
Bir kimse bu şekilde yemin eder de sözünü yerine getirmezse dediği gibi, yahudi ya da
hıristiyan olur.

Kâ'dî İyaz, bu konuda şöyle der: "Bu hadisin zahirine göre bu tür yeminlerle, İslâm
gider ve dediği gibi olur. Bu söylenilenin, yemini bozmaya bağlanması da
muhtemeldir. (Yani dediğini yerine getirmez, yemini bozarsa dediği gibi olur.)
Büreyde'nin Rasûlullah (s.a)'den rivayet ettiği şu hadis bu ihtimale delildir: "Bir kimse
ben İslâm'dan beriyim der de eğer yalancı ise, dediği gibidir. Doğru ise İslâm'a salim
olarak dönmeyecektir." Her halde bundan maksat, tehdid ve azab bakımından
mübalağaya işarettir. Oriun, bununla yahudi olacağı veya İslâm'dan beri olacağı
değildir. Sanki, yahudi gibi cezaya müstehaktir demiş gibidir. Hz. Peygamber'in:
"Namazı terkeden kâfir olmuştur" sözü bunun benzeridir. Bu tür sözler şeriat örfünde
yemin sayılır mı, sayılmaz mı? Bu sözlerini yerine getirilmemesi halinde de keffaret
gerekir mi, gerekmez mi?

Nehaî, Evzaî, Sevrî, Ebû Hanîfe'nin talebeleri, Ahmed ve İshak; bunların yemin olup,
bozulması halinde keffaretin gerekli olduğu görüşündedirler. Şafiî, Mâlik ve Ebû
Ubeyd'e göre ise, bunlar yemin değildir, sözde durmamakla kekffareti gerektirmezler.
Ancak bunu söyleyenler, isteF sözlerinde sadık ister yalancı olsunlar, günahkârdırlar."
Aynî, hadisteki "yalan yere" kelimesinin, yalan yere yemin manasına olmayıp yalan
yere yemin ettiği dinleri ta'zim olduğunu söyler. Ay-nî'nin anlayışına göre; İslâm
dininden başka dinleri ta'zim eden her zaman ve her halükârda yalancı olacağından
dolayı, kişinin sözünde sadık veya yalancı olması arasında fark yoktur.
Aynî, İbnü'l-Cevzî'nin; "Yemin eden kişi, kendince büyük olan şeylere yemin eder.
Küfür dinlerinden birini ta'zim eden kişi de kâfire benzer" dediğini naklettikten sonra,
şunları söyler: "Gerçekten kâfir olmuştur. Kâfire benzemek bundan aşağıdır."
İbn Hacer de hadisteki, "O dediği gibidir" sözünden muradın; tehdid ve azabda
mübalağaya delâlet etmesinin veya kişinin o dinden olduğuna hüküm edilmemesinin
muhtemel olduğunu söyler. Askalânî'nin beyanına göre; böyle diyen kişi, dediği dine
inananın hak ettiği azabı hak etmiştir.

Münzirî'nin görüşü de bu tür sözlerle yemin etmenin sahibini yahudi veya kâfir
kılmayacağı istikametindedir.

islâm dininden başka dinler adına yemin etmenin, şer'an yemin sayılıp sayılmayacağı
konusu "Yeminler kitabının" başındaki mukaddimede ve "Putlar adına yemin"
konusundaki hadislerin şerhinde daha geniş olarak izah edilmiştir.

2- "Kendisini bir şeyle öldüren, kıyamet günü onunla azab edilir." Çünkü onun cezası,
ameli cinsinden olur. İbn Dakîkı'1-İyd, bunun; uhrevî cezaların dünyevî cinayetler
cinsinden olduğuna benzediğini söyler. Bundan, insanın kendisini öldürmesinin
günahının başkasını öldürmenin günahı gibi olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü insanın
nefsi mutlak olarak kendisinin değil, Allah'ındır. Kişi onda istediği gibi tasarrufta



bulunamaz. Ancak Allah'ın izin verdiği şekilde tasarrufta bulunabilir.
Aynî, İbn Battâl'm şöyle dediğini nakleder:

"Kişinin kendi kendini öldürmekle dinden çıkmadığında, fakihler ve ehl-i sünnet
âlimleri müttefiktirler. Onun cenaze namazı kılınır ve günahı kendi- sinedir. Ömer b.
Abdilaziz ve Evzaî'den başka kimse, onun namazını kıl mayı mekruh saymamışlardır.
Doğrusu umumun dediğidir. Çünkü Hz. Peygamber (s. a) müslümanlarm cenaze
namazını kılmayı sünnet kılmış, kimseyi istisna etmemiştir. Onun için hepsinin
namazı kılınır."

Aynî, İbn Battâl'm bu sözlerine; Ebû Yusuf a göre de, kendi kendini öldürenin cenaze
namazının kıhnmadığmı ekler. Ebû Yusuf; böylelerinin, kendilerine zulmederek
eşkiya ve yol kesici zümresine dahil olacakları görüşündedir.

3- "Kendi sahibi olmadığı bir şeyle adakta bulunan kimseye bir şey lâzım değildir."
İbn Melek, bunu şu şekilde izah eder: "Allah hastama şifa verirse, -kendisinin
olmayan bir şahıs için- filân hür olsun" demek gibidir.

Tıybî de şöyle der: "Sahibi olmadığı bir köleyi azad etmek veya başkasının koyununu
kurban etmek üzere adakta bulunan kişiye -sonradan o şeyler bunun mülküne girseler
bile- adağına vefa etmesi gerekmez."

Mukaddimede işaret edildiği gibi; adanılan şeyin adayanın mülkünde olması nezrin
172]

şartlarmdandır.
Bazı Hükümler

1. İslâm dininden başka dinler üzerine yemin eden kişi, onu ta'zım ettiği için sanki o
dine mensup olmuş gibidir. Konu şerh bölümünde izah edilmiştir.

2. Kendisini bir âletle öldüren kişiye, âhirette o âletle azabedilecektir.

3. Sahibi olmadığı bir şey üzerine adakta bulunan kişiye adağının gereğini yerine

£231

getirmesi icabetmez.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3257]
( أَنَّ ثَابِتَ بْنَ الضَّحَّاكِ) الْحَدِيثُ لَيْسَ مِنْ رِوَايَةِ اللُّؤْلُؤِيِّ وَلِذَا لَمْ يَذْكُرْهُ الْمُنْذِرِيُّ
وَقَالَ الْحَافِظُ الْمِزِّيُّ فِي الْأَطْرَافِ الْحَدِيثُ أَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ فِي الْجَنَائِزِ وَالْأَدَبِ وَالنُّذُورِ وَمُسْلِمٌ وَأَبُو دَاوُدَ وَالتِّرْمِذِيُّ وَالنَّسَائِيُّ في الأيمان وبن مَاجَهْ
فِي الْكَفَّارَاتِ وَحَدِيثُ أَبِي دَاوُدَ فِي رِوَايَةِ أَبِي الْحَسَنِ بْنِ الْعَبْدِ وَلَمْ يَذْكُرْهُ أَبُو الْقَاسِمِ ( أَخْبَرَهُ) أَيْ أَبَا قِلَابَةَ ( أَنَّهُ أَيْ) ثَابِتًا ( مَنْ حَلَفَ بِمِلَّةٍ) الْمِلَّةُ بِكَسْرِ الْمِيمِ وَتَشْدِيدِ اللَّامِ الدِّينُ وَالشَّرِيعَةُ وَهِيَ نَكِرَةٌ فِي سِيَاقِ الشَّرْطِ فَتَعُمُّ جَمِيعَ الْمِلَلِ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ كَالْيَهُودِيَّةِ وَالنَّصْرَانِيَّةِ وَمَنْ لَحِقَ بِهِمْ مِنْ الْمَجُوسِيَّةِ وَالصَّابِئَةِ وَأَهْلِ الْأَوْثَانِ وَالدَّهْرِيَّةِ وَالْمُعَطِّلَةِ وَعَبَدَةِ الشَّيَاطِينِ وَالْمَلَائِكَةِ وَغَيْرِهِمْ
قَالَهُ فِي الْفَتْحِ ( غير ملة الإسلام) صفة فله كَأَنْ يَقُولُ إِنْ فَعَلْتُ كَذَا فَأَنَا يَهُودِيٌّ أَوْ نَصْرَانِيٌّ ( كَاذِبًا) أَيْ فِي حَلِفِهِ
قَالَ الْقَسْطَلَّانِيُّ يُسْتَفَادُ مِنْهُ أَنَّ الْحَالِفَ إِنْ كَانَ مُطْمَئِنَّ الْقَلْبِ بِالْإِيمَانِ وَهُوَ كَاذِبٌ فِي تَعْظِيمِ مالا يَعْتَقِدُ تَعْظِيمَهُ لَمْ يَكْفُرْ وَإِنْ قَالَهُ مُعْتَقِدًا لِلْيَمِينِ بِتِلْكَ الْمِلَّةِ لِكَوْنِهَا حَقًّا كَفَرَ وَإِنْ قَالَهُ لِمُجَرَّدِ التَّعْظِيمِ لَهَا بِاعْتِبَارِ مَا كَانَ قَبْلَ النَّسْخِ فَلَا يَكْفُرُ ( فَهُوَ) أَيِ الْحَالِفُ وَهُوَ جَوَابُ الشَّرْطِ ( كَمَا قَالَ) وَقَوْلُهُ فَهُوَ مبتدأ وكما قَالَ فِي مَوْضِعِ الْخَبَرِ أَيْ فَهُوَ كَائِنٌ كَمَا قَالَ وَظَاهِرُهُ أَنَّهُ يَكْفُرُ بِذَلِكَ
قَالَ الْحَافِظُ وَيُحْتَمَلُ أَنْ يَكُونَ الْمُرَادُ بِهَذَا الْكَلَامِ التَّهْدِيدُ وَالْمُبَالَغَةُ فِي الْوَعِيدِ لَا الْحُكْمُ وَكَأَنَّهُ قَالَ فَهُوَ مُسْتَحِقٌّ مِثْلَ عَذَابِ مَنِ اعْتَقَدَ مَا قَالَ وَنَظِيرُهُ مَنْ تَرَكَ الصَّلَاةَ فَقَدْ كَفَرَ أَيِ اسْتَوْجَبَ عُقُوبَةَ مَنْ كَفَرَ وقال بن الْمُنْذِرِ قَوْلُهُ فَهُوَ كَمَا قَالَ لَيْسَ عَلَى إِطْلَاقِهِ فِي نِسْبَتِهِ إِلَى الْكُفْرِ بَلِ الْمُرَادُ أَنَّهُ كَاذِبٌ كَكَذِبِ الْمُعَظِّمِ لِتِلْكَ الْجِهَةِ انْتَهَى
( عُذِّبَ بِهِ) بِصِيغَةِ الْمَجْهُولِ أَيْ بِالشَّيْءِ الَّذِي قَتَلَ نَفْسَهُ بِهِ لِأَنَّ جَزَاءَهُ مِنْ جِنْسِ عمله
قال الحافظ قال بن دقيق العيد هَذَا مِنْ بَابِ مُجَانَسَةِ الْعُقُوبَاتِ الْأُخْرَوِيَّةِ لِلْجِنَايَاتِ الدُّنْيَوِيَّةِ وَيُؤْخَذُ مِنْهُ أَنَّ جِنَايَةَ الْإِنْسَانِ عَلَى نَفْسِهِ كَجِنَايَتِهِ عَلَى غَيْرِهِ فِي الْإِثْمِ لِأَنَّ نَفْسَهُ لَيْسَتْ مِلْكًا لَهُ مُطْلَقًا بَلْ هِيَ لِلَّهِ تَعَالَى فَلَا يَتَصَرَّفُ فِيهَا إِلَّا بِمَا أَذِنَ لَهُ فِيهِ ( وَلَيْسَ عَلَى رَجُلٍ) أَيْ لَا يَلْزَمُهُ ( نَذْرٌ فِيمَا لَا يَمْلِكُهُ) كَأَنْ يَقُولَ إِنْ شَفَى اللَّهُ مَرِيضِي فَفُلَانٌ حُرٌّ وَهُوَ لَيْسَ فِي مِلْكِهِ